♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Lugar de Mulher : Brezilya’dan Kahkahalar

Cuma, Aralık 27, 2019
Brezilya deyince aklınıza ne geliyor? Muhtemelen bir ya da birkaç futbolcu ismi saymışsınızdır. Plajlar, karnavallar diyen de olmuştur, favelalar ve yoksulluk diyenler de. Peki ya stand-up? Stand-up komedi desem? Zaman zaman iyi filmlerle konuşulsa da Brezilya deyince aklımıza sanat gelmiyor. Ana başlığı bu kadar akla gelmeyince stand-up deyince bir sessizliğin oluşması da elbette sürpriz değil. Stand-up sevenlerin koca bir define bulmuş gibi sevindiği platform Netflix yeni yapımı “Lugar de Mulher” ile bu soruya iki espriyi de sığdırmak istiyor. Dört bölümlük stand-up şovu 28 Kasım itibariyle meraklısını beklerken, dört komedyenin on beşer dakikalık şovunu sunuyor. Güldürünün evrenselliği ve kültür farkı düşünüldüğünde hayli merak uyandırıcı olduğu bir gerçek… Özellikle de futbol sayesinde bize yakın olduğunu düşünülen ülkenin nelere güldüğünü görme fırsatı da öne çıkmasını sağlıyor.

“Brezilya'dan dört komedyen; cinsellik, siyaset, din ve anneliği ele alıyor ve kadının yerinin, canının istediği yer olduğunu kanıtlamayı amaçlıyor.” başlığıyla sunulan Netflix dizisinin ortak noktası dört kadının da şovlarının ilk anlarında Netflix’te olmanın sevincini dile getirmeleri ve milyonlarca izleyiciye ulaşacak olmanın heyecanı. Her biri farklı üsluba sahip dört komedyen, ayrı şeyler anlatsa da toplamında Brezilya’da kadın olmanın ne anlama geldiğini de vurgulamış oluyorlar. Seyircinin kahkahaları eşliğinde şenlenen şovun her bölümü aynı oranda kahkaha attırmıyor elbette. Teker teker her bölüme ve komedyene bakış atmanın vaktidir diyerek yakından tanıyalım. Bölümlerin adları da komedyenlerin adını taşıyor zira.

Bruna Louise: 1993 doğumlu komedyen, 2001 yılından bu yana sektörde. Oyunculuk geçmişine de sahip. Ülkesinin sosyal medya starlarından biri aynı zamanda. Milyonluk takipçi sayısı ve 3 milyonu aşan Youtube videosu izlenme sayısına sahip. Daha bölümün başında sahneye adım attığı andan itibaren bunların hepsinin yansımasına şahit olmak mümkün. Seyirciyi hemen avucunun içine alan Louise, salonu kahkahaya boğuyor ve iyi bir şov sergiliyor. Bolca güldüren esprilerinin yanı sıra, sıcak, sempatik ve seksi aynı zamanda… Bekarlıktan dem vurarak başladığı şovunun ana konusu elbette kadın. Seyircinin sıcaklığıyla cinsel esprileri sıralayarak tamamladığı şov, serinin de iyi başlamasını sağlamış.

Micheli Machado: 1981 doğumlu komedyen, 2015 yılından bu yana sektörde. 2017 yılından bu yana komedyenlik yapıyor. Elli bin takipçili mütevazı instagram hesabından ne görünüyorsa sahnede de aynen o. Evli ve çocuklu bir kadın olmaktan dem vurarak şovuna başlayan Machado, sahneyi ve seyirciyi bir türlü avucunun içine alamıyor. Kahkaha aralarını beklemiyor, esprileri zamanında patlatamıyor ve sürekli tekliyor. Ritm tutturamayınca sahnede küçücük bir kadına dönüşerek dolduruyor süreyi. Orijinal bir şeyler anlatmaması da cabası. Evli kadının sıkıcılığı sonucunu çıkarmak mümkün neredeyse.

Cintia Rosini: 1984 doğumlu komedyen, tam bir yeni nesil starı. Öğretmenlikten komedyenliğe 2015 yılında geçiş yapmış bir isim. O günden beri düzenli olarak sahnelerde. Yeni yeni tanınıyor. Brezilya’da lezbiyen bir oyuncu olmanın zorluklarını anlatarak başladığı şovunu tinder ve astrolojiyle devam ettirerek güldürüyor. Ekranlarda sıkça gördüğümüz güçlü lezbiyen kadın profiliyle aykırılığı işleyerek seyirciden reaksiyonu yavaş yavaş alan, dakikalar ilerledikçe açılan komedyenin esprileri de dörtlünün arasında en güncel ve evrensel olanlar.

Carol Zoccoli: Minik dinamo olarak bilinen 1982 doğumlu komedyen ülkesinin komedideki önemli figürlerinden. Yazıyor, anlatıyor, oynuyor, performansını sergiliyor. Festivallerde sahne almışlığı da var, ödül almışlığı da. “Saturday Night Live Brazil”in da yaratıcı ekibinde yer alıyor. Haliyle onun şovu son derece özgüvenli ve yıllardır oradaymış gibi rahat. Sadece salona değil ekranın karşısına da yansıyan enerjisiyle izleyeni tavlıyor. Siyaset ile başlayan şovunda sağ-sol ayrımı üzerinden yaptığı esprileri sahneye seyirci çıkarak da interaktif hale getiriyor. Menüsü de zengin. Uyuşturucu, din ve boy sorunları üzerinden tüm salonu güldürerek kapanışı yapıyor.

Stand-up şovlarını sevenler için farklı bir seçenek sunan “Lugar de Mulher”, elbette Avrupalı ve Amerikan komedyenlerle boy ölçüşecek kadar önemli iş çıkarmıyor ama dünyanın neresinde olursak olalım benzer şeylere güldüğümüzü gösteriyor. On beşer dakikalık süresiyle sıkılmadan izlenen dört bölümlük şov Bruna Louise ve Carol Zoccoli’nin önderliğinde izleyeni sarıyor ve en azından pişman etmiyor. Brezilya’dan yükselen her kahkaha dünyadaki her kadının rahatı için. 


Distopik Bilimkurgu Başyapıtı “Kalite Ülkesi” Türkçede!

Salı, Aralık 17, 2019
Distopya ve Bilimkurgu okurlarına Epsilon’dan müjde var. Almanya’da yayımlandığı an itibariyle büyük bir ilgiyle karşılanıp haftalarca çoksatanlar listesinden inmeyen, eleştirmenlerce “1984 ve Otostopçunun Galaksi Rehberi’nin zekice birleşimi” ilan edilen Kalite Ülkesi, Türk okurlarıyla buluşuyor! 2017 Eylül’ünde yayımlanan “QualityLand” ilgiyle karşılanarak okurların gözdesi haline gelmişti. Farklı edisyonlar, sesli kitaplar derken hızla yayılan ve pek çok dile çevrilen romana nihayet kavuşuyoruz. Hakları HBO tarafından alınarak diziye dönüşecek roman Epsilon etiketiyle raflarda yerini alıyor. Türü sevenlerin merakla beklediği kitabın konusu ve yankısı ise şöyle…

Kalite Ülkesi’ne hoş geldiniz! Burası dünyanın en iyi ülkesi. Burada kimin sosyal avantajlardan ve kariyer fırsatlarından faydalanabileceği, evrensel bir seviye sistemine göre belirleniyor. Asla hata yapmayan, dünyanın en büyük ve başarılı şirketi olan Dükkân, siz daha ne istediğinizi bilmeseniz bile sizden önce öğrenip ayağınıza getirebiliyor.

