♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

İlk Bakış: Azem Cin Karası

Çarşamba, Mayıs 28, 2014
Adını, eski Arap yarım adasında çok bilinen ve “Savunucu‟ anlamına gelen bir büyüden alan, korku filmlerine yeni bir soluk getirme iddiasındaki yerli gerilim “Azem: Cin Karası” 30 Mayıs’ta gösterime giriyor...

Senaryosunu Özgür Akbaş’ın yazdığı, Volkan Akbaş’ın yönettiği filmin başrol oyuncuları Eylül Öztürk ve Zeki Şen. Ben tanımıyorum ama ne halta yaradığını bilmediğim twitter fenomenlerinden biri olarak “memeli mestan” adıyla biliniyormuş Öztürk... Bu da internet çağının getirdiği yeniliklerden biri olsa gerek... Künyesi için sinemaya ilk olan film, bununla yetinmiyor, cinler konusunda hiç cesaret edilemediği kadar derine inme iddiasında... Bu bakımdan beyazperdede ilk olduklarını ilan ederek “Diğer muadilleri gibi sıradan bir cin filminden daha çok, musallatlık durumlarında kullanılan gerçek cin çıkarma yöntemlerini ve sonuçlarını işleyen, bu durumlarda ne gibi belirtilerin zuhur ettiğini anlatan ve kendi türünde tüm sorularınızı cevaplayan bir filmdir.” diyorlar... 1954 yılında Düzce’nin Davutağa köyünde yaşanmış gerçek bir olayı konu alan filmin çekimleri, bozulması neredeyse imkansız olan bu büyünün sardığı yıllardır kapıları açılmamış o evde gerçekleşmiş... 40 kişilik bir ekip tarafından yaklaşık 4 haftalık bir sürede çekilen filmde kullanılan mekanın olayın yaşandığı yer olması tüm ekibi tedirgin ettiği için çekimler öncesinde bir hocaya okutulmuş... Biz de size filmin konusunu okutalım...

Genç çift bir haftasonu ailesinden miras kalan evlerini görmek için yola çıkar. Daha önce hiç gitmedikleri Düzce’deki bu ev dışarıdan normal gözükse de aslında Azem büyüsü altında yıllardır kapısı aralanmamış bir yerdir. Evi gördüklerinde pekte umduğunu bulamayan çift yine de geceyi burada geçirmeye karar verir. Kış olduğu için evin bulunduğu köy boş ve ıssızdır. Ve onlara yardım edecek kimse yoktur. Onlar ne olduğu bilinmeyen bu varlık karşısında sığındıkları terk edilmiş evden kaçmak için ölümüne bir savaş verecek ve korku dolu hikâyeleri bu varlık ölmeden bitmeyecek!

Vizyona çıkan hangi film “ilk olma” iddiasını taşısa sonucu fos çıkıyor... Bir de üstüne korku filmiyse, yarısına bile gelmeden içimizde doğan kusma hissi salondan dışarı attırıyor bizi... Yönetmenin sinemaya ilk adımı, oyunculuğa soyunan isimler derken künye çok bilinmeyenli denklem gibi... Fragmanından görünenlerse facia... Oyunculuklar yerlerde sürünüyor, klişe sahnelerle cin fenomeni yeniden canlanıyor... Video klip estetiğiyle sinemanın uzağında, daha çok tv filmi tadındaki filmi izlemekten deli gibi korkuyoruz... Cini bilemeyiz ama böyle filmler sinema salonlarına musallat olursa halimiz harap...



İlk Bakış: The Angriest Man in Brooklyn / Asabi Adam

Çarşamba, Mayıs 28, 2014
İzleyicisini "Hayatınızda önemli olan nedir? Sizin için önemli olan nedir?" sorusuyla yüzleşmeye zorlayan “The Angriest Man in Brooklyn”, “Asabi Adam” adıyla 30 Mayıs’ta gösterime giriyor...

Asabi Adam bir yeniden çevrim... 1 Mayıs’ta hayatını kaybeden İsrailli oyuncu ve yönetmen Assi Dayan’ın “The 92 Minutes of Mr. Baum” adıyla bilinen 1997 yapımı “Mar Baum”un Amerikanlılaşması hali... Uyarlamada senaryoyu kotaran aile filmleriyle, özellikle de “Red Dog” ile tanınan Daniel Taplitz... Yönetmen koltuğundaysa, çok film çekmese de attığını vuran bir isim var: Phil Alden Robinson... 12 yıl sonra setlere geri dönen Robinson, Amerikan izleyicisinin izlemelere doyamadığı “Field of Dreams / Düşler Tarlası”, “Sneakers” ve son olarak “The Sum of All Fears”a imza atmıştı... Başı Robin Williams’ın çektiği oyuncu kadrosu Mila Kunis, Peter Dinklage, James Earl Jones, Melissa Leo ve Hamish Linklater’dan oluşan filmin konusu da bir adamın son 90 dakikasına odaklanıyor...

Bazı insanların bazen kötü günleri olur fakat Henry Altmann´ın her günü mutsuz ve kızgınlıkla geçmekteydi. Dünyaya ve yaşayan herkese kızgın olmaktan bunalan Henry soluğu doktor Gill´in yanında alır. O esnada doktorda kendi dertleriyle meşguldur ve Henry´ye beyin anevrizması teşhisi koyar. Bu haber Henry´i daha da sinirlendirir ve doktora bağırıp çağırır ve ne kadar zamanın kaldığını öğrenmeye çalışır. Bu duruma içerleyen doktor Henry´den hıncını almak adına ona sadece 90 dakikası olduğunu söyler. Henry´nin şaşkınlık ve telaşla yanından ayrılmasından hemen sonra doktor yaptığı korkunç hatayı farkeder ve koca şehirde adamı bulmak için kolları sıvar. Bu arada Henry yaşamı boyunca üzdüğü herkese ulaşıp onlardan özür dilemek için yola çıkmıştır.

İkinci şans geyiğinin suyunu çıkaran Amerikan sineması, sattığı ürünü geri alır gibi İsrail filmini niye yeniden çevirme gereği duymuş anlamak zor... Üstüne bir de yaşlandıkça itici hale gelen Robin Williams’ı ekleyince ortaya facia çıkıyor... Fragman da bunu tastamam doğrular nitelikte... Gayet sıradan, tipik bir pazar akşamı filmi... Hatta niye sinemalarda gösterime girdiğini bile anlamak zor... Direk ev sinemasına çıksaydı daha iyiydi... Ne biz alalım, ne siz... 



İlk Bakış: The Congress / Son Şans

Salı, Mayıs 27, 2014
“Waltz with Bashir / Beşir'le Vals” filminin yönetmeni Ari Folman'ın animasyon ve bilimkurgunun iç içe geçtiği yeni filmi “The Congress”, “Son Şans” adıyla 30 Mayıs’ta gösterime giriyor...

1996 yapımı “Clara Hakedosha” ile ilk filminde bol ödüllü bir başlangıç yapan Folman, 2001 yapımı “Made in Israel” ile başarısını sürdürse de, dünyaya adını “Waltz with Bashir” ile duyurmuştu... 2008’in ödül avcısı animasyon dökümanter, aldığı 41 ödülün yanına bir de oscar adaylığı eklediyse de diğer adaylar karşısında pek şansı yoktu... Beş yıl sonra yeniden bir animasyonla karşımızda Folman... Stanislaw Lem’in “The Futurological Congress” adlı romanından bir hayli serbest uyarlama olarak senaryolaştırdığı filmin oyuncu kadrosunda da Robin Wright, Harvey Keitel, Jon Hamm, Paul Giamatti, Kodi Smit-McPhee, Danny Huston, Sami Gayle, Michael Stahl-David, Michael Landes, Sarah Shahi yer alıyor...

Bizzat kendisini oynadığı Son Şans filminde Robin Wright, büyük bir stüdyodan sinema kimliğini satması için teklif alır. Birebir taratılıp bir örnek çıkarılacak ve yaratılan figür kısıtlama olmadan her tür Hollywood filminde kullanılabilecektir. Üstelik o zamana kadar oynamayı reddettiği en ticari filmler dahil! Karşılığında ise oldukça yüklü bir ücret ama daha da önemlisi, sonsuza kadar genç kalma olanağı... 20 yıllık kontratın sonunda ise Robin Wright’ı, geleceğin düşsel sinema dünyasında izliyoruz. 

Yarı kurgu yarı animasyon, çizgi ve gerçeklik arasında geçen film 3D ve hologram teknolojilerinin egemen olmaya başladığı dünyamızda dijital geleceğin toplumu ve dünyamızı nasıl şekillendirebileceğini masaya yatırıyor... İlk gösterimini geçtiğimiz yıl Cannes film festivalinde yaptığından bu yana festival programlarının olmazsa olmazı haline gelen film, bu süreçte beş ödülle de taçlanmıştı... Festivallerde kaçıranlar için Başka Sinema kapsamında vizyona çıkan “Son Şans”, izleyen herkesin beklentilerinin üzerinde çıkmasıyla övgülere boğulmuştu... Konusunun ilginç olduğunu söylemeye gerek yok sanırım... Düşündüren ve zihin açan, müzikleriyle atmosferini iyi kuran bir film... İzlemeyen kaldıysa, sinemaya koşmalarını tavsiye ediyoruz...



Yeni Video: Gaye Su Akyol "Develerle Yaşıyorum"

Salı, Mayıs 27, 2014
Yılın en beklenmedik ve farklı güzelliğine imza atarak dinleyicisini mest eden Gayet Su Akyol, dokuz şarkılık albümüne adını veren şarkıyı kliplendirerek servisledi...



İlk Bakış: Blood Ties / Kan Bağları

Salı, Mayıs 27, 2014
Prömiyerini Cannes Film Festivali’nde yaptığından bu yana merakla beklenen ve oyuncu kadrosuyla göz dolduran suç draması “Blood Ties”, “Kan Bağları” adıyla 30 Mayıs’ta gösterime giriyor...

