♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

TV Eleştirmenlerinden Yeni Sezon Değerlendirmesi

Perşembe, Ağustos 30, 2012
2012/2013 sonbahar sezonu yaklaşırken, her yıl olduğu gibi bu yılda TV eleştirmenleri sezonu değerlendirdi.
Yeni dizilerin yanı sıra, yeni sezonlarıyla dönüş yapacak dizilere dair fikirleri 20 Tv eleştirmenine soruldu. 

Verdikleri cevaplar her sene tuttuğu için önem verilen eleştirmen görüşleri bu sene şöyle: 

En İyi Yeni Drama:
Nashville, The Following, Last Resort, Vegas, Infamous, Arrow 

En İyi Yeni Komedi: 
Ben & Kate, The Mindy Project, The New Normal, Go On, Partners 

En Kötü Yeni Dizi:
The Neighbors, Partners, Malibu Country, Cult, Beauty and the Beast, Emily Owens MD, How to Live with Your Parents, Guys with Kids, Chicago Fire 

Sabırsızlıkla Dönüşü Beklenenler:
Homeland, Fringe, Parks and Recreation, The Good Wife, Community, Happy Endings, The Vampire Diaries, The Walking Dead, Sons of Anarchy, Boardwalk Empire, Revenge, New Girl

Peki ne kadar tutturabiliyorlar derseniz geçtiğimiz sezonun en iyi draması olarak Homeland, en iyi komedisi olarak New Girl gösterilmiş ve bu öngörüler tutmuştu.

Siz ne düşünürsünüz bilmem ama özellikle kötü dizi tahminleri tutacak gibi görünüyor...

Malick’ten Fincher’a Proje Günlüğü

Perşembe, Ağustos 30, 2012
Hollywood’daki hareketlilik sürüyor, yeni projelere dair haberler gelmeye devam ediyor. Bizde tüm bu haberleri derledik.

Terrence Malick’ten Dört Oyuncuya Kesik
Uzun aralarla film çektiği için kızdığımız Terrence Malick aşka geldi… Peşpeşe filmler çekmeye devam eden yönetmen merakla beklenen yeni filmi “To The Wonder”dan Rachel Weisz, Barry Pepper, Amanda Peet ve Michael Sheen‘in sahneleri kurguda attığı açıkladı. Bu açıklamanın üzerine filmin internette yayınlanacak alternatif sahnelerine olan ilgi tavan yapmış durumda. Yönetmenin ajandasında sıra bekleyen üç film mevcut. Evren ve ölümle alakalı olacak “Voyage Of Time”, çifte aşk üçgenli müzikal “Lawless” ve gerçek aşkın peşinde bir adamın öyküsü “Knight of Cups”...

Michael Keaton RoboCop’ta
Yeniden çevrimi, yönetmeni için kabusa dönüşen RoboCop kadrosuna Michael Keaton katıldı. Hugh Laurie’nin kabul etmediği rolü alan Keaton, Raymond Sellars karakterine hayat verecek.

Espinosa’dan yeni proje “Child 44”
Safe House’un yönetmeni Daniel Espinosa’nın bir sonraki filmi belli oldu. Lionsgate ile devam eden görüşmeler Mart-Nisan gibi motor denileceğini gösteriyor. Aynı adlı Tom Rob Smith romanından uyarlanacak film, uzun yıllardır uyarlanması gündemde olan projelerden biriydi. Gerilim öğeleri taşıyacak konu Stalin döneminde vatandaşları suçtan uzaklaştırmak isteyen devletin özel önlemler almasından muzdarip bir adamın gerçeklerle yüzleşmesini anlatıyor.

Charlize Theron Makale Uyarlıyor
Charlize Theron, Vanity Fair’de yayınlanan savaş muhabiri Marie Colvin’in öyküsünü beyazperdeye uyarlamak üzere kolları sıvadı. Geçtiğimiz yıl Suriye’ye kaçak giren ve öldürülen savaş muhabiri Colvin, illegal medya binasının patlatılmasıyla Sıriye Ordusu tarafından öldürülmüştü. Projeyi sahiplenen Theron’un başrolü üstlenip üstlenmeyeceği şimdilik kesinleşmedi.

Turteltaub’dan Yüzücü Hikayesi
Büyük Hazine serisiyle tanıdığımız Jon Turteltaub, gelecek yıl vizyona girecek “Las Vegas”tan sonraki projesini belirledi. Olimpiyat şampiyonu yüzücünün hayat hikayesini anlatacak proje “Beached” adıyla anılıyor. Senaristi değişen proje, balinaların yetiştirdiği obez çocuğun olimpiyat şampiyonluğuna giden öyküsünü, Michael Phelps’in canlandıracak olması (henüz doğrulanmasa da) son zamanların en dikkat çeken proje olmasını sağlamış durumda.

The Artist’in Yönetmeni “Will”i istiyor
“The Artist”in yönetmeni Michel Hazanavicius, komediye geçiş yapmak üzere. Demetri Martin’in senaryosunu yazdığı, Paul Rudd ve Zach Galifianakis’in başrollerinde yer alacağı “Will”in yapımcılarıysa Adam McKay ve Will Ferrell. Valerie Ferris ve Jonathan Dayton‘un yönetmesi beklenen film, Hazanavicius’un araya girmesiyle tuhaf bir hal aldı. Fantastik senaryosu dolayısıyla projeyi beğendiğini söyleyen yönetmen, yapımcıların oscarlı yönetmeni reddetmek istemeyecekleri düşünülürse amacına ulaşacak gibi. Özgür iradeden yoksun yaşanan bir dünyada, özgür iradeye sahip tek insanın öyküsünü anlatacak Will, Late Night with Conan O’Brien’ın senaristinin yaratıcılığı dolayısıyla ilgi çekiyor. 

Ryan Gosling İlk Filmini Yönetme Heyecanında
Peşpeşe oynadığı filmlerle rüştünü ispatlayıp yıldız statüsüne erişen Ryan Gosling, ilk filmini yönetmeye hazırlanıyor. Modern zamanda geçen peri masalı “How to Catch a Monster”ın senaryosu hazır ve başrole Christina Hendricks’i seçti bile… Filmin gelecek yıl baharda karşımıza çıkması planlanıyor.

Michael Douglas Reagan Olacak
“Great Expectations” uyarlamasıyla karşımıza gelmeye hazırlanan Mike Newell bir sonraki filminin oyuncu kadrosunu belirlemeye başladı. “Reykjavik” adını taşıyan proje, Ronald Reagan iktidarına odaklanacak. Amerikan Başkanını canlandıracak ismin Michael Douglas olacağı neredeyse kesinleşmiş durumda.

Oldboy’un Yönetmeninden Western
İntikam üçlemesi ve özellikle “Oldboy” ile gönlümüzü fetheden Güney Koreli yönetmen Chan-Wook Park‘ın yeni filmi Western olacak. S. Craig Zahler’in senaryosundan çekilecek film, fırtına altındaki kasabayı yağmalayan hırsızlarla şerif arasındaki mücadeleyi anlatacak.Uzun zamandır çekilmesi beklenen filmin yine intikam odaklı olması gözlerden kaçmıyor. Şiddeti ve gerilimi de eklediğinizde yönetmenin bu senaryo için biçilmiş kaftan olduğu belirtiliyor. Senaryo hakkında bilgisi olanlar şimdiden heyecanlanmaya başladı bile.

Fincher Milenyum Serisi için Acele Etmiyor
Ejderha Dövmeli Kız ile beklenen gişeyi elde edemese de devam etmesi beklenen seri için David Fincher projeyi ağır adımlarla geliştiriyor. Ateşle Oynayan Kız için hazırlıklar başlamış gibi görünse de, oyuncu kadrosu ve senaristinin belli olması dışında herhangi bir gelişme yok. Sony ile aynı sorunları yaşamak istemediğini belirten yönetmen, bunun için herşeyi en ince ayrıntısına kadar düşünerek hareket ettiklerini söyledi. “Nasıl bir devam filmi olacağına kafa yoruyoruz, bize ait bir iş çıkmalı sonunda” diyerek durumu özetledi. Diğer yandan Fincher’ın zamanını ilk iki bölümünü yöneteceği “House of Cards” dizisi alıyor.


