500 yıl süreyle bir tabloda bulunup da kelepçeler dahil olmak üzere herkes ve her şeyi geride bırakılıp firar edilebilir mi? Söz konusu olan Muhammed Siyah Kalem gibi bir Cavlakî Dervişi’nin çizgileriyse evet!
Osman Balcıgil’den şaşırtıcı, sıra dışı, heyecan verici kitap: Kara İblis Firarda
500 yıl süreyle bir tabloda bulunup da kelepçeler dahil olmak üzere herkes ve her şeyi geride bırakılıp firar edilebilir mi? Söz konusu olan Muhammed Siyah Kalem gibi bir Cavlakî Dervişi’nin çizgileriyse evet!
Han Kang'dan Yeni Roman: Beyaz Kitap!
2021’in ilk güzel haberlerinden biri April yayıncılıktan geldi. “Vejetaryen” ile tanıyıp sevdiğimiz, “Çocuk Geliyor” ile büyüdüğüne tanık olduğumuz Han Kang’ın son romanı “Beyaz Kitap” adıyla ve April etiketiyle bu hafta raflarda yerini alıyor. İki kitabını da keyifle tavsiye edeceğim yazarın son kitabını da merak ve heyecanla beklediğimi belirterek pası bültene atıyorum.
Life in a Year : Kuşak değişir Aşk değişmez
Erich Segal’ın 1970 yılında yayımlanan romanı “Aşk Hikayesi”, aynı yıl sinemaya uyarlanmış ve yarattığı ilgi patlamasıyla kısa sürede klasikleşmişti. Milyonlarca okuru ve izleyiciyi etkileyen “Love Story”, Y kuşağının romantikleşmesinde de önemli bir role sahip olmuştu. Ölümsüz aşk kavramının yerleşmesini sağlamıştı. Aradan tam elli yıl geçmiş ama Z kuşağının okuduğu ve izlediği şeylerin de aynı minvalde olduğu görülüyor. Genç yetişkin klasiği olarak sayılarak romanların hemen hepsinde mutlaka ölümle biten bir aşk mevcut. “Aynı Yıldızın Altında” başta olmak pek çok örnek saymak mümkün. Hatta kuşağın okuruna iki ölümcül hastanın aşkı bile sunuluyor. Formül hayli basit. Aşk ve romantizmin dibine vurulurken izleyiciye her an ölebilecekmiş gibi hayatını dolu dolu yaşa mesajı veriliyor. 2020 yapımı Amerikan filmi “Life in a Year” de aynı yolun yolcusu. İyice tek tipleşen senaryolardan birine sahip olsa da Amazon Prime Video'dan izleyiciyle buluşmasının da etkisiyle ilgi görüyor.
Turhan Selçuk'un çizgileriyle, siyasetin göbeğinde...
Desen'in, uzun ve titiz bir çalışmanın ardından gururla takdim ettiği ''Turhan Selçuk Seçkisi'', Türkiye'de sözsüz karikatürün öncüsü olan Turhan Selçuk'un mizahını genç nesillere de tanıtmak ve büyük ustanın kendi zamanının çok ötesindeki çizgilerine farklı bir bakış imkânı sunmak amacıyla tasarlanan, üç ciltlik nadide bir koleksiyon.
Selçuk'un, yıllar içinde çeşitli kitaplarda ve mecralarda yayımlanan siyah beyaz karikatürlerinin ayrıntılı bir kataloglama ve tematik düzenleme ile yayına hazırlandığı ''Turhan Selçuk Seçkisi'' üç kitaptan oluşuyor: Siyasetin Göbeği, Manzara-i Umumiye ve İnsan Denen Garip Hayvan.
Seçkinin ilk halkası olan Siyasetin Göbeği, sanatçının, 1950-1995 yılları arasında, Türkiye'nin ve dünyanın seçkin gazete ve dergilerinde kendine yer bulan, bazıları farklı dönem ve mecralarda tekrar tekrar yayımlanarak yankı uyandırmış 80 karikatürünü bir araya getiriyor.