Bruno ve Michel Papet’in yazdıkları biyografik roman “Deux Freses, Un Flic, Un Trauand”, 1999’da yayımlanmış... Övgülerle karşılanmış ve adet olduğu üzere sinema dünyasının ilgisini çekmiş... Jacques Maillot imzalı 2008 yapımı “Les liens du sang”, beş yıl sonra bu kez Amerikalılaştırılmış haliyle “Blood Ties”a evrilmiş durumda... Üstelik o filmin başrolü Guillaume Canet’in senarist ve yönetmenliğinde... Orjinal filmde François’i canlandıran Canet, senaryoyu “We Own the Night”ın senarist ve yönetmeni olarak tanıdığımız James Gray ile kotarmış... Fransız yönetmenin Amerika’da film çekme macerasında, ülke kültürleri arasındaki geçişleri üstlenmiş olsa gerek... Kısa filmlerle yönetmenliğe ısınma turu atan Canet, 2002’de “Mon ideole” ile giriştiği ilk denemesinde César adaylığıyla yüreklendirilmesinin karşılığını dört yıl sonra “Ne le dis à personne / Kimseye Söyleme” ile vermişti... 2010’da çektiği “Les petits mouchoirs / Küçük Beyaz Yalanlar”dan sonra soluğu Amerikan filminde almış... Bu seçimde “Kimseye Söyleme” ile cazibe merkezi olmasının payı büyük... Bu cazibeyi, Clive Owen, Billy Crudup, Marion Cotillard, Mila Kunis, Zoe Saldana, Matthias Schoenaerts, James Caan, Noah Emmerich ve Lili Taylor’dan oluşan oyuncu kadrosunu kurmakta kullanmış olsa gerek...

New York 1974… 50 yaşındaki Chris hapishaneden iyi halinden dolayı salıverilir. Başarılı bir polis olan kardeşi Frank kapıda onu beklemektedir. Chris ve Frank her zaman farklı olmuştur ve babaları Leon, ilginç bir şekilde Chris’e bağlıdır. Kardeşinin bu sefer değişebileceğine inanan Frank ona evini açar, bir iş bulur ve eski karısı Monica ve çocuklarıyla görüştürür. Ancak Chris yeni bir başlangıç yapamadan tekrar suç işlemeye başlar. Frank bu durum karşısında Chris ile tüm ilişkisini keser ancak aralarındaki kan bağı buna sonsuza dek izin vermeyecektir...

Bolca festival gezinen film, 144 dakikalık süresiyle aldığı eleştirilerden sonra 127 dakikaya gerilemiş ve övgüleri toplamaya başlamıştı... Gayet iyi künyesi ve oyuncu kadrosuyla merakımızı bolca körükleyen fragmandan görünen ilk şey, Owen’in role pekte yakışmadığı... Onun dışında herhangi bir sorun görünmüyor gibi... Gün saymaya devam etmeli, beklentimizi karşılar mı bilinmez ama en azından vasatı aştığı belli...



İlk Bakış: Balık ile Kraker'in Maceraları / Fish N Chips, Best Enemies Forever

Salı, Mayıs 27, 2014
Hem çocukların hem de yetişkinlerin keyifle izleyeceği, karada başlayıp denizde devam eden, eğlenceli macera “Fish N Chips, Best Enemies Forever”, “Balık ile Kraker'in Maceraları” adıyla 30 Mayıs’ta gösterime giriyor...

Kanada yapımı animasyonun senaryosu Ali Lynette-Krech imzası taşırken, yönetmenliği de daha çok prodüktör olarak bilinen Dan Krech üstlenmiş... 2003’de ilk denemesi “The Scourge of Worlds: A Dungeons & Dragons Adventure” ile vasatı aşan Krech, ağırlıklı olarak video pazarına çalışıyor... “Balık ile Kraker'in Maceraları” da video pazarı için üretilmiş ve geçtiğimiz yılın Mayıs başına izleyicisini bulmuş... Kuveyt’ten sonra gösterime girdiği ikinci ülke oluyoruz yine... Kadrosunda, Kraker’i seslendiren John Leguizamo dışında bildik isim de yer almadığını da ekleyerek pası konusuna atalım...

Bir balık, bir kedi ve paylaşılamayan sihirli bir kemik! Brooklyn’li afacan kedi Kraker’e babası önemli bir görev verir: Atalarından kalma bir kemiği bulup getirmesi gerekmektedir. Fakat bu kemik, nesilden nesle aktarılarak sevimli Balık’ın eline düşmüştür. Kraker, arkadaşı Kuyruk’un da yardımıyla kemiği ele geçirmek için türlü türlü planlar yapar. Fakat her denemede akla gelmeyen engellerle karşılaşır. Üstelik Balık ile Kraker’in paylaşamadığı tek şey sihirli kemik değildir, aynı zamanda ikisi de aynı kıza aşıktır. Bu ikisi artık ezeli düşmanlardır! 

Referansları, künyesi tamamen muamma olan filmin konusu da hayli bildik... İş fragmana kaldığında da, mevcut bir küsür dakika, amman yaklaşma diye bağırıyor adeta... Film dağıtımcısı Calinos hem küçükler, hem de büyükler demiş ama ikisi de zor görünüyor... Tv’de benzerleri izlenebilecek anime, bu çağda vizyon görüyor ya, ne desek boş valla...



5. Uluslararası İstanbul Opera Festivali 3 Haziran’da Başlıyor

Pazartesi, Mayıs 26, 2014
Ülkemizde opera ve bale sanatlarını toplumun tüm kesimlerinin yararına sunmak misyonuyla faaliyetlerini sürdüren Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’nün, Türkiye’nin kültür sanat yaşamına destek vermek amacıyla hareket eden DenizBank’ın ana sponsorluğunda organize ettiği 5. Uluslararası İstanbul Opera Festivali, 3 - 17 Haziran 2014 tarihleri arasında sanatseverlerle buluşacak.  

İki hafta sürecek festival, Başrejisör Yekta Kara’nın sanat yönetmenliğinde Haziran ayı boyunca, 6 opera prodüksiyonu ve bir gala konser ile toplam 10 temsille sanatseverlerin karşısında olacak. Festival kapsamında seyirciler; Ankara, İstanbul, Samsun ve Mersin Devlet Opera ve Balesi yapımlarının yanı sıra, Salzburg Devlet Operası’nın “Beklenmedik Karşılaşma” adlı yapımını da izleyebilecekler.  

Festivalin kapanışında Zorlu Center PSM’de gerçekleşecek Gala Konseri’ne, dünyaca ünlü Rus bariton Dmitri Hvorostovsky damgasını vuracak. Dmitri Hvorostovsky’e Şef Constantine Orbelian ile Soprano Ana Maria Martinez’in yanı sıra İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası eşlik edecek. Opera salonlarının vazgeçilmez sanatçısı Dmitri Hvorostovsky, dünyanın yaşayan en ünlü baritonu olarak kabul ediliyor. 

Prof. Rengim Gökmen: “Opera, bir metropolün en önemli sanat olayıdır”
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü ve Genel Sanat Yönetmeni Prof. Rengim Gökmen festival hakkında şunları söyledi: “Uluslararası İstanbul Opera Festivali, İstanbul kentinin dünya klasmanında farklı bir konumda olmasını sağlamıştır. Opera ve bale sanatları büyük metropollerin en önemli sanatsal etkinlikleridir. Bu yılki festivalimiz; Attila, Fatih Sultan Mehmet, Saraydan Kız Kaçırma gibi Türk, doğu ve tarihi temaların işlendiği eserlerin yer aldığı bir festival olma özelliğini taşıyacak. Festivalimizin alamet-i farikası olan Saraydan Kız Kaçırma Operası, Yıldız Sarayı ve Topkapı Sarayı’ndan sonra ilk kez Arkeoloji Müzeleri Bahçesi’nde sanatseverle buluşacak.” 

Hakan Ateş: “Festival sayesinde opera toplumun geniş kesimlerine kadar yaygınlaştı ”
DenizBank Genel Müdürü Hakan Ateş ise Uluslararası İstanbul Opera Festivali’ne başlangıcından bugüne kadar verdikleri destekten memnuniyet duyduklarını ifade etti. Ateş, “Ortaya konulan yapıt ve organizasyonlarla global arenada ses getiren Uluslararası İstanbul Opera Festivali’ne desteğimiz, kurulduğumuz gün benimsediğimiz ‘Sanata Evet’ anlayışımızın doğal bir yansımasıdır. Bundan beş yıl önce Devlet Opera ve Balesi ile güçlerimizi birleştirdiğimizde, opera sanatının toplumun geniş kesimlerince benimsenmesine katkı sunmak gibi bir hedefimiz vardı. Bugün geldiğimiz noktada, ülkemizin kültür-sanat yaşantısına bu yönde bir fayda sunabilmiş olmaktan mutluluk duyuyoruz. Zira sosyal sorumluluk vizyonumuz çerçevesinde, toplum yaşantısında olumlu yönde fark yaratabildiğimiz ölçüde attığımız adımların anlam kazandığına inanıyoruz. Dokuz yıldır sürdürdüğümüz İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası sponsorluğumuz, Uluslararası Bodrum Bale Festivali’ne olan katkımız ve iştirakimiz DenizKültür aracılığıyla yürüttüğümüz onlarca farklı projeyle Türkiye’de ‘Sanata Evet’ demeye devam edeceğiz” dedi.

Yekta Kara: “Ülkede ve dünyada ‘Her Zaman Opera’…”
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü Başrejisörü ve Festival’in Sanat Yönetmeni Yekta Kara da; “Opera tüm dünyada kendini yeniliyor. Popüler kültürün egemenliğini kıracak, gençlerin de beğenisini kazanacak çağdaş, atılımcı yapımlar üretiliyor dört bir yanda. Uluslararası İstanbul Opera Festivali kapsamında, işte bu çalışmaları öne çıkarmak, Türkleri konu alan operalara geniş yer vermek, her açıdan nitelikli, daha önce İstanbul’da sahnelenmemiş ilgi çekici örnekleri sergilemek istiyoruz.  Bu yenilenme ve değişim sürecinde en büyük güvencemiz, gençler elbet; yorumcusuyla, seyircisiyle gençler. Bizim gibi genç nüfus oranı yüksek bir ülkede gençliğin simgelediği yoğun enerjinin sanata, operaya yansıması çok doğal. Ülkemizde gençlerin gelecekte bu sanatı çok daha ileri taşıyacağı inancıyla ‘Her Zaman Opera’ diyoruz” diye konuştu. 

2014’e damgasını vuracak sanat olayı: Dünyanın yaşayan en ünlü baritonu Dmitri Hvorostovsky Türkiye’de! 
Festivalin kapanış tarihi olan 17 Haziran Salı gecesi gerçekleşecek Gala Konseri’nde opera salonlarının vazgeçilmez efsane sanatçısı Dmitri Hvorostovsky İstanbullu sanatseverlerle buluşacak. Diskografisinde resitallerden operalara kadar çok çeşitli eser bulunan Dmitri Hvorostovsky, klasik eserler kadar popüler halk şarkılarını da kendi tarzında seslendiriyor. Klasik müzik ve opera temalı altı adet TV filmi ve dizisinde de rol almış olan ünlü bariton, Gala Konseri’nde, soprano Ana Maria Martinez ve İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası eşliğinde dinleyenlere büyülü anlar yaşatacak. Zorlu Center PSM gerçekleşecek konser yine ünlü bir isim olan Şef Constantine Orbelian tarafından yönetilecek.