Bir Çizgi Roman Uyarlaması Daha: Headache

Perşembe, Ağustos 30, 2012
Çizgi romanların sinema ve tv’ye istilası sürüyor. Uyarlanacak son örnek “Headache” oldu.

20th Century Fox’un haklarını aldığı ve Fox bünyesinde yayınlanmayı düşündüğü uyarlama, resmi açıklamayla duyuruldu ve geliştirme çalışmalarına başlandı. Bu süreçte ilk değişiklik adında yaşandı ve proje “Athena” aldı…

Çizgi roman aslında tv’ye de yabancı değil… Çeşitli dizilerde yazarlık yapan, son olarak “Pushing Daisies” kadrosunda bulunan Lisa Joy’un çizgi romanı bir kahramanın olgunlaşma sürecini anlatıyor.

Yunan mitolojisinde akıl, sanat, strateji ve barış tanrısı olan Athena olduğunu keşfeden sıradan bir kızın maceralarından oluşacak dizi, 23 yaşındaki genç kızın değişen yaşamına odaklanacak. Diziyi bilmiyoruz ama çizgi romanın karakterleri bildiğiniz üzere tanrılardan oluşuyor. Athena’nın ölmesini isteyen üvey anne Hera, çapkın ve umursamaz baba Zeus ve yeraltının kralı Hades…Athena bir yandan canavarla savaşacak bir yandan da yunan tanrılarının dünyayı ele geçirme planlarının peşine düşecek. Bolca mitolojik karakterle yaşanacak mücadele dolayısıyla fantastik yapım açlığını doyuracak gibi görünüyor şimdilik…

Birer saatlik bölümlerden oluşması planlanan dizinin senaryosu, çizgi romanın yaratıcısı Lisa Joy’a teslim… Aynı zamanda idari yapımcılığı da üstlenmiş olan Joy’un, Buffy the Vampire Slayer tarzında bir dizi yaratmak üzere olduğu belirtiliyor.

Anger Management Dalya Diyecek

Perşembe, Ağustos 30, 2012
Charlie Sheen’in yeni dizisi “Anger Management” hakkında beklenen karar geldi. Fox daha önce gündeme getirdiği 90 bölüm siparişi verdiğini açıkladı.

İlk sezon için verilen 10 bölümlük sipariş sırasında, kanalın beklenen ilgi ve reytingler gelirse 100 bölüme çeviririz dediği dizi beklenen başarıyı yakalayınca ek siparişi kaptı.

Yapılan yazı açıklamayla herşeyin yolunda gitmesinden duyulan mutluluk dile getirilerek daha yolun uzun olduğu ve maceranın süreceği vurgusu yapıldı. Elbette ekibe teşekkürler ve duyulan heyecan eksik olmadı…

Yeni bölümlerin Ocak ayıyla birlikte yayınlanması bekleniyor. Senaryo ekibi kararı beklemeden yeni bölümlerin senaryosunu Temmuz ayında yazmaya başlamıştı. Hızla çekim takvimi de belirleyen ekip 24 Eylül’de motor diyecek.

28 Haziran’da ekranlara gelmeye başlayan dizi yüksek izlenme oranlarıyla ses getirmiş ve kablolu kanal tarihine en iyi başlangıç yapan komedi dizisi olarak geçmişti. Tabii bunlar önemli olaylar ama, rakip dizi olmaması ve yaz dönemi gibi bomboş bir süreçte ekrana gelmesinin bunda payı büyük… Birde yapılan onca reklamdan sonra ilk bölüm için önemli bir rakamın yakalanması sürpriz olmamalı.

Sinir problemleriyle boğuşan eski bir beyzbol oyuncusunun öfke yönetimi terapisti olarak hastalarıyla yaşadıklarını anlatan dizi bence hayli kötü bir dizi… Zorla bitirdiğim ilk sezon boyunca tek bir sahnede gülmeyi geçtim, sıkılmadığım tek bir an yoktu… Basit bir senaryo ile gayet sığ ve yavan bir yapım olarak izlenmese de olur kategorisine girenlerden bence… Siz ne düşünürsünüz bilmem, bence kış döneminde yayınlansaydı çok geçmeden yayından kalkar ait olduğu çöplükte bulurdu kendisini…


Linklater Gün Serisini Üçlüyor

Perşembe, Ağustos 30, 2012
“Before Sunrise” ve “Before Sunset” ile iki filmlik aşk güzellemesine imza atan Richard Linklater, seriye üçüncü filmi ekliyor…

1995 yapımı “Before Sunrise” Fransız Celine ile Amerikalı Jesse’nin trende tanışmasıyla başlayan 14 saatlik maceralarını anlatıyordu. 2004’de gelen devam filmi “Before Sunset”te çift dokuz yıl sonra bu kez Fransa’da geçiriyordu zamanını… Jesse artık yazar olmuştur, evli ve bir oğlan sahibidir, Celine’le karşılaşır… Vedalaşmalarına kadar anladığımız şeyse halen birbirlerinden etkilendikleridir…

Serinin hayranlarının sekiz yıldır üçlenmesi için bastırdığı seri için oyuncularda son derece istekliydi… Hatta Julie Delpy benzer formatta 2 gün serisi bile çekmişti… Ethan Hawke ise benzer bir rolle görünmedi hiç… Uzun süredir ortalıkta dolanan dedikoduları doğrulaması Richard Linklater’dan geldi. Yönetmenin “Before Midnight” adını vereceği filmin çekimlerine başlamak üzere olduğu ve Yunanistan macerası yaşanacağı söyleniyor. 


Spielberg'den Bin Laden Operasyonu Uyarlaması

Perşembe, Ağustos 30, 2012
Lincoln ile karşımıza gelmeye hazırlanan Steven Spielberg, bir sonraki filmi için kolları sıvadı.

Son günlerde konuşulan proje, “No Easy Day: The Firsthand Account of the Mission That Killed Osama Bin Laden” adlı romanın uyarlaması. Hali hazırda Kathryn Bigelow’unda aynı operasyonu konu alan “Zero Dark Thirty” varken Spielberg’in projeye girişmesinin nedeni romanın olayı farklı açılardan ele alması.

Deniz Komandosu Matt Bissonette’nin tepkilerden çekinerek Mark Owen mahlasıyla yayınladığı kitap büyük yankı uyandırmıştı. Komandonun dediğine göre Bin Ladin, askerler için tehdit oluşturmuyordu… Yakalanma anında silahsızdı ve uzanmıştı… Buna rağmen başına silah sıkılarak infaz edildi... Kitabını HBO ve Dreamworks’e götüren Bissonette HBO’dan umduğunu bulamamış, Dreamworks ise projeye ilgisini açık etmişti. Spielberg’in başında olduğu stüdyonun projeyi hayata geçirirken başka yönetmene teslim etme ihtimali de görünüyor. Spielberg yönetecek olursa, 2014’e sarkma ihtimali bulunuyor.

İşin sinema kısmı böyleyken, Ladin operasyonu tartışmaların merkezinde yer almaya devam ediyor… “No Easy Day”de operasyonun bilgilerini paylaştığı için Bissonette’in mahmeye verilmesi gündemde. Zira ulusal güvenlik çıkarları doğrultusunda anlatılmaması gereken şeyleri kitap haline getirmesi yasadışı bir suç olarak tanımlanıyor…

Bigelow’un “Zero Dark Thirty”si de zor günler yaşıyor… Obama’nın başkan koltuğundaki yerini sağlamlaştıran operasyonun sinema filmine dönüşmesi safhası hayli kafa karıştırıcı… Başkanlık seçimleri öncesinde filmin gündeme gelmesi büyük tartışma yaratmış durumda. Obama’nın seçim öncesine denk gelecek gösterimler dolayısıyla projeye yön verdiği ve senaryoya yol gösterttiği iddiası bolca dillendiriliyor. Filmin seçimlere alet edildiği konusunda gelen yoğun eleştiriler, galanın ertelenmesini gerektirecek kadar ciddi…

Tüm bu sorunlar eşiğinde Spielberg’in hem yasal zorluk hemde beyazsarayla sorun yaşamayı göze alıp almayacağı merakla bekleniyor.

