♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

İlk Bakış: Wish I Was Here / Keşke Burada Olsam

Çarşamba, Temmuz 30, 2014
“Scrubs” dizisiyle tanıdığımız Zach Braff’ın, yönetmenliğiyle övgü topladığı “Garden State / Eve Dönüş”den tam 10 yıl sonra dönüşüne sahne olan “Wish I Was Here”, “Keşke Burada Olsam” adıyla 1 Ağustos’ta gösterime giriyor...

Yazıp yönettiği “Garden State” ile 2004’e damga vuran Braff, o gün bugündür beklenen bir sonraki filminin senaryosunu, kardeşi Adam J. Braff ile kotarmış... Başrolü de üstlenen Braff’a Pierce Gagnon, Kate Hudson, Joey King, Alexander Chaplin, Leslie David Baker, James Avery, Ato Essandoh, Jim Parsons, Mark Thudium ve Mandy Patinkin eşlik ediyor... 

Aidan, sürekli seçmelere katılmasına rağmen rol bulmakta zorlanan bir aktör ve yetişkin sorumluluğunu pek de taşıyamayan iki çocuklu bir aile babasıdır. 35 yaşına gelmiş olmasına rağmen hayattaki yönünü bulamamıştır. Çocukluğundan beri uzay şövalyesi olmanın hayalini kurmuştur fakat bu rüya artık çok uzaktır. Güzel karısı Sarah, çok sevdiği kocasının aklı beş karış havada hallerine sinirlense de aileyi bir arada tutmaya çalışır. Hasta babası torunlarının okul masraflarını artık ödeyemeyince, Aidan çocuklarını kendi eğitmeye karar verir. Aidan onlara bildiklerini aktarmaya çalışırken, aslında kendisinin de hayata dair pek az şey bildiğini fark edecektir.

Los Angeles’ta yaşayan 30’lu yaşlarda, evli ve iki çocuklu biraktörün biraz gecikmiş olgunlaşma, hayatı tanıma sürecine tanıklık ediyoruz. Senaryoyu bir yılda beraber yazdığı kardeşi Adam Braff süreci şöyle anlatıyor: “2 haftalık bir sürede beraber taslağı oluşturduk. Sonra farklı yerlere gittik. İnternet üzerinden haberleşerek senaryoyu yazdık. Bir şeyler yazıp, akşam senarist partnerimden görüş almayı, üzerinde konuşmayı seviyorum. Bunu yapamayınca kendi değerlendirmelerinizle baş başa kalıyorsunuz. Farklı bir ses duymak çok hoş.”

Bu çekirdek fikir, hayatlarını bir sonraki aşamaya taşımanın dönüm noktasındaki bir aileyi anlatan bir senaryoya doğru ilerledi. “Bildiğimiz bir konu hakkında yazıyorduk” diye anlatıyor Zach Braff. “Bakmanız gereken çocuklarınız varken hayallerinize tutunmaya çalışma fikri iyi bir temel. Evin ekmeğini kazanan, ailede tüm parayı kazanmak zorunda olan bir anne ve eş fikri de öyle.”

Prömiyerini Sundance film festivalinde yapan ve ilgiyle karşılanan film 25 Temmuz’da Amerika’da gösterime girmesinin ardından bizi fazla bekletmiyor... İlk eleştirileri pek olumlu değil, klişe ve yüzeysel olduğunun altı bolca çiziliyor... Şahane bir soundtrack’i olmasını da yabana atmayalım... Bir devam filmi olmadığının da altı çizilmeli... Fragmanı şahane görünen filmi bolca duygusala bağlayarak merakla bekliyoruz...



İlk Bakış: Guardians of the Galaxy / Galaksinin Koruyucuları

Çarşamba, Temmuz 30, 2014
Marvel’ın sinematik dünyasını kozmosa taşıyan merakla beklenen aksiyon dolu uzay macerası “Guardians of the Galaxy”, “Galaksinin Koruyucuları” adıyla 1 Ağustos’ta gösterime giriyor...

Arnold Drake ve Gene Colan tarafından yaratılan “Guardians of the Galaxy”, Marvel’ın Süper Kahraman çizgi romanlarında ilk kez 18. baskıda yer aldığında tarihler Ocak 1969’u gösteriyormış... Modern Guardians ekibi ise aynı ismin altında ikinci kere kullanılarak, ilk defa “Guardians of the Galaxy, (Vol. 2) Sayı #1” adıyla Mayıs 2008’de yayınlanmış. Dan Abnett ve Andy Lanning yeni ekibin yaratıcıları olurken, başkahramanları da Star-Lord, Rocket Raccoon, Quasar, Adam Warlock, Gamora, Drax the Destroyer ve Groot olmuş. Abbet ve Lanning’in çizgi romanını baz alarak senaryoyu kotaranlar Nicole Perlman ve yönetmen koltuğuna da geçen James Gunn... Perlman’ın adını ilk kez duyuyoruz, ki ilk projesinde zaten... Gunn’sa on parmağında on marifet isimlerden biri... 1997’de tv için çektiği filmlerle kariyerine başlayan Gunn, 2006’da çektiği ilk uzun metrajı “Slither” ile iyi bir başlangıç yaparak adını duyurmuş ve dört yıl sonra “Super” ile başarısını tekrarlamıştı... Romero klasiğinin yeniden çevrimi “Dawn of the Dead”de senaristliği için bir diğer referans... Üçüncü filminde büyük bütçe ve oyuncularla tam bir yıldız karmasının ortasına düşmenin getirdiği yükü nasıl kaldırdığı da ayrı bir merak konusu... Zoe Saldana, Chris Pratt, Bradley Cooper, Karen Gillan, Lee Pace, Vin Diesel, Laura Haddock, Benicio Del Toro, Dave Bautista, Djimon Hounsou, Michael Rooker, John C. Reilly ve Glenn Close’dan oluşan kadro da heyecan sebeplerinden...

Maceracı Peter Quill’in, kötü bir karakter olan ve tüm dünyayı tehdit eden hırsları olan Ronan’ın bulmak için can attığı bir küreyi çalması ile başlayan merhametsiz bir ödül avı... Israrcı Ronan’dan kaçmaya çalışan Quill, birbirinden farklı uyumsuz kişilerden oluşan bir grupla zor bir ateşkese zorlanıyor. Rocket, silah taşıyan bir rakun, Groot, ağaca benzeyen bir insansı, ölümcül ve gizemli Gamora, ve intikam dolu yokedici Drax. Fakat Quill kürenin gerçek gücünü keşfettiğinde ve kozmosu tehdit edecek şekilde kullandığında, elinden geleni yaparak düşmanlarından umutsuzca son bir kez korumak zorunda, galaksinin kaderini dengede tutarak...

Prömiyerini geçtiğimiz hafta New York ve Londra’da yapan film, şanslı izleyicilerini memnun etmiş durumda... İlk gelen eleştiriler olumlu... Tüm dünyayla aynı anda gösterime girecek film, 3D seçeneğiyle daha da cazip hale geliyor ve yaz bombası olarak tam not almayı bekliyor... Her yeni fragmanla gaza gele gele saydığımız günlerin sonunda sinemaya koşmayı bekliyoruz...



İlk Bakış: Attila Marcel

Çarşamba, Temmuz 30, 2014
“İlüzyonist” ve “Belleville'de Randevu” filmleriyle Oscar adayı olup dünya çapında ismini duyuran başarılı yönetmen Sylvain Chomet'in son filmi “Attila Marcel” 1 Ağustos’ta Başka Sinema kapsamında izleyiciyle buluşuyor...

Senaryoyu da kotaran Chomet’in ilk kez animasyonun dışına taştığı filmin oyuncu kadrosu da Guillaume Gouix, Anne Le Ny, Bernadette Lafont, Hélène Vincent, Luis Rego, Fanny Touron, Kea Kaing, Jean-Claude Dreyfus, Vincent Deniard ve Cyril Couton’dan oluşuyor... Filmini şu sözlerle anlatıyor Chomet...

“Küçüklüğümden beri bir filmde gerçek oyuncularla çalışmak istiyordum ancak bir türlü fırsat doğmadı. ’Paris, Seni Seviyorum’ çekimleri sırasında canlı-çekim çekmeye karar verdim. Attila Marcel, ‘Belleville’de Randevu’da geçen bir şarkının adı. Bir post-it üzerine yazmış ve ta o zaman bunun bir filme dönüşeceğini düşünmüştüm. Attila Marcel, Paul’un kadınlarla; annesiyle, halalarıyla, güçlü bir sevgi bağı kurduğu Madame Proust ve genç Asyalı çellist Michelle ile ilişkilerini anlatıyor. Madame Proust, halaların panzehiri! Paul, onun dairesine girdiğinde ışık yüzünden gözleri kamaşıyor, acıyor. Kendi basık ve karanlık dairesinin tam zıttı bir yer burası. Madame Proust’yu Yolande Moreau için yazmıştım ama proje biraz gecikince o da kendi filmini çekmeye koyuldu ve biz de Anne Le Ny’e yöneldik ki harika bir seçimdi. Başta yazdığım Madame Proust şiddete meyilli, sert ve militan ruhlu rezil bir kadınken Anne Le Ny ile daha kadınsı ve zarif bir havaya büründü.”