Peter İşsiz, Kalite Kent’te hurdacılık yapar ancak düzgün çalışmayan makineleri hurdaya çevirmeye gönlü el vermez. Bu yüzden istemsizce, ona gönderilen çeşitli robotların lideri olarak bulur kendini. Bir gün Dükkân, Peter’a sahip olmak istemediğinden yüzde yüz emin olduğu bir şey yolladığında, Peter onu iade etmeye karar verir. Tek bir sorun vardır: Ürünü iade etmenin tek yolu, mükemmel algoritmaya sahip Dükkân’ın hatalı olduğuna herkesi inandırmak ve Kalite Ülkesi’nin temellerini oluşturan her şeyin belki de o kadar mükemmel olmadığını ortaya çıkarmaktır.

Giderek otomatikleşen ve insanların karar verme özgürlüğünü “rahatlık” kisvesiyle sınırlandıran teknoloji odaklı dünyayı mizahi bir dille eleştiren Kalite Ülkesi, son yıllarda yazılmış en iyi distopik eserlerden biri olmaya aday…

“Kalite Ülkesi muhteşem bir hiciv. İçinde yaşadığımız dünyanın çarpıklığını gözler önüne sererken, gerçeklerin karşısında ağlamamanız için sizi güldürüyor.”
–Rob Hart, The Warehouse’un yazarı

“Kalite Ülkesi çok komik ama aynı zamanda ürkütücü, yani tam bana göre.”
–Mike Judge, HBO dizisi Silikon Vadisi’nin yaratıcısı

“Kling’in keskin tespitleri ekonomiyi, hukuku, zenofobiyi, ilişkileri, güvenliği ve devleti hedef alıyor. Kalite Ülkesi’nin gerçekliğe ne denli yakın olduğunu muhteşem bir dürüstlükle anlatıyor.”
–Booklist

“Bu kitaptan alacağınız zevk, tamamen toplum olarak başımızın ne kadar belada olduğunu düşündüğünüze bağlı. İyi uykular.”
–Kirkus

Marc-Uwe Kling, Alman bir roman ve şarkı sözü yazarıdır. Kalite Ülkesi aylarca çoksatanlar listesinde kalmış, dünya çapında yarım milyondan fazla satılmıştır. Berlin’de yaşamakta olan yazarın bu eserin hakları, diziye uyarlanmak üzere HBO tarafından alınmıştır.

Kalite Ülkesi / Marc-Uwe Kling 
Almancadan Çeviren: Murat Karlıdağ
Dizi / Tür: Dünya Edebiyatı / Roman /Bilimkurgu
Yayım Tarihi: Aralık, 2019
Sayfa Sayısı: 365
Fiyat: 32,50 TL

Yukio Mişima’dan iki kitap : “Aşka Susamış” ve “Yaz Ortasında Ölüm”

Salı, Aralık 17, 2019
Can Yayınları modern Japon Edebiyatının en tartışmalı yazarı Yukio Mişima’nın külliyatını güncellemeye devam ediyor. Tartışmalı kişiliğiyle gündemi meşgul eden ama kalemiyle de her okuru kendine hayran bırakan Mişima’nın sapkın ve saplantılı arzuyu anlattığı “Aşka Susamış” ve on bir minyatürden oluşan çeşitlemesi “Yaz Ortasında Ölüm” yeni kapaklarıyla raflarda yerini aldı. Yazdıklarıyla modern japon edebiyatını şekillendiren Mişima’nın her kitabını ısrarla tavsiye ederken pası da bültene atayım.

Dört duvar arasında bir dul kadının, yaşadığı evin hizmetçisine duyduğu tutkulu aşkı konu alan Aşka Susamış, ve Japonya’nın modern yüzeyi altında yatan şiddeti ve erotizmi yansıtan Yaz Ortasında Ölüm. Modern Japon edebiyatının en tartışmalı yazarı Yukio Mişima’dan.


Aşka Susamış
Yukio Mişima’nın ilk romanı Bir Maskenin İtirafları’ndan sonra yayımladığı Aşka Susamış, yazarın hayatı boyunca kalemine rehberlik etmiş sapkın ve saplantılı arzuyu ve sarsıcı şiddeti sahneye koyan, okuru yakalayan ve bırakmayan bir eser.

Aslan, kafesinden çıktığı anda, eski, vahşi aslan olduğu zamandakinden daha geniş bir dünyaya sahip olur. Hapsedildiği sürede onun için iki dünyadan başka dünya yoktur. Diğer bir deyişle kafesin içindeki dünya ile kafesin dışındaki dünya. Artık özgür kalmıştır. Kükrer. İnsanlara saldırabilir. Onları yiyebilir. Yine de tatmin olamaz, çünkü ne kafesin içinde, ne de kafesin dışında bir üçüncü dünya yoktur.

Etsuko dört duvar arasında bir hayat sürmektedir. Gözü hep dışarıda olmuş kocası tifodan öldüğünde genç yaşta dul kalan kadın kendini kayınpederinin evinde bulmuş, yaşlı adamın rahatsız edici ilgisine boyun eğmeye mecbur kalmıştır. Tek tesellisi, evin hizmetçisi Saburo’ya olan aşkıdır. Ancak bu genç adamın sevgisini kazanmak için yaptıkları felaketini hazırlayacaktır. 

“Mişima’nın romanları çevresine korkunç ve iflah olmaz bir tuhaflık yayar; sanki sapkınlar için kurulmuş bir arafta geçiyor gibidirler.” Angela Carter

#japonedebiyatı #kadın #aşk #arzu #cinsellik #yalnızlık


Yaz Ortasında Ölüm
Romanlarıyla modern Japon edebiyatını şekillendiren Yukio Mişima, ülkesinde aynı zamanda bir öykü ustası olarak da bilinir. 1952 tarihli bu derleme, yazarın uzun eserlerinde resmettiği sahneleri aratmayan on bir minyatürü içeriyor. Kini, cinneti, sapkınlığı, çaresizliği ve erotizmi kendine ve kültürüne özgü bir dinginlik ve durulukla betimlerken, zengin tasvirleriyle gelenekten kopamamış bir Japonya panoraması yaratıyor.

Çocukluğun sımsıkı mühürlenmiş bir sandığı vardır. Genç insan bir gayret o sandığı açmaya çalışır. Kapağı açtığında içinin boş olduğunu görür. Bunun üzerine anlar ki, hazine sandığı dedikleri, her zaman böylesine boştur. Sonrasında artık kendi yargılarını önemsemeye başlar. Ancak sandık gerçekten de boş mudur acaba? Sandığı açtığı anda, göremediği çok önemli bir şey uçup gitmiş midir yoksa?