Festivalin biletleri MyBilet tarafından satılıyor. Bilet fiyatları ise 20 TL – 150 TL arasında değişiyor.

Program:

ATTİLA, G.Verdi  ( 2 Perde - 2 saat 15 dakika )
Ankara Devlet Opera ve Balesi / 3 Haziran 2014, Salı / Zorlu Center PSM
Konuk yönetmen Andrejs Zagars’ın sahneye koyduğu eserde; Hun İmparatoru, büyük komutan Attila’nın, Roma’yı işgali sırasında esir düşen Odabella’ya olan aşkı ve Odabella’nın intikam planları anlatılıyor. Ankara Devlet Opera ve Balesi’nde 2014 yılında ilk kez sahnelenen ve her temsil kapalı gişe oynayan eser, Zorlu Center PSM’de sahnelenecek.

FATİH SULTAN MEHMET, G.Rossini  ( 2 Perde - 2 saat 30 dakika )
İstanbul Devlet Opera ve Balesi / 6 Haziran 2014, Cuma / Zorlu Center PSM
Yönetmen Yekta Kara’nın farklı bir yorumla, zaman ve mekan değişikliği yaparak İstanbul’un fethi sürecine taşıdığı, İstanbul Devlet Opera ve Balesi yapımı “II. Mehmet” Operası, dünyada ilk kez Mehteran Bölüğü’nü de opera sahnesine çıkarıyor. “Fatih Sultan Mehmet” adıyla, sahne üzerinde yüzlerce sanatçının katılımı sonucu dev bir kadroyla sahnelenen görkemli eser, festivalin ilk yılında izleyici ile buluşmuş ve büyük yankı uyandırmıştı.

SARAYDAN KIZ KAÇIRMA, W.A.Mozart   ( 3 Perde - 2 saat 15 dakika )
Samsun Devlet Opera ve Balesi / 9-10 Haziran 2014, Pazartesi – Salı / İstanbul Arkeoloji Müzeleri Bahçesi
W.A.Mozart’ın ünlü eseri “Saraydan Kız Kaçırma” operası; İstanbul, Ankara ve İzmirli solist sanatçıların katılımıyla Samsun Devlet Opera ve Balesi Orkestra ve Korosu tarafından seyirciye sunuluyor. Festivalin simgesi haline gelen operayı, eseri yurtdışında da pek çok kez sahnelemiş olan Yekta Kara sahneye koyuyor. Mozart’ın bağışlayıcı özelliği ve erdemli tavrı nedeniyle oyunun ana karakteri olarak Selim Paşa’yı öne çıkardığı eserde, Doğu-Batı kültürlerinden gelen oyun kişilerinin farklılıkları ve çatışmaları vurgulanıyor.  

BİRJAN VE SARA, M. Tulebayev   ( 2 perde - 2 saat )
Samsun Devlet Opera ve Balesi / 13 Haziran 2014, Cuma /  Bakırköy Leyla Gencer Opera Sahnesi
TÜRKSOY´un 2013 yılını, doğumunun 100. yılı nedeniyle Kazak besteci Mukan Tulebayev'e ithaf etmesinin ardından geçen yıl Türkiye prömiyeri yapan eser, Samsun Devlet Opera ve Balesi tarafından sahneleniyor. 

BEKLENMEDİK KARŞILAŞMA, C.W.Gluck   ( 2 perde - 2 saat 30 dakika )
Salzburg Devlet Operası 14- 15 Haziran 2014, Cumartesi – Pazar / Kadıköy Süreyya Opera Sahnesi
Salzburg Devlet Operası’nın sahneleyeceği C.W.Gluck’un “Beklenmedik Karşılaşma” operası, Avrupa'da 18. yüzyılda ‘Türk operaları akımı’na dönüşen Türk hayranlığının ürünlerinden biri. Eser, 1780 yılında Viyana'da sahnelenmiş, büyük ilgi ile karşılanmış ve günümüze değin birçok ülkede beğeni toplamıştır. Eserde, halk müzikleri ve aryalar gibi çeşitli unsurlar bir araya geliyor. Rengarenk bir hacı grubunun maceralarını Kahire limanına ve Nil feribotunun güvertesine uyarlayan Salzburg Devlet Operası, ilk kez festivalde İstanbullu sanatseverlerle buluşacak.

LÜKÜS HAYAT, C.R.Rey   ( 2 Perde - 2 Saat 30 dakika )
Mersin Devlet Opera ve Balesi 15-16 Haziran 2014, Pazar – Pazartesi / Bakırköy Leyla Gencer Opera Sahnesi
Türk operet ve müzikalleri tarihine damgasını vurmuş olan Cemal Reşit Rey’in ölümsüz eseri “Lüküs Hayat” opereti, 15-16 Haziran tarihlerinde, Mersin Devlet Opera ve Balesi tarafından, ünlü tiyatro adamı Haldun Dormen’in rejisi ile sahneleniyor. Eser, ülkemizde 28 yıl gibi oldukça uzun bir süre kapalı gişe oynayarak büyük bir rekor kırmış ve dünyanın en uzun oynanan beş yapıtından biri olmuştur. 

GALA KONSERİ - “DMITRI HVOROSTOVSKY” 
Soprano: Ana Maria Martinez, Şef: Constantine Orbelian 
İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası ve Korosu
17 Haziran 2014, Salı / Zorlu Center PSM
Festival, 2014 yılına damgasını vuracak bir sanat olayı ile son bulacak. Dünyaca tanınan ünlü bariton Dmitri Hvorostovsky, Gala Konseri’nde sanatseverler ile buluşacak. New York’tan Moskova’ya, Londra’dan Viyana’ya dünyanın en büyük, en önemli opera sahnelerinde seyircinin gözdesi haline gelmiş sanatçı, soprano Ana Maria Martinez ve İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası’nın eşliğinde, Şef Constantine Orbelian yönetiminde sahne alacak.

Arkeoloji Müzesi’nde temsiller 21.00’da, diğer temsiller 20.00’da başlayacaktır.


Başka Bir Gezegenin Simetrik Hezeyanları

Pazartesi, Mayıs 26, 2014
İnternet alemi tuhaf şey... Bize kalsa yalnızdık, sesimize ses yoktu önceden... Bırakmıştık toplu isyanları, kendi kendimize söyleniyorduk... İki-üç arkadaş toplansak hemen “yok lan bu alemde adam yok, herkes oynuyor” deyip konuyu kapatıyoruz... Öyle ya herkes kendince fenomen, hepimizden akıllı, üst insan artık... Twitter, facebook, blog, instagram derken bugün geldiğimiz noktada insanlar kendilerini paylaşıyorlar artık... TDK’nın emriyle bu Özçekim’lerin hiç bir çekiciliği de yok, herkeste paçalarına kadar nabze şerbet bir yapaylık hali... Bir kaç istisna dışında... 

O istisnalardan biri Melike Pelin Tezer... Bu alemlerin Lili’si... Hayır, hiç uzun uzun anlatmayacağım onu... Anlamanız için blogunda yazdıkları yeterli... Yazıldığı gibi okunan özlerden biri, iyi ki var dediklerimizden, ki bundandır çekimi... Kucak dolusu selam olsun Lili, elinden düşürme o kalemi... 


Tora ki Ego tha ziso * lili39

/Tırnaklarımı kırmızıya boyadım aklıma uygun olsun...
Canımı yakıyorsun, ne hakla?/

Uzun uzun yazarsınız sessizliğinizde. Masalara, duvarlara, dolap kapaklarına... Göğüs boşluğunuza... Ta ki bir kelime isyan edene dek...

Kitaplara sığındım bir vakit günde üç doz, yan etkisi çok ağır. Düşse de kalkıyor insan, öyle birilerine de ihtiyacı yok. Muazzam güçlü yaratıklarız aslında. Aynı yerden bir daha vurulmaya da meyilli. 
Çılgınlık dedikleri durmadan sayı saymak, çizgilere basmadan yürümeye çalışmak falan değil. Çılgınlık kendini kendinle vurmak... 

                                           Bang bang ! I shot me down!

Başka bir gezegenin simetrik hezeyanı olduğumuza sahiden inanıyorum... Rüyanın boş bırakılan kısmını doldurur gibi seçtiğimiz mahlukatlarla, devletin her sene yenilediği yolları yürüyoruz...

Aman ne mükafat!

Kitapların ciddiyetine insanların basitliğine katlanamıyorum. Daha sağlam cümleler kurulsun istiyorum. Bu boşunalık hissi gitsin istiyorum bileklerimden. Gitmiyor...

Burada olmanın dayanılmaz sanrısı kült nimetler  de sunuyor insana. Aşk denilen sümüklü böceğin yenildiği sofralar gibi tuzsuz ve acıklı. Boktan bir ülkenin refah düzeyi milletvekilleriyle sınırlı kullarıyız şimdi. Aradığımız tanrıya henüz ulaşılamadı.
(Allah demedim diye kızmayın. O başka tanrı başka. Allahı seviyorum tanrıyla aram bozuk.)

Tutanaklara tek eşli diye geçecek üç celselik midem, sahil kenarında pişen lokma tatlısının peşinde. 
Aklıma pergel gibi takılan birinin artıklarını temizliyorum. Aseton ruhumun ağzını açtıkça kaçıyor kokusu. 
Dünyanın dönüşüne hakim milis kuvvetlerin saldırısı altında eksen eğikliğini arttırıp yatacağım. Böyle daha az dönüyor başım. 
Hem burası başka. Orası başka. 
Kalbimi kırdın aptal palyaço. 
Rakı yok  sana...
Ben şimdi bir sigara daha yakarım, demli de bir çay koyarım kendime... 
Artık hiç bir kelimenin tozunu seninle almayacağım...
Sen derdine yan, ben de aşka çok...

Daha fazlası için; http://lilipuder.blogspot.ch/


Renk Körü’nden “Minnettar”a Fenomen Destekli Klip!