Gelelim konuya; 30’larındaki Paul, iki yaşından beri ona bakan iki aristokrat halasıyla Paris’te bir apartman dairesinde yaşamaktadır. Halalarının en büyük hayâli, Paul’u bir piyano virtüözü olarak görmektir. Tekdüze bir yaşamı olan Paul’un günü, oturma odasındaki piyanonun başından, halalarının ders verdiği sınıftaki piyano arasında gidip gelmekten ibarettir. Apartmanlarındaki Bayan Proust ile tanışana dek dış dünya ile bağını neredeyse kesen Paul, hayatın diğer yönlerini hiç deneyimlememiştir. Bu sıra dışı kadının müzikle birlikte harmanlayarak Paul’a sunduğu bitki çayı, Paul’un bastırdığı hatıralarını bir bir su yüzüne çıkartır. Bayan Proust sayesinde geçmişini keşfeden Paul, artık hayatının kontrolünü eline almaya hazırdır.

“Sihirbaz”ın üç yıl sonrasında canlı çekimlerle sinemaya dönen Chomet, animasyonla bağını koparmadan gelmiş... Çocuk ruhlu bir adamı anlatmış ve doku olarak çok uzağa düşmemiş... İlk gösteriminden itibaren festivallerin gediklisi olmuş ve ülkemizde de ilk olarak İstanbul Film Festivali’nin “Antidepresan” başlıklı seçkisinde yer alarak izleyiciyle buluşmuştu... Ki o üç gösterim kimseye yetmedi... Konusu güzel, fragmanı şahane... İzlemek için can atmayalım da ne yapalım?...



Mick Jagger’dan "Get On Up" ve İş Etiği Yorumları

Pazar, Temmuz 27, 2014
Yapımcılığını üstlendiği, yakında vizyona girecek olan James Brown biyografisi "Get On Up" hakkında konuşan Jagger, Brown’ın iş etiğinden ve müzik sektörüne ‘iş dünyası’ yaklaşımından esinlendiğini düşündüğü sanatçılara da değindi. Billboard’a verdiği röportajda “Jay-Z’ye bakın mesela veya Puff Daddy’e.” dedi. 

“İş unsuru olayına fazlasıyla odaklanmış durumdalar. Ben hiç o kısmıyla ilgilenmedim dürüst olmak gerekirse. Mümkün olduğunca az iş yaparım, çünkü hiçbir zaman bir unsur olarak görmedim. Bazı insanların bununla ilgilenmesi elbette yanlış bir şey değil. Sadece sözleşme olarak gördükleri sözleşmeler yapmak istiyorlar. James Brown bu işadamı/oyuncuların babasıdır. Afrikan-Amerikan topluluğunda girişimci kıtlığı vardı James’ten önce. Sizden girişimci olmanız beklenmezdi. Eğer bir sanatçıysanız, sadece nerede ne yapmanız gerektiği söylenir ve paranız ödenirdi. Siz de yapardınız. James “Hayır, ipler benim elimde olmalı” diyen ilk insanlardan biriydi.” 

Filmin nisan ayında yayınlanan fragmanından, sanatçının hayatının dipte olduğu zamanlardan zirve yaptığı zamanlara mercek altına alınacağı anlaşılıyor: Sefalete doğan,60 yıl sürecek müzik kariyerine başlamadan önce gençlik yıllarında ‘çocuk gözaltı merkezi’nde vakit geçiren Brown.

Filmde, 2013 yapımı 42’de beyzbol efsanesi Jackie Robinson’ı canlandırması ile tanınan Chadwick Boseman ile birlikte, ‘Blues Brother’ Dan Aykroyd, neo soul sanatçısı Jill Scott ve eski New Edition üyesi Ralph Tresvant rol alıyor. Ayrıca, Brandon Mychal Smith, Little Richard’ı canlandırırken; Missing dizisinin yıldızı Nick Eversman Mick Jagger’ı oynayacak. 1 Ağustos’ta Amerika’da vizyona girecek filmin yönetmenliğini ise Tate Taylor üstlenmiş durumda.

Dizi Ajandası : 28 Temmuz / 3 Ağustos

Pazar, Temmuz 27, 2014
Dört dizinin sezon finali yaparak veda edeceği, iki dizinin de yeni sezonlarına başlayacağı hafta yavaş yavaş hareketlenmenin izleriyle dolu... "Rouge", "Power" ve "Halt & Catch Fire"ın sezon finalleri dikkat çekerken, "Hell On Wheels" de yeni sezonuna başlıyor... Haftanın en önemli olayıysa netflix'in verdiği şansla altı bölümlük final yapacak olan "The Killing"in tüm bölümlerine beklemeden kavuşmak olacak...


Pazartesi:
Longmire  3x9  Counting Coup
Major Crimes  3x8  Cutting Loose
Murder In The First  1x8  Win Some, Lose Some  
Switched at Birth  3x18  It Isn't What You Think
Teen Wolf  4x6  Orphaned
The Fosters  2x7  The Longest Day
The Listener  5x10  Family Secrets
Under The Dome  2x5  Reconciliation

Salı:
Chasing Life  1x8  Death Becomes Her
Covert Affairs  5x6  Embassy Row
Finding Carter  1x5  The Heat
Matador  1x3  Idol Worship
Perception  3x7  Bolero
Pretty Little Liars  5x8  Scream for Me
Rizzoli & Isles  5x7  Boston Keltic
Royal Pains  6x8  I Did Not See That Coming
Sullivan & Son  3x7  Open Mic Night
Tyrant  1x6  What the World Needs Now
Utopia  2x4
Wentworth  2x11  Into The Night  


Çarşamba:
Extant  1x4  Shelter
Graceland  2x7  Los Malos
Jennifer Falls  1x8  Dads and Dogs
Mystery Girls  1x6  High School Mystery
Rogue  2x10  Coup de Grace  [Sezon Finali]
Rookie Blue  5x10  Fragments
Suits  4x7  We're Done
Taxi Brooklyn 1x6  Love Hurts
The Bridge (US)  2x4  The Acorn
The Divide  1x4  Never Forget
Wilfred  4x7  Responsibility
Young & Hungry  1x6  Young & Punchy


Perşembe:
Defiance  2x7  If You Could See Her Through My Eyes
Dominion  1x7  Ouroburos
Gang Related  1x11  La Luz Verde
Married  1x3  The Getaway
Rectify  2x7  Weird As You
Rush  1x3  Learning to Fly
Satisfaction  1x3  ... Through Competition
The Honourable Woman  1x5  Two Hearts
You're the Worst  1x3  Keys Open Doors
Welcome To Sweden  1x4


Cuma:
Crossbones  1x8  Crossbones
The Killing  4. Sezon [6 bölümlük Final]


Cumartesi:
Cedar Cove  2x3  Relations and Relationships: Part One
Hell on Wheels  4x1  The Elusive Eden  [Yeni Sezon]
Power  1x8  Best Laid Plans  [Sezon Finali]
The Assets  1x7  1x8  The Straw Poll / Avenger  [Dizi Finali]


Pazar:
Falling Skies  4x7  Saturday Night Massacre
Halt & Catch Fire  1x10  1984  [Sezon Finali]
Manhattan  1x2  The Prisoner's Dilemma
Masters of Sex  2x4  Dirty Jobs
Ray Donovan  2x4  S U C K
Reckless  1x6  Family Plot
The Last Ship  1x7  SOS
The Leftovers  1x6  Guest
The Lottery  1x3  Greater Good
The Strain  1x4  It's Not for Everyone
True Blood  7x7  May Be the Last Time
Unforgettable  3x6  Stray Bullet
Witches of East End  2x5  Boogie Knight


Fatih Akın’ın “The Cut”ından İlk Fragman

Cuma, Temmuz 25, 2014
Fatih Akın’ın merakla beklenen yeni filmi “The Cut”ın ilk fragmanı görücüye çıktı...

Tahmin edildiği üzere “The Cut”ın galasının Venedik Film Festivali’nde yapılacağı açıklandı. Festivalin en merakla beklenen filmlerinden biri olan ‘The Cut’ hakkında, “Tahar Rahim’in oynadığı karakterin film boyunca tek bir kelime söylemediği, biraz Charlie Chaplin biraz da tıpkı Sergio Leone gibi tipik batı karakteri olduğu” dışında pek bir şey bilinmiyordu.

Dün çıkan ilk fragman sayesinde, biliyoruz ki kahramanımız bir soykırımdan kurtulduktan sonra ikiz kızlarıyla yeniden buluşmanın arayışları içinde... 

1915 Mardin: Bir gece, Türk Jandarma Kuvvetleri tüm Ermeni erkekleri yerlerinden sürer. Genç demirci Nazareth Manoogian ailesinden ayrılmıştır. Soykırım dehşetinden kurtulduktan yıllar sonra kızlarının yaşadığı haberini alır. Ve ayak izlerini takibe başlar. Mezopotamya çöllerinden, North Dokota’nın ıssız, çorak ovalarına sürüklenir... Güçlüklerle dolu bu yolculuğunda yardımsever, melek gibi karakterlerden şeytanın insan formuna, çok değişik insanlarla karşılaşır.

Zorlu bir drama gibi görünen, aynı zamanda Akın Gazi, Simon Abkarian, ve George Georgiou‘nun da rol aldığı filmin senaryosunda Akın’a ek olarak Mardik Martin’in de imzası bulunuyor... Almanya, Küba, Kanada, Ürdün ve Malta'da çekilen filmin görüntü yönetmenliğini de iki kez oscar adayı olan Rainer Klausmann üstlenmiş... 



Venedik Film Festivali’nde Yarışacak Filmler Açıklandı

Cuma, Temmuz 25, 2014
Venedik 2014 listesi, Joe Dante, Peter Bogdanovich, Lars von Trier, Joshua Oppenheimer’in yeni filmleri ve çok daha fazlasıyla karşımızda.

Hafta başında Toronto Uluslararası Film Festivali’nin başlangıç listesini açıklamasının ardından, Venedik için galasını yapacaklarının havasını atma sırası. Alejandro Gonzalez Inarritu’nun  ‘Birdman’  i açılış filmi olarak onaylanırken, liste Toronto Uluslararası Film Festivali ile paylaşılacak filmler ve Venedik’e özgü ümit vaat edici gösterimlerin karışımından oluşuyor.