Proust’un Yaşamında Arkeolojik Bir Gezi

Çarşamba, Ağustos 29, 2012
Marcel Proust 1922 yılında Kayıp Zamanın İzinde’yi tamamlamasının ardından hayata gözlerini yumduğunda arkasında düzenlenmesi gereken düzinelerce defter, sayısız mektup, eskiz, müsvedde ve elbette kişisel eşya bırakmıştı. Modern edebiyatın çehresini değiştiren bu büyük yazarın hayatına dair ayrıntılar bugün bile yeni bulgularla araştırmacıları şaşırtmaya devam ediyor.

Zengin bir Proust okurunun, Guérin’in, giderek edebi bir saplantıya dönüşen hikâyesi, yetmişli yılların başında Kayıp Zamanın İzinde romanını filme çekmeye niyetlenen ünlü yönetmen Visconti’nin kostümcüsüyle yapılan bir röportajıyla başlar. Bir Proust hayranı olan Guérin, hastalanınca bir rastlantı sonucu Proust’un kardeşi Dr. Robert Proust tarafından tedavi edilir ve bu durumu benzersiz bir fırsat olarak görür. Düşünceleri, yazdıkları ve cinsel tercihleri yüzünden ailede istenmeyen kişi olan Proust’tan kalan ve hoyratça sağa sola dağıtılan eşyanın, kimisi büyük bir umursamazlıkla yakılmış nice mektup, müsvedde ve kitaptan geride kalanların peşine düşer, kâh para vererek, kâh tatlı dille ikna ederek. Bıkmadan sürdürdüğü bu çabaların sonunda hiç ummadığı bir ödüle kavuşur: Proust’un yaşamının büyük kısmında sırtında olan, yazdığı gecelerde yorgan görevi gören paltosuna.

Proust’un Paltosu, her biri Marcel Proust’un, yazdıklarının ve geride bıraktıklarının bekçisi olmuş bir dizi şaşırtıcı ve unutulmaz karakterle zenginleşmiş, yitirilen ve bulunan, sıradan nesneler ve sıradışı arzularla dokunmuş ilginç bir öykü, Proust hayranlarına hoş bir sürpriz.

Ya Ölümden Sonra Yaşam Varsa?

Çarşamba, Ağustos 29, 2012
Ölü Kelebeklerin Dansı, müzisyen ve edebiyatçı kimliğiyle tanıdığımız Hüsnü Arkan’ın ilk romanı. Hüsnü Arkan’ın dinleyicileri şarkılarındaki sakin ve huzurlu sesin, Arkan’ın edebiyatına da yansıdığını görecekler. İnsan ruhuna ve yaşananlara incelikli bir bakış, akıcı bir anlatım ve sade bir dil Arkan’ın kitaplarının ortak özelliği olarak karşımıza çıkıyor. 

Yazarın, Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından okura sunulan ilk kitabı Menekşeler, Atlar, Oburlar’dı. Ardından ise kısa sürede üç baskı yapan son kitabı Mino’nun Siyah Gülü, Hüsnü Arkan’ın Deniz Gezmiş ve arkadaşları için bestelediği 5 Mayıs şarkısının cdsi ile birlikte okura sunulmuştu. 1960’lı yıllarda Ege’de başlayan ve 12 Eylül’ün fonunda gelişen kırık bir aşk hikâyesini, bir ailenin yaşanmışlıklarının o ailenin kadınlarının gözünden anlatmıştı yazar. 

Kırmızı Kedi Yayınevi bu kez, Hüsnü Arkan’ın ilk kitabını okurla buluşturuyor. Ölü Kelebeklerin Dansı’nda öldükten sonra anılarını yazmaya karar veren bir anti kahramanın serüvenini anlatıyor. Bir yandan okuru düşsel bir dünyanın içine çeken Arkan, diğer yandan yaşam ve ölüm üzerinde bir varoluş sorgulamasına girişiyor.

Morrissey, çenesi, sesi… Her neyse.

Salı, Ağustos 28, 2012
Tuhaf şeyler olur. Tuhaf şeyler kesinlikle olur. Dün gece yarısı bi mesaj yolladım. Yazanlar şöyle: “Morrissey’in sahnedeki hareketleri o kadar sinirlerimi bozuyo ki… Suratını parçalamak istiyorum. Cenazemde bi the Smiths şarkısı çalın. Ama mümkünse Morrissey gelmesin, hortlayıp suratından vurabilirim adamı. Bunları sana niye anlatıyorum? Çünkü tabancayla adam vurmak yasal hâle geldiğinde suratından vurulucak tek insan Morrissey diğil, sırada sen varsın.” (Evet, şu an çocuk benimle konuşmuyo. İnsanlar neden her şeyi bu kadar ciddiye alıyo?)

Hayır, tuhaf olan benim insanlara gece yarıları şizofrenik, anlamsız mesajlar atmam diğil. Tuhaf olan, o geceden sonra gelen gün, Morrissey’in aşağıdaki videosu hakkında bi yazı yazmam için teklif aldım. Sorun şuydu ki, videoyu incelerken adamın suratına bakmaya dayanamıyodum.

Nasıl olabilir? Yani sesine ve yaptıklarına bu kadar hayran olduğunuz birinin hâl ve tavırlarından nasıl bu kadar rahatsız olabilrsiniz? Bakın adamın tipi filan da düzgün, sorun o da diğil. Ne yapıyosa, fotoğraflarını seviyoken adamı videolarda, hareket hâlinde görünce delleniyorum.

Morrissey’in yüzüne bakabilme krizini aştıktan sonraki ilk tepkim: “Sesi niye yaşlanmamış?!” oldu. Bi Lou Reed’i düşünün mesela, nerde o insanı eriten sesi şimdi; Perfect Day’i söyliyebiliyo mu? Gerçi arada baya yaş farkı var ama olayı anladınız sanırım.

Başta enerjimin çoğunu adamın hareketlerine aşırı tepki vermemek için harcadıktan sonra, videoyu baştan üçüncü kez izleyişimde ilk şarkının (The Kid’s a Looker) “la la la” kısmını sallanarak söylediğimi fark ettim. Bu şarkıların hepsini de ilk kez duyuyorum ama, onu da düşünün.

Şarkılara gelince, The Kid’s A Looker ve Scandinavia favorim oldu diyebilirim. Yıllar Morrissey’in performansından bi şey götürmemiş olsa da sanırım onun sesinden duymaktan en çok hoşlandığım cümle hâlâ “Now I know how Joan of Arc felt” olsa gerek. (Evet, The Queen is Dead albümüyle aşk yaşıyorum.)

Görüntüleri izlerken her zamanki baterist ilgimle bateriyi çalan adamla bi tür öküz-tren ilişkisi kurduk. Scandinavia parçasındaki performansı da çok hoştu bence, şarkının güzelliği bateri ritimlerindeydi. (Veya ben yine ritim aşkımla çifte standart uyguluyo olabilirim. Objektif olucam diye bi şey demedim, diğil mi?)

Tabi tek aşkım ritim diğil, ben bu stüdyo/prova olaylarına da ayrı bi âşığım. (Ömründe müzikle uğraşmıyan tek bi erkekten bile hoşlanmamış bi kadından bahsediyoruz allah aşkına!) Tabi sevdiğiniz adamın beste yapışını, gitarıyla oynayışını görmekle aynı şey diğil Morrissey’in o o kilometrelik çenesi görmek ama o sesi duyunca çeneyi de, her şeyi de, torununa yakışıcak gömleğini de affedip hayranlık duyuyosunuz. Yine de çocuğa kendini yelpazelettirmesiymiş daha iyi olucakmış sanki. Sevmiyorum öyle nazlı adamları ya. (İçimdeki kro “Sevdiğin kadın filan yok mu lan, çok istiyosan ona sallattır havluyu, elalemin asistanıyla ne uğraşıyosun?!” demek istedi açıkçası.)

“E madem Morrissey sana bu kadar koyuyodu, niye bunu yazmak konusunda bu kadar inat ettin?” diyebilirsiniz. E, dedim ya, tuhaf şeyler olur. Ve kendinizi zorlamadığınız sürece “tuhaf”ın tadını nasıl çıkartabilirsiniz ki?

Tamam, şimdi the Smiths’imize ve Morrissey’in pikaptan gelen sesine dönebiliriz. Evet… “Sweetness, sweetness, I was only joking…

Nihal'in Günü blogundan Nihal



Album Stream: Jens Lekman "I Know What Love Isn't"

Salı, Ağustos 28, 2012
İsveçli müzisyen Jens Lekman'ın beş yıllık aradan sonra geri dönüş albümü "I Know What Love Isn't", yayınlanmadan önce kulak keyfi albümler serisinde... Lekman'ın üçüncü stüdyo albümü, önceki albümün biraz gölgesinde kalmış gibi görünse de zamanla kulakta yer ediyor. Bu arada hatırlatalım, albümün yayınlanma tarihi 4 Eylül...