Pazartesi, Mayıs 26, 2014
“Aşk Yolu”  ve “Son Mektup” adlı çalışmalarından sonra karşımıza “Minnettar” isimli yepyeni çalışmaları ile çıkan son dönemin en iddialı rock gruplarından “Renk Körü”, Yepyeni çalışmasına sosyal sorumluluk içerikli bir video klip hazırladı,Video klipte Vine fenomeni Eylül Öztürk (Memeli Mestan) ve sevilen oyuncu Ayberk Yılmaz, gruba oyunculukları ile destek verdi.

2005 yılında Ankara’da kurulan, Serhat Bayraktar (Vokal) Serkan Eles (Gitar),Fırat Bayraktar (Davul ) ve Erman Erkılınç'tan (Bas Gitar) oluşan Renk Körü, Kral Tv Konuşarock Yarışması 1.Liğinden sonra ilk önce “Aşk Yolu” albümü ve sonrasında Hakkı Bulut’un unutulmaz şarkısı “Son Mektup” yorumları ile ciddi bir hayran kitlesine ulaştı.

Yeni albüm çalışmasının habercisi olan, Sekiz Müzik Yapım etiketi ile dijital platformlarda yerini alan, Söz ve Müziği grubun vokalisti Serhat Bayraktar'a, Düzenlemesi Sertaç Ekiz'e ait olan çalışmanın mix ve mastering çalışması Çağrı Singör tarafından yapıldı.

Single'ın video klip çalışması, Son dönemin en başarılı video yönetmenlerinden Hasan Kuyucu'ya teslim edildi. Sosyal bir yara olan alkol bağımlılığının nasıl derin yaralar açtığını anlatan video klip çalışmasında, “Memeli Mestan” nicki ile tanıdığımız Eylül Öztürk, Alkol bağımlılığı olan genç bir kadını, “Beni Böyle Sev” dizisinden tanıdığımız  Ayberk Yılmaz ise, sevgilisini bu bağımlılığından kurtarmaya çalışan çaresiz bir sevgiliyi oynuyor.



Acemi Bir Aşk Hikâyesinin Gülümseten Anları: Sonunda

Pazartesi, Mayıs 26, 2014
İki gencin hayatlarının aşkını arama hikâyesini anlatan “Sonunda” neşeli ve akıcı bir dille romantizmi, büyüme sancılarını ve komediyi bir araya getiriyor. Ortaya gençlerin elinden düşüremeyeceği tam yazlık bir roman çıkıyor. Pena Yayınları’ndan neşeli, heyecanlı bir yaz romanı...

Hannah; romantik, zeki ve acemi. Sam; eğlenceli, çekici ve o da acemi. Yaz aylarının Sam ve Hannah için bambaşka bir anlamı var. Bu yaz her ikisinin de hayatı değişebilir. Her ikisi de hayatlarının aşkını bulma peşinde fakat gerçek aşkın net bir adresi yok. Aşk asla kolay bulunmaz saklandığı yerde. Hele bir de acemiysen, gözler ne kadar arasa da o saklanacak yeni yerler bulur.

Hem ciddi, hem komik ve kesinlikle romantik
Pena Yayınları tam yaz aylarına yakışan bir kitap sunuyor okurlarına. Amerikalı iki yazarın, Tom Ellen ve Lucy Ivison’ın kaleminden çıkan “Sonunda”, acemi bir aşk hikâyesini neşeli ve kıpır kıpır bir tonda anlatıyor. Gençlerin sosyalleşirken yaşadıkları acemilikler, çevre baskısı, kendilerini keşfetme süreci ve en büyük aşklarını arama çabaları kitabın ana eksenini oluşturuyor. Ancak yazarlar bunu bir öğretmen edasıyla yüksekten konuşmadan, gençlerin arasına girip, samimi bir dille konuşmayı, yer yer komik, yer yer ise ciddi olmayı başarıyorlar. Komik ve ciddi anlar arasında akıcı bir geçiş yakalıyorlar. 

Anlatımı hem Hannah’nın hem de Sam’in bakış açısından ikili olarak yapan kitap romantizmi, büyüme sancılarını ve komediyi bir araya getiriyor.

Kitap hakkında ne dediler?
“Yıllardır bu kadar gülmedim. Hem de daha ilk bölümden itibaren. Ne kitap ama! Yazarın dili karakterleri capcanlı kılıyor. Size dürüstçe diyebilirim ki bu kitabı okumadıysanız deli olmalısınız.” - readaraptor.co.uk

“Okurken neredeyse oturduğum yerden düşüyordum. Bu yüzden kitap boyunca deli gibi gülmeye hazır olanlara kesinlikle tavsiye ediyorum.” - thebookbag.co.uk

“Sonunda kitabı, günümüzde her gencin yaşadıklarını keyifli ve kolay okunabilen bir üslupta vurguluyor.” The Guardian

Eser Adı : Sonunda
Yazar Adı : Tom Ellen – Lucy Ivison
Çeviren : Murat Demirci
Orijinal Adı : Lobsters
Türü : Romans
Sayfa Sayısı : 336
Etiket Fiyatı : 23,00 TL
Yayınevi : PENA Yayınları



Yeni Şarkı: Lana Del Rey "Shades Of Cool"

Pazartesi, Mayıs 26, 2014
Üçüncü stüdyo albümü "Ultraviolence"i 13 Haziran'da kulaklarımıza göndermeye hazırlanan Lana Del Rey, albümden ikinci şarkıyı da yayımlandı... Rick Nowels'in varlığının hissedildiği şarkı, buram buram James Bond kokuyor...



Yeni Video: Kaiser Chiefs "Meanwhile Up In Heaven"

Pazartesi, Mayıs 26, 2014
Mart sonunu merakla beklenen "Education, Education, Education & War"la taçlandıran Kaiser Chiefs, albümden yayımlanan üçüncü singlelarını da kliplendirerek servis etti... Yeri gelmişken belirteyim, albüme dair değerlendirmeyi Mart Raporu'nda bulabilirsiniz...



Dizi Ajandası : 25 Mayıs / 1 Haziran

Pazartesi, Mayıs 26, 2014
Beş sezon finali, iki yeni sezon açılışı ve dört yeni diziyle şenlenen hafta, yaz sezonunun yaklaştığının da habercisi bir bakıma... Pazar akşamının yoğunluğu dışında, nicelikle nitelik dengesizliği iyice belirginleşmiş durumda... Tutmayan dizilerin finalleri arasında doğal olarak gözler “The Night Shift”, “Halt & Catch Fire” ve John Malkovich’li “Crossbones”da...


Pazartesi:
24: Live Another Day  9x5  Day 9: 3:00 P.M. - 4:00 P.M.
Friends with Better Lives  1x8  No More Mr. Nice Guy
Louie  4x7 4x8  Elevator Part 4 & 5
Rookie Blue  5x2  All by Her Selfie  
The Boondocks  4x6  Granddad Dates a Kardashian
The Listener  5x1  The Wrong Man  [Yeni Sezon]


Salı:
Awkward  4x7  After Hours
Faking It  1x6  Three To Tango  
Fargo  1x7  Who Shaves the Barber?
Playing House  1x6  Bosephus and the Catfish
The Night Shift  1x1  Pilot  [Yeni Dizi]
Wentworth  2x2  Whatever It Takes


Çarşamba:
Baby Daddy  3x18  Baby Steps  [Sezon Finali]
Derek  2x6  [Sezon Finali]
Growing Up Fisher  1x12  1x13  Madi About You / Growing Up Fairbanks  [Final]
Melissa & Joey  3x34  Uninvited
Rogue  2x1  Sex, Drugs, Rock 'N Roll  [Yeni Sezon]
The 100  1x11  The Calm


Perşembe:
Anger Management  2x62  Charlie and the Mother of All Sessions
Bad Teacher  1x6  Found Money
Gang Related  1x2  Sangre Por Sangre
Motive  2x13  For You I Die
The Black Box  1x6  Forget Me
Undateable  1x1 1x2  [Yeni Dizi]  


Cuma:
Crossbones  1x1  The Devil's Dominion  [Yeni Sezon]


Cumartesi:
In The Flesh  2x5
Orphan Black  2x7  Knowledge Of Causes, And Secret Motion Of Things


Pazar:
Believe  1x11  Revelation
Californication  7x8  30 Minutes or Less
Crisis  1x10  Found
Devious Maids  2x7  Betrayal
Enlisted  1x10  Homecoming
Game of Thrones  4x8  The Mountain and the Viper
Halt & Catch Fire  1x1  I/O  [Yeni Dizi]
Nurse Jackie  6x8  The Lady with the Lamp
Penny Dreadful  1x4  Demimonde
Salem  1x7  Our Own Private America
Signed, Sealed, Delivered  1x7  Something Good
Silicon Valley  1x8  Optimal Tip-To-Top Efficiency  [Sezon Finali]
Turn  1x9  Against Thy Neighbor
Veep  3x8  Debate


Müziğin Birleştirici Gücü Babylon Soundgarden İstanbul’daydı

Pazar, Mayıs 25, 2014
Bu yıl 4. kez gerçekleşen ve bilet gelirlerinin tamamının Soma’da hayatını kaybeden işçilerin ailelerine ve yakınlarına bağışlandığı Babylon Soundgarden İstanbul Festivali sona erdi. “Soma için Müzik” çatısı altında Parkorman’da gerçekleşen ve sahnesinde Pet Shop Boys, Sky Ferreira, Seun Kuti & Egypt 80, FM Belfast ve Kolektif İstanbul feat. Ciguli gibi dev isimleri ağırlayan festivale müzikseverlerin ilgisi yoğun oldu. Festivalin Toplum Gönüllüleri Vakfı’nın Soma Gençlik Bursu’na bağışlanan bilet gelirleri www.somaicinmuzik.com sitesinden takip edilebilir.

Müziği doğayla buluşturan Babylon Soundgarden Festivali’nde dünyaca ünlü isimler bu kez Soma için söyledi. 13 Mayıs’ta meydana gelen Soma felaketinin ardından “Soma için Müzik” çatısı altında gerçekleşen festivalin tüm bilet gelirleri Soma’da hayatını kaybeden işçilerin ailelerine ve yakınlarına aktarıldı. 

Sahnesinde Pet Shop Boys, Sky Ferreira, Seun Kuti & Egypt 80, FM Belfast ve Kolektif İstanbul feat. Ciguli, John Talabot, Mount Kimbie gibi dev isimleri ağırlayan Babylon Soundgarden İstanbul’a katılan tüm müzisyenler Soma için mesajlarını iletti. Müzikseverlerin yoğun ilgi gösterdiği festival, sunduğu alternatif içeriklerle bir müzik festivalinden fazlasını sundu. 