Fatih Akın’dan ‘The Cut’, Joshua Oppenheimer’den ‘The Look of Silence’ın devamı ‘The Act of Killing’,Peter Bogdanovich’den ‘She is Funny That Way’,Joe Dante’den ‘Burying the Ex’,Laika’dan animasyon ‘The BoxTrolls’ ,Lars von Trier’den yönetmen kurgusuyla ‘Nymphomaniac’ın ikinci yarısı, Ulrich Saidl’den ‘In The Basement’,Michael Almereyda’dan ‘Cymbeline’, ayrıca Hong Sang-Soo, Quentin Dupieux, James Franco ve  Roy Andersson’dan yeni filmler de listede bulunmakta.

‘99 Homes, Manglehorn, Good Kill, The Humbling, Pasolini, Hungry Hearts’ ise aynı zamanda Toronto Uluslararası Film Festivali’nde de yer alacak filmlerden bazıları. Evet, kimilerinin umduğunun aksine Terrence Malick  veya  Werner Herzog yok, ama dediğimiz gibi umut vaat edici bir dizi gösterim var.

Ek olarak Türk sinemasının 100. yılı sebebiyle Ömer Lütfi Akad’ın “Gelin” (1973) filminin restore edilmiş versiyonu “Venedik Klasikleri” başlıklı programda yer alacak. Festivalin “Ufuklar” kategorisinde de Türkiye’den Alin Taşçıyan jüri koltuğunda oturacak.

27 Ağustos’ta başlayacak festivalin söz konusu listesi:

YARIŞMA PROGRAMI
Fatih Akın The Cut
Roy Andersson A Pigeon Sat on a Branch Reflecting on Existence
Ramin Bahrani 99 Homes
Rakhshan Bani-Etemad Ghessha (Tales)
Xavier Beauvois La rancon de la gloire
Saverio Costanzo Hungry Hearts
Alix Delaporte Le dernier coup de marteau
Abel Ferrara Pasolini
David Gordon Green Manglehorn
Alejandro Gonzalez Inarritu Birdman or The Unexpected Virtue of Ignorance
Benoit Jacquot 3 Coeurs (Three Hearts)
Andrei Konchalovsky The Postman’s White Nights
Mario Martone Il Giovane Favoloso
Kaan Müjdeci Sivas
Francesco Munzi Anime Nere
Andrew Niccol Good Kill
David Oelhoffen Loin des hommes
Joshua Oppenheimer The Look of Silence
Shinya Tsukamoto Nobi (Fires on the Plain)
Wang Xiaoshuai Red Amnesia

YARIŞMA PROGRAMI DIŞINDA
Emir Kusturica ve diğerleri Words With Gods (diğer yönetmenler: Guillermo Arriaga, Amos Gitai, Mira Nair, Warwick Thornton, Hector Babenco, Bahman Ghobai, Hideo Nakata, Alex de la Iglesia)
Peter Bogdanovich She’s Funny That Way
Peter Ho-sun Chan Dearest
Lisa Cholodenko Olive Kitteridge
Joe Dante Burying The Ex
Edoardo De Angelis Perez
Davide Ferrario La Zuppa Del Demonio
James Franco The Sound And The Fury
Amos Gitai Tsili
Sabina Guzzanti La Trattativa
Ann Hui The Golden Era
Im Kwontaek Make-Up
Barry Levinson The Humbling
Manoel de Oliveira The Old Man of Belem
Gabriele Salvatores Italy In A Day
Ulrich Seidl In The Basement
Anthony Stacchi, Annable Graham The Boxtrolls
Lars Von Trier Nymphomaniac Volume II (long version) Director’s Cut

UFUKLAR
Naji Abu Nowar Theeb
Salome Alexi Line of Credit
Michele Alhaique Senza Nessuna Pieta
Michael Almereyda Cymbeline
Benoit Delepine, Gustave Kervern Near Death Experience
Renato De Maria La Vita Oscena
Quentin Dupieux Realite
Veronika Franz, Severin Fiala I Spy/I Spy
Hong Sangsoo Hill of Freedom
Duane Hopkins Bypass
Mohsen Makhmalbaf The President
Ami Canaan Mann Your Right Mind
Franco Maresco Belluscone Una Storia Siciliana
Elçin Musaoğlu Nabat
Josh Safdie, Ben Safdie Heaven Knows What
Ognjen Sviliviv These Are the Rules
Chaitanya Tamhane Court


Atma İçine, Negatif Duygunu “Streskop”a Döşe

Perşembe, Temmuz 24, 2014
Zaman internet zamanı, her an her şeyden haberdar olma zamanı... Bolca yayın mecrası sayesinde, kıyıda köşede hiçbir olay kalmıyor artık... Anında haberimiz oluyor ve içimizden tepki taşıyor... Bu tepkileri facebook ve twitter’dan gösteriyoruz genellikle... Ama artık tam da tepkileri göstermek için keyifli bir mecra var... “Negatif duygunu döşe sloganını” kullanan kıtlama dert küpünüz “Streskop” yayında...

İlk tohumları arkadaşlar arasındaki bir sohbette atılmış... Sadece anlık stresleri yazabileceğimiz ve birbirimizin adını kim olduğunu bilmeden rahatça sadece ama sadece stres, dert, endişe yani negatif düşüncelerimizi yazmak için bir ortam yapmak istemişler...  Streslerini, negatif düşüncelerini yazan üyelere site içinde bir jargon uydurmak için yabik, yazılan negatiflik makalelere de döşeme demek ilk adım olmuş... İkinci adım da, uzun yazıların okunmayacağı düşüncesiyle 255 karakter sınırı eklenmiş... Bu arada artan üye sayısıyla ilk tepkiler gelmeye başlamış... Sitenin mobil uygulamasının olmaması döşeme konusu edilmesi sonrasında, mobil uygulamaya da kavuşmuş yabikler... 

Facebook, twitter, ekşi ve benzeri sözlüklerin olduğu yerde, farklı ve yeni mecrayı kabul ettirmek zordur... Bu kulvarda zoru başarmış sitelerden biri olan “Streskop” yayında altıncı ayında şu sıralar... Yabiklerin her şeyi yazmaya başladığı ama yine mutsuzluğun ağırlıkta olduğu içeriğiyle koşusuna devam ediyor... Hem de farkını göstererek... Twitter’daki gibi döşemeyi takip etmeler, facebook’taki gibi arkadaş olmalar yok...

Döşemeleri yabik olmadan okumak mümkün... Yabik olmanın herhangi bir kontrol süzgeci yok, tanınmadan içini dökme fırsatını değerlendirdiğinizde puanlar kazanıyorsunuz... Bu puanların toplamıyla site jargonuna uygun rozetler kazanmak mümkün... Döşemeler yabikler arasında oylamaya da tabii bu arada...

Hindi gibi düşünüp durmayanların, derdin, tasanın, tepkinin dile geldiği bir mecra Streskop... “Kıtlama dert küpünüz” dese de, twitter’ın karanlık tarafı... Herkesin karanlık tarafından dökülenlerin oluşturduğu bir mutsuzluk sergisi...


İlk Bakış: Muska

Çarşamba, Temmuz 23, 2014
Son yıllarda örnekleri çoğalan ama birbirinin kopyası konularla mehter takımı hızında gelişim gösteren yerli korku sinemasının şimdilik son denemesi “Muska”, 25 Temmuz'da gösterime giriyor...

Genelde olduğu gibi yine bir ilk film Muska... 2006’dan bu yana birçok film ve dizide yardımcı yönetmen olarak pişen Özkan Çelik ilk uzun metraj denemesinde... Senaryoyu da Serhan Nasırlı ile birlikte kotarmış... Sezgin Erdemir, Tanju Tuncel, Aslı Şahin, Taylan Güner, Hakan Karsak ve Efe Karaman da oyuncu kadrosunda başı çeken isimler...

Celal 30 yaşlarında, bir gazetede yazar olarak çalışmaktadır. Kadınlara düşkün biridir, sevgilisini aldattıktan sonra evden kovulur ve kendine kalacak bir yer aramaya başlar. Kızlara olan düşkünlüğü yüzünden başına her türlü bela gelmiştir. En yakın arkadaşı bile Celal'i evine almak istemez. Kiralık bir oda bulur. Ev döküntü bir haldedir. Kalmak istemez fakat evde kalan genç ve güzel bir kız olan Yasemin'i görünce ev ile ilgili düşünceleri tamamen değişir. Celal’in verdiği bu karar, hayatının akışını tamamen değiştirecek, karanlık ve geri dönülmez bir yola girmesine sebep olacaktır.

Yine klasik işleyiş, kapı gıcırtıları, fısıldayan kadınlar, ölüler, metruk ev ve meşhur tam tam sesleriyle üretilmeye çalışılan atmosfer... Kötü fragmanından anladığımız bunca yıldır farklı isimlerden bolca örnek gelmesine rağmen korku/gerilim sinemamız halen yerlerde sürünüyor...  Anlaşılan iyi örnekler gelene kadar vasatlarla idare edeceğiz... Yine de en azından efektlerinin düzgün, senaryosunun atomu parçalayacak iddiası taşımadan derli toplu olmasını umarak bekliyoruz...



İlk Bakış: Wadjda / Vecide

Çarşamba, Temmuz 23, 2014
Suudi Arabistan'da bir kadın tarafından çekilen ilk uzun metrajlı film olan ve prömiyerini Venedik Film Festivali'nde yaparak geçtiğimiz yılın en çok konuşulan filmlerinden biri haline gelen “Wadjda”, “Vecide” adıyla 25 Temmuz'da Başka Sinema kapsamında izleyiciyle buluşuyor...