Turhan Selçuk'un, sistemin genel bir portresini yansıtmak üzere koltuk sevdalısı siyasetçilere yer verdiği Siyasetin Göbeği; yoksulluğun, adaletsizliğin ve yozlaşmanın hüküm sürdüğü, gerçeklerin çarpıtıldığı bir siyasal düzeni odağına alıyor. İkiyüzlülüğün, açgözlülüğün ve çürümenin siyaseti nasıl ele geçirdiğini incelikle gözler önüne seren sanatçı, mizahın birleştirici gücüyle doğru bildiğimiz yanlışlara farklı bir perspektiften bakmamıza olanak tanıyor. Elli yıllık dünya düzeninde gerçekte çok az şeyin değiştiği üzerine bizleri düşündürüyor.
Sanat yaşamı boyunca karikatürün ne olduğu ve ne olması gerektiği üstüne kafa yoran Selçuk, toplumsal öngörü yeteneği ve zamanının ötesindeki eserleriyle günümüz okurlarını şaşırtmayı sürdürüyor.
Grafik mizahın karikatürün evrensel dili olduğunu vurgulayan Turhan Selçuk'un sanatsal kişiliğini, yazar Yaşar Kemal bu sözlerle tanımlıyor: ''Turhan, dünyamızın kötülüklerinin, karanlıklarının ortasında durmuş bir ışık gösterendir durmadan.''
''Turhan, bugün yeryüzündeki birkaç karikatür dehasından biridir.'' Marvin Barrett, Atlas
Turhan Selçuk Seçkisi: Siyasetin Göbeği
Karikatür, Yetişkin
Desen Kitap, Ocak 2021
88 sayfa
Fiyat: 23,00 TL
Münir Göle’den aşka dair bir roman : Belki de
Münir Göle, Tanıdık Bir Yüz’den yıllar sonra, yeni romanı Belki de ile çıkıyor okurunun karşısına. Aşka burun kıvıran kahramanımız, tutkulu bir aşkın pençesine yakalanıyor ve bu aşk macerası dünyanın dört bir köşesine yapılan yolculuklara davet ediyor bizi.
“Yirmi yıl kadar önce tanıştığım bir adamın, İlhami’nin öyküsünü anlatıyorum. Kaçınılmaz eksikleri tamamlayıp boşlukları dolduruyorum. Bu yolla gerçekle kurgu arasındaki çizgiyi bulandırıyorum. Bu yolla gerçekle kurgu arasındaki çizgiyi bulandırıyorum. Bu yazdıklarımı okurken -okuyan olursa- tanıdığım ya da tanımadığım kişilerin ya da İlhami’yi tanıyan ya da tanımayan kişilerin, bir şekilde bu olaylar zincirinin benim anlattığım sırada geçmiş olduğunu, benim sadece bunu kurgulamakla yetindiğimi düşünecekler. Doğrudur da.”
Belki de / Münir Göle
Alakarga Yayınları / Ocak 2021
224 Sayfa / 25 TL
Aylin Balboa’dan yeni öyküler: Ateş Sönene Kadar
“Belki Bir Gün Uçarız” ile tanıyıp sevdiğimiz Aylin Balboa nihayet yedi yıl sonra ses verdi. Balboa’nın dokuz öykülük toplamı “Ateş Sönene Kadar” 15 Ocak’tan itibaren İletişim Yayınları etiketiyle raflarda yerini alıyor. Merak ve heyecanla beklediğimizi belirterek pası bültene atıyoruz…
İletişim Yayınları, ilk kitabı Belki Bir Gün Uçarız ile çok ses getiren Aylin Balboa’nın yeni kitabı Ateş Sönene Kadar’ı yayımlıyor. Kendine özgü bıçkın ve muzip anlatımıyla öyküler yaratan Aylin Balboa, hesaplaşan, kafa tutan, acısını hafifletmeye çalışan, yeri doldurulamayanları anlatıyor.