Yaz Ortasında Ölüm, hırçın bir kalemden, içinde kaybolacağınız rengârenk çeşitlemeler. 

“Japonya’nın Hemingway’i.” Life

 #japonedebiyatı #nefret #şiddet #gelenek #aile #yaşam #ölüm


YUKİO MİŞİMA, asıl adı Hiraoka Kimitake. 1925 yılında doğdu. İlk hikâyelerini çocukken yazmaya başladı. Babasının ısrarıyla Tokyo Üniversitesi’nde Hukuk okudu. Mezun olduktan sonra girdiği memuriyette ancak bir yıl çalışabildi. İstifa etti, tüm zamanını yazmaya ayırdı. Mişima’nın kısa sürede uluslararası bir ün kazanmasını sağlayan Bir Maskenin İtirafları, 1948 yılında yayımlandı. Çok sayıda romanın, popüler dizi romanların, öykü kitaplarının, denemelerin ve edebiyat eleştirilerinin yanı sıra kabuki tiyatrosu ve geleneksel no oyunları için çağdaş metinler kaleme aldı. Çağdaş Japon edebiyatının en önemli yazarı olarak kabul edilen Mişima, 1970 yılında ününün ve prestijinin doruğundayken Henry Miller (Reflections on the Death of Mishima) ve Marguerite Yourcenar (Mişima ya da Boşluk Algısı) gibi yazarların kitaplarına konu olacak bir intiharla yaşamına son verdi. 

Aşka Susamış
Çevirmen: Ali Volkan Erdemir
Dizi: Dünya Edebiyatı
Tür: Roman
Sayfa sayısı: 192
Fiyat: 21,50 TL

Yaz Ortasında Ölüm
Çevirmen: H. Can Erkin
Dizi: Dünya Edebiyatı
Tür: Öykü
Sayfa sayısı: 256
Fiyat: 26,50 TL

x

Sel Yayıncılık’tan Aralık Yenileri

Perşembe, Aralık 12, 2019
Sel Yayıncılık Aralık ayını dört kitapla karşılıyor. Salâh Birsel’in on dört kitaptan oluşan “1001 Gece Denemeleri” serisinin on birinci kitabı “Kediler”, Enis Batur’un “quartet"i “İnziva Burçları”, Ercan y Yılmaz’ın kapağı ve edisyonuyla yenilenen romanı “Sahir” ve Orhan Türker’in tarihe tanıklığı “Kondoskali'den Kumkapı'ya” ayın yeni kitapları. “Kediler”, “İnziva Burçları” ve “Sahir”i ıskalamayın derim.


Kediler * Salâh Birsel
Salâh Birsel, on dört kitaptan oluşan 1001 Gece Denemeleri serisinin on birinci kitabı Kediler'de oya gibi işlediği denemeleriyle okuru gene diyar diyar dolaştırıyor. Colette'in kedilerinden el alıp kalemini Paris'in civcivli günlerinde Rousseau'nun Diderot, Grimm, Hume ve daha niceleriyle gelgitli ilişkilerine ve bu gelgitler arasında eserlerinin yazılma öykülerine uzatıyor. Miller, Dali, Gurdjieff, Mishima, hayvanları insanlardan çok sevdiğini söylemekten çekinmeyen Axel Munthe sayfalar arasında arzı endam ediyor. Birsel, 1930'ların İzmir'ini, burada geçen çocukluk ve gençlik günlerini ise kahveleri, lokantaları ve müdavimleriyle, sonradan ünlenecek simalar eşliğinde sahneye sokuyor. En son da, yaşamı bir melodramı andıran şair Tokadizade Şekip gözlerimize bir damla yaş konduruyor.

Bu denemeler, Birsel'in kendi sözleriyle ifade edersek, kahve söyleşileri gibi daldan dala konuyor ya da başladığı yerde değil, başlamadığı yerde bitiyor.

"Çünkü her kedi, Colette'in gözünde bir erdem örneğidir. Ona göre sıradan kedi yoktur. Bahtsız, ikiyüzlülük yapmak zorunda kalmış, iyi anlaşılmamış kedi vardır. Şifa bulmaz bir insan yanılgısının alçak elle dağıttığı kedi vardır. Hiç gelmiyecek bir ödülü, bir anlayış ve acıma ödülünü bekleyen kedi vardır."
Türkçe Edebiyat * Deneme * 180 Sayfa * 20,00 TL


İnziva Burçları * Enis Batur
İnziva Burçları'nın altbaşlığında "quartet" yazıyor : "Bir Varmış Bir Okmuş" + "Plati" + "Mekik" + "Sır" dörtlüsü, bir toz bulutu mahşerinde yaşamaya diklenerek dikkatle geri çekilmeyi seçmenin ufuk çizgisini tarıyor – burçların arkasında korunası değerlerimiz var.

Bir meydan, bir ada, bir tımarhane hücresi, bir dağbaşında kayıt stüdyosu : Zorunlu ile gönüllü arası inziva halleri üzerine seferi metinler.

Kişi, kendisini kuşatan kem dünyaya mesafe koyabilir mi ?
Türkçe Edebiyat * Deneme * 322 Sayfa * 40,00 TL


Sahir * Ercan y Yılmaz
Gerçeklik duygusundan şüphe edilen genç yazarın evi bir gün basılır. Çocukluğunu birlikte geçirdiği adamlar ona hesap sormaktadır. Neyin hesabını? Elbette öykülerinin... Çünkü iddialarına göre bu öyküler yazardan ziyade onlara, onların yaşamına, yani gerçeğe aittir.

Gerçekle kurmaca arasındaki sınırın ince bir mizahla sorgulandığı, zamanın, olayların ve öykülerin iç içe girdiği kurgusuyla Sahir, yazar ve kahraman kimdir, gerçeklik ne menem bir şeydir, sorusunun etrafında dönüyor; Ercan y Yılmaz çocukluğunun geçtiği mekân ve zamanlara bir büyü tozu serpip usul usul öykülerini anlatıyor.
Türkçe Edebiyat * Roman * 142 Sayfa * 18,00 TL


Kondoskali'den Kumkapı'ya *  Orhan Türker
Günümüz İstanbul'unda turistik meyhaneleri dışında adı hemen hiç anılmayan Kumkapı, 1960'lı yılların ortalarına kadar Rumların, Ermenilerin ve Türklerin bir arada yaşadığı, azınlık kültürlerinin ağır bastığı, canlı ve renkli bir İstanbul semtiydi.

Bugün denizle ilişkisi neredeyse tamamen kesilmiş ve şehrin en fazla tahribata uğramış semti olsa da Bizans döneminden bu yana İstanbul'un en eski limanlarından birine ve Ermeni Patrikhanesi'ne ev sahipliği yapan Kumkapı, Orhan Türker'in Kondoskali'den Kumkapı'ya, Eski Bir İstanbul Semtinin Hikâyesi çalışmasıyla mâkus talihine meydan okuyor.