Yeni Video: Sigur Rós "Dauðalogn"

Salı, Ağustos 28, 2012
Sigur Rós, son albümü Valtari'nin video klip projesi Mystery Film Experiment'e devam ediyor. Sekizinci klibin yönetmeni Henry Jun Wah Lee... Hatırlanacağı üzere şarkı ilk olarak The Vampire Diaries dizisinin sezon finalinde karşımıza çıkmış, dizinin fanları klipte hazırlamıştı.



Jose Padilha: “RoboCop Hayatımdaki En Kötü Deneyim”

Salı, Ağustos 28, 2012
1987 yapımı Paul Verhoeven klasiği RoboCop’un yeniden çevriminin yönetmeni Jose Padilha, büyük bütçeli ilk filminde sıkıntılarla boğuşuyor.

MGM’in projesi, oyuncu kadrosu dolayısıyla ilgi çekmiş, “Elite Squad” serisi dolayısıyla yönetmenliğe Padilha’nın getirilmesi de doğru seçim olarak algılanmıştı. Kağıt üzerinde herşey iyi gidiyor gibi görünüyordu ama gelen haberler öyle olmadığını gösteriyor.

RoboCop çekimleri, yönetmen Padilha için cehennem azabı haline gelmiş… Hayatının en zor döneminden geçtiğine dair yorumların sebebi ise MGM’in yönetmenin hiçbir isteğine olumlu yanıt vermemesi. Padilha’nın dediğine göre stüdyo kendisini, istediğinin tam zıttı bir film yapmaya zorluyor…

Yönetmenin yakın dostu Fernando Meirelles ile yaptığı telefon konuşmasında söyledikleri içinde bulunduğu durumun tam açıklaması: 
“Burası tam bir cehennem! Bu film hayatımdaki en kötü deneyim. Stüdyo sunduğum on fikirden dokuzunu reddetti. Film iyi olacak ama hayatımda çekmediğim acıyı çekiyorum… Bir daha asla böyle bir film yapmayacağım”

Büyük stüdyolarla gişe filmleri yönetmenin ne demek olduğunu bilmeyen Padilha’ya kaçınılmaz olarak eleştiri yağmuru var… Yabancı basın, her yönetmenin başına gelmiş münferit bir olayı bu kadar büyütmesine anlam veremediği yönetmen için, bunları atlatmayı öğrenirse iyi bir film ortaya çıkar yorumunda bulunuyor. Adeta yalnızları oynayan Padilha bakalım nasıl bir film çıkaracak…

Üç Yıldızdan Hayvan Hakları Projesi

Salı, Ağustos 28, 2012
Leonardo DiCaprio, Tobey Maguire ve Tom Hardy, hayvan haklarını savunacak bir filmde bir araya geliyor. Üçlünün yapımcılığını üstleneceği film henüz adı ve konusu belli olmayan ama fikirde uzlaşılan bir proje…

Warner Bros’un sahiplendiği projenin fikir babası Tom Hardy… Avlanma yasağının sürekli delinmesine ve hayvan haklarının çiğnenmesine tepki olarak doğan bu fikir kendisine snearist arıyor. İlk sızan bilgiler çok karakterli ve parçalı bir hikayenin hayal edildiği yönünde…

Hayvan hakları savunucusu olduğunu gururla söyleyen Hardy, bu uğurda çok ülke gezdiğini ve çok şey gördüğünü ifade ediyor. Avrupa ülkelerindeki kürk ve hayvan derisi histerisinden de şikayetçi. Henüz geleceği belli olmayan projede üç yıldızın yer alıp yer almayacağı şimdilik belli olmasa da Tom Hardy bu konuda istekli…

Bates Motel'in ilk Sakini Vera Farmiga

Salı, Ağustos 28, 2012

Alfred Hitchcock başyapıtı “Psycho”nun dizi olacağını söylemiştik. A&E’de yayınlanacak 10 bölümlük ilk siparişi alan “Bates Motel” kadrosuna ilk isim katıldı: Vera Farmiga

Psycho’nun öncesini anlatacak olan Bates Motel; Norman Bates, Marion Crane, Sam Loomis ve Norma Bates karakterleri için oyuncu arayışına girmiş durumda. Kadroya katılan ilk isim Farmiga, Norma Bates’i yani sapığın annesini canlandıracak.

Zamanla seri katile dönüşeceğini izleyeceğimiz Norman Bates’in hayatındaki en önemli figür olan annesi Mrs. Bates şaşırtıcı, tutkulu ve zeki birisi olarak tanımlanıyor. Bu kadar önemli bir karakteri canlandırmak üzere Vera Farmiga’nın seçilmiş olması son derece doğru karar gibi görünüyor. Kariyerinde büyük sıçrama yapmış olan ve son dönemin önemli aktristlerinden biri olan Farmiga, oyunculuğa tv filmi ve dizileriyle başlamıştı.

Dizi ekibinden gelen yorumların “her zamanki gibi olağanüstü bir oyuncuyla çalışacak olmaktan mutluyuz” minvalinde seyrettiği Bates Motel, kadrosunu tamamlar tamamlamaz çekimlere girişecek ve gelecek yıl prömiyerini yapacak…

Nymphomaniac'ın Çekimleri Tartışmalar Arasında Başlıyor

Salı, Ağustos 28, 2012

Konuşulmayı seven yönetmen Lars von Trier, iki ayrı versiyonla seyirciye sunacağı “The Nymphomaniac”ın kadrosunu tamamladı ve motor demeye hazır.

Jamie Bell ve Connie Nielsen’ın katılımıyla ana kadrosu tamamlanan filmin çekimleri bugün Almanya’da başlayacak ve 11 hafta sürecek.

Nemfomanyak Joe’nun doğumundan 50 yaşına kadar geçen sürede cinsel maceralarını konu edecek filmde Joe’yu Charlotte Gainsbourg oynayacak. Shia LaBeouf, Stellan Skarsgard, Jens Albinus, Nicolas Bro, Jesper Christense, Shanti Roney ve Severin von Hoensbroech kadroda yer alması kesinleşen isimler. Adı geçen diğer oyuncular William Dafoe ve Nicole Kidman ile henüz resmi imzalar atılmadığı için kimin kimi canlandıracağı konusunda detaylı bir bilgi yok… Zaten filmin konusu yada kadrosu kimseyi pek ilgilendirmiyor artık… 

Gerçekten seks yapılacağı haberleri daha fazla meşgul ediyor basını… Bu duruma tuz biber eken Shia LaBeouf yaptığı açıklamayla filmin çok gerçek olduğunu söylemişti. Tüm bu söylentilere rağmen, seks sahnelerinde özel efektler ve vücut dublörleri kullanılacağı kesinleşti. Bu dublörlerin porno yıldızları olmasıysa işin diğer kısmı… 

Hardcore ve softcore olarak iki ayrı versiyonu olacak film, nemfomanyak bir kadının 50 yıllık vahşi ve şiirsel erotik yolculuğu olarak tanımlanıyor.

Fragman Turu: "Taken 2" "The Master" "Django Unchained"

Salı, Ağustos 28, 2012
Merakla beklenen üç filmden yeni fragmanlar yayınlandı.

Paul Thomas Anderson'un büyük tartışmaların eşiğinde gösterime girecek "The Master"ı, Scientology Tarikati hakkında yeniden fırtınalar koparması bekleniyor. Tüm bu tartışmaların ardında ise çok iyi bir filmin bizi beklediği, özel gösterimlerden çıkan sonuç...


İstanbul'u büyük bir gişe filminde görme hezeyanımıza sonunda çare olan "Taken 2"den yeni fragman yayınlandı. İzlemek için 5 Ekim'i bekliyor olsakta, ah be Liam Neeson ne işin var şu aksiyonlarda demekten de kendimizi alamıyoruz...


Quentin Tarantino'nun merakla beklediğimiz yeni filminden de uluslararası fragman yayınlandı. Kadrosu ve konusu hakkında defalarca haber yaptığımız "Django Unchained" 25 Aralık'ta gösterimde olacak...


