♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Yazarlık Yaşamında 40 Yılı Geride Bırakan Usta Kalem Pınar Kür Yeniden Can Yayınları’nda

Çarşamba, Eylül 28, 2016
10 yıl aradan sonra yazdığı romanı “Sadık Bey” ile okurları selamlayan Pınar Kür’ün başyapıtı “Asılacak Kadın” ve Mine Söğüt ile yaptığı söyleşi kitabı “Aşkın Sonu Cinayettir” Can Yayınları etiketiyle raflarda.

Pınar Kür’den Türkçe edebiyatın klasikleri arasına girmiş bir başyapıt : Asılacak Kadın
Asılacak Kadın, yayımlandığı ilk günden büyük ses getirmiş, gerek anlatım tekniği gerekse kadının toplumda konumlandırılmasına ilişkin cesur tavrıyla Türkçe edebiyatın klasikleri arasına girmiş bir roman. Nicesini gazetelerin iç sayfalarında okuyup geçtiğimiz bir cinayeti ele alan Pınar Kür, kadına karşı örülmüş yargının ardında yatan toplumsal dokuyu da tüm gerçekliğiyle masaya yatırıyor. 

“Her biri kendi iç bütünlüğünde, alabildiğine öznel tutulan üç söylem: Çıkarını ‘ortak bilinç’in çıkarıyla bütünleştirmiş Faik İrfan Elverir’in insanlıktan soyutlanmış söylemi. Cinsel bir nesne, somut bir çaresizlik, tam bir kurban konumuna yargılı Melek’in, sesi olmayan söylemi. Ve şaşkın, toy bir iyi niyetin çıkmazında bocalayan Yalçın’ın edilginliği aşamayan bilincinden yansıyan söylemi. Bu üçünün, romanın ana sözü bakımından, neredeyse önemini yitiren bir kilit olay (yalı cinayeti) çevresinde sarmallanmasından bir o kadar nesnel bir mesaja ulaşılıyor. Pınar Kür’ün, yürekli bir toplumsal eleştiriyi yazının olanaklarıyla bağdaştırdığı bu roman, kadının, dolayısıyla da elbet insanın onurunu tehdit eden yozlaşmışlıktan bir kesiti sorguluyor.”  Füsun Akatlı

Mine Söğüt’ten Pınar Kür ile hayat ve edebiyat üzerine bir söyleşi kitabı : Aşkın Sonu Cinayettir
“Aslında yazarın nihai amacı insanları mutlu kılmak değildir. Yazarlar iyi insanlar değillerdir, iyi olmak isteseler doktor, hemşire, yuva öğretmeni olur insanlara yararlı işler yaparlardı. Birisi, ‘Okudum kitabını, ağladım, perişan oldum,’ derse ben memnun olurum. O akılda kalır. Mutluluğun romanını yazmış olan kim var? Çünkü hikâye yoktur mutlulukta. Zaten mutlu olduğun anda roman yazmak da aklına gelmez, okumak da. Herkesin çok mutlu olduğu bir romanı niye okuyasın ki. Sinirden ölürsün...”

İlk romanı Yarın Yarın’ın 1976 yılında yayımlanmasının ardından edebiyat dünyasının yıldız isimlerinden biri olarak anılmaya başlayan Pınar Kür yaşamının önemli köşetaşlarını ve edebiyat başta olmak üzere sanata dair fikirlerini paylaştığı Aşkın Sonu Cinayettir ilk olarak yazarlık kariyerinin 30. yılında okurla buluşmuştu. 10 yıl sonra Can Yayınları’na dönüşüyle birlikte yeniden okurla buluşan kitap, yazarın dünyasının yakından tanımak ve onu anlamak için bulunmaz bir fırsat.

Mine Söğüt’ün Pınar Kür ile yaptığı uzun sohbetin kitabı Aşkın Sonu Cinayettir, bir kadın yazarın dünyasına bir başka kadın yazarın rehberliğinde yapılan bir ziyaret. 

“Pınar Kür kendi hayatını, dünyasını ve tecrübelerini hayal gücüyle harmanlayıp yazdıklarına ustaca aktarabilen bir yazar. Ve bir yazarın sahip olabileceği şahane bir zenginliğe sahip: Sanki çok kişilikli gibi. Bitmeyen Aşk’ın, Küçük Oyuncu’nun ve Yarın Yarın’ın başka, Bir Cinayet Romanı ile Sonuncu Sonbahar’ın bambaşka, hikâyelerin ve Asılacak Kadın’ın yazarı olarak da daha başka bir Pınar Kür var bence! Bunlar bir okur ve yazar olarak görebildiklerim. Sanırım yazarımızın renkli dünyasında anne, sevgili ve arkadaş olarak daha başka Pınar Kürler de var... Bu zengin kişiliği, yazarlığa verdiği önemle birleşince, kendini her kitabında biraz daha aşmaya, farklı bir şeyler üretmeye, daha önce söylenmemiş şeyler söylemeye adamış ve otuz yıllık yazarlık hayatında, önündeki farklı yükseklikteki basamakları kâh küskünlükle kâh neşeyle, ama asla kişiliğinden ve beklentilerinden ödün vermeden tırmanmış. Bu zorlu tırmanışta ona zaman zaman gözüpeklik, zaman zaman da yılgınlık eşlik etmiş.”  Mine Söğüt

“Aşkın o zamanki tanımı neydi sizin için?”

“İnsan gençken aşkın tanımını yapmayı düşünmüyor ki, yaşıyor sadece ve biraz aptalca. Aşkın tanımını yapmak için onu birkaç kez yaşamak, yaşın da kırka gelmesi gerekiyor galiba. Gençken derin sandığın duygular aslında epeyce yüzeysel. Olanakların sınırsız, vaktin sonsuz sanıyorsun... Daha doğrusu pek düşünmüyorsun, hayatın bir sürü son içerdiğini aklına getirmiyorsun.

Gene de, o zaman bilincinde değildim tabii, ileriki yıllarda yaptığım analizler sonucu anladım ki, aşk benim için her zaman mutluluktan çok mutsuzluğu içermiş. En mutlu olduğumu sandığım anlarda hep mutsuzluğu beklemişim. Son diye bir şeyi aklıma getirmediğim zaman bile bilinçaltımda bir yerde hazırlanıyormuşum sona. Bitmeyen aşk yok yani, ama bunu sonra konuşuruz.”

PINAR KÜR, Bursa’da doğdu ama hiç orada oturmadı. Çocukluğu Anadolu’nun çeşitli kentlerinde ve Londra’da geçti. On üç yaşında gittiği ABD’de beş yıl kaldı. Ortaöğrenimini New York’ta tamamladı, yükseköğrenimine yine orada başladı. İstanbul’da Robert Kolej Yüksek Okulu’nu bitirdikten sonra beş yıl Paris’te yaşadı. Sorbonne Üniversitesi’nde, Karşılaştırmalı Edebiyat Kürsüsü’nde doktora yaptı. Yurda döndükten sonra Devlet Tiyatrosu’nda çalışmaya başladı. Çeşitli gazete ve dergilerde tiyatro eleştirileri yazdı. 1984’te Akışı Olmayan Sular adlı öykü kitabıyla Sait Faik Öykü Ödülü’nü kazandı. İstanbul Bilgi Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yaptı.

ASILACAK KADIN / Pınar Kür  
Tür: Roman
Sayfa sayısı: 152 Sayfa
Fiyatı: 14 TL
Yayın tarihi: 26 Eylül 2016

AŞKIN SONU CİNAYETTİR/ PINAR KÜR İLE HAYAT VE EDEBİYAT
Söyleşi: Mine Söğüt  
Tür: Söyleşi
Sayfa sayısı: 414 Sayfa
Fiyatı: 30 TL
Yayın tarihi: 26 Eylül 2016


Genç Timaş’tan Dostluğun, Kardeşliğin, Paylaşmanın Önemini Anlatan Bir Kitap : Göğü Yere İndirelim

Salı, Eylül 27, 2016
11 yaş ve üzeri okurlar için Genç Timaş’tan yayınlanan Göğü Yere İndirelim; barış, sevgi, dostluk gibi mesajları leziz bir edebiyatla anlatan naif, umut dolu bir roman…

“Buradaki işim bitti. Yıkılacak yeni duvarlar bulabilmek için artık uzaklara uçmalıyım.”

Babası Deniz’e bir masal anlatmıştır. Anlattığı masalda geçen, yükseklerde kanat çırparak denizin ortasındaki duvarı görünmez kılan alaca kuş, bir gün Deniz’in yaşamına da konar. Haylazlıklarıyla durmadan başını belaya sokmakta olan Deniz, ailesinin de isteğiyle bir Öğrenci Değişim Programı'na katılır. Fakat sürpriz bir şekilde, kendisini Afrika’da bir kabilede bulur.

Deniz’in Afrika’daki kabile yaşamına uyum sağlama sürecindeki yeni dostluklara ve doğayla olan ilişkilere binaen inşaa edilmiş bu hikâye, hem Deniz’i hem de okuru uzun ve anlamlı bir yolculuğa çıkarıyor…

Gençlik edebiyatına yeni bir soluk getiren Özgür Balpınar, bu ilk romanıyla birlikte dostluğun, kardeşliğin, birlikte yaşamanın ve paylaşmanın önemini vurgularken okuru, gökkuşağının ardına; umuda ve sevgiye götürüyor...

Özgür Balpınar : 21 Aralık 1989 tarihinde Adana’da doğdu. İlkokul ve lise eğitimini İskenderun’da tamamladı. Uluslararası İlişkiler eğitiminin ardından kararsız kaldı. Akabinde, “Artık zamanıdır,” diyerek uzun sürecek bir yolculuk için ilk adımını attı. Kültür-sanat neşriyatı “Kuledibi Dergi”yi kurarak bu mecrada ve ayrıca başka dergilerde öyküler yazdı. Yolculuğu devam ediyor.

Göğü Yere İndirelim / Özgür Balpınar
Roman / Genç Timaş
İlk Baskı Tarihi: 01.09.2016
Sayfa Sayısı: 152
Fiyatı: 9,5 TL


Asosyallik Çok Moda : Neki

Salı, Eylül 27, 2016
İllüstratör Ali Benice’nin toplu konutlardaki yaşamı ele aldığı Neki, Editura etiketiyle raflardaki yerini aldı.

Ali Benice Neki adlı öykü kitabıyla toplu konutları eleştirirken bir yandan da toplumun sitelere kapanmış yaşam tarzını eleştiriyor. Benice, hiciv sanatını ustalıkla kullandığı öyküleriyle topluma ayna tutuyor.

Ön yargılar, insan ırkının elindeki en önemli savunma mekanizmalarındandır.

İtiraf edelim, hiçbirimiz İstanbul’un nerede bittiğinden tam olarak emin değiliz ve il sınırı tabelaları pek bir şey ifade etmiyor. Bu başı sonu belirsiz şehrin alçakgönüllü komşusuyla arasındaki gayriresmî sınıra, kimseye çaktırmadan bir toplu konut kurulmuştu. Gudubet binaların ne yaptığını bilmeyen sakinlerinin sakin hayatlar sürdürebilmesi, kulağa pek olası gelmiyor olmalı.