Semtin mimari yapısına ilişkin detaylı bilgiler, özel arşivlerden derlenen fotoğraflar ve İstanbul'da yayınlanan Rumca gazetelere yansıyan haberlerle Kondoskali'den Kumkapı'ya, Tarihe Tanıklık dizisinin son incisi.
Tarihe Tanıklık * Araştırma * 64 Sayfa * 20,00 TL


Zeka ve iğneyle dolu unutulmaz Lukianos Diyalogları : Prometheus Kafkaslar'da

Perşembe, Aralık 12, 2019
Nitelik kitapların adresi Alakarga kitap 2019’un sonunu bir klasikle getiriyor. Samsatlı Lukianos imzalı “Prometheus Kafkaslar'da - Seçme Diyaloglar” 16 Aralık itibariyle raflarda yerini alıyor.

“Bakalım Hermes; dikkat edelim de alçaklarda bir yer olmasın, sonra insanlar yardımına koşar, ne de olsa onun elinden çıktılar. Zirveye yakın bir yer de olmamalı, o zaman aşağıdan kolay görülmez. Bence ortada bir yer olsun, koyağın kenarı iyi olur, kollarını bir kayadan öbürüne uzatır, zincirlerini çakarız.”

Kaleme alındıkları günden bu yana neredeyse tüm Batı yazınını etkileyen, zekâyla, ironiyle, iğneyle dolu unutulmaz Lukianos diyalogları... Haluk Erdemol’un bu özenli çevirisi, Antik Yunan mitolojisini yalnızca kolay anlaşılır kılmıyor, iğneyle kuyu kazar gibi sabırla eklenmiş açıklayıcı notlarla hepimiz için son derece eğlenceli, apaydınlık bir okuma deneyimi sunuyor.

Prometheus Kafkaslar'da Seçme Diyaloglar / Samsatlı Lukianos
Türkçesi: Haluk Erdemol
Alakarga, Aralık 2019
Sayfa: 296
Fiyat: 30 TL

Dışarıda Yemenin Leziz Hikâyesi : Hesap Lütfen

Perşembe, Aralık 12, 2019
Restoranların ne zaman, nasıl ve neden ortaya çıktığından, dışarıda yemek yemenin zaman içinde farklılaşan işlevine, ülkemizin yemek kültürünün kendine has özelliklerine ve değişen yeme alışkanlıklarımıza kadar, dışarıda yemek yemenin yüz yıllık hikâyesi. 

Hesap Lütfen, restoran kavramının dünyada ilk ortaya çıkışından başlayarak Türkiye’de dışarıda yemenin tarihi, geçirdiği kültürel değişiklikler, türünün ilk restoranları gibi konuları anlatıyor.  İnsanlar neden dışarıda yemek yeme ihtiyacı duyar, pastanelerin Türk kültür tarihindeki yeri, fast food kültürü bize nasıl geldi ve gelişti, bahşiş alışkanlıkları, sokak satıcılarının hayatımızdaki yeri, gazinoların altın devri gibi dışarıda yemek yemenin önemli unsurları bol edebî ve kültürel referansla zenginleştirilerek aktarılıyor.

CEYLAN ÖZGE KUNDUZ, İstanbul’da doğdu. Galatasaray Lisesi’ni bitirdi. Lisans ve yüksek lisansını Boğaziçi Üniversitesi ve İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde tamamladı. Çeşitli dergilerde serbest yazarlık ve editörlük yaptı. Yemeğin tarihsel ve sosyolojik açılardan ele alınışına olan ilgisi üniversite yıllarında başladı ve halen devam etmekte. 

ELİF YİRMİBEŞOĞLU, İstanbul’da doğdu. Galatasaray Lisesi’ni bitirdi. Lisansını Yıldız Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Mütercim-Tercümanlık Bölümü’nde tamamladı. Çeşitli dergi ve gazetelerde yeme içme yazarlığı ve editörlük yaptı.

Hesap Lütfen / Ceylan Özge Kunduz, Elif Yirmibeşoğlu
Tür: İnceleme
Sayfa sayısı: 152
Fiyat: 19.00

Ali Smith’in Mevsim Dörtlemesinin ilk kitabı “Sonbahar” Kafka Kitap’tan raflarda…

Çarşamba, Aralık 11, 2019
Yayımladıkları kitaplarla şahane yükselişe geçen Kafka Kitap bir müjde daha verdi. Britanya’nın yaşayan en büyük yazarlarından Ali Smith’in Man Brooker Ödülü’ne aday gösterilen romanı “Sonbahar” Türkçede! “Mevsim Dörtlemesi”nin ilk kitabı olan “Sonbahar”, 2016’da  yayımlanmış ve ilgiyle karşılanmıştı. İkinci kitap “Kış” 2017’de yayımlanırken, “İlkbahar” da bu yıl okurla buluştu. Dörtlemenin son kitabı “Yaz”ın da gelecek yıl yayımlanması merakla bekleniyor. Kafka Kitap da dörtlemenin yayın programında yer aldığı belirtiyor.  

Kitapları uzun zamandır raflarda olmayan Smith, yeniden okur karşısına çıkmış oluyor böylece. Özgün kalemiyle okurunu büyüleyen yazarlardan biri olan Smith’in ülkemizdeki yankısı nedense bir türlü karşılık bulmadı. “Kız Erkekle Buluşur”, “Gibi”, “Rastlantısal”, “İlk Kişi ve Diğer Öyküler”, “İkisi Birden”, “Antigone” ve “Bütün Hikaye ve Diğerleri” ile türk okurunun karşısına çıktı ama yeterince ilgi görmedi. Oysa “Gibi” çok iyi roman ve “Rastlantısal” tam bir başyapıt. “Sonbahar”ı ve Smith’in yazdığı her şeyi önerirken pası da bültene atmanın vaktidir.

“Kuşkusuz Smith'in en iyi eseri. . .  Bu kitap Smith'in karmaşık yaratıcı karakterini âdeta taşa işliyor: haylaz ama zarif, öfkeli ama rahatlatıcı. Hep böyle kalması umuduyla.” —The Times 

“Haberlerden yoruldum. Muhteşem olmayan şeyleri muhteşemmiş gibi göstermelerinden ve gerçekten dehşet verici şeyleri basite indirgemelerinden yoruldum. İğnelemelerden yoruldum. Öfkeden yoruldum. Acımasızlıktan yoruldum. Bencillikten yoruldum. Bunu durdurmak için hiçbir şey yapmamamızdan yoruldum. Bütün bunları teşvik etmemizden yoruldum. Süregiden şiddetten yoruldum, yaklaşmakta olan, gelmekte olan, henüz gerçekleşmemiş olan şiddetten yoruldum. Yalancılardan yoruldum. El üstünde taşınan yalancılardan yoruldum. Bunun olmasına izin veren yalancılardan yoruldum. Bunları aptallıkları yüzünden mi, yoksa kasten mi yaptıklarını merak etmek zorunda kalmaktan yoruldum. Yalan söyleyen hükümetlerden yoruldum. İnsanların kendilerine yalan söylenmesine artık aldırış etmemelerinden yoruldum. Bu kadar korkmaya mecbur edilmekten yoruldum. Düşmanlıktan yoruldum. Ödlek hasmaniyetten yoruldum.” – Sonbahar, Ali Smith 

Sonbahar. Sisin ve bereketin mevsimi. 1819’da Keats böyle demişti. Peki ya 2016 sonbaharı? Daniel yüz yaşında bir adam. 1984 doğumlu Elisabeth ise geleceği konusunda kaygılı. Tarihe geçecek bir yaz mevsiminin böldüğü Birleşik Krallık paramparça. Kazanılan aşklar ve kaybedilenler. Ümit, ümitsizlikle el ele. Mevsimler her zamanki gibi birbirinin etrafında dönüyor.