Yeni Şarkı: Bob Dylan "Duquesne Whistle"

Salı, Ağustos 28, 2012
11 Eylül'de yeni albümü "Tempest"i yayınlayacak olan Bob Dylan, ilk şarkıyı kulaklarımıza yolladı.

Güncelleme: Video klibi de geldi...






Metin Arditi istanbul’a Geliyor!

Salı, Ağustos 28, 2012
Dünyaca ünlü Suisse Romande orkestrasının yöneticisi, yazar Metin Arditi, İstanbul’a geliyor. Ağustos başında okurla buluşan Turquetto adlı romanıyla büyük ilgi gören yazar, 4 Eylül’de muhteşem bir kültür buluşmasına konuk olacak!

Haldun Hürel ve Metin Arditi’den “16. yüzyılda İstanbul ve Venedik”

Efsanevi “3 Hürel” grubundan tanıdığımız, sanat tarihi öğretim görevlisi Haldun Hürel ile Ankara doğumlu İsviçreli yazar Metin Arditi’yi bir araya getiren büyülü bir şey var: İstanbul ve sanat aşkı. 

Ağustos ayı başında Can Yayınları’ndan çıkan Turquetto adlı kitapla Türk okurun ilk kez buluştuğu Metin Arditi, 04 Eylül’de Pera Müzesi’nde Haldun Hürel ile buluşarak hem kitabı hem de şehir ve müziğin edebiyata kattıklarını anlatacak. Halka açık gerçekleşecek olan etkinlik 19.00’da izleyicilere kapılarını açacak. 

Bu söyleşi böyle başlar... Janet – Jak Esim’den unutulmayacak bir giriş!

1492’de İspanya’dan dünyanın birçok ülkesine, özellikle de Osmanlı’ya göç eden Yahudi toplumunun geleneksel müzikleri olan “Sefarad müziğini”, 30 yılı aşkın bir süredir araştırmakta, derlemekte ve yorumlamakta olan Janet – Jak Esim, 04 Eylül akşamı muhteşem bir mini konserle söyleşinin açılışını yapacak. Turquetto’nun konu edindiği 16. yüzyıl dönemi sefarad müziğinden en güzel örnekleri seslendirecek olan grup, kitabın atmosferini dinleyicilere birebir yaşatacak.  

METIN ARDITI İSTANBUL’DA!
(Etkinlik Programı)
Tarih: 04 Eylül 2012 Salı
Yer: Pera Müzesi
19.00 – Janet – Jak Esim’le Sefarad Müziği Dinletisi 
19.30 – Metin Arditi ve Haldun Hürel:
16. yüzyılda İstanbul ve Venedik & Turquetto’nun İnanılmaz Öyküsü

‘Son Yemek’te bir İstanbullu… İşte, Turquetto’nun Öyküsü!
Tiziano’ya ait olduğu sanılan Eldivenli Adam isimli tablo, Rönesans’ın en iyi ressamlarında biri olan Turquetto isimli İstanbullu Yahudi bir ressamın günümüze kalan tek eseri olabilir mi acaba?

Bu soruyla açılan roman, XVI. yüzyıl İstanbul’unda (1519) Yahudi anne babadan doğan ve tek tutkusu resim yapmak olan bir çocuğun, Eli Soriano’nun hikâyesini anlatıyor aslında. Esir pazarında çalışan bir adamın oğlu olan bu çocuk, her iki dinin kurallarının resim yapmasına izin vermeyeceğini küçük yaşta fark edince, sanatını geliştirip rahatça icra edebilmek için Venedik’e kaçar. Rumca sahte bir isimle Tiziano’nun resim atölyesine devam ettikten sonra mesleğinde yükselir ve Venedik’te, İncil geleneğiyle, Osmanlı hat yazısıyla ve Bizans sanatıyla beslenen muhteşem eserler verir ve ustasının taktığı isimle Turquetto diye anılmaya başlar. Şöhretinin doruğundayken, yaşadığı bir yasak ilişki yüzünden gerçek kimliği ortaya çıkar. Resim yapmak isteyen, meraklı ve sorgulayan bir çocuğun isyanı bu kez sanat, iktidar ve din üçgenine tepki duyan bir sanatçının isyanına evrilir. Sipariş üzerine yaptığı “Son Yemek” tablosunda havarilerin yerine dönemin ünlü ressamlarını çizmesi eklenince, engizisyon mahkemesince yargılanır ve idama mahkûm edilir. Olgun çağında, evli, çocuklu ve toplumda kabul gören bir sanatçıyken, İtalyan Rönesans’ın en parlak döneminde Venedik’teki rekabet ortamının aktörlerinin ayak oyunlarına, kurnazlıklarına alet ve kurban olan bir sanatçıya dönüşen Turquetto’nun yükselişine ve ani düşüşüne tanık oluruz…

METİN ARDITI
METİN ARDITI, İsviçreli yazar, 1945 yılında Ankara’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini İsviçre’de yaptı. École Polytechnique Fédérale de Lausanne’dan fizik mühendisi olarak mezun olduktan sonra atom mühendisliği dalında doktora yaptı, ardından Stanford Üniversitesi’nde işletme dalında master eğitimi aldı. 1996 yılından bu yana Suisse Romande Orkestra’sının yöneticisi ve organizasyon sorumlusu görevlerini gönüllü olarak yerine getiren yazar, 1988’de kurduğu Arditi Vakfı dışında, yardım amaçlı kurulan birçok vakfın idaresinde de görev yapıyor. Romanın yanı sıra deneme türünde de eserler veren Arditi, yedinci romanı Turquetto’yla prestijli bir edebiyat ödülü olan Jean-Giono ödülünü aldı.

Continuum 2. Sezon Onayı Aldı

Pazar, Ağustos 26, 2012
Continuum sevenlere müjde… Dizinin ikinci sezon onayı aldığı açıklandı.

Yaz sezonunda başlayan diziler içinde tek bilim kurgu olmamasınında etkisiyle en çok reytingi alarak sivrilen, yayıncı kanalı Showcase’e de yüksek reytingler getirerek yüz güldüren Continuum, kanal tarafından ikinci sezon siparişini aldı.

Gelecek yıl ekranlara gelmesi planlanan ikinci sezon 13 bölümden oluşacak. Her bölümü 1 milyondan fazla kişi tarafından izlenen dizi, 27 Mayıs’ta ekranlara gelmeye başlamıştı. 5 Ağustos’ta “End Times” adlı 10. Bölümüyle sezon finali yapmış ve kanaldan gelecek yeni sezon onayı haberini beklemeye başlamıştı. Sezon finalinin kanala rekor sayıda izleyici getirmesi, ikinci sezon konusunda en büyük güvence olmuştu. 

Kanaldan gelen açıklamada; bu kadar üretken bir ekibin yarattığı orijinal serinin herkes için özel olduğu ve özel kalması için Keira’nın yolculuğuna devam etmek gerektiği vurgusu yapıldı. Herkesin kafasında soru işaretlerine yol açan sezon finalinden sonra, cevap arayan fanlarda rahat nefes almış oldu.

Yeni Video: Patrick Wolf "Overture"

Cumartesi, Ağustos 25, 2012
Müzik kariyerinde 10 yılı geride bırakan Patrick Wolf, bu süreye sığdırdığı 5 stüdyo albümü ve 4 e.p.’den bir seçkiyle geliyor. “Sundark and Riverlight” adını taşıyan albüm, iki cd’den oluşacak ve 16 şarkı içerecek… Şarkıların yeniden düzenlemesi için stüdyoya kapanan Wolf, koleksiyonu için şarkıların yeniden düzenlenmiş versiyonlarıyla çıktı. Bu akustik kayıtlarla kariyerinin olgunluk dönemine gireceğini, toy müzisyen kimliğine jübile yapacağını söyleyen şarkıcının albüme dair tanıtım videosu “Overture” ile geldi… Üçüncü stüdyo albümü “The Magic Position”un açılış şarkısı yeni haliyle hayranlarını 25 Eylül’e hazırlıyor…

Albümün Şarkı Listesiyse şöyle:
Sundark (CD 1)
Wind In The Wires
Oblivion
The Libertine
Hard Times
Bitten
Vulture
Overture
Paris

Riverlight (CD 2)
Together
The Magic Position
Bermondsey Street
Bluebells
Teignmouth
London
House
Wolf Song



ilk Bakış: Passion / Öldüren Tutku

Cumartesi, Ağustos 25, 2012
Brian De Palma’nın merakla beklenen erotik gerilimi "Passion’dan ilk fragman yayınlandı.