İşte, bunlar da öyle öyküler.
“Büyümüş de küçülmüş bir ukalanın, düşen maskesinin ardındakileri görün! Çocukluğunu yaşamayı reddeden, zaten fırsatını da yakalayamamış bir veledin acıklı çırpınışlarına tanık olun!

Somurtan, meyve vermeyen bencil ağaçlara bir göz atın ve feyz alın! Kalem ve kâğıt en iyi tedavidir! İçinizdeki sıkıntının gözlerinin içine bakmak istemiyorsanız, bu veledin düştüğü tuzaktan sakının. Tabletlerinizden şaşmayın!”

Neki / A Blok'ta Paranoya
Ali Benice
Editura Yayınları
192 Sayfa
12 TL



Rilke’nin “Genç Şaire Mektuplar”ı Nora Kitap’tan Raflarda

Salı, Eylül 27, 2016
Yayın kataloğunu hızla genişleterek okurların gözdesi haline gelen Nora Kitap, Mark Twain, Kurt Vonnegut, Jack London ve Kafka’dan sonra bir ustayı daha yayınlıyor. Rainer Maria Rilke’nin “Genç Şaire Mektuplar”ı raflarda...

“Belki de cinsiyetler sanıldığından daha yakındır birbirine ve dünyanın büyük yenilenmesi belki de, erkek ve kadının birbirini ‒tüm yanlış hislerden ve isteksizliklerden kurtulmuş halde‒ karşıt iki cins olarak değil de, kardeş ve komşular olarak aramaları ve omuzlarına yüklenmiş olan o ağır cinselliği basitçe, ciddiyetle ve sabırla hep birlikte taşımak için insan olarak bir araya gelmeleriyle gerçekleşecektir.”

Henüz 20 yaşına basmamış Franz Xaver Kappus, eğilimlerine oldukça zıt bir mesleğin eşiğindeyken, şiirlerini değerlendirmesi için Rilke’ye gönderir ve önceden niyet etmemesine rağmen şiirlerinin yanına bir de mektup iliştirir. Haftalar sonra, üzerinde Paris’in posta damgasını taşıyan bir mektup alır ve Kappus’la Rilke arasındaki bu mektuplaşma 1908’e kadar sürer. Genç Şaire Mektuplar, Rilke’nin 1929 yılında, ölümünün ardından yayınlanan yapıtlarından biridir ve içeriği itibariyle gerçek anlamda bir "yaşam kullanma kılavuzu"dur. Şiire, sanata, yaşama ve aşka dair muhteşem tespitlerle dopdolu bir yapıt... 

"Rilke'nin şahsında bu dünyanın en ince, en ruh dolu insanını, bütün o harikulade korkulardan ve ruhun bütün sırlarından en fazla etkilenmiş insanı severdim." - Paul Valéry

"Rilke'nin elinden, baştan sona mükemmel olmayan hiçbir şey çıkmamıştır."- Stefan Zweig
  
Genç Şaire Mektuplar / Rainer Maria Rilke
Çevirmen: Semih Uçar
Yayınevi: Nora Kitap
1. Baskı Eylül, 2016
Türü: Edebiyat 
Sayfa: 72
Fiyat: 7 TL


Sunar Kural Aytuna’dan Farklı Bir Yemek Kitabı : Soğan Öldü Yaşasın Yemek

Pazartesi, Eylül 26, 2016
Acı, tatlı anılar, hayatın tuzu biberi yaşanmışlıklar, aynı sofradaki lezzetler gibi tadı damağımızda kalan kelimeler... Yemek yemeyi büyük bir keyif haline getiren, sofrasını dostlarla paylaşmayı ve kadeh kaldırmayı seven bir kadın, Sunar Kural Aytuna...

Bir kere tadına varanın damağında ömür boyu özlem duyacağı çok özel sofraları kuran ve uzunca bir dönem bu sofraları anılarla birleştirerek UĞURSUNAR adıyla gazete yazılarında paylaşan nevi şahsına münhasır bir kadın…

Sunar Kural Aytuna'nın yazıları aynı zamanda bir devrin Türkiye'sini de yansıtıyor ve o şimdi bu kitapta bir araya geldi. Adını sanını çok iyi bildiğiniz ama yemekle ilgilerini görünce yeniden ve yeniden tanıyacağınız birçok kişiyi bu kitapta bulacaksınız. Ama daha da önemlisi her yazıda bir başka özel yemek tanımıyla karşılaşacak ve bunların yapımının ne kadar basit olduğuna da şaşıracaksınız. Her bir tarifin aynı zamanda bir anıyı karşıladığı Soğan Öldü Yaşasın Yemek aynı yazarı gibi farklı ve ilginç bir kitap.

Yitik Ülke Yayınları'nca yayımlanan Soğan Öldü Yaşasın Yemek, yemek kültürünün yanında içinde barındırdığı anılarla da meraklısının keyifle okuyacağı özel bir eser. 

Soğan Öldü Yaşasın Yemek, Sunar Kural Aytuna, Yitik Ülke Yayınları, 224 sf, Eylül 2016 


Dino Buzzati’den Modern İnsanın Huzursuzluğunu Aşk Boyutunda Ele Alan Bir Roman : Bir Aşk

Çarşamba, Eylül 21, 2016
İtalyan edebiyatının usta kalemi Dino Buzzati’nin modern insanın huzursuzluğunu aşk boyutunda ele alan romanı “Bir Aşk” Can Yayınları etiketiyle raflarda.

Kurguladığı gerçeküstü, büyülü, kimi zaman tekinsiz dünyalarda kendine özgü mizah anlayışıyla çağımız insanının huzursuzluğunun çok katmanlı izlerini süren Dino Buzzati, Bir Aşk romanıyla aynı izleğe farklı bir rota üzerinden yöneliyor. Yazar, modern insanın içsel karmaşasını ve çaresizliğini bu kez aşk boyutunda, orta yaşlı bir kentsoylunun genç bir fahişeye saplantı derecesinde duyduğu tutku ekseninde öykülüyor.

“Yanlış bir toplumda aşk da tüketici bir saplantıdır”

"Yıllarını unutmak mı istedin? Hayatına baskın yapan küçük bir kızın kötülüklerine sadece kendi gücünle meydan mı okudun? Sana uygun olmayan yabancı bir oyunda inat mı ettin? Yeniden çocukluğuna dönebileceğini mi sandın? Seninkinden bambaşka bir surat lazımdı bunun için. Maç bitti, hesap döndü. Kapılar kapanıyor, yalnızlık, boşluk, çöl, kimsenin duymayacağı sessiz çığlıklar. İşte limandasın aptal adam, ne sandın kendini?”

Milano, sene 1960. Kırk dokuz yaşındaki Antonio Dorigo, toplumda saygın bir konumu olan bir mimardır. Kadınlarla ilişki kurma konusunda özgüven yoksunluğu yaşayan Antonio’nun bildiği tek ilişki kurma biçimi, düzenli aralıklarla ziyaret ettiği seçkin genelevlerdeki deneyimleriyle şekillenmiştir. Kendinden bir hayli genç olan Laide’yle de bu ziyaretler sırasında tanışır. İkisi arasında bir ilişki başlar: Laide türlü yalan ve kaprisle Antonio’yu parmağında oynatır, Antonio ise giderek daha fazla kapılır genç kadının büyüsüne.

Buzzati’nin usta bir anlatımla “kahraman”ının karmaşık iç dünyasına odaklandığı Bir Aşk’ta, Antonio’nun kıskançlık, tutku, sahiplenme dürtüleri ile parçası olduğu burjuva toplumunun çelişkilerle yüklü ahlak anlayışı arasında çaresizce bocalayışına tanıklık ederiz.

DİNO BUZZATİ, 1906’da İtalya’nın Belluno kentinde doğdu. Gazeteciliğe Corriere della sera gazetesinde başladı ve yaşamı boyunca bu gazetede çalıştı. 1930’larda yayımlanan Dağlı Barnabus ve Eski Korunun Gizi gibi ilk romanlarında, Kafka’yı anımsatan bir gerçeküstücülük, bir uyumsuzluk görülüyordu. Genellikle en başarılı romanı sayılan Tatar Çölü (1940), sınırdaki bir kışlada hiç gelmeyen düşmanı bekleyen askerleri anlatan etkileyici ve alaycı bir yapıttı. Öykülerini Altmış Öykü (1958) adlı kitapta toplayan Buzzati, bilimkurgu türündeki ikinci romanı Büyük Geri Çekiliş’le (1960) edebiyat çevrelerinde büyük üne erişti. İkiyüzlü, huysuz bir kıza tutulan orta yaşlı bir adamın öyküsünün anlatıldığı Bir Aşk ise 1963’te yayımlandı. Buzzati’nin çok tutulan oyunlarının en önemlisi Klinik Bir Vaka (1953), Albert Camus’nün yaptığı Fransızca uyarlamayla Paris’te de sahnelendi. Kafka’dan esinlenmiş olmasına karşın kendine özgü olağanüstü bir taşlama ve mizah anlayışı geliştiren Buzzati, 1972’de Roma’da öldü.

BİR AŞK / Dino Buzatti 
Çeviri: Eren Cendey
Tür: Roman 
Sayfa sayısı: 280 Sayfa
Fiyatı: 22 TL
Yayın tarihi: 20 Eylül 2016


Dünya Edebiyatında Yükselen Bir Yıldız: Petina Gappah

Çarşamba, Eylül 21, 2016
Öyküleriyle The Guardian’ın “ilk kitap ödülü”ne layık görülen Zimbabve’li yazar Petina Gappah’ın okurlarından tam not alan romanı Hafıza Defteri, Altın Kitaplar etiketiyle raflardaki yerini aldı. 

Hafıza Defteri geçmiş ile şimdi arasında gidip gelirken yoksul mahalleleri ile zenginlerin banliyölerinde akıp giden etkileyici bir hikâye anlatıyor bizlere. İncelikle işlenmiş bir kurguya kedimizi bırakırken bir yandan da sistem kurbanı sıradan insanların ıstırap dolu yaşamlarına tanıklık ediyoruz.  

“Anlatmamı istediğin hikâye Lloyd’un ölümünün acınası çirkinliğiyle başlamıyor. Güneşin kabarcıklı yüzümü dağladığı, dokuz yaşında olduğum ve babamla annemin beni yabancı bir adama sattığı çok eski bir ağustos gününde başlıyor. Babamla annem diyorum ama aslında annemdi.”

Hafıza Defteri’nin anlatıcısı Memory, cinayetten hüküm giyip Zimbabve’de Chikurubi Hapishanesi’ne kapatılan ve idam edilmeyi bekleyen albino bir kadındır. Onu küçük yaşta yanına alan Lloyd Hendricks’i öldürmekten suçlu bulunmuştur. Avukatı, temyiz talebinin parçası olarak ondan olayları hatırladığı şekliyle kâğıda dökmesini ister; ayrıca yazacaklarını, hikâyesiyle ilgilenen Amerikalı bir gazeteciye de ulaştıracaktır.