Ali Smith’in Man Booker'a aday gösterilen yeni romanı, sınırları ve dışlayıcılığı gitgide artan bir dünyaya, zenginlik ve değerin ne olduğuna, hasadın ne anlama geldiğine dair bir tefekkür. Birbirinden ayrı ama yine de (tıpkı mevsimler gibi) birbiriyle bağlantılı ve döngüsel bir dörtlemenin, Mevsim Dörtlemesi’nin ilk kitabı olan Sonbahar, yaşadığımız zamanlara çeviriyor gözlerini. Bir kimiz? Neyden yapılmışız? Shakespearvari bir nüktedanlık, Keatsvari bir melankoli, 1960’lar Pop Art’ının o ışıldayan enerjisi: Yüzyıllar bizim yaptığımız tarihe çevirmiş gözlerini.

İşte yaşadığımız yer. İşte en muasır ve en döngüsel haliyle zaman.

Eşsiz Ali Smith’in hayal gücünden, yaşlanma ve zaman üzerine, aşk ve bizzat hikâyeler üzerine, zamanı kapsayışı geniş ve tarihteki seyahatinde ayağına çabuk bir hikâye…

ALI SMITH : İskoç yazar, oyun yazarı, akademisyen ve gazeteci Ali Smith 1962 yılında doğdu. Başta şiirler, oyunlar ve öyküler yazan Smith, Gibi’yle romancılığa adım attı. Bunu kendisine Orange Ödülü ve Man Booker Ödülü adaylıklarından sonra Encore Ödülü ile İskoç Sanat Konseyi Yılın Kitabı Ödülü’nü kazandıran Hotel World romanı izledi. 2005 yılında yine Man Booker Ödülü’ne aday gösterilen Rastlantısal ile hem Orange Ödülü’nü hem de Whitebread Yılın Romanı ödülünü kazandı. İkisi Birden romanıyla büyük ses getiren Smith, Bailey Kadınlar Kurmaca Ödülü, Goldsmiths Ödülü, Costa Roman Ödülü ve Saltire Cemiyeti İskoçya Yılın Kurmaca Kitap Ödülü’ne layık görüldü. Türkiye’de Kız Erkekle Buluşur ve İlk Kişi ve Diğer Öyküler gibi kitaplarıyla da tanınan yazar, Mevsim Dörtlemesi üst başlıklı romanlarının ilki olan Sonbahar’la 2017’de Man Booker Ödülü’ne aday gösterildi. Dörtlemenin diğer üç kitabı olan Kış, İlkbahar ve Yaz da Kafka Kitap’ın yayın programında bulunuyor.

“Ali Smith'in harika bir zihni var. [Sonbahar] karanlık bir zamanda yaşıyor olmanın anlamına dair tüm o oyunbaz, tuhaf ve duygusal değerlendirmesinde son derece etkileyici.”
—The New York Times

 “Halihazırda günümüz Britanyalı yazarlarının en yaratıcıları arasında gösterilen Ali Smith, yeni romanı Sonbahar'la, aynı zamanda toplumun ve siyasetin nabzına parmağına sıkı sıkı bastırmış, ülkenin en önemli vakanüvistlerden biri olduğunu kanıtlıyor.” 
—The Independent

Sonbahar / Ali Smith 
İngilizce Aslından Çeviren: Seda Çıngay Mellor 
Dizi / Tür: Dünya Edebiyatı / Roman 
Kafka Kitap, Aralık, 2019
Sayfa Sayısı: 216
Fiyat: 20 TL

Kolomb’dan Davidoff’a Tütün

Çarşamba, Aralık 11, 2019
Kolektif kitap yılı şahane bir kitapla kapatıyor. Alıntılara bakılırsa Detlef Bluhm’un kültürel tarih incelemesi “Tütün” bir yandan yaşam üzerindeki etkisi ve değişimini anlatırken önemli isimlerin düşünceleriyle de destekleyerek iyi bir okuma sunuyor. “Kolomb’dan Davidoff’a” alt başlıklı “Tütün”, 4 Aralık itibariyle raflarda yerini almış durumda. Farklı bir şeyler okumak isteyenlere, sigara bağımlılarına ve yılbaşı hediyesi arayanlara önerirken pası da bültene atayım. 

Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfiyle dünyanın tamamını etkisi altına alan bir bitkinin, tütünün toplumsal yaşam üzerindeki muazzam etkisinin izini sürüyor Berlinli yazar Detlef Bluhm. Edgar Allan Poe, Arthur Conan Doyle, Sigmund Freud, Walter Benjamin, Robert Musil, Albert Einstein, Jean Paul Sartre, Albert Camus, Ernesto Che Guevara gibi pek çok önemli isim ise düşünceleri, eserleri, yaşamlarıyla eşlik ediyor tütünün kültürel tarihine.

“Divana uzanmış keyif çatıyorsunuz, kendinizi düşüncelerinizin akışına bırakıyor, içmeden sarhoş oluyorsunuz; tiksinmeden, Champagne şaraplarının şurup benzeri tadını ağzınızda hissetmeden, kahvenin verdiği sinirli yorgunluğu duymadan. Beyniniz hiç bilmediğiniz beceriler geliştiriyor, kafatasınızın ağırlığını hissetmiyorsunuz artık, hafif kanatlarla hayaller diyarına uçuyorsunuz, etrafta pır pır eden hezeyanlarınızı, muhteşem bir çayırda kızböceklerini kovalayan bir çocuk gibi hayal meyal algılıyorsunuz ve kendinizi olmak istediğiniz yerde, en ideal halinizle görüyorsunuz. En güzel umutlar geçiyor yanınızdan, artık yalnızca birer hayal değil bunlar, ete kemiğe bürünmüşler ve Taglioni gibi büyük bir zarafetle süzülüyorlar. Tütün tiryakileri, siz bu duyguyu bilirsiniz!” Balzac

Alıntılar:
“Tütün tiryakileri, siz bu duyguyu bilirsiniz! Bu meret doğayı güzelleştirir, hayatın tüm zorlukları önemsizleşir, hayat kolaylaşır, zihin açılır, kasvetli düşüncelerin gri bulutları mavileşir; ama ne garip bir etkidir ki nargile, puro ya da pipo söndüğünde bu operanın perdesi de iner.”

“Tütünü sadece yakmakla kalmayıp tutkusuna da zaman ayıran insan için keyif çatmak (keyif çatmak eski bir kavram, bugün buna ‘zamanım var’ deniyor, sanki zamana sahip olunabilirmiş gibi), tütünle ayrılmaz bir bütündür.”

“Uzun bir macerası vardır tütünün. Dev bir kültür yaratmıştır. Bu kültürün ardında her ne kadar macera ve tehlike varsa da, piramitler ya da Himalaya gibi korunmalıdır, zira insanın ve hayatının bir parçasıdır. Tütün hayatımızın bilincine varmamızı sağlamıştır ki, bu her şeye değer.”