Haifaa Al-Mansour'un ülkesindeki tüm sosyal engellere karşın çekimlerini tamamladığı film, küçük bir kız olan Wadjda'nın bir bisiklet sahibi olup arkadaşı Abdullah ile yarışmak için verdiği mücadeleyi konu ediniyor. Oyuncu kadrosu da Reem Abdullah, Waad Mohammed, Abdullrahman Al Gohani, Ahd, Sultan Al Assaf, Alanoud Sajini, Rafa Al Sanea, Dana Abdullilah, Rehab Ahmed ve Nouf Saad’dan oluşuyor...

Riyad’ın çeperlerinde yaşayan 10 yaşındaki Wadjda baskıcı ve tutucu çevresine rağmen eğlenmeyi seven, girişken ve her zaman sınırları zorlayan bir kızdır. Aynı mahallede oturduğu Abdullah bir gün onu kız olduğu için aşağılar ve ikili kavga eder. Bu kavganın ardından yeşil bir bisikleti gören Wadjda’nın aklında tek bir şey vardır: O bisiklete sahip olmak ve Abdullah’ı bir bisiklet yarışmasında geçmek. Toplumun bisikletli bir kızı hoş karşılamayacağını düşünen annesinden izin ve para koparamayan Wadjda, para biriktirmeye karar verir. Tam gerekli parayı biriktiremeyeceğini düşündüğü sırada bir Kur’an yarışması olduğunu ve ödülün 1000 riyal olduğunu öğrenir. Yarışma hiç de kolay olmayacaktır ancak Wadjda hayalleri için savaşmaya hazırdır.

Prömiyerinden itibaren festivallerin gediklisi olan 2012 yapımı film, izleyicilerin gönlünü fethetmiş ve yirmiden fazla ödülle taçlanmıştı... Ki ülkesinin ilk oscar aday adayı başvurusunu da yaptırarak ilklerin filmine dönüştü... Bizde festivallerin gediklisi olduktan sonra izlemeyenler için vizyona giriyor... Suudi Arabistan’ın sosyal yapısını ve kadın olmanın ne demek olduğunu anlatan, dokunduran ve iç burkan filmi şiddetle tavsiye ediyoruz...



İlk Bakış: Among The Living / Dehşet Kasabası

Salı, Temmuz 22, 2014
Yaz sezonunun festival gözdelerinden biri olan ve “bazı sırların ortaya çıkartılmaması gerekir” sloganını kullanan Fransa yapımı korku gerilim “Aux yeux des vivants”, “Dehşet Kasabası” adıyla 25 Temmuz’da gösterime giriyor...

İngilizce adıyla “Among The Living”, Alexandre Bustillo ve Julien Maury ikilisinin son filmleri... İlk filmleri “À l'intérieur / İçerde” ile 2007 yılına damga vuran ikili, büyük heyecan yaratmış ama aynı başarıyı ikinci filmlerinde tekrarlayamamıştı... Prömiyeri Toronto’da yapılan 2011 yapımı “Livide / Korkunç Hazine”nin beklentilerin altında kalmasını unutturmak üzere geliyorlar bu kez...  Tanıdık isimlerle donatılmış oyuncu kadrosu da Anne Marivin, Theo Fernandez, Francis Renaud, Zacharie Chasseriaud, Damien Ferdel, Fabien Jegoudez, Nicolas Giraud, Béatrice Dalle, Jeanne Faucheur, Chloé Coulloud ve Dominique Frot’tan oluşuyor...

3 arkadaş bir gün okulu asıp terk edilmiş bir lunaparka keşfe giderler. Fakat bu virane lunaparkta onların görmek isteyeceğinden fazlası vardır. Maskeli bir adam tarafından sürüklenmekte olan zincirlenmiş bir kadın görürler ve paniğe kapılmalarının sonucunda fark edilirler. Korkuya kapılan gençler durumu polise bildirse de geçmişteki vukuatlarından dolayı polis tarafından ciddiye alınmazlar. İşte tam da o gece birisi onların evlerini tek tek ziyaret edecek ve Klarence ile tanışma vakti gelecektir.

Hakkında çok fazla bilgi olmayan filmin künyesi gayet iyi, sırf yönetmenleri için bile izlenir... Festivallerden sonra soluğu 30 Nisan’da ülkesindeki gösterimlerde alan film, izleyicisini de memnun etmiş durumda... Abuk sabuk Amerikan korku filmleri yağmurunda olduğumuzu da düşünürsek, Avrupa işleri nefes aldırmak üzere geliyor... Mis gibi fragmanıyla da gaz veren, iştah açan filmi merakla bekliyoruz...



İlk Bakış: Hercules / Herkül: Özgürlük Savaşçısı

Salı, Temmuz 22, 2014
Radical Comics’in çok sevilen “Hercules: The Thracian Wars” grafik romanını temel alan fantastik aksiyon uyarlaması “Hercules”, “Herkül: Özgürlük Savaşçısı” adıyla 25 Temmuz’da gösterime giriyor...

Klasik haline gelen daha önce çizgi film ve tv dizisi olarak uyarlanan Steve Moore imzalı grafik roman bu kez beyazperdeye geliyor... 2013 yapımı tv filmi “The Sixth Gun” uyarlamasıyla övgüler alan Ryan Condal ile “Terra”nın senaristi Evan Spiliotopoulos’un kotardığı senaryoyu peliküle alan isim popüler gişe filmlerinin yönetmeni Brett Ratner... 1998 yapımı “Rush Hour” ile adını duyuran Ratner, komedi başta olmak üzere her türe göz kırpmış ve tam stüdyoların istediği gibi filmler çıkaran bir isim... Son olarak 2011’de “Tower Heist” adlı saçmalığa imza atan yönetmen yarattığı hayal kırıklığını unutturma amacında... “Herkül”ü Dwayne Johnson’ın canlandırdığı kadronun diğer oyuncuları Ian McShane, Rufus Sewell, Joseph Fiennes, Irına Shayk, Peter Mullan, John Hurt, Issac Andrews, Ingrid Berdal, Rebecca Ferguson, Aksel Hennie, Reece Ritchie ve Tobias Santelmann... 

Hem insan hem efsane olan Herkül, Thrace ülkesindeki kanlı bir savaşa son vermeye yardımcı olmak için bir grup paralı askere liderlik yapar. Doğuştan acılar çekmiş biri olan Herkül, bir tanrının gücüne sahiptir ama bir insanın çektiği acıyı hisseder. Yönetmen Brett Ratner’ın tüm zamanların en destansı aksiyon kahramanlarından birini cesurca işlediği filmde kötüler, Herkül’ün efsanevi gücünü akla gelmeyecek şekilde sınayacaktır.

Doğaüstü öğelerin olmadığı, gerçekçi bir dünyada geçen klasik efsanenin yepyeni bir versiyonu olan film, oyuncu kadrosu ile dikkat çekiyor... Ratner’ın varlığı da sıkılmama garantisi gibi... Yılın merakla beklenen yapımlarından biri olarak fazla gecikmeden dünyayla aynı anda vizyona giriyor... Yılın ikinci Herkül filmi, vasat fragmanıyla pek heyecan yaratamıyor ve efektlerle 3 boyut hatırına izlenebilir gibi görünüyor... Peş peşe çekilen uyarlamaların kabak tadı verdiğini düşünmeyenler için biçilmiş kaftan...



İlk Bakış: A Haunted House 2 / Anormal Aktivite 2

Salı, Temmuz 22, 2014
Geçtiğimiz yıl beklenenin üzerinde gişe yaparak ses getiren, popüler korku filmlerinin parodisinin devamı “A Haunted House 2”, “Anormal Aktivite 2” adıyla 25 Temmuz’da gösterime giriyor...

2013’ün gişe galiplerinden olan “A Haunted House” daha gösterimleri sürerken devam filmini de garantilemişti... Devam filmi de aynı ekipten gelmiş... Senaryoyu yine Marlon Wayans ve Rick Alvarez kotarırken, yönetmen koltuğunda da Michael Tiddes oturuyor... Wayans’ın başını çektiği oyuncu kadrosunda da Jaime Pressly, Essence Atkins, Gabriel Iglesias, Missi Pyle, Ashley Rickards, Affion Crockett, Steele Stebbins, Rick Overton ve Hayes MacArthur yer alıyor...

Çok sevdiği Kisha’yı bir trafik kazasında kaybeden Malcolm, hayatında yeni bir sayfa açarak iki çocuk annesi Megan ile evlenir. Olaylar günlük paranormal düzenine geri döner. Tüm sıra dışı şeyler onların evini ve çocuklarını bulur. Fakat bu sırada canlanarak hayata geri dönen Kisha’nın mahalleye taşınması hayatlarını alt üst edecektir!

Ülkemizde gecikmeli olarak 9 Mayıs’ta gösterime giren ilk film, yaklaşık 22 bin izleyiciyi salonlara çekmişti... Tamamen bel altı espriler ve gaz çıkarmalara dayanan berbat komedi, buna rağmen çok izlendi ve sevildi... Merakla beklenen devam filmi de 14 Nisan’da gösterime girmiş ve ilk üç gününde bütçesini karşılayıp kârâ geçmişti... Seyircisini pek memnun edemeyen devam filmi, aynı ekiple aynı formülü işleterek ucuza kaçanlardan... İki buçuk dakikalık eziyet yaşatan fragmanından görünenler de facia... Korku parodisi adı altında yine ucuz numaralar, berbat espriler... İlk filmi beğenecek kadar beyinsizseniz, bunu da sakın kaçırmayın...