Memory yazmaya başlar, anılar hafızasının kuytularından çıkıp önüne serilir. Peki ama her şey onun anlattığı şekilde mi gerçekleşmiştir? Kendini inşa ettiği geçmiş, ya hakikat değil de yanılsamalardan örülmüşse?

“Petina Gappah’ın öyküleri Zimbabve’nin muktedir seçkinlerini sert bir dille hicvetmekten gerçekçi komediye ve sistem kurbanı sıradan insanların ıstıraplarının dokunaklı anlatımına kadar uzanıyor. Gappah dünya edebiyatında yükselen bir yıldız.” 
J. M. Coetzee

Zimbabve’li yazar Petina Gappah, Cambridge Üniversitesi, Graz Üniversitesi ve Zimbabve Üniversitesi’nde hukuk okudu. Bir öykü derlemesi olan ilk kitabı An Elegy for the Easterly yeni ve güçlü bir sesin gelişini müjdeledi. The Guardian’ın “İlk Kitap Ödülü”ne layık görülen Hafıza Defteri, Petina Gabbah’in ilk romanı.

Hafıza Defteri / Petina Gappah
Altın Kitaplar
Sayfa Sayısı: 296
Fiyatı: 18.00 TL

Pınar Kür'den Yıllar Sonra Yeni Bir Roman : Sadık Bey

Salı, Eylül 20, 2016
Pınar Kür on yıllık sessizliğini bozdu ve yeni romanı ile okurlarını selamlıyor. “Sadık Bey” Can Yayınları etiketiyle raflarda.

"Merdivenleri ağır ağır çıkıyordu. Ve şiiri kendi kendine mırıldanıyordu: Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden... Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak... OLMAYACAK... Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak. Başını kaldırıp yukarı baktı. Yaşadığı apartmanın dar merdivenlerinin tepesinde sema falan yoktu – ya da işte görünmüyordu. Şiirin gerisini hatırlayamadı. Epey uzun sürdü beşinci kata varması. Daireyi gençliğinde alıyorsun, merdiven, yokuş gibi şeyleri tehditkâr bulmadığın yıllarda... Sonra günü geldiğinde... soluk soluğa kalıyorsun."

Sadık Bey, ellili yaşların sonlarında, büyük bir şirketin küçük hissedarı, boşanmış, bir kız çocuk ve bir torun sahibi...

Sadık Bey ertelediklerinin yerine koyduklarıyla yaşıyor ve özellikle anılması gereken bir sorunu da yok. Enikonu yolunda bir yaşam.

Ama Sadık Bey bir gün, değişirken farkına bile varmadığı şeyleri kurcalamaya kalkıyor...
Usta yazar Pınar Kür son kitabı Sadık Bey’le okurlarına sadece bir roman değil, her gün çeşitli benzerleriyle karşılaştıkları orta halli, orta sınıflı ve orta yaşlı efendi insanların karanlık dünyalarını da sunuyor.

10 yıl aradan sonra yazdığı Sadık Bey ile okurlarıyla hasret gideren Pınar Kür yıllar sonra Can Yayınları ailesine geri döndü. Yazarlık yaşamında 40 yılı geride bırakan usta kalem, bu son romanıyla yine çok konuşulacak.

PINAR KÜR: Bursa’da doğdu ama hiç orada oturmadı. Çocukluğu Anadolu’nun çeşitli kentlerinde ve Londra’da geçti. On üç yaşında gittiği ABD’de beş yıl kaldı. Ortaöğrenimini New York’ta tamamladı, yükseköğrenimine yine orada başladı. İstanbul’da Robert Kolej Yüksek Okulu’nu bitirdikten sonra beş yıl Paris’te yaşadı. Sorbonne Üniversitesi’nde, Karşılaştırmalı Edebiyat Kürsüsü’nde doktora yaptı. Yurda döndükten sonra Devlet Tiyatrosu’nda çalışmaya başladı. Çeşitli gazete ve dergilerde tiyatro eleştirileri yazdı. 1984’te Akışı Olmayan Sular adlı öykü kitabıyla Sait Faik Öykü Ödülü’nü kazandı. İstanbul Bilgi Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yaptı.

SADIK BEY
Yazar: Pınar Kür
Tür: Roman
Sayfa sayısı: 167 Sayfa
Fiyatı: 15 TL
Yayın tarihi: 20 Eylül 2016


Ali Deniz Uslu’nun Yeni Kitabı “Asfalt Yengeci” Raflarda

Salı, Eylül 20, 2016
Gazeteci-yazar Ali Deniz Uslu, beklenen yeni kitabıyla okuyucuyla buluşuyor. İnkilâp Kitabevi tarafından yayımlanan yeni kitabı Asfalt Yengeci ile yazar, kısa deneme ve öykülerle kurduğu metin yoluculuğuna bu kez şiirle devam ediyor.

Girdap Balıkçısı ve Karganın Duyduğu’ndan sonraki üçüncü kitabında Ali Deniz Uslu, şiirleriyle zihinlerin arka odalarına tekinsiz bir davette bulunuyor. Bu ayrıca, kışkırtıcı bir manifestonun da parçası. Algı ve anlamın kırılma noktalarında okuyucuyu yakalayan yazar, tekrar okumalarında farklı kapılara açılan sonsuz odalı bir labirentin kapısında bekliyor. Çünkü Uslu, kaleminden neyin döküldüğünü ve neden yazdığını iyi biliyor. Denizinde hem dalga, hem fırtına, hem de dinginlik olan yazarın anlatılarında da insanın ruhuna dokunan bir bütünlük bulunuyor.

İnkilâp Kitabevi tarafından yayımlanan kitabın kapak ve bölüm görsellerinde Karganın Duyduğu kitabında olduğu gibi yine tasarımcı Berkcan Okar’ın imzası yer alıyor.

Ali Deniz Uslu kaleminden neyin döküldüğünü ve neden yazdığını iyi biliyor. Denizinde hem dalga, hem fırtına hem de dinginlik var. Zamandan bağımsız şiir evreninin kara deliklerinden süzülüyor her dizesi. Şiirleri zihinlerin arka odaları için tekinsiz birer davet olduğu kadar, kışkırtıcı bir manifestonun da parçası.

Algı ve anlamın kırılma noktalarında okuyucusunu yakalayan Uslu, tekrar okumalarında farklı kapılara açılan sonsuz odalı bir labirentin kapısında bekliyor. Yazar, Girdap Balıkçısı’yla bizi kendisiyle tanıştırıp, Karganın Duyduğu ile düşlerine ve kırılmalarına davet etmişti. Asfalt Yengeci’nde ise bu sefer zihinlerimize konuk oluyor.

Ali Deniz Uslu, Asfalt Yengeci
İnkılâp Kitabevi, İstanbul 2016
Sayfa Sayısı: 200
Fiyatı: 15 TL


April Yayıncılık, Yeni Yayın Sezonuna Hazır

Perşembe, Eylül 15, 2016
Murat Uyurkulak’ın “Merhume”si, Özgür Mumcu’nun “Barış Makinesi”, Sinem Sal’ın “Dank”ı ve Adam Fawer’in “Oz”u ile 2016’da okuma keyfi yaşatan April yayıncılık yeni yayın döneminde de aynı keyfi yaşatmak üzere geliyor. Bayramımızı kutlayan April, büyük heyecanla hazırlandıkları yeni yayın döneminde yayımlayacakları kitapları duyurdu...

Ian Treggillis'in “Mekanik”ini, Han Kang'ın “The Vegetarian”ını, Rabih Alameddine'in “An Unnecessary Woman”ını, kuantum romanı “Superposition” ve Tibor Fischer’in yeni romanını aynı heyecanla bekliyor ve şimdiden herkese öneriyoruz. Alper Canıgüz ve Bahadır Cüneyt Yalçın’ın yeni kitaplarına da kavuşursak değmeyin keyfimize... İşte April Yayıncılık’ın yeni yayın sezonunda yayımlayacağı kitaplar... 

Dünyaca ünlü yazar Jodi Picoult “Ayrılık Vakti” ile bir kez daha aşkın, sadakatin, bağlılığın sınırlarını sorguluyor. Tüm romanları arasında ayrıcalıklı bir noktada duran Ayrılık Vakti, Amerikan aile sistemine dair önemli eleştiriler içeriyor. 

Game Of Thrones serisinin yaratıcısı George R. R. Martin'in "yeni büyük yetenek" diyerek övdüğü Ian Treggillis'in Alchemy Wars Triology'si, “Mekanik” adlı ilk kitabıyla okurlarla buluşuyor, April Fantastik serisinin önemli kitaplarından olacak. 

John Perkins'in "Bir Ekonomik Tetikçinin Yeni İtirafları" kitabı, ekonomik tetikçi serisine genişletilmiş ve yeni bölümleriyle dahil olacak. Perkins bir kez daha uluslararası komploların peşinde. 

Man Booker International'ın sahibi Han Kang'ın The Vegetarian'ı Korece aslından dilimize çevrildi, son hazırlıkları yapıyoruz ve hemen devamında kitabımız raflarda. 

Aile Hayatı ile büyük ilgi gören, Folio ve Dublin Award sahibi Akhil Sharma'nın An Obedient Father adlı romanı okurlarla yeni sezonda buluşacak. 

Rabih Alameddine'in Man Booker finalisti “An Unnecessary Woman” adlı romanı da yeni sezonda raflarda. Beyrut'u, Lübnan tarihini bir kadının gözünden dinleyeceğimiz, sert bir roman geliyor.  

Olasılıksız'ı sevenlerin özellikle ilgisini çekecek “Superposition” adlı "kuantum romanı" da yakın zamanda okurlarla buluşuyor. Paralel kurgu ile heyecanlı bir yolculuk başlıyor. 

ITEF kapsamında ülkemizi yakın zamanda ziyaret eden, Düşünce Çetesi ve Tanrı Olmak Güzel adlı romanlarıyla büyük ilgi gören Tibor Fischer yakın zamanda okurlarla buluşuyor. Ufak bir ipucu, yazarımız yeni romanında Türkiye'yi de duraklarından biri yapıyor .

Kurt Vonnegut'ın çevrilmemiş kitapları ve yeni baskıları Algan Sezgintüredi editörlüğünde okurlarıyla buluşacak. 

Alper Canıgüz, Murat Menteş, Bahadır Cüneyt Yalçın, Nihat Genç, Halil Babilli, Sezgin Kaymaz, Algan Sezgintüredi, Saygın Ersin gibi isimlerin yeni kitaplarını yeni yayın döneminde bekliyoruz. Başlangıcı ise Afşin Kum ile yapıyoruz. Afili Filintalar'daki paylaşımlarından, OT dergisindeki yazılarından okurların tanıyacağı Afşin Kum, Sıcak Kafa adlı ilk romanıyla bu ay okurlarla buluşacak. 

Her sene olduğu gibi bu sene de Şahane Hatalar serisine devam, Zaytung almanaklara devam.

101 Ülkeden 1470 Film Kısakes’te!