“Erkeğin doymak bilmeyen erotik fantezileri, tütün ve kadını birleştiren bir başka klişe daha yaratmıştır: Küba purolarının kadınişçilerin çıplak baldırlarının üzerinde sarıldığı efsanesi. Geçen yüzyılın ortasında muhtemelen Fransız bir muhabir tarafından yayılan bu zırva hikâye, hayli acınası fantezilere hizmet eder. Havana’daki puro fabrikasının daha 1878’de bir kadın çalışanı vardı gerçi, ama bu kadın ve daha sonraki işçi kadınlar tütün yapraklarının ayıklanmasından ve damarlarının çıkarılmasından sorumluydu. Kadınlar çok sonra, ancak 20. yüzyılın altmışlı yıllarında puro sarmaya başlayana kadar bu iş Küba’da ‘erkek işi’ydi.

“Marx tam bir tütün tiryakisiydi. Her işte olduğu gibi bunda da sınır tanımıyordu. İngiliz tütününü fazla ağır bulduğundan mümkün mertebe puro kullanıyor, aldığı hazzı artırmak ya da ikiye katlamak için bu puroları handiyse yiyordu.”

“Son bir sigara asırlardan beri her ölüm mahkûmunun en doğal hakkıdır. 1618’de idam sehpasına götürülen Sir Walter Raleigh’in yolda en sevdiği pipoyu tüttürmesine izin verilmişti. Avrupa tarihinin ilk idam mahkûmlarından biri olan Raleigh, infazdan önce son bir kez daha tütün keyfini tatmıştı.”

“Avrupa’daki tütün içme biçimlerinin gelişimine son noktayı şimdilik sigara koymuştur. 20. yüzyılın asabiliğine mükemmelen uyan sigaranın içimi hızlıdır, gayrı resmi zaman birimi ‘bir sigara içimi’dir artık. Sigara, tütün içme biçimlerinin en yaygın ve en basit olanıdır. Pipo ve puro tiryakileri tutkularına daha fazla zaman ayırır. Ama sigara tiryakilerinin daima sinirli ve stresli oldukları sonucuna varmak yanlış olur.”

Detlef Bluhm: Teoloji eğitimini yarıda bırakan 1954 Berlin doğumlu Detlef Bluhm uzun yıllardır yayıncılık, gazetecilik ve editörlük yapmaktadır.

Tütün Kolomb’dan Davidoff’a / Detlef Bluhm
Orijinal adı: Auf leichten Flügeln ins Land der Phantasie. Tabak und Kultur. Colombus bis Davidoff 
Orijinal dil: Almanca
Almanca aslından çeviren: Zehra Aksu Yılmazer
Yayınevi: Kolektif Kitap
Türü: Tarih / Kültür Tarihi
Basım Tarihi: 1. Baskı Aralık 2019
Sayfa Sayısı: 176 s.
Satış fiyatı: 25,00 TL
Çıkış tarihi: 4 Aralık Çarşamba


Joseph Roth’tan Köklerinden Kopup Savrulanların Romanı : Eyub

Çarşamba, Aralık 11, 2019
Edebiyat tarihine başyapıtı “Radetzky Marşı” ile geçen Joseph Roth’un en önemli romanlarından “Eyub” Can Yayınları etiketiyle raflarda yerini alıyor.

Çarlık Rusya’sında ailesiyle zor koşullar altında yaşayan Mendel Singer, hayatını Eyub misali Tanrı’ya adamıştır. Kaderine Tanrı’nın yön verdiğine inanan Mendel, günün birinde Amerika’ya göç eder. Fakat bambaşka bir hayat tarzı sunan bu yeni, hızlı ve modern dünyada kendini konumlandıracak zemin bulamaz. Bu sırada patlak veren Birinci Dünya Savaşı vatanıyla birlikte ailesini de elinden alınca Mendel, Tanrı’yla baş başa kalır ve kendini bir hesaplaşmanın içinde bulur.

Eyub köklerinden kopup savrulanların romanıdır. Göç, kimlik ve yabancılaşma etrafında düğümlenen roman, gelenek ile asimilasyon arasında sıkışıp kalan Doğu Avrupa Yahudiliğinin kaderini yansıtır. Odağını daima sürgünlere, vatansızlara ve yersiz yurtsuzlara çeviren Joseph Roth, Eyub’da bir ailenin dramı üzerinden 20. yüzyılın ve modern dünyanın en büyük meselelerini ele alır. 

#göç #aidiyet #kimlik #yersizyurtsuz #gezginyahudi #ailedramı      
             
Joseph Roth’un Can Yayınları’ndaki diğer kitapları: Radetzky Marşı, 2013; Kör Ayna, 2014; Hotel Savoy, 2017; Bir Katilin İtirafları, 2017; Sonsuz Kaçış, 2019.

JOSEPH ROTH, 1894’te Yahudi bir ailenin çocuğu olarak Doğu Galiçya’da doğdu. Viyana ve Lemberg’de edebiyat ve felsefe öğrenimi gördü. Birinci Dünya Savaşı’na katıldı. 1920’de Berlin’e geçerek Neue Berliner Zeitung ve Berliner-Börsen-Courier’de gazetecilik yaptı. 1923-1932 yılları arasında liberal Frankfurter Zeitung’un muhabirliğini üstlendi. Nasyonal sosyalizmin Avrupa için oluşturacağı tehlikeyi bir kehanet gibi sezinleyen ilk romanı Örümcek Ağı, bu dönemin eseridir. 1930’lu yılların başında önce Eyub adlı romanıyla, ardından da Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun yükselişi ve çöküşünü anlattığı, edebiyat tarihine başyapıtı olarak geçecek Radetzky Marşı’yla uluslararası çapta ün kazandı. Joseph Roth, 1933’te Hitler’in iktidara geldiği gün Fransa’ya göçtü. Son yıllarını mali kaygılar, gelecek tasaları ve yoğun alkol tüketiminin hızlandırdığı hastalıklarla boğuşarak geçirdi. Roth, 1939’da sürgün yaşamı sürdüğü Paris’te sefalet içinde öldü.

Eyub / Joseph Roth
Çevirmen: Cemal Ener
Dizi: Can Modern
Tür: Roman
Sayfa sayısı: 184
Fiyat: 21,50 TL  

Merry Happy Whatever : Gelenekler ve Değişim

Çarşamba, Aralık 11, 2019
Amerikalıların Noel kutlamalarındaki gelenekselciliği film ve dizilere de yansıyor. Platformların da noel tatilinde izlenecek yapımlarla donattığı kasım-aralık takviminde yılbaşı tatili odaklı film ve diziler yer alıyor. 28 Kasım itibariyle Netflix üzerinden izleyiciye sunulan komedi dizisi “Merry Happy Whatever” da onlardan biri. Sekiz bölümlük dizi klasik bir Amerikan ailesinin noel tatilinde yaşadıklarına odaklanıyor.

