İnsanın en çaresiz kaldığı dönemler şeytan için harekete geçme dönemleridir. Her türlü manipülasyona açık olması fırsatını kullanır. Doğal olarak şeytan çıkarma filmlerinin hepsinde de bu dönem vardır. “The Exorcist”in üstünden 43 yıl geçmiş ama halen en gözde konu ve evrilerek gidiyor ve yeni yöntemlerle çağın getirdikleriyle ana mantığı değişmese de kabuk değiştiriyor. Singapur-Amerika ortak yapımı “The Offering” de şeytanını internet çağının olanaklarıyla donatarak insanlara musallat ediyor.
2016 yapımı filmin yönetmeni Singapurlu Kelvin Tong. Senaryoyu da kotaran yönetmen türe hakim ve oldukça üretken bir isim. 17 yıla on film sığdıran Tong, ilk sınavını 1999’da “Eating Air”le yönetmen koltuğunu paylaşarak vermiş. Altı yıl aradan sonra ise iki filmle birden dönmüş ve yılda bir filme imza atarak getirmiş devamını. “1942” ve “The Maid” ile korku gerilim siftahı yapan Tong, adını da bu iki filmle 2005 yılında duyurmuştu. Sonrasını iki gişe komedisi “Love Story” ve “Gui a! Gui a!” ile getirip 2008’de “Dai yat gaai” ile yeniden korku gerilime dönüş yaptı. 2010’da “Bang fei” ile türü sevenlerin yeniden gözdesi olmakla kalmayıp, en bilinen filmine imza attı Tong. Bir yıl sonra yine gişeye yönelik aile komedisi “Tua seh kai”nin ardından verdiği dört yıllık aradan da bir kolektif filmle “7 Letters” ile dönmüştü. Yeniden korku gerilime kırmış direksiyonunu. Bu kez Amerikan ortaklığıyla daha büyük oynamayı tercih etmiş. Dünya pazarında “The Faith of Anna Waters” adıyla anılan filmin oyuncu kadrosunun başını tanıdık simalar Elizabeth Rice, Matthew Settle, Colin Borgonon, Adina Herz, Adrian Pang, Jaymee Ong ve Pamelyn Chee çekiyor.
Başarılı bir gazeteci olan Jamie, kız kardeşi Anna’nın esrarengiz ölümü üzerine Singapur’a gider. Ölmüş kız kardeşinden gelmeye başlayan e-postalar ve kızı Katie’nin tuhaf davranışları nedeniyle araştırmasını derinleştirince Anna’nın ölümünün yüzyıllar öncesine dayanan bir lanet zincirinin parçası olduğu ortaya çıkar. Babil Kulesi efsanesine göre şeytan lanetin 7. gününde yeryüzüne dönmek amacıyla seçtiği kurbanların canını vahşice yöntemlerle almaktadır. Şeytanın sıradaki hedefleri haline gelen Jamie ve küçük Katie için korku dolu ve kanlı kâbus başlar...
Daha ilk sahnelerden itibaren ilginç bir karması olduğunu gösteren film tutarsızlıklarıyla seyircisini aşırı derecede zorluyor. Daha ilk yarı dolmadan mantık aramayı bırakacak derecede tuhaflıklarla dolu. Neresinden tutulsa elde kalan senaryo bir çatı altında toplanamamanın sancısını hem çekiyor hem de seyircisine eziyet olarak dönüyor. Tong’un favori konum dediği “exorcism” üzerine bir şeyler yapma isteği de tıpkı karakterleri gibi zayıf anında şeytana alet olarak şuurunu kaybetmesine yol açmış. Anna’nın sürpriz intiharı nasıl olduysa yanlışlıkla web kameranın kayıtta olduğu anlara denk gelmiş. Bu tuhaflıklar silsilesinin arasında bir de hasta olmaları durumu var ki onun da sebebi meçhul. Tong’un her şeyi kullanma ve açıklamalarla zenginleştirme isteği koca bir kartopuna dönüşüyor sonunda. Yine de atmosferi başarıyla kuruyor, bir iki iyi sahne ile geriyor ama bu sahneler daha çok skeç tarzında ayrıksı duruyor. Oyuncu seçimleri de karakter kullanımı da hayli yersiz. Katie rolünde çok sevimsiz bir kız var. Babası da neredeyse yok hükmünde bir karakter. Tüm bu çorbanın arasında babil kulesi ne alaka diye düşünenleri tatmin edecek bir cevabı da ara ki bulasın.
Tong’un elindeki çorbada şeytan çıkarma, paranormal olaylar gerilimi, incil göndermeleri ve internet çağının getirdikleri var. Bu tutarsızlıklar silsilesi bütün olamadığı gibi iki ayrı filmin karması gibi duruyor. Bir yanda ölüm sonrasında bir araya gelmiş üçlü perili evle cebelleşirken diğer yanda biri bilişimci iki rahip, leviathan, babil kulesi ve bu gücün web siteleri hacklemesinden oluşan bulmacayı çözmeye çalışıyor. Sonrası malum, Tong zaafına yenik düşerek “The Exorcist”e selam çakıyor.
“The Offering” birçok noktada Hasan Karacadağ’ın “Magi”sine benzerlikler taşıyor. Tong türe Karacadağ kadar bağlı olmasa da dönüp dolaşıp çıtayı yükseltme adımı olarak seçmiş. Amerikalı oyuncularla çalışmak, yabancı ülkedeki kız kardeşi ziyaret, tarihi metinleri kullanma biçimi gibi senaryo ortaklıkları ve atmosfer benzerlikleri mevcut. Bu noktadan bakınca Magi özellikle senaryo bakımından çok üstün ve bu tip büyük oynamalar için daha özenli olunması gerektiğini doğru bir örnek.
Mantık gözetmeden oluşturulan saçma sapan senaryosu, berbat oyunculukları ve kötü yönetimiyle tuhaf bir karma olan “The Offering” kötü demenin bile hafif kalacağı bir film. Akıllara ziyan 95 dakikanın bu mantıksızlıkları peşinen kabul ederek “acaba neler yumurtlanmış” düşüncesiyle izlendiğinde eğlendiren bir suçlu zevk potansiyeli daha ağır basıyor.
Yorum Gönder