Perşembe, Eylül 08, 2016
27­-30 Eylül tarihlerinde ikincisi düzenlenecek Uluslararası Kısa Film Festivali 101 ülkeden 1470 film başvurusuyla bir rekora imza attı.

Festival; uluslararası sinema profesyonelleri ve genç sanatçıları atölyeler, özel tematik açık hava gösterimleri, söyleşiler, tanışma etkinlikleriyle Ortaköy Yetimhanesi’nde bir araya getirirken, 30 Eylül akşamı ile St. Benoit Lisesi’nde gerçekleşecek olan ödül töreniyle son bulacak.

Ödül töreninde öğrenci filmleri arasından seçilen en iyi kısa filmler ile göç temalı ‘Pitching’ kategorisinde projeleri desteklenen yarışmacılar sürprizlerle ödülleriyle buluşacak. En iyi öğrenci kısa filmini Vecdi Sayar, Farid Eslam, Ayşe Ünal ve Theron Patterson gibi isimlerden oluşan jüri belirlerken, Pitching kategorisinde ise yarışmacılar yapım desteği kazanmak için projelerini yapımcı Zeynep Atakan, NYU öğretim üyesi Selçuk Şirin, yönetmen Hakan Algül ve BAUMUS kurucu direktörü Ulaş Sunata’ya sunacak.

Festival kapsamında Harika Uygur oyunculuk, Derviş Zaim yönetmenlik, MayAna Creatives animasyon, Nesra Gürbüz yapımcılık, Istanbul Post Production ise çekim sonrası yapım alanında atölyeler gerçekleştirecek. İzleyiciler, festivale katılıp seçkiye giren filmlerin yanı sıra, ‘Ustalardan Kısa’lar’ ve ‘Gece Yarısı Korku Kısaları’ gösterimlerinde farklı kısa filmlerle buluşacak. Festivalin sürpriz konuğu ise Mersin’de kurduğu ‘Arslanköy Kadınlar Tiyatro Topluluğu’ ile tanıdığımız ve ‘Bez Bebek’ isimli filmi uluslararası ödüllere layık görülen Ümmiye Koçak olacak. Ayrıca Ortaköy Yetimhanesi festival süresince Can Bonomo’nun kişisel sergisini de sanatseverler ile buluşacak.

30 Eylül Cuma akşamı saat 19:30’da yer alacak kapanış kokteylinin ardından, 20:30’da ödül töreni başlayacak. Festivale www.kisakes.org  adresinden tüm sinemasever ve profesyonellerin akredite olması mümkün.

Keanu : Serin Esinti

Çarşamba, Eylül 07, 2016
Fotoğraf düzenleme programlarının yaygınlaşmaya başlamasıyla yeni bir eğlence kültürü oluştu. Montajlar, gifler, capsler derken çağın komedi ihtiyacını karşılayan yeni türün etkisi her şeye yayılıyor. Sinema da bundan nasibini almazsa olmazdı elbette. “Key and Peele”nin yaratıcıları duruma uyanmış ve klasik bir aksiyon/komedi’nin içinde küçük bir kediyi monte etmişler. Bir uyuşturucu trafiğinin ortasında kalan küçük kedi “Keanu” da filmde adını vermiş.

Beş sezondur beğeniyle izlenen komedi şovu “Key and Peele” ekibinin filminde başroller, senaryo ekibi ve yönetmen yerli yerinde. Jordan Peele senaryoyu Alex Rubens ile kotarırken ilk uzun metraj sınavlarını da vermiş. Yönetmen koltuğunda oturan Peter Atencio da ikinci uzun metrajında. Kısa metrajların ardından 2010’da bilim kurgu/korku/aksiyon “The Rig” ile sınıfta kalan Atencio nihayet doğru proje için motor deme fırsatı yakalamış. Jordan Peele ile Keegan-Michael Key’e Tiffany Haddish, Method Man, Jason Mitchell, Luis Guzmán, Nia Long ve Will Forte eşlik ediyor.

Bir uyuşturucu üretim mekanına yapılan baskınla açılan film, seyircisini çatışmanın ortasındaki yavru kedi ile tanıştırıyor. Ağır çekimlerle süslenen bu çatışmanın içinden kaçarak kurtulan kedi, bir kapının önünde duruyor. Ayrılık acısı çeken Rell’in hayata bağlanmasını sağlıyor ve adı da “Keanu”ya dönüşüyor. Fotoğraf çekimleriyle orijinal işler çıkarak Rell’in hayatı kedisinin kaybolmasıyla alt üst oluyor. Evine yapılan baskından kimlerin sorumlu olduğunu öğrenerek kedisine yeniden kavuşmak üzere arkadaşı Clarence ile bilmediği dünyada maceraya atılıyor.

“Keanu” ana fikrini iyi değerlendirerek ve olabildiğince süsleyerek iyi bir açılış yaparak kedi severlerin gönlünü fethediyor. Ama bu fetih hali çok uzun sürmüyor ne yazık ki… Yavru kediye bir rol biçemeyen, bir karaktere büründüremeyen senaryonun bu eksiği Rell ve Clarence üzerinden giderme çabası da sonuçsuz kalıyor. Çok bildik iki karakter hem doğal durmuyor hem de abartılı oyunculuklarla işi iyice sulandırıyorlar. Atıldıkları maceranın da klişe tiplemelerle süslü olmasıyla filmin tüm eksileri ortaya çıkıyor. Bir türlü ilerleyemiyor, sündürülmüş bir lastik izlenimi vuruyor Keanu. Tahmin edilebilirliği diyaloglara kadar zorluyor. Her sahnenin birbirinin tekrarı hissi yaratması ve herhangi bir komik sahne olmaması da cabası. Bir şekilde filmi yarılayabilen izleyicisini uykuya teslim etmek için de elinden geleni yapıyor. Oysa fikir güzel… Kült filmlere yapılan kedi göndermeleriyle süslü afişleriyle bu fikri iyi değerlendirdiğini gösteren ekip, iş filme gelince tıkanmış. Kısa metrajlık bir senaryoyu çekiştirip sündürmekten öteye geçememiş. 

Key and Peele referans olarak alındığında beklentilerin çok altında kalan “Keanu” buna rağmen 15 milyon dolarlık bütçesini kurtararak gişeden mutlu ayrılmış. 29 Nisan’da Amerika’da gösterime giren filmin başka ülkelerde gösterim şansı bulamaması da durumu gösteriyor. Kedi manyağı biri olarak teoride güzel görünen fikrin pratikte bu kadar kötü olması sıkıcı bir ters köşeden öteye geçmezken geriye bitmek bilmeyen 100 dakikalık eziyet kalıyor. Serin esintiden ise eser yok…


D. H. Lawrence’dan Yüzyıl Öncesinden Güncel Öyküler : Atını Sürüp Giden Kadın

Çarşamba, Eylül 07, 2016
D. H. Lawrence’ın on üç öykülük toplamı “Atını Sürüp Giden Kadın” Can Yayınları’ndan raflarda…

“Götürün onu buradan, güneşe çıkarın,” dedi doktor. Kadının kendisi güneşe kuşkuyla bakardı, ama çocuğuyla,  dadıyla ve annesiyle denizin üzerinde sürüklenmeye razı oldu.

Gemi gece yarısı yelken açtı. Çocuk yatırılıp yolcular gemiye binerken kocası iki saat onunla kaldı. Karanlık bir geceydi, sıçrayan ışık damlalarında titreyen Hudson inip kalkan bir siyahlıkla sallanıyordu. Kadın, parmaklıklara dayandı ve aşağı bakarken düşündü: Bu bir deniz; insanın hayal ettiğinden daha derin ve daha fazla anıyla dolu. O anda deniz sanki sonsuza dek yaşayacak bir kaos yılanı gibi kabarıyordu.”

Lawrence’ın öykü anlatımındaki dehasının örneklerini sunduğumuz kitaptaki on üç öykü, 1924-1928 yılları arasında yazıldı. Lawrence,  Birinci Dünya Savaşı sonrasında New Mexico, Meksika, İtalya, Almanya ve İngiltere’deki deneyimlerini aktarıyor. Yazar, öykü kişilerinin büyük çoğunluğunu, başta kendi karısı olmak üzere yakın çevresindeki insanlardan esinlenerek oluşturuyor. Bu kurgu, D.H. Lawrence’ın büyük gözlem gücünü ve gerçek olaylarla kişileri kusursuz biçimde kurgusal dokuya yerleştirmesini yansıtıyor.

Farklı ülkelerde, farklı ortamlarda, farklı sosyal yapılarda geçen öyküler, insanın dünyanın neresinde olursa olsun yaşadığı hayal kırıklıklarının, öksüzlüklerin, doyumsuzlukların ve aşkların ortak gücünü, şiirsel bir anlatımla dile getiriyor.

D.H. LAWRENCE: 1885’te İngil­te­re’de, East­wo­od, Not­ting­ham­shi­re’ da doğ­du. İlk ro­manı The White Peacock (Beyaz Tavus kuşu) 1911’de, ikinci romanı Günahkâr Ruhlar 1912’de basıldı. Ya­rı oto­bi­yog­ra­fik ro­manı Oğullar ve Sevgililer (1913) Law­ren­ce’ın ken­di ya­şamöy­küsünü, genç bir adamın an­ne­siy­le iliş­ki­si ve bu iliş­ki­nin baş­ka ka­dın­lar­la iliş­ki­le­ri­ni nasıl et­ki­le­di­ğiy­le il­gi­li güçlü bir psi­ka­na­li­tik in­ce­le­me­ye dönüştürüyor­du. 1915’te ya­yımla­nan Gökkuşağı’n­da, Brang­wen ai­le­si­nin üç ku­şak öyküsü ara­cı­lığıyla top­lum ve ruh­sal de­ği­şi­mi ele alınıyor­du. Kitabın devamı niteliğindeki Âşık Kadınlar 1920’de yayımlandı. Onu yine aynı yıl 1920’de Kayıp Kız, 1926’da Kanatlı Yılan, 1928’de Lady Chatterley’in Âşığı, 1929’da Ölen Adam, 1930’da Bakire ile Çingene adlı ro­man­lar iz­le­di. Aynı za­man­da çok iyi bir şa­ir, öykü ve de­ne­me ya­zarı olan D.H. Law­ren­ce, özel­lik­le ro­man­larıyla XX. yüz­yıl İn­gi­liz ede­bi­yatının en et­ki­li ya­zar­la­rından bi­ri ol­du. Law­ren­ce, 1930’da Fran­sa’nın Ven­ce ken­tin­de öldü.