“Merry Happy Whatever”ın yaratıcısı komedilerle bilinen Tucker Cawley. “Everybody Loves Raymond”ın yazar kadrosunda yer alarak sektöre giriş yapan Cawley, ilk adımında ödüllü iş çıkaran isimlerden. Sonrasında iki tv filminin senaryosuna imza atan Cawley, aynı istikrarlı başarıyı arayarak geçirmiş kariyerini. “Hank”, “Up All Night” ve “The Odd Couple” ile iyi başlayan ama devamını aynı şekilde getiremeyen dizilerle devam etmiş. Yürütücü yapımcı olarak geçen yıllarından ardından ilk dizisini yaratmış ve noel hazırlıklarını yapmış. Senaryoyu da “Fam” ve “Fresh Off the Boat” ile tanıdığımız Talia Bernstein ile birlikte kotarmış. İyi de bir oyuncu kadrosu kurulmuş. Kalabalık Quinn ailesine tanıdık isimler can veriyor. Dennis Quaid yeniden komediye dönüş yaparken ailenin babası rolünde, “Undateable” ile tanıdığımız ikili Brent Morin ve Bridgit Mendler, yan rollerle iz bırakan Hayes MacArthur, Elizabeth Ho, Siobhan Murphy, Adam Rose ve Ashley Tisdale de kadroyu tamamlayan tanıdık simalar.

Müzisyen Matt ve finansçı Emmy ile tanışıyoruz. Los Angeles’ta yaşayan çiftimiz on günlük noel tatilini geçirmek üzere Emmy’nin ailesine ziyarete gidiyor. Sıcak iklim ve serbestlikten Philadelphia’nın soğuk iklimi ve muhafazakar yapısına yapılan yolculuk Matt için aynı zamanda aileye kabul anlamına da geliyor. Bir yandan kalabalık Quinn ailesini tanırken bir yandan da Matt’in bu ailenin bir parçası olmaya çalışmasını konu alıyor dizi. Geleneklerine sıkı sıkıya bağlı Quinn ailesi tatil boyunca doğdukları eve doluşup yeni yıla ve kutlamaya hazırlanıyorlar.

Eşinin ölümüyle dul kalmış Şerif Don Quinn, ailenin babası olarak tatlı sert mizaçlı, geleneklere takıntılı bir adam. Üç kızı ve bir oğlu ile ilişkileri de öyle. Sarsak oğlu ile maçları keyifle izlerken gelin ve üç torunuyla arası mesafeli. Annesinin tariflerini yaşatmaya çalışmakla kalmayıp o boşluğu doldurmaya çalışan büyük kızına hakkını teslim etmekte zorlanırken damadınaysa hiç pas vermiyor nedense. Çatlak kızının daha ilk günden aile önünde yaşanan boşanma kriziniyse tüm muhafazakarlığına rağmen iyi karşılıyor. Emmy’nin eve getirdiği damat adayınaysa her zamanki sertliğiyle olumsuz yaklaşarak klasik komedinin fitilini ateşliyor.

Ortalama 26 dakikalık süresiyle sekiz bölümden oluşan Merry Happy Whatever, geleneklerine bağlı muhafazakar bir ailenin yaşadığı değişim rüzgarlarını anlatırken güldürmeyi amaçlayan bir kahkaha efektli bir komedi dizisi. Tüm karakterleri bildik, olayları klişe ve temposu da hayli düşük. Oyuncuların çabasıyla kendini izlenir kılmaya çalışsa da hangi konuyu işlese neler olacağını bilen izleyiciyi bölümde tutmaktan çok uzak. Bu kadar klişe olunca güldürmeyi başaramıyor. Tisdale ve Ho’nun sevimlilikleriyle bir parça keyif verebiliyor. Vasatı aşamayan sıradan bir komedi olarak iz bırakmayan dizinin sezon finali ucu kapalı olarak bitmiş olsa da kadronun sosyal medya hesaplarından paylaştıklarına bakılırsa seneye bu zamanlarda tekrar bir araya gelmeye niyetleri var gibi görünüyor. Bu kadar vasat bir sezondan sonra ikinci sezon onayını alırlar mı bilinmez ama noel tatili ideali olmadıkları kesin. Böyle aileler yaşıyor mu bilinmez ama ekranda cazibelerinin çoktan öldüğü de su götürmez gerçek. Klişe aile ve ilişkiler komedisi, eski usul dizileri izlemek isteyenler dışında kimseye hitap etmiyor. 

Cahide Birgül’ün ilk romanı “Gölgeler Çekildiğinde” okurla bir kez daha buluşmaya hazır!

Salı, Aralık 10, 2019
İlk romanı “Gölgeler Çekildiğinde” ile edebiyat dünyasına şahane giriş yaparak iz bırakan Cahide Birgül uzun aradan sonra yeniden okur karşısına çıkıyor. Duygusal gerilimin usta kaleminin ruhsal bilmecesi uzun zamandır bulunamayan kitaplardan biriydi. Doksanlı yılların en önemli ilk romanlarından birinin yeniden yayımlanması sevindirici. Artık yeni kuşaklara kendini sevdirmeye hazır. Türk Edebiyatının önemli kalemlerinden biri nihayet hak ettiği ilgiyi görecek ve okunacak. Nihayet şahane bir kapağa da kavuşmuş roman. “Gölgeler Çekildiğinde”yi şiddetle öneriyorum elbette. İlk baskının peşine düşecek kadar beğenmeniz olası. Türkçe Edebiyat dizisine başlayan Kafka Kitabı da şahane hamlesi nedeniyle tebrik ederek pası bültene atayım.

90’ların sonunda kaleme aldığı kitaplarıyla Türk edebiyatına güçlü bir giriş yapıp erken bir vakitte aramızdan ayrılan Cahide Birgül, Kafka Kitap etiketiyle tekrar aramızda! Birgül’ün 1998 yılında yazdığı ilk romanı Gölgeler Çekildiğinde, Yıldırım Türker’in sunuşuyla okurla bir kez daha buluşmaya hazır! 

Bir sisle çevrelenmiş her şey nihayetinde görünür olur, işte o zaman hakikatin, eşyanın ve insanın gerçek bilgisine ulaşabiliriz. Büyük çabaların, büyük bekleyişlerin ardından. Hayatın labirentlerinde defalarca turladıktan ve gölgelerin çekilmesini bekledikten sonra…

Cahide Birgül ilk romanı Gölgeler Çekildiğinde’yi yazdığında edebiyat camiasında büyük yankı uyandırmıştı. İşlemeyi seçtiği temalar; insanın bitimsiz yalnızlığını, kasveti, ruhun derinliklerinde gizlenenleri anlatmaktaki mahareti, polisiye unsurların sürükleyiciliğini kurguya yedirmedeki başarısı, tüm bunların ötesinde, okuru hiçbir karakterle özdeşleştirmeyen, gerçeğin üzerindeki o örtüyü çekip her şeyi olan çıplaklığıyla gösterme becerisi sayesinde…

Gölgeler Çekildiğinde, hasta ve yalnız babasıyla yaşayan Esin’in ansızın çıkıp gelen bir misafirle hayatının altüst oluşunu anlatır. Bu davetsiz misafir Esin’in hayatına yavaş yavaş sızarken, Esin’in geçmişi kendi hayaletleriyle yüzleşir. Birgül, okurun ensesinde daimi bir ürperti oluşturur, tekinsizlik onun romanının başkahramanıdır. İnsanın yalnızlığının, en derin travmaların, sığınılmış evlerin, mühürlü ilişkilerin peşine düşmek elbette cesaret işidir. Cahide Birgül, cüretin kalemidir. 