Babylon Soundgarden İstanbul Festivali adına konuşan Babylon Kurucu Üyesi Ahmet Uluğ da “Müziğin birleştirici ve onarıcı gücünü bugün burada gösterdiğini düşünüyoruz. Festivalimize katılarak bu duyarlılığı gösteren tüm müzikseverlere teşekkür ederiz. Müzikseverler festivalin Toplum Gönüllüleri Vakfı’nın Soma Gençlik Bursu’na bağışlanan tüm bilet gelirlerini www.somaicinmuzik.com sitesinden takip edilebilirler” dedi. 

Toplum Gönüllüleri Vakfı Soma Gençlik Bursu:
Soma'da 1. Derece yakınlarını kaybetmiş gençlere yönelik bir eğitim bursudur. Fonda toplanacak parayla Üniversite (lisans / yüksek lisans / doktora) ve Lise eğitimlerine devam eden gençlere burs imkanı sağlanacaktır.


SineMardin’e Geri Sayım Yıldız Yağmuruyla Başladı

Cumartesi, Mayıs 24, 2014
Bu yıl 30 Mayıs - 6 Haziran 2014 tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan 9. SineMardin Uluslararası Mardin Film Festivali ünlü yönetmen ve oyuncuları ağırlayacak. Festivalin açılışı komediye emanet edilecek. Güldürü seçkisinde; Tolga Çevik,  Ezgi Mola, Erkan Can ve Murat Başoğlu'nun başrolünü üstlendiği, Kıvanç Baruönü'nün yönettiği Patron Mutlu Son İstiyor 30 Mayıs'ta festivale ekibiyle birlikte start verecek. 2 Haziran'da ise bu yıl hem gişesi, hem de komedisiyle ortalığı kasıp kavuran, Türk sinemasının en çok izlenen ikinci filmi Düğün Dernek Mardin'e gelecek. Başrol oyuncuları Ahmet Kural, Murat Cemcir ve yönetmeni Selçuk Aydemir'in katılımıyla filmin ardından söyleşi de gerçekleşecek.

Reha Erdem 4 filmiyle Mardin'de
Anlatılmayan Hikâyeler seçkisinde ise ünlü yönetmen Reha Erdem dört filmiyle festivale konuk olacak. Ayrıca, 2013 yılında Cannes Film Festivali'nde çok ses getiren ve en özel bölümlerinden biri olan UN CERTAIN REGARD RENDEZ-VOUS'da gösterimi yapılan My Sweet Pepperland (Tatlı Biber Diyarım) filminin yönetmeni Hiner  Saleem Mardinli sinemaseverlerle buluşacak ve bir söyleşi gerçekleştirecek. 

Türkiye ve dünya sinemasından ödüllü filmler SineMardin’de 
9. SineMardin Uluslararası Mardin Film Festivali, bu sene Türk ve dünya sinemasının önemli filmlerini izleyicisine sunuyor. 

Aşk / Her / Spike Jonze
Günahın Dokunuşu / A Touch of Sin / Tian Zhu Ding /Zhangke Jia
A Ay / Oh Moon / Reha Erdem
Balık ve Kedi / Fish&Cat / Mahi va Gorbeh / Shahram Mokri
Beş Vakit / Times and Winds / Reha Erdem
Büyük Budapeşte Oteli / The Grand Budapest Hotel / Wes Anderson
Düğün Dernek / Wedding Feast/ Selçuk Aydemir
Düşman / Enemy /Denis Villeneuve
Geçmiş / Le Passé / The Past / Asghar Farhadi
Gittiler ‘ Sair ve Meçhul’ / Gone ‘ The Other and The Unknown’ / Kenan Korkmaz
Heykeltraş’ın Gözyaşları / Sculpters Tears / Frmeski Paykarakan / Azad Kerkuky
Kar Yağmadan Önce / Før Snøen Faller / Before Snowfall / Hisham Zaman
Kosmos / Cosmos / Reha Erdem
Mavi Ring / Sıwarê Şîn / The Blue Van / Ömer Leventoğlu
OMAR /Hany Abu- Assad
Parviz / Majid Barzegar
Şarkı Söyleyen Kadınlar / Singing Women / Reha Erdem
Sefertası / The Lunchbox / Dabba / Ritesh Batra
Tatlı Biber Diyarım / Aga / My Sweet Pepper Land/ Hiner Saleem
Yozgat Blues / Mahmut Fazıl Çoşkun
Yük / Load / Erden Kıral


Futbol, Siyaset ve Tribünlere Dair: Yakarız Bu Gezegeni

Cuma, Mayıs 23, 2014
Milyonları peşinden sürükleyen meşin yuvarlak 7’den 70’e, kadınıyla erkeğiyle herkesin her dönem ilgi odağı oldu. Din, dil, ırk ayırmadan, sosyal statüye bakmadan kitleleri aynı renkler altında buluşturdu. Oyuncusundan taraftarına, kulüp yöneticisine kadar herkese sevinci de, öfkeyi de bir arada yaşattı. Ve bu büyük ilginin kaçınılmaz bir sonucu olarak zaman içinde futbol, adeta ülkelerin ekonomisine yön veren büyük bir endüstri haline geldi. Bu spor dalının böylesine ilgi görmesinin sırrı çözüldü mü bilinmez ama futbol tutkunu araştırmacı yazar, Sema Tuğçe Dikici bu sırrın peşine düştü, müthiş bir analize imza attı. Caretta Yayınları’ndan Tortuga markasıyla piyasaya çıkan “Yakarız Bu Gezegeni” adlı kitabında Dikici, futbolu ortaya çıktığı ilk günden bugüne, değişimi ve dönüşümüyle masaya yatırdı.

11 kişilik takım oyunundan bugün milyonları peşinden sürükleyen, izahı zor bir tutkuya dönüşen, milyonlarca insanı da istihdam eden dev bir endüstri futbol… Sema Tuğçe Dikici de futbola gönül veren, tuttuğu takımı kalbiyle destekleyen bir taraftar… Aynı zamanda da Siyaset ve Sosyal Bilimler alanında pek çok çalışmaya imza atmış bir araştırmacı… Dikici, her iki kimliğini de bir araya getirdi ve futbol üzerine bugüne kadar yazılmış, çizilmiş pek çok eserden farklı bir analize imza attı. Futbolu “Yakarız Bu Gezegeni” adlı kitabında, siyaset, ekonomi ve taraftar üçgeninde anlattı. 

İlkel Günlerden Modern Dünyaya Futbol…
17. yüzyıl başlarında İngiliz denizcilerin, demir attıkları limanlarda oynadıkları oyunlar ve yerel halkın onlara ilgisiyle başlıyor futbolun hikâyesi… Zamanla farklı coğrafyalara taşınıyor ama savaşlara ve devrimlere, ekonomik buhranlara ve doğal afetlere rağmen hep bir şekilde var oluyor. Türkiye de 1. Dünya Savaşı öncesinde tanışıyor meşin yuvarlak ve peşinde koşan 11 adamla… Sonrasında 4 büyükler ve Anadolu kulüpleriyle hep ülkenin gündeminde yer alıyor…

Futbolun iki gücü: Halk ve Para…
Sema Tuğçe Dikici, yeri geldiğinde tüm dünyayı aynı anda yeşil sahalara kilitleyen futbolu en önemli dönüm noktalarıyla anlatırken, tarihe adını yazdırmış önemli isimleri de ihmal etmiyor; gelmiş geçmiş en yüksek bonservis bedeliyle Gareth Bale’den, dünyanın en zengin kulüpleri Barcelona ve Real Madrid’e futbolu dev bir endüstri olarak anlatıyor kitabında… Barcelona ve Real arasındaki sahaları aşan rekabetin perde arkası, Hitler Almanya’sının futbolu propaganda aracı olarak kullanması, Avrupa’da filizlenen Ultras hareketi, Türkiye’deki tribün kültürü dahil futbola dair bilinmeyenler, “Yakarız Bu Gezegeni”yle  gözler önüne seriliyor.

Kadın Gözüyle Futbol…
“Yakarız Bu Gezegeni” kitabını özel yapan bir başka unsur ise futbolun doğuşundan günümüze gelen öyküsünü bir kadın taraftarın kaleme alması… Daha önce Türkiye’deki futbol taraftarlığı ve Çarşı Grubu üzerine yazdığı “Çarşı” adlı bir çalışması olan Dikici, bu kitabında en önemli bölümünü de taraftar olgusuna ayırıyor. Tribün gruplarının hikâyelerinden rekabetin spor dışındaki nedenlerine, futbol taraftarlığının fanatizme dönüştüğü evreleri neden ve sonuçlarıyla sadece bir araştırmacı değil taraftar gözüyle de anlattığı kitabı “Yakarız Bu Gezegeni”, Sema Tuğçe Dikici imzası ve Caretta Yayınları’ndan Tortuga markasıyla tüm kitapçılarda… 

"Yakarız Bu Gezegeni", siyaset, ekonomi ve taraftar üçgeninde futbolu anlatırken, futbolun tarihçesine, futbolun ekonomik gücüne ve en önemlisi futbolun vazgeçilmezi taraftar gruplarına detaylı ve özenli bir bakış açısıyla yaklaşıyor.

"Kazanılan kupalarda sadece gol atan ya da kurtaranlar ve bu 11'i sahaya çıkaranların değil; yöneticisi, başkanı, masörü ve malzemecisi, seyircisi hatta basınıyla muhakkak herkesin az ya da çok bir payı vardır... Ve önemli olan, bu başarıyı paylaşmayı hazmedebilmektir." 
-Fatih Terim-

"Futbolun içine bütün ifadeleri koyabilirsin; isteği, sevgiyi, hırsı, arzuyu, kazanmayı, temaşa zevkini, paylaşımı. Futbol bu yüzden herkesi içine katan bir oyundur."
-Mustafa Denizli-

"Futbol önceden fakirlerin oynayıp zenginlerin izlediği bir oyundu. Şimdi ise zenginler oynuyor, fakirler izliyor..."
-Şenol Güneş-

Dünyanın her yerinde karşılık bulmuş bu tutkunun macerasını, Sema Tuğçe Dikici'nin kaleminden keyifle, heyecanla ve tutkuyla okuyacaksınız. Önünüze özenle serilen pek çok çarpıcı bilgiyle dünya futboluna dair bilmediğiniz pek çok şey öğrenirken, kendi futbol anlayışınız dışındaki farklı anlayışları daha iyi kavrama fırsatı bulacaksınız. 