ATINI SÜRÜP GİDEN KADIN / D. H. Lawrence 
Çeviri: Can Ömer Kalaycı
Tür: Öykü  
Sayfa sayısı: 384 Sayfa
Fiyatı: 24 TL
Yayın tarihi: 6 Eylül 2016


Sel Yayıncılık'tan Eylül Yenileri

Salı, Eylül 06, 2016
Sel Yayıncılık Eylül ayını beş kitapla karşılıyor. Alain de Botton’un merakla beklediğimiz yeni romanı “Aşk Dersleri”, Yalçın Tosun’un ilk şiir kitabı “Kendini Tutan Su”, Toni Morrison’un son romanı “Tanrı Çocuğu Korusun” ayın ıskalanmaması gereken kitapları… Stavros Stavrides’in “Özgürleşme Mekânı Olarak Eşikler Kentine Doğru” alt başlıklı kitabı “Kentsel Heterotopya” KentSel dizisinin yeni kitabı olurken, Guy De Maupassant’ın “Aşklarımız”ı da yeni bir diziyi “KlasikSel”i başlatan kitap olarak raflarda…


Aşk Dersleri * Alain de Botton
Günümüzde “normal” ilişkiler şu şekilde tanımlanır: İki kişi tanışır, birbirine âşık olur, bu aşkı evlilikle taçlandırır, çok geçmeden çocuk yapmaya karar verir ve sonsuza dek mutlu yaşarlar. Bu son, aslında hikâyenin başlangıcıdır.

Alain de Botton uzun zamandır beklenen yeni romanı Aşk Dersleri’nde bu yanılsamanın peşine düşerek, edebi kamerasını yolları aşka açılan bir kadın ve bir erkeğe çeviriyor. Uzun soluklu bir ilişkinin karmaşık ve çetrefil yollarının izlerini sürdüğü bu yolculukta, sevgililerin o romantik ve büyülü başlangıçlarının ardından didişmelerden surat asmalara, ilgisizliklerden ihanetlere kadar uzanan küçüklü büyüklü sarsıntılarına odaklanıyor. Hayal kırıklıklarının yaşandığı, ideallerin ve duyguların eğilip büküldüğü, ortalama bir varoluşun yarattığı baskılarla değişimlerden geçtiği gerçekliği mizahı elden bırakmayarak ele alıyor.

Aşkın yalnızca bir heves ya da deneyim değil öğrenmemiz gereken bir beceri olduğunun altını çizen Botton, günümüz ilişkilerinin arka planını bilgelikle sorgulayarak insanlığın en büyük bulmacalarından birine dair oldukça kışkırtıcı bir okuma vaat ediyor. Aşk Dersleri, içinde yaşadığımız bu yanılsamalar çağında gerçeklikle başa çıkmak isteyen okurlar için tam anlamıyla davetkâr bir kitap.

ALAIN DE BOTTON (20 Aralık 1969, Zürih), İsviçreli yazar ve televizyon yapımcısı. Harvard Üniversitesi’nde başladığı felsefe doktorasını yazarlık kariyeri için yarım bıraktı. Londra’da açılan School of Life’ın (Hayat Okulu) kurucu üyeleri arasında yer aldı.Ayrıca mimari bir organizasyon olan Living Architecture’ın (Yaşayan Mimari) da yöneticilerindendir. Alain de Botton, kitaplarında ve televizyon programlarında, çeşitli kavramları felsefi tarzda işleyerek onları gündelik yaşamla ilişkilendirir. Kitaplarında edebiyat ile hayatı başarıyla yorumlayan ve çoğunlukla felsefeyle harmanlayan Alain de Botton, halen Londra’da yaşıyor ve tüm dünyada günümüzün en sevilen yazarlarından biri olmayı sürdürüyor. Alain de Botton’un bütün kitapları Sel Yayıncılık tarafından yayınlanmaktadır.
Özgün Adı: The Course of Love
Türkçesi: Özge Çelik
Çağdaş Dünya Edebiyatı / Roman
240 sayfa, 18 TL


Kendini Tutan Su * Yalçın Tosun
Yalçın Tosun, sessiz ama sarsıcı bir üslup kullanarak zamana, belleğe ve aşka dair sözlerini bu defa şiir yoluyla fısıldıyor.

En uçucu hazlardan en dayanılmaz acılara, tüm birikimini dizelere yansıtarak bir ömür beyanı’nda bulunuyor.

“ölüm bile eskiyor, bunu unutmayalım”

YALÇIN TOSUN, (Ankara, 1977) Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı üniversitede özel hukuk doktorasını tamamladı. İlk kitabı Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler (2009) ile Notre Dame de Sion Edebiyat Ödülü’nü, ikinci kitabı Peruk Gibi Hüzünlü (2011) ile Sait Faik Hikâye Armağanı’nı aldı. Dokunma Dersleri’nin (2013) ardından yayımlanan son öykü kitabı Bir Nedene Sunuldum (2015) da Yunus Nadi Öykü Ödülü’ne layık görüldü. Kendini Tutan Su ilk şiir kitabıdır.
Çağdaş Türk Edebiyatı / Şiir
88 sayfa, 10 TL


Tanrı Çocuğu Korusun * Toni Morrison
Afro-Amerikan edebiyatına yaptığı katkılar nedeniyle defalarca ödüllendirilmiş Toni Morrison, son kitabı Tanrı Çocuğu Korusun’da eritme potası ve çok kültürlülük gibi asimilasyon politikalarıyla Amerikanlaştırılmış yeni siyahi kuşağın psikolojisini irdeliyor. İnsanın hikâyesine çocukluğun ne şekilde yön verdiğini ve travmaların bazen onulmaz yaralara dönüşürken, bazen de kişi için nasıl sıçrama tahtası olabildiğini mercek altına alıyor.

Başarılı, özgüvenli ve yalnızca beyaz giyinerek teninin rengini özellikle öne çıkaran siyahi genç bir kadının yaşadığı ayrılık, geçmişindeki sevgiden yoksunluk ve kalp kırıklığıyla yüzleşmesine neden olurken, bir varoluş buhranına kapılarak aşkın peşinde gerçek benliğinin izini sürmesine yol açıyor.
Sevilen, En Mavi Göz ve Merhamet gibi etkileyici romanların yazarı Toni Morrison’dan, çocukluktan yetişkinliğe giden yolda sevgi, aile, başarı, arkadaşlık ve güven gibi hatırı sayılır konuları ele alan incelikli bir anlatı...

“Bir çocuğa ne yaptığınız önemlidir.”

TONI MORRISON, (Chloe Anthony Wofford), 1931’de Ohio’da doğdu. Howard ve Cornell üniversitelerinde edebiyat eğitimi aldı. Tezini Virginia Woolf ve William Faulkner’in eserleri üzerine hazırladı. Texas Southern Üniversitesi’nde ve Howard’da İngilizce dersleri verdi. İlk romanının tohumlarını da Howard’da katıldığı bir yazı grubunda attı. Daha sonraki yıllarda editörlüğün yanı sıra akademide ders vermeyi sürdürdü. 1989’dan emekli olduğu 2006 yılına kadar Princeton Üniversitesi Beşeri Bilimler kürsüsünde görev yaptı. National Book Critics Circle Award, American Book Award, Presidential Medal of Freedom, National Humanities Medal ve Sevilen adlı kitabıyla Pulitzer gibi pek çok önemli ödüle layık görülen Toni Morrison, 1993 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanarak, bu ödülün verildiği ilk siyahi kadın oldu. Merhamet, Sevilen ve Tanrı Çocuğu Korusun’dan sonra En Mavi Göz de yayın programımızdadır.
Özgün Adı: God Help the Child
Türkçesi: Elif Ersavcı
Çağdaş Dünya Edebiyatı / Roman
176 sayfa, 15 TL


Kentsel Heterotopya - Özgürleşme Mekânı Olarak Eşikler Kentine Doğru * Stavros Stavrides
Stavros Stavrides’ten gündelik yaşamımızı çepeçevre saran kent deneyimini ve mücadelesini yeniden düşünmek için ufuk açıcı bir çalışma: Kentsel Heterotopya.

Metropolün yapılanışındaki güncel etkenlerden istisna durumlarına, Walter Benjamin’in flanöründen çeşitli kent metaforlarına, ötekiyle kurulan ilişkilerdeki teatrallikten Foucault’nun iktidar çözümlemelerinin mekânsal boyutlarına uzanan Stavrides, yalnızca teorik incelemelerle de yetinmiyor. Kentte başka mekânsal imkânların boy verdiği heterotopya deneyimleri bağlamında Zapatistalar ve Atina’daki Aralık ayaklanması gibi güncel politik konulara dair de müdahalelerde bulunuyor. Kitabın Türkçe edisyonu için kaleme aldığı sonsözde Stavrides’in Gezi Parkı direnişi bağlamında sorduğu soru üzerinde düşünmenin, günümüzdeki boğucu kapitalist kent deneyiminin alternatiflerini tahayyül etmek açısından önemli olduğunu düşünüyoruz:

“Acaba eşikler kenti, geleceği kolektif olarak yaratma sürecindeki farklı ama açık kimlikler arasında yürütülen müzakerelere dayalı bir özgürleşme projesinin mekânsal karşılığı haline gelebilir mi?”

STAVROS STAVRIDES, Atina Ulusal Teknik Üniversitesi’nde doçent doktor olarak çalışmaktadır. Burada lisans düzeyinde sosyal konutlandırma, lisansüstü düzeyinde ise metropol deneyiminin anlamı üzerine dersler vermektedir. Çalışmalarında özgürleştirici mekânsal pratiklere ve kentsel müşterekleştirmeye odaklanan Stavrides’in “Mekânla Kurulan Sembolik İlişki” (1990), “Reklamcılık ve Mekânın Anlamı” (1996), “Şeylerin Dokusu” (E. Cotsou ile birlikte, 1996), “Ekran-Olarak-Kentten Sahne-Olarak-Kente” (2002, Atina Ulusal Kitap Ödülü), “Askıya Alınmış Başkalık Mekânları” (2010) gibi mekân teorisi üzerine Yunancada yayımlanmış kitapları ve pek çok makalesi vardır. Yazarın Common Space: The City As Commons (Chicago University Press, 2016) isimli kitabı da yayın programımızdadır.
Özgün Adı: Towards the City of Thresholds
Türkçesi: Ali Karatay
KentSel: 08
232 sayfa, 18 TL


Aşklarımız * Guy De Maupassant
Guy de Maupassant’ın 43 yaşında hayata veda etmeden önce tamamladığı ve 1890 yılında yayımlanan son eseri olan Aşklarımız, Paris’in sanatçı ve sosyete ortamlarının eksiksiz bir tablosu eşliğinde bizi kadın-erkek ilişkisinin ezeli sorunlarının ortasına atıyor.

Maupassant’a göre, 19.yüzyıl, kadınların aşk hayatında bir dönüşüm geçirdiği, geçmiş yüzyıldaki tutkulu, kendini vermeye hazır aşkların yerini daha planlı, çekinceli, belirsizliklerle dolu ilişkilere bıraktığı, romantizmin bir anlamda öldüğü, aynı zamanda “modern” kadının da doğum sancılarının yaşandığı bir dönemdir.

Kim kimi niye sever, kim kimden neden vazgeçer, aşk nasıl bir şeydir, zaman içinde nasıl evrilir gibi insan ruhunun nüfuz edilemez derinliklerinde yatan, bütün zamanların cevapsız sorularının peşinde koşan Maupassant’ın yüz yılı aşkın süre önce kaleme aldığı bu veda romanı, aşkın bir tür “modern esaret” halini almasının hikâyesidir.