“Uzun bir bekleyişten başka bir şey olmayan hayatımın son bekleyişinin içindeyim bu sefer. Geleceği bekliyorum. O da beni bekliyor. Birazdan karşılaşacağız, hissediyorum. Bu kavgadan sağ çıkabilecek miyim bilmiyorum fakat bir önemi yok artık. Bundan sonra beklemek olmayacak, son bu. Cezamı önden çekmiş gibi hissediyorum. Ölsem bile rahat edeceğim, öldükten sonra beklemek de bitecek. Cennet cehennem meselesi filan ilgilendirmiyor beni, her ne olacaksa olsun artık hiçbir şeyi beklemem gerekmeyecek. Yanacaksam da yanacağım yani, gerçekten önemli değil benim için artık.”
Rüyalarında küçücük, rüyalarında kocaman bir havuzda boğulanlar. Gidip de dönmeyen, yeri doldurulamayanlar. Sadece acısını hafifletebilmek için çırpınanlar. Yollara koyulup yüreklerindeki ateşi söndürmek isteyenler. Kütle halindeki ölümler... Ve kargalar, kara suratları ve katran kanatlarıyla gerçekten çoktular.
Ateş Sönene Kadar, bazen boğazda bir düğüm, bazen de manyakça bir kahkaha. Aylin Balboa’dan, o kendine özgü bıçkın ve muzip anlatımıyla, geçmişle hesaplaşıp geleceğe kafa tutan sarsıcı ve tesirli öyküler…
Ateş Sönene Kadar / Aylin Balboa
Türkçe Edebiyat, 97 sayfa, 20 TL
Annie Ernaux'dan bir başyapıt: Seneler
Seneler çeşitli imgeler, fotoğraflar, dönemin gazete haberleri, popüler şarkıları, filmleri, reklamları, sloganları, siyasi gelişmelerinden hareketle 1940’lardan 2000’li yıllara uzanan deneysel bir metin, bir tür toplumsal kronik.
ANNIE ERNAUX, 1 Eylül 1940’ta, Lillebonne’da, işçi sınıfına mensup bir ailede doğdu; çocukluğunu Yvetot, Normandiya’da geçirdi. Mazbut bir sosyal çevrede büyüdü, edebiyat öğrenimi gördü ve uzun yıllar boyunca edebiyat öğretmenliği yaptı. Kişisel deneyimle toplumsal tarihi birleştiren unsurları daha ilk romanı Armoires vides’le (Boş Dolaplar) ortaya koydu. Sınıf atlama, evlilik, kadın özgürlüğü, cinsellik, kürtaj, hastalık, yaşlılık ve ölüm gibi meseleleri kendi deneyimleri üzerinden aktarırken, arka planda daima toplumsal yaşam ve onu oluşturan kültürel, siyasi, tarihî olaylara yer vererek, “toplumsal bellek” yazını olarak nitelenebilecek eserlere imza attı; başta Renaudot Ödülü olmak üzere birçok ödüle değer görüldü. Hâlâ Cergy’de yaşamaktadır.
Müge Koçak’tan Yaralı bilinçlerin patikalarında öyküler : Yankı
Cahide Birgül’ün alışıldık polisiye tarzıyla soluksuz bir roman: Ah Tutku Beni Öldürür müsün
Cahide Birgül, alışıldık polisiye tarzıyla insan ruhunun en karanlık köşelerine inerek bizlere hem kendi gerçekliğimizi gösteriyor hem de gerilimi hiç yatışmayan bir anlatıyla Türkçe edebiyata soluksuz okunacak bir roman armağan ediyor.