Hayranı olduğumuz De Palma filmlerinin tonuna yakın olan “Passion” iki kadının kedi fare oyununu anlatıyor. Rachel McAdams ve Noomi Rapace bu oyunun baş kahramanları rolünde karşımıza çıkıyor.

Erotik gerilim denince akla gelen “Temel İçgüdü”ye benzetilen yapım, Alain Corneau’nın 2010 yapımı “Crime d'amour”unun yeniden çevrimi… Filmin Toronto Film Festivali’ndeki etkisi “Tehlikeli İlişkiler ile Çalışan Kız'ın birleşimi” cümlelerini doğurmuştu. Yeniden çevrimde ilk gösterimini Toronto’da yapacak ve muhtemelen De Palma’nın öyküye ne kattığına dair cümleler kurulacak. O zamana dek fragmanıyla değerlendirince, ortaya çıkan merakla beklemeye değecek bir filmin bizi beklediği… Yönetmenin en iyi yaptığı şeye yeniden dönmesi ayrıca sevindirici… 

Vizyon tarihi netleşmeyen filmi ne zaman izleyeceğimiz henüz meçhul ama Şubat-Mart en yakın ihtimal gibi görünüyor.

Güncelleme: 23 Mart

Filmin 5 Nisan'da vizyona gireceği açıklandı. Resmi bültende yer alan metin ise şöyle:

6 yıl aradan sonra film çeken usta yönetmen Brian De Palma’nın klasik tarzındaki gerilimlerine geri dönüşünü müjdeleyen “Öldüren Tutku / Passion”, Hollywood’un iki seksi yıldızını, son dönemde yükselişte olan Noomi Rapace ve Rachel McAdams’ı buluşturuyor. İki kadın arasındaki intikam oyunlarını konu alan filmde Isabelle Müdürü Christine’ye delicesine hayran olan hırslı bir işkadınıdır. Naif ve kullanılmaya açık Isabelle’nin parlak proje fikirleri Christine tarafından çalınınca intikam almaya karar veren Isabelle, farkına varmadan Christine tarafından tehlikeli bir oyunun içine çekilecektir. Suçlu ile kurbanın sürekli yer değiştirdiği film, izleyiciyi labirentlerle dolu bir zihin oyununa davet ediyor.



Yeni Video: dEUS "The Soft Fall"

Cumartesi, Ağustos 25, 2012
Belçikalı dEUS, haziran ayında yayınladığı Following Sea'den yeni bir video klip yayınladı. Albümü henüz dinlememiş olanlar varsa burdan dinleyebilirler...



ilk Bakış: Butter

Cuma, Ağustos 24, 2012
Kadrosuyla dikkat çeken küçük kasaba komedisi “Butter”dan geniş fragman yayınlandı.

Henüz afişi yayınlanmayan film, Orta Amerikalı bir aile tarafından evlat edinildikten sonra tereyağı oyma yeteneğini keşfeden yetim bir kızı konu ediyor. Kendini bir anda kasabanın geleneksel tereyağı oyma yarışmasında hırslı bir ev kadının karşısında bulan kahramanımızın eğlenceli öyküsü anlatılıyor. Öykünün sahibi, hakkında hiçbirşey bilmediğimiz Jason A. Micallef… Yönetmen koltuğunda oturan isimse tanıdık. 2010 yılında ilk uzun metrajı “She's Out of My League” ile vasatı aşmış gibi görünen, hemen ardından soluğu “Episodes” dizisinde alan Jim Field Smith ikinci uzun metrajında…

Olivia Wilde, Hugh Jackman, Jennifer Garner, Ashley Greene, Alicia Silverstone, Ty Burrell, Pruitt Taylor Vince ve Rachel Greene’den oluşan oyuncu kadrosu gayet iyi görünüyor. Amerikalıların enteresan kapışma manyaklıklarından biriyle daha karşı karşıyayız… Küçük kasaba rekabetinde tereyağından oyma heykellerin hayatın merkezine taşınması ve rekabetin insanları düşürdüğü komik haller… İki buçuk dakikalık fragmandaki Amerikan propangadası itici gelmediyse, bolca festival gezen ve adaylık dahi koparamayan “Butter” 5 Ekim’de vizyona girecek… Bizde direk ev sinemasına yolcu gibi görünüyor…



Album Stream: Minus The Bear "Infinity Overhead"

Cuma, Ağustos 24, 2012
Seattle'lı indie topluluğu Minus the Bear'in kariyerlerinin beşinci stüdyo albümü yayınlanmadan önce, kulak keyfi albümler serisinde yerini aldı. Albümün çıkış tarihi 28 Ağustos...

Türkiye'nin ilk Web Sinema Filmi: Kalbim

Cuma, Ağustos 24, 2012

İlk kez bir sinema filmi sinemalarda değil web ortamında vizyona giriyor.

AŞK. Öyle ki; dokunmak yok, koklamak yok, hissetmek yok, sadece bilip hayal etmek ve o hayalle yaşamak var. Hayatın getirdiği tüm olumsuzlukların aşkla kesiştiği karanlık ancak bir o kadar umut dolu bir evre. Bugüne kadar yapılmış tüm aşk filmlerinden farklı olarak ele alınan "aşk" konusu, birbirini hiç görmeden, dokunmadan yaşayan bir çiftin hikayesi üzerinden anlatılıyor. İşte İstanbulda yaşayan Ozan ile California'da mimarlık masteri yapan Selen'in aşkı da böyle bir aşktı. Facebook'ta başlayan bu aşk çok uzun sürmez ve tüm aşk hikayelerinde olduğu gibi taraflardan biri bir gün vazgeçer. Selen, bir gün beklenmedik bir şekilde Ozan ile iletişimini keser. Aşkını kaybetmeye ve hayatındaki diğer olumsuzluklara dayanamayan Ozan bunun üzerine ölüm orucuna başlar. Bu hikayeyi duyan ve genç bir gazeteci olan Ayşe bu aşkı gazete manşetlerine taşır. Gazete manşetlerindeki bu haber zengin ve yaşlı bir kadın olan Melek Hanım'ın dikkatini çeker. Dünyada hala böyle aşkların varolduğunu gözleri  ile görmek isteyen Melek Hanım bir gün Ozan'ın kapısını çalar ve ona bir teklifte bulunur. Bu teklif hayatı boyunca mutsuz aşklar yaşamış Melek Hanım'ın, kayıplara karışmış Selen'in ve ölüm orucundaki Ozan'ın hayatında büyük değişimlere yol açacaktır.

Yapımcılığını DGB Medya'nın, yönetmenliğini ise Hakkı Görgülü'nün yapacağı “Kalbim” filmi 14 Şubat 2014 günü web ortamında vizyona girecek. Sacramento ve İstanbul arasında geçen hazin bir Facebook aşkının anlatıldığı film İphone, ipad ve Facebook üzerinden de izlenebilecek. Film, İngilizce, İspanyolca ve Çince alt yazı seçenekleri ile aynı anda tüm dünyadan da izlenebilme özelliğine sahip olacak.

Filmin yönetmeni Hakkı Görgülü, “DGB Medya olarak uzun zamandır bu projenin hazılığındaydık, Türk sineması için büyük bir atılım olacak, ülkemizde bir ilki gerçekleştirmenin heyecanını yaşıyoruz” dedi. Proje içerisinde alanında uzmanlaşmış dünyaca ünlü isimlerle çalıştığını belirten Görgülü, izleyenleri iyi ve kaliteli bir aşk filminin beklediğini belirtti.

Filmin oyuncu kadrosu henüz netleşmezken alınan bilgilere göre Dünya ve Türk sinemasından yıldızların filmde oynaması öngörülüyor.