Mersin’de Festival Zamanı: Dünyanın Müziği Geliyor!

Cuma, Mayıs 23, 2014
13. Mersin Uluslararası Müzik Festivali açılışını erteleyerek, bu yılki etkinliklerine 30 Mayıs Cuma akşamı Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası’nın dünyaca ünlü genç İngiliz keman virtüözü Charlie Siem’e eşlik edeceği konserle başlayacak… 

Soma faciası nedeniyle erteleme ve iptallerle ilgili açıklama şöyle;

"24 Mayıs – 07 Haziran tarihleri arasında yapılması planlanan ve basın duyurusu yapılan 13. Mersin Uluslararası Müzik Festivali programında 13 Mayıs 2014 günü Soma’da yaşanan maden faciası nedeniyle değişiklik yapma zorunluluğu doğmuştur. 

16 Mayıs 2014 günü Festival öncesi tanıtım etkinlikleriyle başlayacak olan Festivalde; Prof. Nevit Kodallı Çoksesli Korolar Şenliği ve I Musici Di Roma etkinlikleri iptal edilirken Devlet Halk Dansları Topluluğu, Beste Yarışması, Gülsin Onay, Cihat Aşkın konserleri ertelenmiştir. Ülkemizi olduğu kadar tüm dünyayı derinden yaralayan kaza sonucunda  hayatını kaybeden maden işçilerine tanrıdan rahmet, ailelerine başsağlığı dileriz. 

Toplumların zor zamanlarında, insanların iç dünyalarına dokunan, bazen acı, keder ve çaresizlikleri besleyen  sanat, Mersin’den yükselecek ezgilerle birlik ve beraberliğimizi pekiştirecektir. 

Festival programında, güzel sesli kent ozanı Bülent Ortaçgil, Afrika kökenli göçmen ailenin çocuğu Buika, ülkelerinde yaşanan dönemin sıkıntılarını müzikle ifade eden, Çaykovski, Gerswin, Puccini, Chopin besteleri ve melodileri destek olacak acılarımıza katlanmaya…

Mersin Uluslararası Müzik Festivali, 30 Mayıs 2014 günü İngiliz keman virtüözü Charli Siem’in Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde vereceği konser ile başlayacak. 31 Mayıs 2014 günü Flamenko, soul ve Latin cazı birleştiren İspanyol sanatçı Buika’nın şarkılarıyla devam edecek. Festival, Yair Delal, Cihat Aşkın ve Erez Mounk’un kapanış konseriyle 11 Haziran 2014 günü Tarsus St. Paulus Müzesi’nde sona erecek."




Can Yayınları ve D&R’dan Dev Kampanya: En Fazla Kaç Kitap Taşıyabilirsiniz?

Perşembe, Mayıs 22, 2014
Can Yayınları ve D&R’ın gelenekselleşen büyük kampanyası başlıyor! Yaz aylarını kitapla zenginleştirmek isteyen okurlar için yüzlerce farklı eser sadece 5 TL’den satışa sunuluyor. Kampanya 23 Mayıs 2014’te başlayıp yaz boyunca devam edecek! 

Otuz yılı aşkın bir süredir Türkiye’yi edebiyatla buluşturan Can Yayınları ve 17 yılı aşkın süredir kültür sanat ürünlerini müşterilerine sunan D&R, büyük yaz kampanyasına hazır!  

Can Yayınları ve D&R Mağazaları’nın ortaklaşa hayata geçirdikleri kampanyada yüzlerce Can Yayınları kitabının fiyat etiketi 5 TL olarak değiştirildi. Can Dündar’dan Marc Levy’ye, Oya Baydar’dan Susanna Tamaro’ya, yerli ve yabancı pek çok büyük ismin yapıtlarını en uygun fiyatla okura sunan kampanya, Can Yayınları’nın ve D&R Mağazaları’nın okuma alışkanlığını destekleme faaliyetlerinden biri. Yıllardır Türk ve dünya edebiyatının en seçkin örneklerini yayımlayan Can Yayınları ve 144 mağazasıyla D&R, 2011 yazında başladıkları projeyle bugüne dek milyonlarca okura ulaştı.  

Türkiye genelinde sayısız D&R mağazasına yayılan ve Türk yayıncılık camiasında fark yaratan kampanya, yaz boyunca kitap tutkunlarını mutlu edecek!


İlk Bakış: Les Gazelles / Aşk, Tutku, Dedikodu

Perşembe, Mayıs 22, 2014
Her yaştan kadının kendisinden bir şeyler bulacağı ve hayatta birçok seçeneğin olduğunu görecekleri kıpır kıpır bir romantik komedi “Les Gazelles”, “Aşk, Tutku, Dedikodu” adıyla 23 Mayıs’ta gösterime giriyor...

Ülkesindeki gösterimi de henüz taze olan film tam bir kadınlar güç birliği... Beş kadının ortak senaryosunu peliküle içlerinden biri, Mona Achache aktarmış... Kısa filmlerinden sonra 2009’da roman uyarlaması “Le hérisson”la parlak bir başlangıç yapan Achache, başarısını üç yıl sonra tv filmi “Bankable” ile devam ettirmişti... Üçüncü filminde enerjik romantik komediyle izleyici karşısında... Camille Chamoux, Audrey Fleurot, Josephine de Meaux, Naidra Ayadi, Anne Brochet, Olivia Côte, Franck Gastambide, Samuel Benchetrit, Camille Cottin ve Rachel Arditi’den oluşan kadro yıldız barındırmasa da çıkışta olan tanıdık simalardan oluşuyor...

Marie ve Eric liseden beri birliktedirler. İlk öpüşmelerinin üstünden on yıl geçtiğinde, birlikte bir daire almaya karar verirler. Bu durum evlenmekten daha havalı olmakla birlikte, evlilik kadar sorumluluk anlamına gelir aslında. Kontratı imzaladıktan hemen sonra Marie’nin aklı karışmaya başlar; ardından da kendisini günaha çağıran bir adamla tanışması her şeyi allak bullak eder. Marie Eric’i alışılmışın dışında bir şekilde terk eder ve kendisini zevk ve özgürlüğün adresi olan bekarlar dünyasının kollarına bırakır. Tek sorun, artık denizde su kalmamış olmasıdır. Ya da balık kalmamış olması… Marie gene de düğmeye basar. Henüz bilmediği ama hızla öğreneceği şey 30’unu geçtiği anda bekar olmanın kötü bir fikir olduğudur. Bekar olmak herkes (aile, arkadaşlar, bankacılar vs.) tarafından şüphe çekicidir ve kusurlu bir durumdur. Biyolojik saat ilerlemektedir ve erkekler, özellikle de sakallı olanlar, kendi zevkleri etrafında dönen bir dünyanın krallarıdır. Marie, çalışma arkadaşı deli dolu Sandra ve onun arkadaşlarıyla çılgın bir hayatın içinde bulur kendini. Yeni hayatına uygun yeni saç şekli ve giysileri ve daha önce onaylamadığı baştan çıkarıcı tarzıyla, partiler, danslar, erkekler arasında yeni hayatına heyecanlı bir giriş yapar diğer dört kadınla birlikte. Tüm bu süreçte, hepsi bambaşka karakter ve deneyimlere sahip bu beş kadın, birlikte daha özgür, güçlü ve mutlu olmanın yollarını ararlar. Bir sevgiliyle ya da tek başlarına...

Bildik konu, klasik özgürlük naraları, bol kadın, bol eğlence... Tipik Fransız romantik komedisi her zamanki formülü uygulayan, kadın arkadaş filmlerinden biri olarak görünüyor... 30 yaşını geçen her Fransız kadın bu krizi yaşıyor olsa gerek ki, her yıl böyle örnekler geliyor... Paris’te kadın olmak, hayatta birçok seçeneğin olduğunu göstermek... Öykü olarak kimi çeker bilmem ama beni çekmiyor... Hele de, kadının kendisini özgür olarak düşünemediği, seçenekleri aklından bile geçiremediği bir ortamda hiç cazip gelmiyor... Pembe masal izlemek isteyen buyursun...



İlk Bakış: Abuse of Weakness / Zayıflığın Esareti

Perşembe, Mayıs 22, 2014
Yönetmen Catherine Breillat’ın gerçek yaşamından uyarladığı, festival gözdesi filmi “Abuse of Weakness”, “Zayıflığın Esareti” adıyla 23 Mayıs’ta gösterime giriyor...

1976’da “Une vraie jeune fille / İlk Sevişme”den bu yana ne çekse ilgi odağı olan Breillat, son olarak 2010’da tv için ünlü Andersen masalı Uyuyan Güzel’i “La belle endormie” adıyla uyarlamıştı... 3 yıl sonra setlere dönüşünde de kendi yaşamını uyarlamış... Oyuncu kadrosunu da Isabelle Huppert, Kool Shen, Laurence Ursino, Christophe Sermet ve Ronald Leclercq’den oluşturmuş... 

Bir sabah yönetmen Maud yarı normal yarı uyuşuk bir şekilde uyanır. Yarı ölü vücudunu iyileştirmek için hastaneye yatması gerekmektedir. Yapımcısı ve asistanı bu süreçte onu yalnız bırakmaz. Maud bu esnada televizyon ekranında tesadüfen yeni filmi için aradığı erkek karakterini bulur. Vilko çekici, kibirli ve yaptığı dolandırıcılıklarla ünlenmiş bir kişiliğe sahiptir.  Hastalığını önemsemeden Maud, Vilko ile tanışmak ister ve bir gün sonra tanışırlar. Bu oldukça zor bir ilişkinin başlangıcı olacaktır. Ancak Vilko, Maud'un bu saf ve zayıf halinden yararlanarak büyük miktardaki parasına da kendisine mal etmek istemektedir…

Söz konusu Breillat olunca festivalleri gezmesi şaşırtıcı olmaz elbette... İlk gösterimini geçtiğimiz Eylül’de Toronto’da yapan film, festivalleri gezmeye halen devam ediyor... Fransa’da da 12 Şubat’ta gösterime girdiğini de ekleyelim... Bizde de bolca gösterim şansı bulan film, hatırladığım kadarıyla Filmmor, Randevu İstanbul ve Yönetmenin Pera’daki seçkisinde izleyici karşısına çıkmıştı... Festival artıklarının değerlendirme merkezi Başka Sinema, kaçıranlar için fırsat sunuyor... Yönetmenin sadık hayran kitlesinin filmi sevmesi sürpriz değil... Genel izleyicininse vasatı aştığı konusunda hemfikir olduğunu belirtelim... Fragmandan gördüklerimiz de bunu doğruluyor... Breillat formunda, konu ilginç, Huppert ekstra bonus, daha ne olsun?