Köklü ve zengin bir aile olan Mabeyinoğulları’nın Ortaköy’deki apartmanı bir süredir esrarlı olayların merkezidir: Dedenin ölümü ve aile fertlerinin geçirdiği gizemli bir kazadan sonra apartmandaki kiracılar bu tekinsiz binayı terk edip gitmiştir. Yine de Mabeyinoğulları’nın bahçe katındaki dairesine farklı amaçlar için girip çıkanlar kendilerini ailenin etrafını saran gizemden kurtaramazlar. Dedikoduların, maddi hırslarının ve tutkularının peşine düşen iki genç adam, “perili” evin davetli ya da davetsiz misafiri olarak kendilerini tuhaf, ürpertici olayların ortasında bulurlar.
“Belki hikâyeleri büyülü kılan da buydu; herkesin beyninde, aynı şeyi anlattığı sanılan, ama aslında bambaşka olan bir film makarasının dönüyor olması...”
Cahide Birgül, 1956 yılında Ankara’da doğdu. Ankara Devlet Mühendislik Mimarlık Akademisi Mimarlık (ADMMA) bölümünden mezun oldu. Pazartesi dergisi ve Radikal gazetesinde yazılar yazdı. Kaleme aldığı radyo oyunları TRT Ankara Radyosu’nda seslendirildi. Emin Bey Pansiyonu adlı oyunu 1999 Devlet Tiyatro Oyunu Yarışması’nda üçüncülük kazandı. Birgül, 2009 yılında hayata veda etti. Yazarın tüm romanları yayınevimiz tarafından yayımlanacaktır.
Romanları: Gölgeler Çekildiğinde (1998), Geceye Uyananlar (2000), Ah Tutku Beni Öldürür müsün (2004), Eflatun Koza (2009). Söyleşi: Aklın Yolu Birdir – Talat Halman’la Söyleşiler (2003)
Dizi / Tür: Kurgu
Yayım Tarihi: Kasım, 2020
Sayfa Sayısı: 336
Fiyat: 30,00 TL
Ali Smith’in Mevsim Dörtlemesi’nden ikincisi : Kış
“İster kâğıt üstünde mürekkep olsun ister dijital baskı, yazılı her harf kendi izini bırakır, hepsi bir tür patika, bir tür vahşi hayvan izidir.”
Dünya klasiği Makar’ın Rüyası ilk kez Türkçe’de
VakıfBank Kültür Yayınları Rus yazar Vladimir Korolenko’nun “Makar’ın Rüyası” isimli dünya klasiğini Türkçe’de ilk kez yayımlıyor. Bir Yakut köylüsünün yaşamı üzerinden Rus kırsal toplumunu ve inançlarını anlatan bu eser, yazarın hayatından önemli izler taşıyor. 1885 yılında yayımlandığında büyük ilgi gören bu eser, yazarın ününü pekiştirdi. Rus toplumunun yaşama ve ölümden sonrasına ilişkin görüşlerini akıcı bir anlatımla kurgulayan “Makar’ın Rüyası”nın Türkçe çevirisi Karsu İlksen Fırat’a ait.
Tekrar tekrar yazılan bir final
Kitapta, Yakut köylüsü Makar eşiyle birlikte Rus kırsalında yaşamını sürdürürken hayata veda ediyor. Hemen sonrasında Makar’ın ölümden sonraki yolculuğu satırlarda genişçe yer ediniyor. Gerek bir gazeteci olarak gerekse de yazınsal ve fikirsel çalışmalarıyla Rus toplumu üzerinde büyük bir etki yaratan Korolenko’nun eseri hayatından izler taşıyor. Kitabın ‘notlar’ bölümünde şu satırlar yer alıyor: “Bu hikâye Yakutistan’daki Amga köyünde, ‘Bir Noel Hikâyesi’ alt başlığıyla yazılmıştır. Yazarın 1885’te sürgünden döndükten sonra ortaya çıkan ilk eseridir. Sürgündeki Korolenko’nun yaşadığı kulübenin sahibi Amgalı Zahar Tsıkunov, bu hikâyenin ana karakteri olarak karşımıza çıkar. Hikâyenin taslağında müthiş bir son yazılmıştır: Makar uyanır, rahip ve kâtiplerden rüyasını yorumlamalarını ister. Ancak hikâyenin sonraki basımlarında, Korolenko final sahnesini tekrar tekrar elden geçirmiş ve ucunu açık bırakarak Makar’ı ve onun kader imgesinin genel manasını güçlendirmeye çalışmıştır.”