Klasik Maupassant edebiyatının en iyi örneklerinden biri olan ve Türkçeye ilk kez çevrilen Aşklarımız, melodik ve şiirsel diliyle kırık bir kalbin anatomisi.

GUY DE MAUPASSANT, 5 Ağustos 1850 yılında Fransa’da doğdu. Derin bir edebi kültüre sahip annesi Laure le Poitevin ile Normandie’de, doğayla iç içe büyüdü. Küçük yaşta gittiği din okulundan atıldı ve hayatı boyunca dine karşı geliştirdiği olumsuz görüşleri bu olayın izlerini taşıdı. Rouen Lisesi’ndeki eğitiminin ardından gönüllü olarak Fransa-Prusya savaşına katıldı. Savaşın sona ermesiyle 1871 yılında Normandie’yi terk edip Paris’e yerleşti. On yıl boyunca Denizcilik Bakanlığı’nda çalıştı. Maupassant’ın yazarlık hayatı, 1871’den sonra başlar.1871 ile 1880 yılları arasında, özellikle annesinin çocukluk arkadaşı romancı Gustave Flaubert’in etkisinde kalır. Flaubert, Maupassant’ı iyi bir yazar olarak yetiştirmek için çok çalışır, ilk yazdıklarını okuyup düzeltir, ayrıca onu Emile Zola, Ivan Turgenyev, Edmond de Goncurt ve Henry James gibi ünlü yazarlarla tanıştırır. 1880’de, Flaubert’in ölümünden bir ay önce, aralarında Emile Zola’nın da bulunduğu natüralist bazı yazarların hikâyelerinin toplandığı Les Soirées de Médan (Médan Akşamları) adlı kitapta Maupassant’ın “Boule de Suif” adlı ilk hikâyesi yayımlanır. Bu hikâye, Maupassant’a ilk büyük başarısını getirir.1880 ile 1891 yılları arasında Maupassant en verimli dönemini yaşar. Bu dönemde 18 kitapta toplanan yaklaşık 300 hikâyesi ile altı romanı yayımlanır. Maupassant, genç yaşında baş ağrılarından şikayet etmeye başlar. Hastalığı, 1884’ten itibaren gittikçe artar.1887 yılında yayımlanan “Le Horla” adlı hikâyesinde, delilik belirtilerinin nasıl başladığını ve insan üzerinde ne gibi değişiklikler meydana getirdiğini anlatmaktadır.1892’nin Ocak ayında kendini öldürmeye kalkışır. Ağır hasta olarak Paris’e getirilip bir sağlık yurduna yatırılır. Kırk üçüncü yaş gününden bir ay önce, 6 Temmuz 1893 tarihinde burada hayata gözlerini yumar.
Özgün Adı: Notre cœur
Türkçesi: Yaşar Avunç
KlasikSel: 01
192 sayfa, 14 TL


Erdal Öz’den Düzyazılar: Düşünüyorum da, Müthiş Bir Şey!

Salı, Eylül 06, 2016
Nabzı şiirle atan bir büyük edebiyatçının seyir defteri, Erdal Öz’ün Düzyazıları “Düşünüyorum da, Müthiş Bir Şey!” Can Yayınları’ndan raflarda…

“Ben, kendi yazdıklarımın ilk okuruyum. Yazdığım her cümle, her paragraf, okur olarak kendimi düşünüp yazdığım, okur olarak benim beğenimden süzülüp geçecek cümleler, paragraflardır. Benim kafamdaki okurum “ben”im, kendimim. Başkaları beni ilgilendirmez. Öyleyse, benim okurum, benim yazdıklarımdan hoşlanabilmek için, benim yapımda, benim düzeyimde, benim beğeni düzeyimde biri olmak zorundadır.”

Erdal Öz, çok genç yaşında şiirler, öyküler, inceleme yazıları yazarak başlamıştı edebiyata. Dönemin Pazar Postası, Yeditepe, a Dergisi gibi ünlü sanat dergilerinde cesur yazılar kaleme almış, 71 Askerî Muhtırası’nı izleyen tutukluluk süreçlerinde öyküye, edebiyat yazılarına ara vermek zorunda kalmıştı. Bu kitap, edebiyatımızın bu önemli isminin düzyazılarını bir araya getiriyor. Onu daha yakından tanımak, edebiyat görüşünü doğrudan öğrenmek için okura olanak tanıyor.

Erdal Öz, bazı yazılarını, kimi söyleşilerinden yola çıkarak yazı haline getirdiği metinleri gözden geçirmiş, bilgisayarına kaydetmişti. Dolayısıyla söz konusu metinler ilk kez burada yayımlanıyor. Düşünüyorum da, Müthiş Bir Şey!, tam bir “Erdal Abi” cümlesi. Yazma eylemi için söylüyor bunu. “Düşünüyorum da, müthiş bir şey,” diyor, “Tanrı’yla yarışmak gibi bir şey!”

Düşünüyorum da Müthiş Bir Şey adını taşıyan düzyazılar Erdal Öz’ün sevdiği, beyaz kapakla okuyucusuyla buluşuyor.

ERDAL ÖZ, 26 Mart 1935’te Sivas, Yıldızeli’nde doğdu. Devlet memuru olan babasıyla birlikte Türkiye’nin değişik yerlerini dolaştı. Tokat Lisesi’ni bitirdikten sonra, İÜ Hukuk Fakültesi’nde başladığı yükseköğrenimini Ankara Hukuk Fakültesi’nde tamamladı. TDK Yayın Kolu’nda, Türk Sinematek Derneği Ankara Şubesi’nde çalıştı. İstanbul’da arkadaşlarıyla birlikte a Dergisi’ni çıkardı. İlk öykü kitabı Yorgunlar, 1960’ta a Dergisi Yayınları arasında çıktı. İlk romanı Odalarda, aynı yıl Varlık Yayınları’ndan çıktı. Ankara’da Sergi Kitabevi’ni açtı. 12 Mart Askerî Darbesi’yle başlayan karanlık dönemde siyasal görüşlerinden dolayı üç kez tutuklandı, hapis yattı ama yargılanma sonucunda aklandı. Bu dönemi işlediği Yaralısın adlı romanıyla 1975 Orhan Kemal Roman Armağanı’na değer görüldü. 1975-1981 yılları arasında Cem Yayınevi’nin Arkadaş Kitaplar adlı çocuk edebiyatı dizisini yönetti. 1981’de Can Yayınları’nı kurdu. Sular Ne Güzelse adlı kitabıyla 1998 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı, Cam Kırıkları ile 2001 Sedat Simavi Öykü Ödülü’nü aldı. Kanayan (1973) adlı öykü kitabında, Deniz Gezmiş Anlatıyor (1976) ve Gülünün Solduğu Akşam (1986) adlı anı-romanlarından sonra Gülünün Solduğu Akşam’a girmeyen notlar ve izlenimlerini 2003’te Defterimde Kuş Sesleri’nde topladı. SSCB gezisinin izlenimlerini içeren Allı Turnam (1976), 1998’de Bir Gün Yine Allı Turnam adıyla yeniden yayımlandı. Havada Kar Sesi Var adlı öykü kitabı 1987’de basıldı. Dedem Korkut Öyküleri (1979), Alçacıktan Kar Yağar (1982), Babam Resim Yaptı (2003) adlı üç çocuk kitabı yayımlandı. Erdal Öz, 6 Mayıs 2006’da aramızdan ayrıldı.

DÜŞÜNÜYORUM DA, MÜTHİŞ BİR ŞEY! - DÜZYAZILAR
Yazar: Erdal Öz 
Tür: Deneme
Sayfa sayısı: 302 sayfa
Fiyatı: 23 TL
Yayın tarihi: 6 Eylül 2016 


İlber Ortaylı ve Erol Şadi Erdinç’ten Bilinmeyen Yönleriyle İttihat ve Terakki

Salı, Eylül 06, 2016
Erol Şadi Erdinç ve İlber Ortaylı ile yapılan bir dizi görüşmeden ortaya çıkan İttihat ve Terakki, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki gizli örgütlenme ve darbelere ışık tutuyor.

İnkılâp Kitabevi tarafından yayımlanan bu önemli kaynak kitapta Cumhuriyet dönemindeki askerî darbelerin ve tepeden inmeci zihniyetin köklerinin nerelere kadar dayandığı sorgulanıyor. 

Yeni Osmanlılar, Jön Türkler, Babıâli Baskını, 31 Mart Ayaklanması, asker-siyaset ilişkisi, İttihat ve Terakki’nin iki döneminden, suikastlar, gizli örgütlenmeler ve darbelere bir dönemin zihniyet ve eylem haritası ile İttihat ve Terakki: Osmanlı İmparatorluğu’nda Gizli Örgütlenmeler ve Darbeler önemli bir boşluğu dolduruyor. 

Türk siyaset tarihini değiştiren bir oluşum
Türk siyasi tarihinin en önemli kırılma anlarına damgasını vuran bir gelenek İttihat ve Terakki… Gizli bir cemiyetten örgütlü ve güçlü bir yapıya ulaşarak hem Türk siyasi tarihinin hem de siyasal kültürünün seyrini değiştiren İttihat ve Terakki’nin bilinmeyenleri Erol Şadi Erdinç ve İlber Ortaylı’nın dilinden bu kitapta bir araya geliyor.

Orijinal belgelerle birlikte 
İttihat ve Terakki, Alper Çeker’in İlber Ortaylı ve Erol Şadi Erdinç’le yaptığı söyleşilerin derlemesinden oluşuyor. Açıklayıcı dipnotlarla daha da zenginleşen kitapta ayrıca İttihat ve Terakki Cemiyeti ile ilgili nizamnamelerin tıpkı basımları da yer alıyor.

İttihat ve Terakki
“Kulunuzdan gayrısı İttihatçıdır”

Türk siyasi tarihinin en önemli kırılma anlarına damgasını vuran bir gelenek İttihat ve Terakki… Gizli bir cemiyetten örgütlü ve güçlü bir yapıya ulaşarak hem Türk siyasi tarihinin hem de siyasal kültürünün seyrini değiştiren İttihat ve Terakki’nin bilinmeyenleri Erol Şadi Erdinç ve İlber Ortaylı’nın dilinden elinizdeki kitapta bir araya geliyor.

Yeni Osmanlılar, Jön Türkler, Babıâli Baskını, 31 Mart Ayaklanması, asker-siyaset ilişkisi, İttihat ve Terakki’nin iki döneminden, suikastlar, gizli örgütlenmeler ve darbelere bir dönemin zihniyet ve eylem haritası ile İttihat ve Terakki: Osmanlı İmparatorluğu’nda Gizli Örgütlenmeler ve Darbeler önemli bir boşluğu dolduruyor. 

“Erol Şadi Erdinç yazmayan değil, kolay yazmayan biriydi. Herkesi eleştirdiği gibi en başta da kendini eleştirdiği anlaşılırdı. Nitekim önemli bilgilerin yer aldığı bu eseri yayımlamak ölümünden sonra nasip oldu. 