Casusluk Hikâyelerinin Sıradışı Kadın Kahramanları

Pazartesi, Temmuz 21, 2014
İş Bankası Kültür Yayınları, araştırma- inceleme türündeki Dünya Savaşları’nda Kadın Casuslar başlıklı yeni kitabını okurların beğenisine sunuyor. Yazar Ann Kramer’in kaleme aldığı kitapta dünya savaşlarında görev yapmış ve isimleri hak ettikleri ölçüde anılmayan kadın casusların hikâyeleri anlatılıyor. 

Popüler yayınların ve sinemanın vamp ya da saf tipler olarak klişeleştirdiği kadın casusların, aslında, savaşlar sırasında kendilerini ciddi tehlikelere atarak çok önemli roller üstlendiğini gözler önüne seren kitap, işgal altında casusluk yapan kadınların, düşman hatlarının gerisinde deneyimledikleri maceraların ve başarıların izini sürüyor. 

Ann Kramer’in ciddi bir arşiv çalışması ve araştırma süreci sonrası yayına hazırladığı kitap çevirmen Tülin Er tarafından Türkçeleştirildi. İş Bankası Kültür Yayınları etiketiyle yayınlanan kitabın editörlüğünü ise Devrim Çetinkasap üstlendi.  

Yazar Ann Kramer’in Dünya Savaşlarında Kadın Casuslar başlıklı kitabı İş Bankası Kültür Yayınları etiketiyle raflarda…

Ann Kramer: Londra’da doğan ve eğitimini yine Londra’da tamamlayan Ann Kramer, BBC’de ve çeşitli yayınevlerinde uzun yıllar editör olarak çalışmıştır. Tarih alanında, özellikle de kadınların tarihteki yeriyle ilgili araştırmalarını kitaplaştırdı. Anne Frank, Mandela, Aquitaine’li Eleanor biyografileriyle tanınmaktadır. Ann Kramer, elliye yakın eser sahibidir ve Hastings’te yaşamaktadır. 

Dünya Savaşlarında Kadın Casuslar
Ann Kramer
Çevirmen: Tülin Er
İş Bankası Kültür Yayınları
212 Sayfa
14 TL

6 CD'lik Mozaik "Külliyat"ı 22 Temmuz'da Raflarda..

Pazartesi, Temmuz 21, 2014
1980 ve 90’ların kült müzik grubu Mozaik'in albümleri 6 CD’lik Box Set olarak ADA Müzik`ten çıkıyor…

Mozaik müzik grubu, 1983 - 1995 arasında kaset olarak yayımlanan dört albümü “Ölümden Önce Bir Hayat Vardır”, “Ardından”, “Çook Alametler Belirdi” ve “Plastik Aşk”ı en sonunda digital ortama aktardı. Albümler Ada Müzik`ten tek bir CD-Set’i içinde piyasaya çıkacak. Aradan geçen bunca zamana karşılık bu setin içinde ilaveten bir şeyler daha var: Mozaik üyeleri arşivlerine dalıp 12 yıl boyunca kayda aldıkları prova çalışmalarından, ev ve konser kayıtlarından tarayarak bir seçki hazırlayıp kutuya “Yayımlanmamış Besteler” ve “Yayımlanmamış Yorumlar” adını verdikleri 5. ve 6. CD’leri eklemişler. Kendileri "bu işi yapmakta bu kadar ileri bir tarihe kadar gecikince dört albümümüzün yanına ilave bir hoşluk eklemek istedik ve arşivdeki kayıtlarımızı ele aldık. Umarız dinleyicilerimizin de hoşuna gider." diyor.

1980 sonrasının "kapalı toplum" atmosferinde, ismi dönemin "özgün müzik" grupları Yeni Türkü, Ezginin Günlüğü ve Bulutsuzluk Özlemi ile birlikte dörtlü olarak anılan Mozaik 1983’teki ilk konserinde dünyanın çeşitli kültürlerinden folk şarkılarını kendine özgü çok sesli ve çok canlı vokal düzenlemeleriyle söyleyerek müzik hayatına başlamıştı. Mozaik buradan hareketle 1995’e kadar klasik batı müziği, çağdaş müzik, rock, senfonik rock, caz, pop caz ve bu topraklardaki makamlara, ritimlere kadar uzanan çok geniş bir yelpazeden harmanladığı ürünler verdi; bunu yaparken "İsminiz bu yüzden mi Mozaik?" sorusuyla çok sık karşılaştı. Çalışma anlarında ve yaptığı müzikte deneyselliğe çok yer veren Mozaik, pek rastlanmayan şekilde hem enstrümantal müzik, hem de türkçe şarkı besteledi ve yine sık rastlanmayan bir biçimde grubun beş bestecisi vardı. Grup 1987 yılına kadar her konserini o sefere özgü bir tema etrafında kurar, konser öncelerinde seyirciye o repertuvarın ruhunu yansıtan (ve yıllarca saklanan) program dergileri dağıtırdı.

Mozaik’in albümleri: Ölümden Önce Bir Hayat Vardır (1983 kaydı), Ardından (1985), Çook Alametler Belirdi (1988) ve Plastik Aşk (1990). 1995`e kadar süren grubun üyeleri, Mozaik’ten sonra farklı şekillerde ve farklı kombinasyonlarla müziğe devam ettiler. Bünyesinde çeşitli müzisyenleri ağırlamış ve son kadrosu Ayşe Tütüncü, Bülent Somay, Mehmet Taygun, Saruhan Erim ve Timuçin Gürer`den oluşan grubun üyeleri arasında Serdar Ateşer, Sumru Ağıryürüyen, Mehmet Tütüncü, Ezel Akay, Levon Balıkçıoğlu, Cem Aksel ve Ümit Kıvanç da ilk akla gelenler.

Mozaik`in tüm albümlerini ve "daha önce yayınlanmamış" parçalarını içeren 6 CD'lik Box Set`i "Külliyat" adıyla piyasaya çıkıyor. Külliyat'ta yer alan albümler 22 Temmuz'ta iTunes'ta ön satışa sunulacak. Ve 29 Temmuz'dan itibaren de 7 gün süreyle sadece iTunes'ta şatışta olacak. 

Albümler 5 Ağustos'tan sonra da tüm dijital kanallarda yayına girecek..

Box Set'te yer alan albümler;
CD1 - ÖLÜMDEN ÖNCE BİR HAYAT VARDIR
CD2 - ARDINDAN 
CD3 - ÇOOK ALAMETLER BELİRDİ
CD4 - PLASTİK AŞK
CD5 - YAYIMLANMAMIŞ BESTELER
CD6 - YAYIMLANMAMIŞ YORUMLAR



İlk Bakış: Walking on Sunshine / İtalya Tatili

Pazartesi, Temmuz 21, 2014
Seksenler müziğiyle İtalya ve aşkı bir kez daha seyretmek isteyenleri salonlara çağıran “Walking on Sunshine”, “İtalya Tatili” adıyla 25 Temmuz’da gösterime giriyor...

İngiliz yapımı filmin senaryosunu, ağırlıklı olarak tvye çalışan Joshua St Johnston kotarırken, yönetmenliği de Max Giwa ve Dania Pasquini paylaşıyor... İlk filmlerine 2010’da “StreetDance” ile imza atan ikili, 2012’ye de “StreetDance 2” ve kısa film “What If”i sığdırmıştı... Yine dans ve müzikle dolu bir filmle gelirken, oyuncu kadrosunu da yıldızları parlamak üzere olan isimlerden oluşturmuşlar... Annabel Scholey, Hannah Arterton, Giulio Berruti, Greg Wise, Leona Lewis ve Adrian Palmer bu isimlerden başı çekenler... Filmin asıl yıldızıysa son olarak “Les Miserables”e imza atan prodüktör ve besteci Anne Dudley...

Yapımcı James Richardson orijinal konseptin her zaman tatilde yaşadığımız romantizmi yansıtmak olduğunu söylüyor. Öyle bir film yapmak istedim ki, içinde aşk, tatil, romantizmin bolca olduğu bir film olmalıydı diyor yapımcı. Aslında herkesin yaşadığı ortak duygular ama herkes için büyülü duyguları bir arada toplamaya çalışmışlar filmde. Müzik tabii ki ayrı bir faktördü diyor. Ekip bu duyguları 80’ler müziğiyle birleştirmeye karar vermiş, çünkü asla modası geçmeyen bir şey varsa onun da 80’ler müziği olduğuna inanıyorlar. Film müziklerinin seçiminde ise popüler olan şarkılardan çok hangi şarkı hangi karaktere daha çok uyar diye dikkate alınmış.

Yapımcıya göre filmin en eğlenceli kısmı kast seçimleri olmuş. Tek başına oyuncu olmak yeterli olmadığı için, seçimlerde oyuncular, dans, şarkı gibi aşamalardan geçmişler. Tüm ülkede kast çalışmaları yapmışlar ve herkese böyle bir projenin bir parçası olmak için  şans vermek istemişler. Başta tüm dünyada ünlü oyuncularla çalışma fikriyle yola çıkıldıysa da kast çalışmaları sırasında ekibin fikri oldukça değişmiş; çünkü inanılmaz yetenekler olduğunu fark etmişler ve aralarından gerçekten şans vermek istedikleri isimler çıkmış. Durum böyle olunca yıldızı yeni parlayan ve daha hiç tanınmamış ama yetenek vadeden isimlerle çalışmayı tercih etmişler.