Gerçek kişileri anlatan usta kalem
Korolenko, seyahat etmeyi, konuşmayı, gözlemlediklerini tasvir etmeyi sever. Edebiyat eleştirmenlerine göre Gorki’yle aynı çağda yaşamış Korolenko, kendisine aktarılan veya şahit olduğu olayları eserlerinde ustalıkla işler. Korolenko’nun öykülerindeki karakterler bir zamanlar tanıştığı ve görüştüğü kişilerdir. “Makar’ın Rüyası”nda yaşadıklarını ve gördüklerini satırlara döken yazarın karakterleri arasında, sömürülen köylüler ve acı çeken sıradan insanlar bulunur. Korolenko anlatımında yaşama dair bolca detay verir, gerçekçilik yaratmak adına hiçbir ayrıntıdan kaçınmaz. Donmuş nehirler, karla kaplı vadiler, yollar, rüzgarda sallanan ağaçlar, kırık dökük bir kulübe ve ateşin renginden sesine kadar ayrıntılar sıralar. Korolenko kitapta şu satırları kaydeder: “Güzel, ferah bir kulübeye girdiler; Makar dışarısının ne kadar soğuk olduğunu içeriye girince anladı. Odanın ortasında saf gümüşten muhteşem bir oyma şömine vardı; içinde, sıcaklığı bir anda tüm vücuduna eşit şekilde yayan altın odunlar yanıyordu. Bu muazzam şöminenin ateşi gözleri, teni yakmıyor, yalnızca ısıtıyordu; Makar yine sonsuza kadar burada durup ısınmak istedi. Rahip İvan da şömineye yaklaştı ve soğuk ellerini uzattı.”
Romantik dönem etkisi
Başyapıtı “Kör Müzisyen” romanında engellerin aşılması gereken bir duvar olduğunu ve kişileri çaresiz bırakamayacağını anlatan Korolenko, “Makar’ın Rüyası”nda ise tıpkı Romantik dönem yazarları gibi dışarıdan bakıldığında kötü, korkunç veya amaçsız görünenin, içindeki sevgiye ve çektiği acılara dikkat çeker. Roman, “Bu rüya, başını alıp uzaklara, çok uzaklara giden ve herkesin malûmu olduğu üzere, bizzat bir şanssızlık timsali olan zavallı Makar tarafından görülmüştür” sözleriyle başlar.
27 Temmuz 1853’te Ukrayna’da dünyaya gelen Vladimir Korolenko, Rus edebiyatının altın çağı isimlerinden biri olarak öne çıkıyor. Uzun yıllar gazetecilik yapıp yoksul insanlar için yardım faaliyetlerinde bulunan Korolenko’nun eserleri arasında birçok kısa hikâye ve novella yer alıyor. Korolenko, uzun yıllar muhalefet ettiği çarlık rejiminin yıkıldığını gördükten sonra 25 Aralık 1921’de hayata veda etti. VBKY daha önce Korolenko’nun “Kör Müzisyen” adındaki başyapıtını Türkçe’de ilk kez yayımladı. “Makar’ın Rüyası”, yazarın Türkçe’de yayımlanan ikinci eseridir.
Makar’ın Rüyası / Vladimir Korolenko
Çevirmen: Karsu İlksen Fırat
Yayınevi: VBKY
Sayfa sayısı: 80
Fiyatı: 14 TL
Bâlâ Atabek’ten dupduru, sıcacık kent öyküleri : En Sevdiğim Şarkılar
Tiyatro sanatçısı ve oyuncu Bâlâ Atabek’in dördüncü kitabı En Sevdiğim Şarkılar, İnkılâp Kitabevi etiketiyle raflarda yerini aldı. Yeni öykü kitabında okurlarını İstanbul sokaklarında dolaştıran Atabek, sevdiği şarkılarla biriktirdiği hikâyeleri dingin bir üslupla harmanlıyor.