HAKKI GÖRGÜLÜ
Türk yönetmen, senarist ve yapımcı. 26 Mayıs 1983'te Uşak'ta dünyaya geldi. Küçük yaşlardan beri ilgi duyduğu ve hayallerini süsleyen sinema serüvenine başlamadan önce TV Programları yönetti. Amatör kısa film çalışmalarına imza attı. Daha sonra reklam sektörüne geçti. Htc, Trt Müzik, Vodafone, Pegasus gibi markalara reklam ve tanıtım filmleri çekti. Yapımcılığını ve yönetmenliğini yaptığı İlk uzun metraj filmi olan Harbi Defineyi 2010 yılında daha 26 yaşındayken çekti. Hemen arkasından 2012 yılında ikinci sinema filmi olan Seninki Kaç Para geldi.  Şu günlerde Türkiye'nin ilk web sinema projesi olan Kalbim'in senaryo ve cast çalışmalarını yürütmekte.


Mehmet Bitmez istanbul Sazkar Topluluğu : istanbul Rüyası | A.K. Müzik

Perşembe, Ağustos 23, 2012
Mehmet Bitmez, Urfalı müzisyen bir ailenin 3.kuşak üyesi. Dolayısıyla Mehmet Bitmez’in müzikal birikimin oluşumunda dede Mahmut Bitmez, baba Yahya Bitmez, amca Bekir Bitmez ve sıra gecelerinin çok önemli yeri var. Hem aile içinde edindiği müzikal deneyim hem de kendinden önceki ustalar Şerif Muhiddin Targan, Udi Nevres Bey, Yorgo Bacanos ve Cinuçen Tanrıkorur’un icralarını, tekniklerini inceleyen Mehmet Bitmez gelenekselden uzaklaşmadan kendi tarzını oluşturarak dünyaca önemli ud virtüözleri arasında yer almakta…

Mehmet Bitmez’in "İstanbul Rüyası" albümü 2010 yılının en büyük süprizlerinden biri oldu benim için. Fakat ne yazık ki gerek A.K. Müzik’in pazarlama hatası, gerekse medyanın Klasik Türk müziğine yeteri kadar önem vermeyişi yüzünden albüm medyada yeteri kadar yer almadı ve bir çok kişi ki buna müzisyenler dahil bu çalışmadan geç haberdar oldu. Albüm 2010 yılının en güçlü ve de üzerinde önemle durulması gereken ilk birkaç albümünden biri… Kapak tasarımından, kayıt aşamasından eser seçimine kadar çok büyük titiz çalışma ve emek ürünü. 14 eserin yer aldığı albümde Haydar Tatlıyay, Dimitri Kantemiroğlu, Tatyos Efendi, Hüseyin Saadettin Arel gibi bestekarların eserlerinin yanı sıra Mehmet Bitmez’in bir eseri ayrıca üç anonim eser bulunmakta.

Yeniden Çevrim Histerisine Bir Kurban Daha: Videodrome

Perşembe, Ağustos 23, 2012

Hollywood’daki yeni proje üretememe sıkıntısı büyümeye devam ettikçe, sevdiğimiz filmlerin yeniden çekilmesine dair haberler gelmeye devam ediyor. Eldeki her klasiğe teknolojik yeniliği boca edip, içini boşaltarak saldıran stüdyoların son kurbanı Videodrome oldu…

David Cronenberg’in 1983 yapımı başyapıtı için yeniden çevrim haberi uzun süredir gündemdeydi ama girişimde bulunulduğuna dair haber ortada yoktu. Universal, ilk adımı atarak reklam ve klip yönetmeni Adam Berg’le görüşmelere başladığını açıkladı.

Yeni medyanının cinayet ve işkenceleri üzerine güzelleme olan Videodrome, yeniden çevrimde nanoteknolojiyi işin içine sokarak büyük ölçekli bilimkurgu haline gelecek. Transformers serisiyle tanınan senarist Ehren Kruger da, modernizasyon işini üstlenmiş durumda.

Cronenberg’in tuhaf talihine de değinmekte fayda var… Çekmek istediği “Eastern Promises 2” stüdyonun istememesi nedeniyle rafa kalkmışken, başyapıtının yeniden çekilecek olmasına ne düşünüyor kimbilir… Bizim dilimizdeyse tüy bitti adeta; sevdiğimiz filmlere dokunmayın….

ilk Bakış: That’s What She Said

Perşembe, Ağustos 23, 2012
Bayanların liderlik ettiği komedi filmi “That’s What She Said”den iki yeni fragman online olarak sunuldu. 

Bebe (Marcia DeBonis), arkadaşı Dee Dee’yi (Anne Heche) neşelendirmeye uşraşırken hayatının en romantik karşılaşmasına hazırlanıyor. Dee Dee, flört konusunda gayet alaycı olduğundan, sigara ve kahve kokusu içinde buluşmaya 3 saat geç gidiyor. Clementine (Alia Shawkat) ise tüm günü erkek delisi serüvenleriyle mahvediyor. Üç kadının New York’ta geçen bu hikayesinde, “That’s What She Said” arkadaşlığı dürüst ve sıcak bir bakış açısıyla işliyor. Ve sonunda o muhteşem soru geliyor: Neden her şey bu kadar zor olmak zorunda?

Dizi severlerin yakından tanıdığı Kellie Overbey’in ilk senaryosunu yöneten, yine oyunculuktan gelme bir isim Carrie Preston… Son olarak True Blood’da Arlene Fowler olarak izlediğimiz Preston, ikinci uzun metrajında… Alia Shawkat, Anne Heche, Miriam Shor, Marcia Debonis, Kellie Overbey, Sean Patrick Murray, Mandy Siegfried, Marylouise Burke ve  Nick Gregory’den oluşan kadrosuyla tamamen kadınların egemenliğinde filmlerin şimdilik son halkası… Bridesmaids ile tavan yapan kadın bazlı öyküler bir süre daha benzer etkiyi yaratma amacıyla karşımıza gelecek gibi…

İlk gösterimini Sundance Film Festivali’nde yapan “That’s What She Said” karışık yorumlarla vasat bulunmuştu ama SoHo International Film Festival’de adaylık koparmayı başardı… Fragmanlardan umutsuz görünen bir şey yok gibi…

Film dolusu kadının beyazperdede arzı endam edeceği tarih, 28 Eylül…





“Lawless”dan Yeni Fragman

Perşembe, Ağustos 23, 2012
Lawless”dan yeni fragman online olarak geldi.  

Virjinya’da viski ticareti yapan iki kardeşin hikayesinin anlatıldığı filmde Tom Hardy, Shia Labeouf, Jessica Chastain, Gary Oldman ve Mia Wasikowska rol almakta. John Hillcoat'un yönettiği “Lawless”, 7 Eylül’de gösterime girecek.  



Sam Claflin, “Hunger Games: Catching Fire”da

Perşembe, Ağustos 23, 2012
The Hunger Games: Catching Fire”, kadrosuna bir yıldız daha ekledi: İngiliz Sam Claflin. Filmde Finnick Odair’i canlandıracak olan aktör,  Jennifer Lawrence ve Josh Hutcherson ile kadroda yer alacak.

27 Haziran 1986 doğumlu oyuncu "Pirates of the Caribbean: On Stranger Tides" ve "Snow White and the Huntsman" ile gişe filmlerine alışmıştı.

Çekimlerine yakında başlanacak olan “The Hunger Games: Catching Fire”, 22 Kasım 2013’te gösterime girecek.  

Kırmızı Kedi'den Samed Behrengi Kitapları

Perşembe, Ağustos 23, 2012
Küçük  Kara  Balık, İran şahlık rejiminin muhalif yazarı, bir köy öğretmeni, hikâyeci ve çevirmen Samed Behrengi’nin özgürlük, merak ve sınırları aşmak üzerine kaleme aldığı dünya çocuk Edebiyatı klasikleri arasına girmiş başyapıtıdır. Dünya’da pek çok dile çevrilen ve nesillerdir her yaştan okurun kitabı olan Küçük Kara Balık, İlknur Özdemir’in özenli çevirisi ve Serap Eliorman’ın sevimli  çizgileriyle bir kez daha okurla buluşuyor.

Annesiyle birlikte bir derede yaşayan Küçük Kara Balık, gün gelir yaşamının tekdüzeliğinden bunalır ve yaşadığı derenin ucunun nereye çıktığını merak etmeye başlar. Küçük Kara Balık, bu merakının ve arayışının peşinden koskocaman bir serüvene atılır.