İlk yaz aşkını hatırlıyor musun? Taylor hatırlıyor ve çok büyük bir problemi var; çünkü kız kardeşi unutamadığı aşkıyla evlenmeye karar veriyor. Sarsıntılarla dolu bir aşk hayatı olan Maddie, sonunda aradığı aşkı bulmuştur ve muhteşem bir erkek olan Raf’le evlenmeye karar vermiştir.  İtalya Puglia’da yapılacak düğüne kardeşi Taylor’ı da davet etmiştir. Ortada herkes için sürpriz olacak bir gerçek vardır; Raf, Taylor’ın eski aşkıdır. Aslında hayatının aşkıdır. 

80’lerin hit olmuş ve hala dillerden düşmeyen şarkılarından Human League “Don’t You Want Me Baby”, Madonna “Holiday”, Cyndi Lauper “Girls Just Wanna Have Fun” filmde seyredeceklerimizden sadece birkaçı. 

Yaz neşesi kıvamındaki film, ne kadar güneşli görünse de çok klişe bir konuya sahip... Geri kalan her şey tamam ama, konu ve işleyiş daha önce görmüştük hissi uyandırıyor... 19 Haziran’dan itibaren Avrupa kıtasında dolaşan film, izleyicilerden de olumlu geri dönüş alamıyor... Evet sevimli, neşeli ama çok bildik ve sıradan olduğunda birleşiliyor... Fragmanı da bu kanıyı doğruluyor, ne kadar güzel şarkılar ve koreografiler olursa olsun müzikalde orijinal konu gerekiyor... Tam yaz filmi olsa da, ancak iflah olmaz müzikal tutkunları için geliyor...



İlk Bakış: Jinn / Cin

Pazartesi, Temmuz 21, 2014
Dini ve mitolojik kaynaklardan beslenerek ve geleneksel halk hikayesi anlatan fantastik korku “Jinn”, bir kaç ertelemenin ardından “Cin” adıyla 25 Temmuz’da gösterime giriyor...

Amerika yapımı islami korku filmi olmasıyla merak uyandıran filmin yönetmen koltuğunda, senaryoyu da kotaran Ajmal Zaheer Ahmad oturuyor... 2005’te çektiği 33 dakikalık kısa metraj bilim kurgu “Alliance” ile dikkat çeken Ahmad, dört yıl sonra bu kez “It's a Mismatch” ile romantik komediyi denemiş ve yeteri kadar izleyici bulamasa da izleyenleri memnun etmişti... Bu kez korkuya geçiş yapan Ahmad, oyuncu kadrosunu da Ray Park, Serinda Swan, Sibylla Deen, Faran Tahir, William Atherton, Milica Govich, Dominic Rains, Amber Whelan, Walter Phelan ve Shaun Paul Piccinino’dan oluşturmuş...

Otomotiv tasarımcısı olan Shawn, yeni evlendiği eşi Jasmine ile sessiz sakin bir hayat sürmektedir. Ta ki nereden geldiği belli olmayan şifreli bir mesaj ellerine ulaşana kadar... Mesajda Shawn'ın ailesini kuşaklardır etkileyen bir lanetin hala üzerinde olduğunu ve bunun Jasmine'le olan hayatını da tehlikeye atacağı yazmaktadır. Shawn, annesiyle babasını çocuk yaşta kaybettiği için yazılanlara itibar etmez. Ancak tuhaf olaylar gelişmeye başlar. Başına gelenlere bir açıklama bulamayan Shawn, hayatından endişe ederek Gabriel ve Peder Westhoff'a danışmaya karar verir. İkilinin bir şekilde aklına takılan sorulara cevap verebileceğini ummaktadır. Onların ve akıl hastası olan Ali'nin de yardımıyla Shawn, yaşadıklarının düşündüğünün çok da ötesinde olduğunu fark edecektir. Çok eski zamanlardan beri varlığını sürdüren ve ailesini lanetleyen kötücül ruhtan ailesini koruyabilmesi için Shawn'un tek başına ve bütün gücüyle savaşması gerekecektir.

Yerli gerilimin en önemli beslenme kaynağı olunca konuya yeterince doymuş durumdayız... Lakin Amerika’da müslüman yönetmenin neler yaptığını da merak etmemek zor... Konu bildik, işleyiş klişe, türe sıradan bir örnek gibi görünüyorsa da, fragmanı gayet iyi... Amerika’da sınırlı sayıda sinemada 4.4.14 gibi afili bir tarihte gösterime giren film izleyicileri memnut etmişti... Kusurlu bulanların bile sevdiğini söylemesi farklı konuyla karşılaşmalarından da kaynaklanıyor elbet... Yine de bir göz atmakta fayda var...



İlk Bakış: Saving Santa / Zamanda Yolculuk

Pazartesi, Temmuz 21, 2014
Noel Baba ile elflerin zaman makinasıyla yolculuğunu anlatan yılbaşı animasyonu “Saving Santa”, olabilecek en alakasız dönemde “Zamanda Yolculuk” adıyla 25 Temmuz’da gösterime giriyor...

“Uçaklar” ve “Tinkerbell: Gizemli Kanatlar”ın yapımcılarının 2013 yapımı filmi “Saving Santa”, iki senarist ve iki yönetmen imzalı... Senaryoyu kotaranlar, kısa animasyon serisi “Madrigal the Secret Witch”den Tony Nottage ve “Breakups with Matt McManus” serisinden Ricky Roxburgh... Yönetmenliğiyse iki tecrübeli isim Leon Joosen ile Aaron Seelman üstlenmiş... Kariyerine Stan Lee ile birlikte çalıştığı “Muppet Babies”le başlayan ve disney yapımlarının karakter yaratıcısı olan Joosen, bolca live/action’da da görev almıştı... Dünyanın en ünlü karakter ve markalarının projelerinde editör olarak çalışarak adını duyuran Seelman, özellikle Lego’ya yaptığı işlerle övgüler almıştı... İkisinin de ilk yönetmenlik deneyimleri... Orjinal seslendirme kadrosunda Newell Alexander, Noel Clarke, Joan Collins, Tim Conway, David Cowgill, Tim Curry, Holly Dorff, Moosie Drier, Pam Ferris ve Martin Freeman yer alıyorsa da, biz yine Yekta Kopan, Ender Yiğit, Ali Gül ile Aysun Topar’ın seslerine mahkumuz...

Yılbaşı adeta sihirli bir zamandır. Bir gecede Noel Baba dünyanın dört bir yanındaki sayısız çocuğa Elf’ler ordusu ve çok özel ren geyiklerinin yardımıyla hediyeler dağıtır. Ama Zamanda Yolculuk söz konusu bu sihirin ardında bilimin olduğunu gözler önüne sermekte...

Zamanda Yolculuk filminde, Noel Baba’nın Kuzey Kutbu’nda yer alan atölyesi binlerce yıldır varlığını sürdürmektedir. Başlangıçta Noel Baba ailesinin ve bir avuç Elf’in yaşadığı dünya, küçük kulübeler ile ren geyiği ahırı ve küçük bir oyuncak atölyesinin yer aldığı mütevazi bir dünyadır. Ancak yıllar geçtikçe dünyadaki nüfus artışına paralel olarak Noel Baba’nın yılbaşında dünya çocuklarına sorumlulukları da artmıştır. Tıpkı yılbaşının sihirli bir yanı olduğu gibi Noel Baba’nın da sihirli güçleri vardır ancak talepleri karşılamaya yetmemektedir. Böylece Noel Baba kendi teknoloji şirketi Santek’i, yılbaşı sabahı tek bir çocuk uyanmadan once tüm dünyada ki çocuklara hediyelerini dağıtmasını sağlayacak teknolojiler geliştirmesi için kurar. Zaman Küresi dünya çocuklarının hediyelerini yılbaşında dağıtabilmesi için Noel Baba’ya dilediği kadar zamanda geri yolculuk yapmasını sağlamaktadır. 

Zamanda Yolculuk filminin ana fikri Tony Nottage’ya aittir. Yazar Ricky Roxburgh’un kaleme aldığı pek çok taslağın ardından senaryo son halini almıştır. Yapımcı Terry Stone “Tony ilk başta bana başka bir fikirle gelmişti” diye anlatıyor ve sözlerine şöyle devam ediyor “Beğendiğim bir fikir değildi ama ona dedim ki; Başka bir fikrin var mı?”. Onun cevabı ise “ Aslında aklımda bir yılbaşı filmi projesi var ve içinde bugüne kadar hiç kimsenin kullanmadığı unsuru içeriyor. Çocukların çoğu 9 ya da 10 yaşına geldiğinde yılbaşının sihirini kaybederler. Ben onlarda bunu yeniden canlandırmak istiyorum” oldu. 

Hikayeyi hayata geçirmek için yapımcılar, daha once “Küçük Denizkızı” ve “Kuğu Prenses” gibi animasyon klasiklerinde çalışmış olan ve Zamanda Yolculuk filmi ile yönetmenliğe başarılı bir adım atacak olan Leon Joosen’un kapısını çalarlar. Stone: “Animasyon dünyasına yeni bir soluk getirecek birilerini arıyorduk ve bizce Leon tam da aradığımız kişiydi”diye devam ediyor ve sözlerini şöyle bitiriyor: “Bence Leon animasyon dünyasının yükselen yıldızı. O bir deha.” 