Türkiye tarihi, bütün Ortadoğu ve Balkanlar için önemi olan bir çalışma daha okuyucunun önüne çıkıyor.”
İlber Ortaylı       

İlber Ortaylı, Erol Şadi Erdinç, İttihat ve Terakki, 
İnkılâp Kitabevi, İstanbul 2016
Sayfa Sayısı: 288
Fiyatı:  22 TL


Say Yayınları’ndan Eylül Yenileri

Pazartesi, Eylül 05, 2016
Say Yayınları Eylül ayını iki yeni kitap ve üç tekrar baskı ile karşılıyor. Jül Sezar’ın “İçsavaş”ı ve Ahmet Cevizci’nin “Metafiziğe Giriş”i ayın yeni kitapları olurken, Ahmet Cevizci’nin “Felsefeye Giriş”i beşinci, “İlkçağ Felsefesi - Felsefe Tarihi-1” ikinci ve Gülsüm Cengiz’in “Kente Gelen Çam Ağacı” da dokuzuncu baskısıyla yeniden raflarda.


İçsavaş / Gaius Iulius Caesar (Jül Sezar)
İÖ 133 yılında Gracchus kardeşlerin reform girişimleriyle Roma’da başlayan içsavaş İÖ 31 yılına kadar devam etmiştir. 

İçsavaş yıllarının en önemli simaları arasında Pompeius ve Caesar yer almaktaydı. Bir tarafta Senato tarafından desteklenen Pompeius, diğer tarafta Gallia’yı başarıyla fethetmiş ve Roma’da diktatörlük kurmak isteyen Caesar.

Türkçeye ilk defa ve Latince aslından çevrilen İçsavaş, hem dönemi tüm ayrıntılarıyla gözler önüne sererken hem de Caesar’ın siyasi bir propagandası niteliğini taşımaktadır.
Orijinal Adı: Commentarii de bello civili
Çeviren: Furkan Akderin
Yeni Düşünce / Felsefe
1.Baskı, Eylül 2016
Sayfa Sayısı: 192
Etiket Fiyatı: 15,00 TL


Metafiziğe Giriş / Ahmet Cevizci
Ahmet Cevizci’nin farklı kaynaklardan derleyerek oluşturduğu bu eser, felsefenin en temel disiplini olsa da nedense çok fazla anlaşılamayan metafiziğin doğasını, kapsamını, tanımlamalarını, öne sürdüğü problemleri ve yöntemlerini derinlemesine inceleyen bir kaynak.

“Metafizik nedir?” sorusuna kapsamlı cevaplar sunan ilk bölümün ardından, ikinci bölümde metafizik tarihsel olarak ele alınıp Heraklitos, Platon, Descartes, Spinoza, Leibniz gibi isimlerin düşünceleri tartışılıyor. Son bölümde ise iki bin beş yüz yıllık düşünce tarihinde önde gelen filozofların ana eserlerinden önemli pasajlar sunuluyor.
Referans Kitaplar / Felsefe
1. baskı, Eylül 2016
Sayfa Sayısı: 400
Etiket Fiyatı: 25,00 TL


Felsefeye Giriş / Ahmet Cevizci
“Felsefe, ister akademide doğrudan eğitimi alınsın, isterse insanın kişisel okuma ve araştırmalarıyla hayatına bir şekilde dahil ettiği bir disiplin ve düşünme alanı olsun, kişinin hayatına her yönden olumlu katkılar yapmaya aday bir kültür öğesi ya da düşünme faaliyetini ifade eder. Kişi ister hekim, ister mühendis, ister öğretmen ya da ister hukukçu olsun, kısacası hangi mesleği icra ederse etsin, gerek yaptığı işi anlamlandırıp layıkıyla yapmada, gerekse bir bütün olarak hayatını anlamlandırma noktasında felsefeye ihtiyaç duyar. Günümüzün giderek karmaşıklaşan ve zorlaşan hayatını anlamlandırma, daha sorumlu ve ilkeli bir birey olarak yaşama noktasında, öyle sanılır ki felsefeye daha çok ihtiyaç duyulmaktadır.”   Ahmet Cevizci

Referans Kitaplar dizisinin yedinci kitabı olan Felsefeye Giriş, farklı felsefe tasavvurları ve tanımlarından yola çıkarak felsefenin alt dallarını oluşturan metafizik, din felsefesi, epistemoloji, bilim felsefesi, etik, siyaset felsefesi, estetik ve eğitim felsefesi üzerine özlü, ama aynı zamanda derinlikli inceleme ve tartışmalara yer veriyor.
Referans Kitaplar / Felsefe
İlk Baskı Tarihi: Eylül 2012, 5. Baskı Eylül 2016
Sayfa Sayısı: 408
Etiket Fiyatı: 25,00 TL


İlkçağ Felsefesi - Felsefe Tarihi-1 / Ahmet Cevizci
İlkçağ Felsefesi İyonya Okulu’ndan Yeni-Platonculuğa dek antikçağa egemen olan felsefe akımlarını inceleyen bir çalışma olarak kaleme alınmıştır. Kitap Thales, Parmenides, Empedokles, Protagoras gibi pek çok eski Yunan filozofunu düşünceleri ve hayatlarından kesitler sunarak tek tek ele alırken, Platon ve Aristoteles’e geniş yer verir. Yazar Ahmet Cevizci okuru büyük ölçüde eski Yunan felsefesi ve filozofları hakkında bilgilendirmekle birlikte eski Yunan düşüncesini kıymeti kendinden menkul mucizevi bir yapı olarak değerlendirmeyip, onun antikçağın diğer büyük uygarlıklarından pek çok şey aldığını; fakat düşüncelerin soyutlama düzeyi, sistematikliği ve kaydedilmesi bakımından bu uygarlıkları fazlasıyla geride bıraktığını vurgular.

İlkçağ Felsefesi, sekiz ciltlik bir Felsefe Tarihi dizisinin birinci kitabını meydana getirmektedir.
Felsefe Tarihi Dizisi / Felsefe
İlk Baskı Tarihi: Eylül 2014, 2. Baskı Eylül 2016
Sayfa Sayısı: 600
Etiket Fiyatı: 35 TL


Kente Gelen Çam Ağacı / Gülsüm Cengiz
Merhaba... Kitabımı eline aldığında gözlerinin parladığını gördüm. Yoksa sen de mi bir kitap kurdusun? Okumayı çok mu seviyorsun? Öyleyse, Tomurcuk Kitaplar'la arkadaş ol... Her birinde, yeni şeyler öğrenecek, değişik bir serüvenle karşılaşacaksın.

Kente Gelen Çam Ağacı'nda, yılbaşı gecelerini süsleyen çam fidanlarının öyküsü anlatılıyor. Bu öyküyü, çam fidanının kente geldikten sonra yaşadıklarını merak ediyor musun? Öyleyse, ne duruyorsun? Haydi sen de katıl serüvene...
Çocuk Kitapları / Tomurcuk Kitaplar Dizisi 4
İlk Baskı Tarihi: Şubat 2013, 9. Baskı Eylül 2016
Sayfa Sayısı: 48
Etiket Fiyatı: 5,00 TL  


Kafka, Kumpfmüller’in Kalemiyle Konuşuyor : Yaşamın İhtişamı

Pazartesi, Eylül 05, 2016
“Şu sıralar yaşadığım hiçbir şey gerçek değil, bir şekilde gerçekleşiyor sadece, seninle olan hayat ise gerçekleşmiyor, ama hiç şüphesiz gerçek.”

Kafka 1923 yılında, nekahet dönemini geçirmek için gittiği Baltık Denizi’nde Dora Diamant’la tanışır ve birbirlerine âşık olurlar. Kafka 40 yaşındadır ve ağır tüberküloz hastasıdır. Ölümün kıyısında gezinen Kafka, 25 yaşındaki Dora’da yaşamın özünü görmüş gibidir. Kafka’nın hastalığı ilerleyince Berlin’i terk edip Viyana yakınlarında bir sanatoryuma taşınmak zorunda kalırlar. Bu taşınma, yarattıkları cenneti de tehdit etmektedir.

Dora, Kafka’nın ölümünün ardından, onun defter ve mektuplarını saklamış, ancak el yazmaları Naziler tarafından kaybedilmiştir. 2013 Jean Monnet Edebiyat Ödülü’nü kazanan Yaşamın İhtişamı’nda Kumpfmüller, işte bu kırılgan ve hassas aşk hikâyesini, bizzat şahit olmuşçasına ustalıkla yeniden kurguluyor.

Kafka’nın günlüklerini ve mektuplarını inceleyen Kumpfmüller, yaşarken bir avuç insan tarafından bilinen ve eserlerinin yayınlanmasıyla birlikte, özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünya çapında hızla tanınmaya başlayan, yirminci yüzyılın en önemli yazarlarından birinin son yılını araştırmacı gazeteci titizliğiyle ele alıyor. Kafka’nın metinlerinden aktarılanlarla Kumpfmüller’in kurgusunun harmanlandığı anlatıda bu ayrım dile de yansıyor ve Kumpfmüller kendi kurgusunu geniş zamanla aktarırken Kafka’nın kaleminden öğrendiklerini geçmiş zaman ifadeleri ile aktarıyor. Üç bölümden oluşan kitapta Kafka’nın hayata bakışı, ailesi ve arkadaşlarıyla ilişkileri, umutları ve umutsuzlukları, yaşadığı dönemin toplumsal ve ekonomik yapısı ile Dora’yla yaşadığı aşkın nasıl geliştiği ve yaşamını nasıl etkilediği incelikle işleniyor. 

Yaşamın İhtişamı’nda hayatının son gününe kadar yazmaya devam eden bir yazarın dağılma hikâyesiyle, ölüm heyulası peşini bırakmazken yaşadığı aşk ve umutlu olmada direnmesinin inanılmaz hikâyesi sizi bekliyor.

MICHAEL KUMPFMÜLLER, 1961 yılında Münih’te doğdu. 1985 yılından beri bağımsız gazeteci olan Kumpfmüller, çoğunlukla işçi sınıfı, savaş ve din konularında yazıyor. 2005 Almanya federal seçimlerinde Günter Grass tarafından kurulan ve Sosyal Demokratlar’la Yeşiller’in zorunlu koalisyonunu destekleyen sivil inisiyatife üyeydi. Seçimlerden kısa bir süre sonra da Alman yazarların oluşturduğu Lübecker Literaturtreffen (aynı zamanda Lübeck 05, Gruppe 06 ya da Gruppe Lübeck 05 olarak da bilinen) edebiyat topluluğunun bir üyesi oldu. 1986 yılından beri gazeteci ve yazar olarak çalıştığı Berlin’de yaşıyor.