Hilal Bebek’ten çağı sorgulayan ve sorgulatan kitap: Çemberin Dışı
Yaşadığımız çağ, birçok konuda bizi manipüle eden uyaranlarla dolu. Seçimlerimizi, yönümüzü ve dolayısıyla tüm yaşamımızı etkileyen bu uyaranlara karşı uyanık olmaya, aynı anda da biricik hayatımızın hakkını vererek yaşamaya çalışıyoruz. Psikolog Hilal Bebek, Tara Kitap etiketiyle yayımlanan, çevremizi kuşatan koşullardan, çağın manipülatif unsurlarından ve seçimlerimizin dinamiklerinden hareketle yazdığı kitapla bizi çemberin dışına davet ediyor.
Psikolog Hilal Bebek’in kaleme aldığı “Çemberin Dışı”, altı bölümden oluşuyor ve her bölümde ele aldığı konuyu derinlemesine işliyor. Zihin, Dijital Çağ ve Sistem Eleştirileri, Aşk, İnsan, Mutluluk ve Hayat başlıklarındaki bu altı bölümü akıcı bir üslup ve yer yer akademik referanslarla işleyen Hilal Bebek bizi, bilmek, gelişmek, genişlemek ve büyüyebilmek için etrafımızı çeviren çemberler üzerine düşünmeye davet ediyor.
Mevlâna'yı Kedisinin gözünden anlamak…
Geçtiğimiz hafta okurlarıyla buluşan Can Aydoğmuş imzalı Mevlâna’nın Kedisi romanı, İranlı bir ailenin üç kuşak temsilcilerinin birbirleriyle olan hikâyesini, Central Park’tan Konya’ya, Mevlâna’nın yaşadığı yere götürerek anlatıyor.
Yazar Can Aydoğmuş altıncı kitabı olan bu ilk romanıyla ilgili olarak “Çocukluğumdan bu yana yazmaya dair hep bir tutkum vardı. Kendi kafamda dünyalar yaratır ve onları kurgulardım. Okul hayatım boyunca öğretmenlerim yazdıklarımdan hep çok etkilendi. Hayatın içinde yaşadığım zor deneyimler beni bir şeyleri çözümleme ve farkındalığa yönlendirdi. Bu nedenle ilk olarak kendi yolculuğum üzerinden fayda gördüğüm şeyleri yazmaya başladım. Sonrasında da özellikle son beş yılda kendimi yazmaya ve anlatmaya adadım. Masamın üzerinde başka pek çok hikâye duruyor, her birini okurlarla buluşturmayı çok istiyorum,” diyor.
Kedileri çok seven ve her fırsatta kedilerin gücünden, şifalarından bahseden yazar, romanında da o dönemi ve Mevlana’yı, Mevlana’nın kedisinin gözünden anlatmasını şu sözlerle anlatıyor, “Kedileri çok severim ve kedisiz yaşayamayan biriyim. Mevlâna’nın da bir kedisi vardı ve kaynaklarda ona dair pek çok şey gördüğümde bundan gerçekten çok etkilendim. 800 yıl öncesi anbean gözümde canlanıyor gibiydi. Bu dönemde yaşamın da beni kısa aralıklarla defalarca Konya'ya, Mevlâna’nın karşısına götürmesi ile yazmaya karar verdim. Yazarken o kadar keyif aldım ve sevgi dolu mutluluklar yaşadım ki okurun bunu hissedeceğine eminim.”