Zamanda Yolculuk filminin kahramanı Mucit, Santek’e girip icat yeteneklerini kullanmayı hayal eden bir Elf’tir. Ancak ona küçük bir çocukken seçilen rol bu standarttan uzaktır. Mucit ahırlarda çalışmakta, Noel Baba’nın kızağının ve en iyi arkadaşı Benekli’nin de aralarında olduğu ren geyiklerinin bakımından sorumludur. Ancak az da olsa bir umut vardır. Her sene, yılbaşı gününde Santek her Elf’e kendi icatlarını sunma ve icadın kabul görmesi durumunda ise seçkin Elf’lerden olma imkanı sunmaktadır. Geçmişte her sene başarısızlığa uğramış olan Mucit, bu sene insanların en mutlu yılbaşı anılarını okuyup, bunu tekrar tekrar keyifle yaşamalarını sağlayan yepyeni icadıyla hayallerinin gerçek olabileceğine inanmaktadır. Ama Santek Elf’lerinden biri kıskançlık dolu merak dürtüsüyle Mucit’in icadını bir türlü bırakmak istemez ve düşürerek bozar. Mucit’in bozulan icadı elektrik kesintisine neden olur ve bu esnada Kuzey Kutbu’nu perdeleyerek gizleyen hologram devre dışı kalarak, dünyanın en büyük sırrı açığa çıkar.

Yılbaşı filmi olduğu için normal olarak geçtiğimiz yılın Kasım ayından itibaren birçok ülkede gösterime giren ve beğenilen film, hedeflediği noel eğlenceliği için ideal seçenek olduğunu seyircisine tescil etmişti... Bizde de 3 Ocak’ta gösterime gireceği açıklanan film, ertelemelerden sonra nihayet kendine uygun bir takvim bulabildi ama iş işten geçti bile... Bir de “Saving Santa” nereee “Zamanda Yolculuk” neree demeden geçmeyelim... Bu alakasızlıkla yanlış zamanda gösterime girecek olması en azından çocuklar tatilde, bari onları tavlayalım dedirtmiş olabilir ama onlarda denizde havuzda... Fragmandan görünenler de pek bir şey hissettirmiyor... Yaz ortasında noel heyecanı yaşayan varsa tutmayalım!



Dizi Ajandası : 21 / 27 Temmuz

Pazar, Temmuz 20, 2014
İki dizinin sezon finali yaparak veda edeceği, bir de yeni dizinin başlayacağı hafta ekran başına geçmek için meraklandıracak seçenek sunmayan yapımlarla tipik yaz sezonu kuraklığında... Ayın yeni dizilerinin beklentilerin altında kalmasının yarattığı hayal kırıklığının etkisinde geçecek haftada, "The Black Box" ve "Bad Teacher" geri dönmemek üzere giderken, promosyon görselleri ve fragmanları heyecan yaratan "Manhattan" pazar akşamı başlıyor...


Pazartesi:
Backpackers  1x2  Trans-Europe Express  
Longmire  3x8  Harvest
Major Crimes  3x7  Two Options
Mistresses (US)  2x8  An Affair to Surrender
Murder In The First  1x7  Suck My Alibi  
Switched at Birth  3x17  Girl Death Mask (She Plays Alone)
Teen Wolf  4x5  I.E.D.
The Fosters  2x6  Mother
The Listener  5x9  The Fugitive
Under The Dome  2x4  Revelation


Salı:
Chasing Life  1x7  Unplanned Parenthood
Covert Affairs  5x5  Elevate Me Later
Finding Carter  1x4  Now You See Me
Perception  3x6  Inconceivable
Pretty Little Liars  5x7  The Silence of E. Lamb
Rizzoli & Isles  5x6  Knockout
Royal Pains  6x7  Electric Youth
Sullivan & Son  3x6  Lyle & Son
Tyrant  1x5  Hail Mary
Utopia  2x3
Wentworth  2x10  


Çarşamba:
Extant  1x3  Wish You Were Here
Graceland  2x6  The Unlucky One
Hot In Cleveland  5x17  Straight Outta Cleveland
Jennifer Falls  1x7  Three Dates with My Mother
Mystery Girls  1x5  Sister Issues
Rogue  2x9  Oh Sarah
Rookie Blue  5x9  Moving Day
Suits  4x6  Litt the Hell Up
Taxi Brooklyn 1x5  Ambush
The Bridge (US)  2x3  Sorrowsworn
The Divide  1x3  Facts Are The Enemy
Wilfred  4x6  Patterns
Young & Hungry  1x5  Young & Younger


Perşembe:
Defiance  2x6  This Woman's Work
Dominion  1x6  Black Eyes Blue
Gang Related  1x10  El Buey y El Alacran
Married  1x2  The Shower
Rectify  2x6  Mazel Tov
Rush  1x2  Don't Ask Me Why
Satisfaction  1x2  ... Through Admission
The Black Box  1x12  1x13  The Fear / Consequences  [Sezon Finali]
The Honourable Woman  1x4  The Ribbon Cutter
You're the Worst  1x2  Insouciance


Cuma:
Crossbones  1x7  Beggarman
Girl Meets World  1x4  Girl Meets Father


Cumartesi:
Almost Royal  1x7  Nashville
Bad Teacher  1x12  1x13  The Bottle / What's Old Is New  [Sezon Finali]
Cedar Cove  2x2  Letting Go: Part Two
Power  1x7  Loyalty
The Assets  1x5  1x6  Check Mate / A Small Useless Truth


Pazar:
Falling Skies  4x6  Door Number Three
Halt & Catch Fire  1x9  Up Helly Aa
Manhattan  1x1  You Always Hurt the Ones You Love  [Yeni Dizi]
Masters of Sex  2x3  Fight
Ray Donovan  2x3  Gem and Loan
Reckless  1x5  Bloodstone
The Last Ship  1x6  Lockdown
The Leftovers  1x5  Gladys
The Lottery  1x2  Rules of the Game
The Strain  1x3  Gone Smooth
True Blood  7x6  Karma
Unforgettable  3x5  A Moveable Feast
Witches of East End  2x4  The Brothers Grimoire


Fırat Zirek’in İlk Dileği Tuttu

Perşembe, Temmuz 17, 2014
Yetenek Sizsiniz Türkiye’den tanığımız, genç şarkıcı Fırat Zirek, müzik kariyerinin, ilk çalışması olan “Bir Dilek Tuttum” ile merhaba diyecek.

1996 Yılında İstanbul’da Müzikle içiçe doğan Fırat Zirek, ufak yaşlarda müzik eğitimine başladı. Amatör olarak Belediye Festivallerinde, Okul Balolarında ve Kültür Merkezlerinde sahne alan genç sanatçı, 15 yaşındayken Acun Ilıcalı’nın Yetenek Sizsiniz Türkiye programına, kuzeni ve arkadaşını alarak katıldı ve Finale çıkma başarısı gösterdi.1 Ay gibi kısa bir sürede programın sayesinde Cennet Gözlüm adlı şarkıları sosyal mecralarda binlerce kez paylaşıldı ve milyonlarca hit aldı.

Eğitimini bitirdikten sonra çalışmalarına geri dönen Fırat Zirek, kariyerinin ilk çıkış çalışması olan “Bir Dilek Tuttum” için stüdyo girdi.

Söz ve Müziği kendisine ait, profesyonel ilk çalışması için 3 aylık bir stüdyo çalışması sürece geçiren sanatçı, aranjör olarak yine kendisi gibi gencecik bir isim olan Onurhan Keskin ile çalıştı.

Sekiz Müzik Etiketi ile dijital platformlarda yerini alan çalışmanın video klip çalışması Alişan Günay Yıldırım tarafından Şile’de çekildi. Eğlence dolu, kıpır kıpır bir klip olan “Bir Dilek Tuttum” şimdiden sosyal medyada çok sevildi. 



Carver’la Kaldığımız Yerden..! : Katedral

Perşembe, Temmuz 17, 2014
Yaşamın acı yüzüyle bu kadar erken tanışmasaydı, kuşkusuz yine yazar olurdu ama hiçbir zaman okurları tarafından böyle sahiplenilmezdi Raymond Carver. Gençlerin haytalık yapıp havai aşklar kovaladığı yaşlarda o evli ve iki çocuk babasıydı. Hayatı öğrenmenin yolu, bulduğu her işte çalışmaktı. Benzincide çalıştı, hademelik, garsonluk yaptı. Yaşananlar, kâğıda döküldüğünde bazen Çehov tadındaydı, bazen Kafka... İnsanların yaşamlarında barınan, gizlenen öyküleri, yalın, gerçekçi, acıtan şiirsel bir dille yansıttı. Yenilenler içkiye sığınırken, kısa öykü türünü yeniden var eden Carver, her başarısında içti, çok içti, ölümüne içti...

Pritchett’ın deyimiyle ‘Yürüyüp geçerken gözün köşesine takılan şeyler’ Carver öyküleri için her şey demektir!

“Gazete her gün eve gelirdi. Erkek ilk sayfadan sonuna kadar okurdu. Sandy onun her şeyi okuduğunu görürdü, ölüm ilanlarına varana kadar, belli başlı şehirlerin hava sıcaklıklarını gösteren bölümü de, şirket birleşmeleri ve faiz oranlarını yazan ekonomi sayfasını da. Sabahları, erkek ondan önce kalkar ve tuvaleti kullanırdı. Sonra televizyonu açar ve kahve yapardı. Sandy onun günün o saatinde iyimser ve neşeli göründüğünü düşünürdü. Ama Sandy işe gitmek için evden çıktığı sırada, erkek kanepeye kurulmuş, televizyon da açık olurdu. Çoğunlukla akşamüstü Sandy eve döndüğünde televizyon hâlâ açık olurdu.”

Yazarın en başarılı eseri olarak değerlendirilen Katedral, kitaba adını veren öykünün yanı sıra, “Küçük, İyi Bir Şey” ve “Nereden Aradığım” gibi ödüllü öyküleri de içeriyor.