Yaşamın İhtişamı / Michael Kumpfmüller
Çevirmen: Gülperi Sert & Göknur Korkmaz
Yayınevi: Nora Kitap  
1. Baskı Ağustos, 2016
Türü: Edebiyat 
Sayfa: 240
Fiyat: 18 TL


Ataol Behramoğlu'nun Yeni Şiir Kitabı "Özlem ve Yaz" 7 Eylül'de Okurla Buluşuyor

Pazartesi, Eylül 05, 2016
Bir süredir yaz aylarını Foça’da geçiren Ataol Behramoğlu Özlem ve Yaz “Foça Dörtlükleri” adlı yeni şiir kitabıyla ülkemizin bu güzel ve özgün yöresini edebiyata taşıyor.

Bu şiir türündeki özel ustalığını “Kızıma”, “Cellat”, “Bir Aydın Tipine”, “Dostları Özlemle Kucaklamayı Unutma”, “Durdum Baktım Arkandan” gibi çoğu ünlü müzik ustalarınca bestelenmiş, dilden dile dolaşan dörtlükleriyle kanıtlamış olan şair Özlem ve Yaz “Foça Dörtlükleri”nin bütün dizelerinde duyumsanan bir yaşama sevinci atmosferinde duygu, gözlem ve renk algımızı genişletip derinleştiriyor.

Ataol Behramoğlu’nun şiirlerine konu edindiği pek çok duygu ve gerçekçi gözlem arasında, bir sevgiliye, yurduna, bir arkadaşa ya da bir duyuşa özlem vardır. Behramoğlu’nun dizelerinde özlem, kimi zaman hiç kavuşulamayacak olanla ortaya çıkar, kimi zaman da kavuşmanın sevinciyle gelen bir duygu olarak aktarılır.

Çok önceden beri bilinen ama ilk aşk gibi heyecan uyandıran bir sevgiliyse Foça, ancak sevgilisine her dem aynı coşkuyla, aynı tutkuyla, aynı umutla bağlanan Behramoğlu’nun dörtlükleriyle hayat bulabilir.  Özlem ve Yaz’da olduğu gibi… 

Çok zaman önce gördümdü Foça’yı
Duygusu ilk aşk gibi bir şeydi
Yıllar sonra yine karşılaştık
Şimdi de son aşk olacak gibi

Ataol Behramoğlu’nun Özlem ve Yaz adıyla ilk kez yayımlanan şiirlerine ressam Sali Turan’ın olağanüstü desenleri güçlü bir görsellikle eşlik ediyor.

Ataol Behramoğlu, Özlem ve yaz, Foça Dörtlükleri Şiir Kitabı Tanıtım Günü
7 Eylül 2016 Çarşamba Günü saat 21.00’da, Foça Beş Kapılar Kalesi’nde düzenlenecek olan ‘Özlem ve Yaz-Foça Dörtlükleri’ kitabının tanıtım gecesini sunumunu Gülsen Tuncer yapacak. 

Burçe Armağan ve Namık Kuyumcu’nun hazırladığı ‘Ataol Behramoğlu 50. Yıl’ belgesel gösteriminin ardından Erhan Doğan ve Düş Gezginleri sahne alacak. Ataol Behramoğlu’nun şarkılarını Haluk Çetin’in yorumlarıyla dinleyecek olan Foçalılar, geceye katılan konuklardan da yine usta şairin dizelerini dinleme fırsatı bulacaklar. 

Usta Şair Ataol Behramoğlu’nun kaleme aldığı ‘Özlem ve Yaz Foça Dörtlükleri’ şiir kitabının tanıtım gecesine ayrıca; Gülsin Onay (Devlet Sanatçısı), Uğur Dündar, Yılmaz Özdil, Dilek Türker, Sali Turan, Bilgin Gökberk ve Cenap Tezel de onur konuğu olarak katılacaklar. 

Özlem ve Yaz  - Foça Dörtlükleri / Ataol Behramoğlu
Tekin Yayınevi
Sayfa Sayısı: 72
13,00 TL

Anonim Aktörler : Aşırılık Yolu Bilgelik Sarayına Çıkar

Cumartesi, Eylül 03, 2016
1999 yılında “Freaks and Geeks” dizisiyle sinema ve televizyona ilk adımı atan ve yıllar içerisinde rol aldığı dizi ve filmlerle yıldız mertebesine ulaşırken sinemanın her alanında hizmet veren James Franco, Hollywood’un kapılarını herkese açıyor. Franco’nun 2013 yılında yayımlanan kitabı “Actors Anonymous”, “Anonim Aktörler” adıyla türkçede ve Nora Kitap’tan raflarda.

On parmağında on marifet olan Franco, oyunculukla sınırla kalmayan yönetmen, senarist, görüntü yönetmeni, yapımcı, müzisyen olarak da sinemaya hizmet vermiş bir isim. Fotoğraf sergileri ve dergilerde yayınlanan kısa hikâyeleri ile sanatçı yönünü de gösteriyor. Bilmeyenler için hatırlatalım; University of California Santa Barbara'da İngiliz Edebiyatı okumuş, 4 yıllık okulu 2 senede yüksek derece ile bitirmiş biri. Sonrasını da doktora ile getirmiş. Kitabın sinemaseverleri heyecanlandırması da bu yüzden… Onun kaleminden Hollywood’u okumak bu yüzden keyifli...

“Sinemanın, kendilerini ayrı tutan, sahip olduklarını yukarılardan uzatan, çalışmalarının gerisindeki bilgeliği paylaşmayan ilahlarından nefret ederim. Hollywood her zaman özel bir kulüp olmuştur. Ben bu kulübün kapılarını açıyorum. Hoş geldiniz diyorum. İçeriye bir göz atın diyorum” diyor Franco. Anonim Alkolikler’in On İki Adımı ile On İki Geleneği’nin üzerine inşa ettiği kitapta ana başlıklarda oyuncuların konumunu anlatırken, her bölümü de farklı değerlendiriyor. Bir yandan sinemanın bugün geldiği nokta üzerine tespitler yapıyor, efsaneleşmiş oyuncu ve yönetmenlerle örneklendiriyor, diğer yandan anonim hikâyelerle ünlülerin karanlık hikâyelerini anlatarak aktör ve aktristlerin dünyasını daha yakından tanımamızı sağlıyor. Özellikle de bu hikâyelerde dur durak bilmeden yaratıcılığını konuşturarak okurunu avcunun içine alıyor.

Kitabı aktör hikayeleri ve monologlar olarak ikiye ayırmak mümkün. Bu monologlar da kitabın tartışma yaratmasını sağlayan anektodlar içeriyor. James Franco, sinema dünyasına dair tartışmaları da gündeme getiriyor. Sinemanın giderek öldüğünü ve eski etkisini kaybettiğini belirten Franco, oyuncuların da sonunun geldiğini ve yerini animasyonların alacağını söylüyor. “Sinemanın altın çağında Hollywood, ülkeye egemendi; filmler öyle yaygınlaştı ki, Hollywood adı Amerika’nın önüne geçti. Bir filmde olanlar ülkenin mizacını ele geçiriyordu; sanat hayattı, hayat da sanat.” Artık her şeyin ticarileştiğini ve paraya dayandığını söylüyor Franco, devam filmleri, yanlış oyuncu seçimleri, kötü senaryolar derken seri üretime rağmen içinin boşaldığını örnekliyor. Filmlerin yapım aşamasında oyuncuların hiçbir şey bilmediğini de öğreniyoruz. “Aktör hiçbir zaman bilmez. Stüdyo sisteminin iyiliği budur işte; Aktörlere hangi rolü oynayacağı söylenir ve uyanık olan, insanları tanıyan kişiler doğru aktörü doğru role koyar.”

Franco’nun oyuncularla ilgili hikâyeleri oyuncuların şöhrete giden yolda yaşadıklarını anlatıyor. Bir çok farklı kaynaktan besleniyor. Şiirler, diyaloglar, hikayeler, maceralar, smsler, eski kiracının notları, bir aktörün çizimler ve hezeyanlarla süslü notları… Her şeyden yararlanarak bir toplam yaratıyor. Bu hikâyelerin ortak noktasıysa, karakterlerin dağılmış aile ortamında mutsuz geçen yıllarla kendine güvensiz eksik parçalar olmaları. Kimse olamayan ya da olduğunu beğenmeyen insanların imdadına oyunculuk yetişiyor. Maske takarak bambaşka biri olmak mümkün… Hatta bu maskeleri günlük hayatta takarak alıştırma yapmak her şeyin ilk adımı. Zaten oyunculuğunda maske takmaktan ibaret olduğunu sık sık yineliyor Franco. “Hepimizin maskeleri vardır. Yaşınız ilerlediğinde, maskeler, yıllarca kullanıldıktan sonra, yüzümüzle kaynaşır. Evet, sağda solda ufak çekmeler vardır ama maske, tepkiyle sağlamlaşır. Maskeyi takarız, insanlar maskeye tepki verir ve maske biz olur; diğerlerinden gelen dış tepkiler onu yerine sıkı sıkıya çiviler.”

“Hayat, sanatın bir malzemesidir ve bariyeri bir kez yıktınız mı sanatın kendisine dönüşür.”

Sistemi sık sık eleştiren Franco, her şeyin merkezi olan Los Angeles için “bir bok çukurudur” diyor ve oyuncu olmaya çalışan beş milyon civarı insandan sadece bir avucunun başarabildiği çok bunalımlı ve ruhu ezip öğüten bir ortam olarak tanımlıyor. “Herkes vampir kesilmiş.” Bu sürecin en büyük ve belki de tek avantajıysa kolayca seks yapabilmek. Şöhretin de nasıl başa bela olduğunu ve gelip geçici bir vefasız olduğunu anlatıyor. Yani her senaryo aslında aynı yere çıkıyor: Oyuncu iseniz huzur bulmanız ve mutlu olmanız pek olası değil.

“Oyunculuğun nerede bitip hayatın nerede başladığını kestirmek zor. Her zaman birileri çıkıp ‘motor’ ya da ‘kestik’ demiyor.”

Seksi ve muzip dili ile komik, şaşırtıcı ve hayat dolu etkileyici bir kitap “Anonim Aktörler” bir yandan ciddiyetle felsefe yaparak Hollywood’u eleştirirken, diğer yandan oyuncu olmaya çalışanların neleri göze aldığını çarpıcı hikâyelerle sunuyor. Akıcı ve tempolu bir Hollywood gezisi bu… Franco’nun yaratıcılığına da şapka çıkarttırıyor.

Üstelik sadece oyunculuktan da bahsetmiyor. Oyuncu adayları bambaşka gözle okuyacak ve maskelerini nasıl kullanacağını öğrenecek elbette. Sahne aşkının nelere kadir görecek ve en önemli mesajı alacak: “Hayat, sahneden başka bir şey değil. Hayat, filmden başka bir şey değil. Kaydedilmiyorsa, hayat, ölümden başka bir şey değil. Yaratın.”

Oyunculukla uzaktan yakından alakası olmayanlar içinse mesaj çok açık: “Aslolan, yaşamaktır. Yaşama sanatıdır. Hayatınız en incelikli performansınızdır.”
                              
Anonim Aktörler / James Franco
Çevirmen: Cihat Taşçıoğlu
Yayınevi: Nora Kitap  
1. Baskı Haziran, 2016
Türü: Edebiyat 
Sayfa: 344
Fiyat: 25 TL


 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template