Bütün Çocuklar İçin Unutulmaz Bir Öykü  Bir Başucu Kitabı…

Dünya Çocuk Edebiyatı’nın klasikleri arasına girmiş Küçük Kara Balık’ın yazarı Samed Behrengi dostluk, sevgi ve direniş üzerine enfes bir masal kaleme almış. Kırmızı Kedi Yayınevi, Bir Şeftali  Bin  Şeftali’yi Ilknur Özdemir’in özenli çevirisi ve Serap Deliorman’ın sevimli çizgileriyle okura sunuyor.

Bu kez masalın kahramanı tatlı mı tatlı, sulu mu sulu, güneşin altında bir güzel kızarmış, allanmış gencecik bir şeftali. Bahçıvan tarafından annesinin sevgi dolu dallarından  koparılıp bir sepete yerleştirilen şeftali, Sahip Ali ve Polat adında iki çocukla tanışır. Çocuklar, meyvesini iştahla yedikleri şeftalinin çekirdeğini gömerler. Bir güzel bakıp ilgilendikleri şeftali meyve verme çağında bir ağaç olur.

Küçük Kara Balık ve Bir Şeftali Bin Şeftali, bütün kitabevlerinde…


Yeni Şarkı: Muse "Madness"

Salı, Ağustos 21, 2012
Muse, merakla beklediğimiz yeni albümü "The 2nd Law"dan ilk single'ını kulaklarımıza gönderdi. Albümün 1 Ekim'de yayınlanacağını bir kez daha hatırlatalım...



Yeni Video: Garbage "Big Bright World"

Salı, Ağustos 21, 2012
Geri dönüş albümü  "Not Your Kind Of People" ile pekte iyi bir iş çıkaramayan Garbage, albümden yeni video klip yayınladı.



[Röportaj] Bir ilk "Müzikli Kütüphane" : Hakan Dedeler

Pazartesi, Ağustos 20, 2012
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kütüphanesi, artık bir ilki her hafta yaşıyor. Sessizliğin yerini, tambur sesi alıyor... Hakan Dedeler, hem çalıyor hem söylüyor ve öğrenciler makamlar, türküler eşliğinde ders çalışıyor. Bu müthiş öykünün ayrıntılarını söyleşmek üzere Hakan Dedeler ile bir araya geldik...

Müzikli Kütüphane projesinden bahsedebilir misin nasıl gerçekleşti bu etkinlik. Sanırım buna benzer bir etkinlik hiç olmadı. Bu anlamda siz bir ilki gerçekleştiriyorsunuz:?

Müzikli Kütüphane etkinliğine başlangıç serüvenini anlatayım sizlere. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kütüphanesi’nin yeniden yapılandırılmasından sonra bir açılış gerçekleştirildi. Bu açılışta benden kütüphane müdürü Dr. Pervin Bezirci müzik dinletisi yapmamı rica ettiler. Türkiye’de gördüğüm en güzel ve en işlevsel kütüphanelerden birisidir İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kütüphanesi. Orada çaldık. Gelen tepkiler son derece olumlu idi, dinletimiz beğenilmişti. O sırada bizi dinleyenler arasında hukuk fakültesi dekan yardımcısı Prof. Aydın Gülan hocamız da vardı. Hocamızın teklifi ile akustik olarak başladık bu etkinliğe. Etkinliğe ilk başladığım gün hiç kimsenin haberi olmadı, herhangi bir duyuru yapılmamıştı. Kütüphanede çalışan öğrenci arkadaşlar bir nevi şok durumu yaşadı diyebilirim. Alışılmışın dışında bir uygulama, malum kütüphaneler çıt çıkmayan yerler diye zihnimize kazınmış. O günün dönüşlerine bakarsak, ilk başta yadırgandı biraz ama sonra arkadaşlar çok hoşlarına gittiğini belirttiler. O günden sonra her hafta Cuma günü saat 15:00-16:00 arası olmak üzere devam ettik etkinliğe. Etkinliğimize başladıktan sonra araştırmalar yaptım ama ne Türkiye’de ne de dünyada benzer bir uygulamaya rastlamadım. Zannedersem dünyada ilk olan bir uygulamaya imzamızı atmışız. 

İnsanlar bu Müzikli Kütüphane etkinliğini ilk duydukları zaman kafalarında şöyle bir yanlış algı oluşuyordu. Sen kütüphanede tambur çalarken kütüphanedeki öğrenciler ders yapmaya ara verip seni dinlediklerini sanıyorlardı. Ama bu durum böyle değil.

İnsanlar ilk başta bunun dinleti tarzı bir etkinlik olduğunu düşündüler. Fakat şöyle bir durum var; ben çalarken, arkadaşlar ders çalışmalarına devam ediyorlar. Yani yaptığım müzik, hiçbir şekilde onların motivasyonunu düşürmüyor. Aksine motive olduklarını söyleyen arkadaşlarla da karşılaştım. Evde ders çalışıyordum ama Cuma günlerı artık kütüphaneye ders çalışmaya geliyorum diyenler oldu. Bir çok arkadaşımız tanbur sazını ilk defa tanımış dinlemiş oldular ve çok sevdiklerini söylediler. Bu etkinlikle bir çok arkadaşımıza tanburu tanıttık diyebilirim. 

Tambur çaldığın yer bir kütüphane ve öğrenciler özellikle sınav zamanı çok gergin olmakta üstüne üstlük hukuk çok zor bir bölüm tambur çaldığın sırada olumsuz eleştiriler geliyor mu?

Sınav zamanı çalmasam mı acaba diye çok düşündüm tereddüt ettim. Sonra Prof. Aydın Gülan hocamızı aradım. Bu konu ile ilgili görüştük. Hocamızın bana söylediklerini duyduğumda rahat bir nefes aldım. Arkadaşlar o dönemlerde Aydın Gülan hocamızın yanına gitmiş ve çok güzel bir etkinlik haftada 2 saate çıkarabilirmiyiz demişler. Durum böyle olunca o zamanda devam ettik etkinliğe… 

Bir üniversitede çalmana rağmen, çaldığın yerde belli bir yaş ortalaması var. Diyeceğim şu, çaldığın eski bir Türk sazı ve gençlerin belli bir müzik tarzına alışkınlığı var. Belki de büyük bir çoğunluğu ilk defa tamburdan Müzikli Kütüphane sayesinde haberdar olmakta ve dinlemekte. Yaptığın müziğe verdikleri ilk tepki ne yabancılaşma hissi yaşıyorlar mı?

Alışık olmadıkları bir enstrüman ile karşılaştılar ve tanıştılar. Başta biraz yadırgadılar ama sonrasında çok hoşlarına gittiğini anladım gelen tepkilerden. Tanburu sizin sayenizde tanıdık diyen bir çok arkadaş var. Özellikle ben çalarken türkülerimizi söylemeyi de tercih ediyorum. Durum böyle olunca birçok amaca hizmet etmiş oluyoruz. Tanburun çok rahatlatıcı bir sesi var. Malumunuz eskiden musiki tedavide de kullanılırmış. Bu uygulamada da ben arkadaşlarda ki rahatlama durumunu gördüm. Tanbur sayesinde türküleri dinlemeyen bir kesime de ulaşmış oldum. 


Parça seçiminde nelere dikkat ediyorsun. Konserler de olduğu gibi her şeyi çalabiliyor musun?

Öncelikle sevdiğim parçaları genellikle türküleri saz eserlerini çalmayı tercih ediyorum. Arada makamsal taksimlerde yapıyorum bir nevi tanbur resitali gibi oluyor. Tek olduğum için konserlerimizde ki bir çok şeyi çalabiliyorum. Her defasında farklı repertuarlar hazırlayarak gittim, fakat arkadaşlar çaldığım bazı parçaları çok sevdikleri için tekrarını istediler.

Şu anda sadece İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kütüphanesi’nde çalıyorsun önümüzdeki günlerde başka kütüphanelerde de bu etkinliğin olması söz konusu mu?

Evet sadece İstanbul Hukuk Fakültesi Kütüphanesi’nde çalıyorum. Şu an farklı kütüphanelerde de uygulanmak istendiğini duydum fakat henüz bu konuda bana ulaşan olmadı. 

Son olarak ne söylemek istersin?

Umarım bu proje bütün Türkiyemize malolur. Müzik adına, meslektaşlarım adına ve insanların müzik dinleme kültürünü geliştirmek adına önemli bir etkinlik olarak düşünüyorum. Sizlere de ilginiz ve zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.

Röportaj: Semih Şimşek


 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template