İlk Bakış: X-Men Geçmiş Günler Gelecek / X-Men: Days of Future Past

Çarşamba, Mayıs 21, 2014
Kuşkusuz yılın en çok merakla beklenen filmi olan yeni X-Men macerası “X-Men: Days of Future Past”, “X-Men Geçmiş Günler Gelecek” adıyla 23 Mayıs’ta izleyiciyle buluşuyor...

2000 yılında Bryan Singer’ın başlattığı serinin beşinci filminde senaryonun altında “X-Men: The Last Stand”in de yazarı olan Simon Kinberg’in imzası bulunuyor... “xXx 2” ve “Mr. & Mrs. Smith” ile pişen Kinberg, “Sherlock Holmes”un uyarlama kadrosunda bulunduktan sonra son olarak “This Means War”in iki senaristinden biri olarak gişe sınavlarını geçmişti... Yönetmen koltuğundaysa ilk iki filmin yönetmeni Singer oturuyor... Filmin yeni bir başlangıç yapması için daha doğru isim olamaz elbette... Jennifer Lawrence, Michael Fassbender, Nicholas Hoult, Peter Dinklage, Hugh Jackman, Evan Peters, James McAvoy, Ellen Page, Anna Paquin, Halle Berry, Patrick Stewart ve Ian McKellen’in başını çektiği oyuncu kadrosu da yerli yerinde...

X-Men zamanda yolculuk yapmak zorundadır. Amacı dünyadaki tüm canlılar üzerinde evrensel bir etkisi olacak önemli bir tarihi olayı değiştirmektir. Mutantlar gelecekte kamplara hapsedilmiş durumdadırlar. Sentinel'ler tarafından avlanıp öldürüldükleri için de nesilleri tükenmenin eşiğine gelmiştir. Mutantların soyunu kurtarabilmek için iki ezeli düşman Magneto ve Charles Xavier güçlerini birleştirirler. Planları Sentinel'lerin yarattığı vahşeti durdurmak üzerine kuruludur. Wolverine, kendi kendini iyileştirebildiği için zamanda yolculuğun onda yol açabileceği yan etkiler yok olacaktır. Bu yüzden Wolverine'i Kitty Pryde'ın da yardımıyla geçmişe gönderirler. Trask Industries'in deneyler sonucu ürettiği Sentinel'lerin yapım aşamasına engel olacaklardır. Acaba bu konuda başarılı olabilecekler midir? 

Filmde, X-Men dünyasının tüm kahramanları, türlerinin hayatta kalabilmesi için iki farklı zaman boyutunda savaş verecek. X-Men üçlemesinin çok sevilen karakterleri, geleceğimizi kurtarmak için “geçmişi değiştirmek” zorunda kalacakları unutulmayacak bir mücadeleye girişecekler. Üstelik X-Men: Birinci Sınıf’tan tanıdığımız- kendi gençlik halleriyle güçlerini birleştirerek... Zamanda yolculuk teması için de temel ilham kaynaklarının Terminator, Back to the Future ve Looper gibi filmler olduğunun altını çizmiş yapım ekibi... 

Aslında çok fazla söze gerek yok... Yönetmeni ve oyuncu kadrosuyla da öne çıkan film, seride yeni bir başlangıç noktası olmak üzere geliyor... X-Men: First Class ile başlayan seri yeniden başlıyor... Dedikodulara bakılırsa “X-Men: Apocalypse”de aynı ekiple 2016’da geliyor... İlk fragmanından, viral reklamları ile tv spotlarına kadar ne izlesek ağzımızın suyu akıyor... Üç yıl aradan sonra süper kahramanlara yeniden kavuşmak için gün sayıyor, merakla bekliyoruz...



Yiğit Bener’den İktidarsız Yazılar!

Çarşamba, Mayıs 21, 2014
Ödüllü romanı “Heyulanın Dönüşü” ve Celine başyapıtı “Gecenin Sonuna Yolculuk”un çevirmeni olarak tanıdığımız Yiğit Bener’in, kurucu ve yazarlarından biri olduğu İktidarsız dergisindeki yazılarından oluşan seçkisi “Kusursuz Gezinti” adıyla raflarda yerini aldı.

“En iyisi hep birlikte, cümbür cemaat konuşmak... Her kafadan bir ses çıkması yani... Karmakarışık seslerden oluşan bir uğultu... İktidarsız bir ütopya!”

İktidardaki sizi eşiti olarak görmez, dolayısıyla o sizinle asla tartışmaz, size fikir danışmaz, sizden bir şey öğrenmez, itiraz kabul etmez, size hak vermez, hatasını kabullenmez, kendini ve kendi doğrularını asla sorgulamaz, size karşı dürüst davranmaz, eşit mesafeye girmez, beğenisini belli etmez, sizinle sırlarını paylaşmaz, dertleşmez, sohbet etmez, dostça şakalaşmaz, gülmez...

O sizi daima ötekileştirir, dışlar, aşağılar hatta sizden iğrenir, kuşkulanır, dürüstlüğünüzü sorgular, açığınızı kollar, tahrik eder, ısırır, hırpalar, hesap sorar, azarlar, bağırıp çağırır hatta böğürür, sizi hep suçlar, haddinizi bildirir, rezil eder, alay eder, yıldırır, küçümser, hafife alır, hor görür, tersler, dudak büker, harcar, ezer, sırtını döner, şikâyet eder, iftira atar, sizi utandırmaya çalışır, eninde sonunda da size daima hakaret eder...

Farklı sanat dallarından birçok aydının bir araya gelerek hazırladığı İktidarsız dergisi, yayın hayatı boyunca takipçileri için keyifli bir sanal uğrak olmuştu. Yiğit Bener, İktidarsız’da yayımlanan sivri dilli yazılarından bir seçki olan bu kitapta, bütün çağrışımlarıyla iktidar olgusunu ironik bir dille eleştiriyor. Aile reislerinden devlet büyüklerine, hayatımızda iktidar figürü olarak yer işgal eden bütün muktedirler bu paylamadan nasibini alıyor!

İlk kez Tanışanlar için YİĞİT BENER
1958’de doğdu. Gençlik yıllarını Ankara, Paris ve Brüksel’de geçirdi. 1990’dan beri İstanbul’da yaşıyor. İlk romanı Eksik Taşlar 2001’de yayımlandı. Kırılma Noktası 2004’te, Özgür Rosto 2007’de, öykü kitabı Öteki Kâbuslar ise 2010’da basıldı ve 2011’de Fransızcaya çevrildi. 2011’de basılan Heyulanın Dönüşü ile 2012 Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazandı. Louis-Ferdinand Céline’in Gecenin Sonuna Yolculuk adlı yapıtının çevirisi ile 2002 Dünya Kitap Yılın Çeviri Ödülü’nü kazandı. 2003-2009 yıllarında yayımlanan İktidarsız adlı sanal edebiyat dergisinin kurucularından ve yazarlarındandı. Burada yayımlanan yazılarından bir seçkiyi Kusursuz Gezinti adıyla kitaplaştırmıştır.

KUSURSUZ GEZİNTİ 
Yazar: Yiğit Bener  
Tür: Deneme 
Sayfa sayısı: 248 Sayfa
Fiyatı: 19 TL
Yayın tarihi: 13 Mayıs 2014


İlk Bakış: Dark Touch / Telekinezi

Çarşamba, Mayıs 21, 2014
Ailesinin öldürülüşüne tanık olan bir çocuğun başından geçen akıl almaz olayları anlatan gerilim “Dark Touch”, “Telekinezi” adıyla 23 Mayıs’ta gösterime giriyor...

Kısa filmlerle dolu kariyerinde adını geniş kitlelere ilk kez Ozon’un “8 Kadın”da birlikte çalıştığı senarist olarak duyuran Marina de Van, dördüncü uzun metrajında... 2009 yapımı “Ne te retourne pas / Dönüşüm” ile iyi iş çıkaran de Van, iki yıl sonra bu başarısını tekrarlayamadığı “Le petit poucet”in ardından yeniden gerilimde almış soluğu... Yazıp yönettiği filmin oyuncu kadrosunda da Missy Keating, Marcella Plunkett, Padraic Delaney, Charlotte Flyvholm, Stephen Wall, Robert Donnelly, Susie Power, Richard Dormer, Catherine Walker ve Simon Boyle yer alıyor... 

İrlanda'nın gözlerden uzak bir kasabasında yaşayan 11 yaşındaki Neve, ailesinin ve küçük kardeşinin hunharca öldürülmesine tanık olur. Bu kanlı katliamdan geriye kalan tek kişi küçük Neve olur. Olayı soruşturmaya gelen polisler olayın sorumlusu olarak kanlı eylemler gerçekleştiren bir çeteden şüphelense de Neve'in tanık olduğu gerçekler bambaşkadır. Neve, bu katliamı evin içerisindeki nesnelerin gerçekleştirdiğine tanık olmuştur. Ne var ki başta polis olmak üzere kimseyi inandıramaz. Ağır bir travma geçiren kızı evlerine alan komşuları Nat ve Lucas iyileşmesi için yardımcı olmaya çalışırlar. Ancak Neve'in tanık olduğu lanet burada da peşini bırakmaya niyetli değildir.

İlk açıklandığı gösterim tarihinden sonra ertelenen film nihayet gösterime giriyor olsa da, bu süreçte eskiyip unutuldu bile... Ülkesinden aldığı ödüllerle bir ara yeniden kıpırdansa bile gezindiği festivaller dışında dağıtım şansı bulamadı bir türlü... Oysa övgülerle karşılayanlar, kaçırmayın diyenler de mevcut... Türün izleyicisinin ağzını sulandıracak fragmanı ve her ne kadar orijinal bir konusu olmasa da, iyi sahnelerle bezeli... Gerilime susayanlar için, kana kana geçecek bir 90 dakika bizi bekliyor...



İlk Bakış: Tinker Bell ve Korsan Peri / Tinker Bell: The Pirate Fairy

Çarşamba, Mayıs 21, 2014
“Peter Pan” dünyasından mavi peri tozu ve onun sonsuz ihtimallerinin etkisi altındaki akıllı ve hırslı Zarina’nın, heyecan dolu yeni macerası “Tinker Bell: The Pirate Fairy”, “Tinkerbell ve Korsan Peri” adıyla 23 Mayıs’ta gösterime giriyor...