Yeni Tanışlar İçin RAYMOND CARVER
1938’de Oregon’da doğdu. Lise öğrenimini yarıda bırakıp Chicago ve Humbold devlet üniversitelerinde, dünyaca ünlü Iowa Yazarlık Atölyesi’nde öğrenimini tamamladı. Öykülerini yayımlamaya üniversitenin dergisinde başladı. İlk öyküsü 1960’ta yayımlandı. 1976’da yayımlanan öykü derlemesi Lütfen Sessiz Olur musun, Lütfen? 1977 National Book Award’da ilk beşe girdi. Çok erken yaşta evlenen Carver, ailesini geçindirmek için bir yandan yazarlık uğraşını sürdürürken, öte yandan hademelik, servis elemanlığı, benzincilik gibi farklı iş kollarında çalıştı. Sonraları ABD’nin çeşitli üniversitelerinde yaratıcı yazarlık dersleri verdi ve Syracuse Üniversitesi’nde İngiliz edebiyatı profesörü oldu. 1988’de Amerikan Güzel Sanatlar ve Edebiyat Akademisi’ne üye seçildi ve aynı yıl akciğer kanserinden öldü.

KATEDRAL
Yazar: Raymond Carver
Çeviri: Ayça Sabuncuoğlu
Tür: Roman 
Sayfa sayısı: 229 Sayfa
Fiyatı: 18 TL
Yayın tarihi: 15 Temmuz 2014


İlk Bakış: The Signal / Sinyal

Perşembe, Temmuz 17, 2014
Bilim kurgu severlerin merakla beklediği, gizemli bir sinyalin peşinde olan 3 gencin hikayesini konu alan “The Signal”, “Sinyal” adıyla 18 Temmuz’da gösterime giriyor...

Senaryosunu David Frigerio ve William Eubank’ın, Carlyle Eubank’la birlikte kotardığı film, ikilinin birlikte üçüncü çalışmaları... Kısa film yönetmeni Frigerio ve görüntü yönetmeni Eubank’ın yolları ilk kez, 2010 yapımı ucuz korku işi “Wreckage”de kesişmiş... Aynı yıl Frigerio’nun “Bashert”ında çalışmışlar... İlk yönetmenlik denemesinde felsefik uzay filmi “Love” ile 2011’in en güzel keşiflerinden birine imza atan Eubank, yakaladığı görsel dille topladığı övgülerin ardından bu kez daha geleneksel bir filmle geliyor... Laurence Fishburne’ün varlığı dikkat çektiği oyuncu kadrosu da Patrick Davidson, Brenton Thwaites, Olivia Cooke, Beau Knapp, Jeffrey Grover, Roy Kenny, Timothy Holmes, Ricardo Campos ve Drew Sykes’dan oluşuyor...

Nick ve Jonah MIT’de hackleme tutkusu olan iki birinci sınıf öğrencisidir. Bu iki genç Nick’in kız arkadaşını 1 yıllığına okumaya gittiği yeni üniversitesine yerleşmesine yardım etmek için onu kendileri götürmeye karar verirler. Bu sırada da yol üstünde gördükleri ilgi çekici yerleri ziyaret ederler. Fakat onlarla uğraşmaktan sıkılmayan hacker onları bu araba yolculuğunda da yalnız bırakmaz. Göçmen ismindeki hacker’ın yerini tespit ettiklerinde ise onu görmeye gitmekten başka şey düşünemezler. Çölün ortasında Göçmen ile yaptıkları korkunç yüzleşmeden sonra üçlü uyandıklarında kendilerini hapis bulurlar. Neden hapis olduklarını anlamakta zorluk çekerken kendilerinden çok daha önemli bir hikâyenin sadece bir bölümü olduklarını anlarlar.  

Bu konudan fazla bir şey anlamak zor olduğu için ekleyelim, üç genç yolcukları sırasında dünya dışı biyolojik bir varlığa maruz kalıyor... Prömiyerini Sundance Film Festivali’nde yapan film, başarılı oyunculukları ve özel efektleriyle öne çıkmıştı... “District 9” kadar yaratıcı olduğu belirtilen “The Signal”, 13 Haziran Kanada ve Amerika’da sınırlı sayıda sinemada da olsa gösterim şansı bulduğunda türün fanatiklerince sevildi ve aynı övgüleri toplamaya devam ediyor... “Love”dan bu yana ne yapacağını merak ettiğimiz yönetmenin aynı türde kalması sevindirici, oyuncu kadrosu da iyi, konusu da... Fragmanı da şahane görünüyor... Bilim kurgu açlığımızı doyurabilmek üzere, merakla bekliyoruz...



Kırmızı Kedi’den İki Unutulmaz Başyapıt: “Ceza Sömürgesi” ve “Dr. Jekyll ve Mr. Hyde'in Tuhaf Hikayesi”

Çarşamba, Temmuz 16, 2014
Kırmızı Kedi Yayınevi’nin, dünya klasiklerinin en seçkin örneklerini yeni çevirileriyle, hiç okumayanlara bile klasikleri sevdirecek küçük boyutlu, zarif tasarımla okurlara yeniden kazandırdığı “Kırmızı Kedi Klasikler Dizisi” iki unutulmaz başyapıtla sürüyor… İlki Franz Kafka'dan Ceza Sömürgesi. İkincisi ise bir çok kez filme de alınmış bir başka klasik: Robert Louis Stevenson'ın Dr. Jekyll ve Mr. Hyde'ın Tuhaf Hikayesi.

Ceza Sömürgesi / Franz Kafka
Franz Kafka’nın suç ve ceza arasındaki ilişkiye farklı bir bakış açısı getiren “Ceza Sömürgesi” İlknur Özdemir'in yeni çevirisiyle.

Adı verilmeyen bir adada, acımasız bir zekâyla kurgulanmış bir mekanizmanın, suçlu ya da suçsuz olmasına bakılmaksızın mahkûm kılınmış insanları bürokratik bir katılıkla ve doğal kabul edilen bir yaklaşımla “cezalandırdığı” bir tören. Bir yanda duygusal açıdan olaya mesafeli duran, suskun kalan ‘tanık’ gezgin, öbür yanda yasama, yürütme ve yargı yetkilerini kendinde toplamış ve bu sorumluluğu kendini kurban etme derecesine vardıran subay. İkisi arasındaki tezat, edilgenlik/etkenlik, kuşku/inanç, akıl/duygu gibi zıt kavramları mercek altına alıyor ve bunları gerçeklikle baş etmenin karşıt olasılıkları olarak okura sunuyor.

64 Sayfa / 6 TL


Dr. Jekyll ve Mr. Hyde'ın Tuhaf Hikayesi / Robert Louis Stevenson
İnsan varoluşundaki çelişkiler üzerine kurulu modern bir mit “Dr. Jekyll ve Mr. Hyde'ın Tuhaf Hikayesi”, Aylin Yengin'in yeni çevirisiyle.

Hayatı konumuna yakışır şekilde, ahlaki açıdan kusursuz yaşamaya çalışan bir doktorun, yaradılışının getirdiği, çevresi tarafından kolay kolay kabul edilmeyecek yanlarını bastırmaktan usandığı bir anda, insanı ikiye – iyiye ve kötuye– ayıracak tıbbi bir yöntem geliştirmesiyle ortaya çıkar Jekyll ile Hyde’ın tuhaf vakası. Doktorun umduğu gibi “iyi” mi güçlenecektir, yoksa “kötü” mü? Denge Mr. Hyde’ın lehine mi Dr. Jekyll’ın lehine mi dönecektir?

Bu klasik Stevenson metni, defalarca aslına sadık olarak ya da çeşitlemeleriyle filme de aktarılmıştır.

124  Sayfa / 9 TL


Dream Theater 31 Temmuz’da KüçükÇiftlik Park’ta!

Çarşamba, Temmuz 16, 2014
29 yıl önce New York’ta kurulan progressive metal müziğin efsane grubu Dream Theater, “A Long For The Ride” turnesi kapsamında 31 Temmuz Perşembe akşamı KüçükÇiftlik Park’ta olacak!

Yaşamdaki gerçeklikleri yansıtan şarkı sözleriyle milyonları etkisi altına alan, progressive metal müziğin tartışmasız en büyük temsilcisi Dream Theater ikinci kez Türkiye'de konser vermiş olacak...

Berklee’de okuyan bas gitarist John Myung, gitarist John Petrucci ve davulcu Mike Portnoy tarafından kurulan grup, Kevin Moore’un katılmasıyla tamamlanarak 1985 yılında “Majesty” adıyla müzik hayatına başladı. Aynı isimli başka bir grup olması nedeniyle isimlerini ‘Dream Theater’ olarak değiştirdikten sonra ilk albümleri ‘When Dream and Day Unite’ı 1989 yılında çıkardı. Dream Theater’ın en büyük özelliklerinden biri olan her şarkının kendine özgü bir hikayesinin olması da bu ilk albümle başladı. Dünyanın en yetenekli virtüözlerinden oluşan kadrosu ve progressive müziğin yeniden yükselişini sağlamalarıyla tanınan Dream Theater, müziğinde rock ve heavy metali, jazz temelleriyle birleştirerek progressive metalde yeni bir yol açtı. 

2009 yılında yine KüçükÇiftlik Park’ta sahne alanan Dream Theater, beş yıllık bir aradan sonra, “A Long For The Ride Turnesi” kapsamında, Vera Müzik ve Uru Group organizasyonuyla hayranlarını bir kez daha müziğin eşsiz yolculuğuna çıkaracak. 

Tarih: 31 Temmuz 2014, Perşembe, 21.00
Yer: KüçükÇiftlik Park

Bilet Satış Noktaları: 
Biletix
(Etkinlik günü) KüçükÇiftlik Park Ana Gişe – Tel No: 212 247 71 12

Bilet Fiyatları:
Vip - 280 TL
Sahne Önü Erken Giriş - 209 TL
Sahne Önü - 179 TL
Normal - 97 TL


 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template