Bugüne dek Mevlâna’nın hayatı, Şems ile yolculukları ya da Mesnevi’den parçalar şeklinde pek çok kitap okuduk. Mevlâna’nın Kedisi çok boyutlu bir roman olarak hem bir kedinin gözünden Mevlâna ile buluşturan ve onun vuslat dönemini yaşatan hem de halen Mevlâna Müzesi’nde büyük ruh Mevlâna’nın gücünü keşfettiren bir roman olarak dikkat çekiyor.
Bu roman genç bir kızın özgürlük mücadelesi ile başlayıp bir kedinin aydınlanmasına kadar birçok gizemi içinde barındırıyor. New York, İstanbul ve Konya üçgeni; anneanne, anne ve torun üçgeni; Mary, Mevlâna ve kedisi üçgeni gibi farklı birleşimlerin ışığı ile okuyucu saran Mevlana’nın Kedisi, bir kedinin doğumundan ölümüne kadar olan yolculuğunun da takip edilmesini sağlıyor.
İndigo yayınları etiketiyle yayımlanan Mevlana’nın Kedisi okurları daha önce hiç keşfedilmemiş ışık dolu bir dünyayla buluşturuyor.
İnsan ölüm ânı gelip çattığında kimdir?
Yaşayan en ilgi çekici yazarlardan Jenny Erpenbeck Bütün Günlerin Akşamı’nda bizi 20. yüzyıl boyunca Galiçya’dan Viyana’ya, Moskova’dan Berlin’e uzanan farklı kültürel coğrafyalarda, farklı siyasal iklimlerde, tek bir ömrün kucaklayabileceği olası hayatlarda dolaştırıyor.
Düşle gerçek birbirine karışınca…
Yılın son günü, kavurucu bir sıcak, Buenos Aires’in Flores semtinde inşaatı bir türlü tamamlanamayan lüks bir apartman. Geçici olarak binanın tepesinde yaşayan Şilili bir aile ve apartmanı mesken tutan gizemli hayaletler… Hayaletler sınıf savaşlarından antropolojiye, cinsellikten felsefeye uzanan Hayaletler özgün bir César Aira klasiği.
Hayaletlerin saati henüz gelmemişti. Artık günün yirmi dört saati belirecekler miydi? Yoksa bugün yılın son günü olduğundan özel bir durum mu söz konusuydu? Belki de yuvarlak gözle-rini fal taşı gibi açmış, bön bön kendisini izliyor olmalarının sebebi buydu. Ona bir şey söy-lemek, bir teklifte bulunmak istiyorlardı sanki.
#latinamerikaedebiyatı #ölüm #yaşam #sınıfçatışması #şili #arjantin #antropoloji
Bu kitaba ilgi duyanlar için ek öneriler: Samanta Schweblin: Ağızdaki Kuşlar / Mario Vargas Llosa: Kent ve Köpekler / Fleur Jaeggy: XX’in Erkek Kardeşiyim / Patrick Modiano: En Uzağından Unutuşun / Sibyille Berg: Uyuyan Adam
Hayaletler’e ilgi duyanlar için ek öneriler: Samantha Schweblin: Ağızdaki Kuşlar, Mario Vargas Llosa: Kent ve Köpekler
CÉSAR AIRA,1949’da Arjantin’de doğdu.1967’de Buenos Aires’in, halen yaşadığı ve kimi eserlerine mekân seçtiği Flores semtine taşındı. Denemeler, makaleler ve tiyatro oyunları kaleme aldı. Franz Kafka, Jane Austen,William Shakespeare, Jan Potocki ve Antoine de Saint- Exupéry’den eserler çevirdi. 1996’da Guggenheim bursu kazandı. Buenos Aires ve Rosario üniversitelerinde Rimbaud, Copi, Pizarnik, Mallarmé ve yapılandırmacılık konulu dersler verdi.1990’lardan beri onlarca kısa romana imza attı ve eserleri birçok dile çevrildi.
Çeviri: Emrah İmre
Dizi: Can Çağdaş
Tür: Roman
Sayfa sayısı: 128
Fiyat: 18,00 TL