2008’de “Tinker Bell” ile başlayan Disney serisi her yıl bir filmle gelmeye devam ediyor... Ağırlıklı olarak video pazarına çıkan serinin şimdilik son filmi, John Lasseter’in bir hikayesine dayanıyor... Serinin senaristi Jeffrey M. Howard ve Kate Kondell tarafından yazılmış senaryo, yönetmenlik koltuğuna da Peggy Holmes ilk kez tek başına oturmuş... Her zamanki seslendirme kadrosu da korunmuş... Mae Whitman, Christina Hendricks, Tom Hiddleston, Lucy Liu’nun başı çekiyorsa da, Türkçe dublaj gösterimler sayesinde duyamayacağımız sesler bunlar ne yazık ki... 

Zarina adındaki peri, Peri Adası’nın çok değerli Mavi Peri Tozunu çalar ve kaçar. Skull Rock korsanları, Tinker Bell ve diğer peri arkadaşları güçlerini birleştirerek, peri tozunu ait olduğu yere geri getirene kadar, hep beraber hayatta bir kez ele geçebilecek bir maceraya çıkarlar. Ancak, Tink'in dünyası Zarina’nın peşinde alt üst olur. O ve peri arkadaşları, yeteneklerini yitirmektedirler. O yüzden, zamana karşı yarışarak Mavi Peri Tozunu geri getirmeli ve Peri Adası’nı kurtarmalıdırlar.

Serinin her zaman yakaladığı “eğlence ve sevgi dolu epik bir aile filmi” şablonu yine karşımızda... Aslında pek bilinmeyen ve bilenlerce de hor görülen bir seri olduğunu da ekleyelim... Çocuklar ve çocuklu aileler için gözü kapalı önerilecek bir dünya Peter Pan’ın varolmayanlar ülkesi... Hazır yeri gelmişken küçük büyük herkese J.M. Barrie’nin şaheser romanı “Peter Pan”ı önereyim... İş Bankası Yayınları’ndan 3 liraya sadece kendinize değil, eşe dosta da alın dağıtın hatta, hala okumamış çocuklardansanız... Fragmandan görünen eğlenceyi sinemada çıkarmak için de fazla beklemeyin... Çoluk çocuk katılın, hiç büyümeyen çocukların evreninde bu maceraya...



Zweig’ın Diktatörlüğe Doğrultulan Silahı: Vicdan Zorbalığa Karşı ya da Castellio Calvin’e

Salı, Mayıs 20, 2014
Zweig’ın ilk olarak 1936’da yayımlanan tarihî monografisi, okuru, Fransız Reformcu Jean Calvin’in dinî diktatörlüğünün hüküm sürdüğü 16. yüzyıl Cenevre’sine götürür. Zweig’ın portresini çizdiği dönem, Tanrı kelamının öne sürülerek tüm yaşam alanlarına müdahale edildiği, karşıt görüşlere yasak ve ceza aracılığıyla set çekildiği bir zorbalık dönemidir. Calvin’in farklı görüşlere gösterdiği tahammülsüzlük, İspanyol hümanist din adamı Miguel Serveto’nun resmî öğretiye ters düşen görüşleri nedeniyle hem Protestanlar hem de Katoliklerce lanetlenmesi ve bunun sonucunda 1553’te Cenevre’de yakılmak suretiyle ölüm cezasına çarptırılmasıyla zirveye tırmanır.

Tam da bu noktada Calvin’in karşısında konumlandırılan ana figür Sebastion Castellio, tarih sahnesine çıkar. Zweig’ın sözleriyle Calvin, “Serveto’nun yakılması için odun yığınını tutuştururken Castellio’nun dudaklarındaki itham edici kelimeleri de alevlendirmiş olur. Calvin her türden hür vicdana savaş ilan edince, Castellio da vicdan adına ölümü göze alarak ona meydan okur.” 

Fransız hümanist din adamı Castellio’nun, Calvin’in tahakkümüne meydan okuyuşu, Zweig’ın tarihî monografisinin ana eksenini oluşturur. Dönemin mutlak otoritesine ve bu bağlamda haksızlığa, zorbalığa, hoşgörüsüzlüğe karşı çıkma cesaretini bulan Castellio’yu bekleyen sonun Serveto’nunkine benzeyeceği düşünülür; ama Castellio, kendi deyişiyle “fil”e karşı savaşan bu “sivrisinek”, yalnız mücadelesinde, gücü tükenmiş halde, cezaya çarptırılamadan, 1563’te ölür.

Almanya’da nasyonal sosyalizmin hüküm sürdüğü dönemde yayımlanan Vicdan Zorbalığa Karşı ya da Castellio Calvin’e, Zweig’ın kendi çağının diktatörlük rejimine yönelttiği bir eleştiri olarak da anlaşılmalıdır. Katı ideolojilerin beraberinde getirdiği bireysel ve toplumsal boyutlardaki tehlikelerin ve kıyımların göz önüne serildiği, insanca yaşamak için düşünce özgürlüğünün, hoşgörünün, vicdanın altının çizildiği Vicdan Zorbalığa Karşı ya da  Castellio Calvin’e, bu özellikleriyle evrensel niteliğe sahiptir.

Yeni Tanışanlar İçin STEFAN ZWEIG
1881’de Viyana’da doğdu. Avusturya, Fransa ve Almanya’da öğrenim gördü. Savaş karşıtı kişiliğiyle dikkat çekti. 1919- 1934 yılları arasında Salzburg’da yaşadı, Nazilerin baskısı yüzünden Salzburg’u terk etmek zorunda kaldı. 1938’de İngiltere’ye, 1939’da New York’a gitti, birkaç ay sonra da Brezilya’ya yerleşti. Önceleri Verlaine, Baudelaire ve Verhaeren çevirileriyle tanındı, ilk şiirlerini ise 1901’de yayımladı. Çok sayıda deneme, öykü, uzun öykünün yanı sıra büyük bir ustalıkla kaleme aldığı yaşamöyküleriyle de ünlüdür. Psikolojiye ve Freud’un öğretisine duyduğu yoğun ilgi, Zweig’ın derin karakter incelemelerinde ifade bulur. Özellikle tarihsel karakterler üzerine yazdığı yorumlar ve yaşamöyküleri, psikolojik çözümlemeler bakımından son derece zengindir. Zweig, Avrupa’nın içine düştüğü siyasi duruma dayanamayarak 1942’de Brezilya’da karısıyla birlikte intihar etti.

VİCDAN ZORBALIĞA KARŞI YA DA CASTELLIO CALVIN’E
Yazar: Stefan Zweig 
Çeviri: Zehra Kurttekin
Yayına Hazırlayan: Nükhet Polat, Şebnem Sunar
Tür: Monografi
Sayfa sayısı: 235 Sayfa
Fiyatı: 18 TL
Yayın tarihi: 07 Mayıs 2014


İlk Bakış: My Sweet Orange Tree / Şeker Portakalı

Salı, Mayıs 20, 2014
Tüm dünyada 16 dile çevrilerek 19 ülkede milyonlar satan, 20. yüzyılın başyapıtlarından biri olarak kabul edilen aynı adlı Vasconcelos romanından uyarlanan “My Sweet Orange Tree”, “Şeker Portakalı” adıyla 23 Mayıs’ta gösterime giriyor...

Brezilyalı yazar José Mauro de Vasconcelos’un, fakir bir aile çocuğu olan Zeze'nin yaşadığı olayları anlattığı üçlemenin ilk romanı olan, orijinal adıyla “O Meu Pé de Laranja Lima” 1968 yılında çıkmış ve o gün bugündür okunması gerekenler listesinin gediklisi olmuştu... Ki bizde de Can yayınları etiketiyle raflarda yer alıyor... Yazarın “20 yıl taşıdım yüreğimde” dediği romanı, 12 günde yazdığını da belirtelim... 2012 yapımı Brezilya filmi,  Marco Bernstein ile Melanie Dimantas imzası taşıyor... Senaryoyu birlikte kotaran ikili 2004’de “O Outro Lado da Rua / Karşı Daire”de birlikte çalışmış ve ödüllere uzanmışlardı... Aynı zamanda Bernstein’in ilk yönetmenlik denemesiydi... 1998 yapımı “Central do Brasil”in senaristi olarak tanıdığımız Bernstein, ikinci kez yönetmen koltuğunda... Ağırlıklı olarak dizi oyuncularından oluşan oyuncu kadrosunda da Joao Guilherme Avila, Eduardo Dascar, Fernanda Vianna, Emiliano Queiroz ve Caco Ciocler yer alıyor...

Sevgiyi kendisi bulmak zorunda kalan ve günün birinde acıyı keşfeden küçük bir çocuğun öyküsünü anlatan roman, yazarın çocukluğundan derin izler taşıyor. Brezilya'da geçen hikayede sekiz yaşındaki küçük Zezé'nin hikayesine konuk oluyoruz. Zezé şehir dışında bir kasabada, oldukça büyük ekonomik sıkıntılar çeken bir ailenin çocuğudur. Son derece hassas ve olgun olan Zezé'nin en sevdiği şey hayal gücüyle baş başa kalıp yeni hikayeler üretmektir. Yeni taşındıkları evde karşısına çıkan portakal ağacı ise tam anlamıyla sığınabileceği tek varlık olur. Karşısına çıkan zorlukları aşabilmenin tek yolu portakal ağacının dallarının altındadır; bu ağaç güvenebileceği, sırlarını, korkularını ve sevincini paylaşabileceği tek şey olmuştur artık.

Ülkesindeki gösterimleri dışında dağıtımda şansı yaver gitmeyen film, seyircisinden aldığı geçer notu bir de ödülle süslemiş... Bu kadar geç gösterime girmesinin tuhaflığının altını çizmeye gerek yok sanırım... İyi bir künye mevcut, yönetmen ve senarist tamam, oyuncular da rollerine yakışmış... Fragman da gayet iyi... Lakin, mutlaka okunması gereken bir romanın filmine ihtiyaç yok... Çocuk edebiyatının en önemli klasiklerinden biri söz konusuyken hiç yok... Özellikle de romanı okumamış olanlar için hiç yok... Okuduğum ilk romanlardan biri olarak, hayalimdeki film halen taze ve öyle kalmasını tercih ederim... Okuyanlara bir şey demem ama bugüne kadar okumamış olanlara, sinema biletine verecekleri parayla kitapçıya uğrayıp o 200 sayfada zihinlerini sinema salonuna çevirmelerini şiddetle tavsiye ederim... 



 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template