Tüm gerçekliğin gölgelerle gizlenmeye devam ettiği bir dönemde Türk edebiyatının bu önemli ismini yeniden okurla buluşturmanın kıvancını yaşıyoruz. Yıldırım Türker’in sunuş yazısıyla, yeniden, Gölgeler Çekildiğinde…

YILDIRIM TÜRKER: “BÜTÜN İYİ ROMANCILAR GİBİ CAHİDE DE ŞUNU BİLİR. 
EN YALIN ANLATIMIYLA, ‘HİÇBİR ŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİL’DİR.”

“On yıllar önce başlamıştı aramaya. Sarktığı kuyular, su­sadığı pınarlar aynıydı.

“Cahide Birgül’ü on yıllar önce bir oyun yazımı semine­rinde tanıdım. Aylar süren çalışmamızda onun replikler ve sessizliklerle bir dünyayı ilmek ilmek örüşüne tanık oldum. O zaman da koyu bir yerlere, sırlarla mayınlanmış hayatlara bakıyordu.

“Sonra bir gün bir romanla çıkıp geliverdi; Gölgeler Çekildiğinde.

“Sükûneti ve güleryüzüyle ışık saçan bu kadının neyin peşinde olduğunu o romanı okuyunca anladım. Romanı bi­tirip bir gece yarısı şaşkınlık yüklü bir hayranlıkla telefona sarılıp onu aradığımı hatırlıyorum.”

“Cahide’nin romanlarını okuduktan yıllar sonra seyretmiş olduğunuz bir film gibi hatırlamanız mümkün.

“Onun mağlup doğmuş kahramanları tuhaf bir kader duygusuyla sürüklenirler. Sürüklendikleri hayatla başa çıkmaya çalışırken dengelerini nasıl kaybettiklerini, giderek dünyadan, gerçeklik duygusundan ve biz okurdan nasıl uzaklaştıklarını ürpererek okuruz.”

“Daha ilk romanında koyu mu koyu bir insan kumaşın­dan, hayatın ve varoluşun korkunç muammasından biçiyor­du dünyasını. İnsanın tekinsiz yalnızlığından çıkan ürpertici bir dünya resmine çalışıyordu.

“Cahide’nin anlatı dünyasında yazara, anlatıcıya da güvenmeye gelmez. O da sizi roman boyu kandırmış çıkabilir. Cahide Birgül, kanımca Türk edebiyatının gerginlik ustasıdır. Tetik anını anlatır.

“Onun dünyasının büyüsü de budur zaten. Evet, bütün iyi romancılar gibi Cahide de şunu bilir. En yalın anlatımıyla, ‘Hiçbir şey göründüğü gibi değil’dir.” 

Cahide Birgül, 1956 yılında Ankara’da doğdu. Ankara Devlet Mühendislik Mimarlık Akademisi Mimarlık bölümünden mezun oldu. Pazartesi dergisi ve Radikal gazetesinde yazılar yazdı. Kaleme aldığı radyo oyunları TRT Ankara Radyosu’nda seslendirildi. Emin Bey Pansiyonu adlı oyunu 1999 Devlet Tiyatroları Tiyatro Oyunu Yarışması’nda üçüncülük kazandı. Birgül, 2009 yılında hayata veda etti. Yazarın tüm romanları yayınevimiz tarafından yayınlanacaktır.

Romanları: Gölgeler Çekildiğinde (1998), Geceye Uyananlar (2000), Ah Tutku Beni Öldürür müsün (2004), Eflatun Koza (2009).
Söyleşi: Aklın Yolu Birdir – Talat Halman’la Söyleşiler (2003)

GÖLGELER ÇEKİLDİĞİNDE
Yazar: Cahide Birgül 
Dizi / Tür: Kafka Türkçe Edebiyat / Roman 
Yayım Tarihi: Aralık, 2019
Sayfa Sayısı: 204
Fiyat: 18,50 TL


Feryal Tilmaç’tan Yeni Öyküler : Sen Yabancı Değilsin

Salı, Aralık 10, 2019
“Mevt Tek Hecelik Uyku”, “Aradım Yaz Dediniz” ve “Esneyen Adam”ın İthaki Yayınlarınca yeniden basımıyla nihayet hak ettiği okuru bulan öykücülerden Feryal Tilmaç’ın yeni kitabına 12 Aralık’ta kavuşuyoruz. Kendi sesi ve üslubu olan Tilmaç’ın her kitabını önerirken yeni kitabı da heyecanla beklediğimi belirterek pası bültene atayım.

Yaşam, ısırmaktan zevk aldığımız ekşi bir meyve tadı gibi yayılıyor ağzımıza. Yayılıp çoğaldıkça kendi yolunu genişletiyor ve bizi şuncağız ediveriyor. Akrepler çoğalıp içimize doluyor. Döküleceği aşikâr olan kan için bıçaklar bileniyor. Ölümsüz kediler aramızda dolaşıyor. Çürümeye yüz tutan hatıralar ilaç kokusuna ve beyaz odalara alışıyor. Yüz kızartıcı suçlara intihar süsü veriliyor. Hor görülen bedenler ve yok olan kemikler dile geliyor. Sesler saklanacak delik arıyor ve bambaşka bir dünya inatla mümkün oluyor.

Sen Yabancı Değilsin, Feryal Tilmaç’ın gerçekle düşü iç içe geçirip okuru sarsmaya söz vermişçesine kaleme aldığı öyküler sunuyor bize. Okudukça içinde debelendiğimiz şeyin apaçık bir hastalık olduğunu fark etmemizi sağlayan, çarpıcı ve akıl çelici öykülerle ilmek ilmek örülmüş bir kitap.

“Ay yeryüzüne öyle yakın görünüyor ki. Işığı tedirginliklerin üzerini örtüyor. Sonunda insan olduğumuzu, küçüklüğümüzü, kırılganlığımızı hatırlatıyor. Sadece karanlıklarda sakladıklarımızı değil, yanıtlarla birlikte soruları da önemsiz kılıyor. Uzaktan rüzgâr çanımın sesini duyuyorum. Günün sınırını çiziyor. Artık uyku vaktinin geldiğini söylüyor ya da ben öyle anlıyorum.”

Sen Yabancı Değilsin / Feryal Tilmaç
Öykü, İthaki Yayınları, Aralık 2019
136 sayfa
15 TL


Ahmet Uğur Atlı’dan iç dünyanıza dokunacak bir anlatı: Kuruntucu

Salı, Aralık 10, 2019
Tara Kitap okuyucularını yepyeni bir kitap ile buluşturuyor. Alper Uğur Atlı’nın kaleme aldığı “Kuruntucu” sizleri bildik bir köşeden, sakin bir yolculuğa davet ediyor.

“İlle de kitap kokusu” mottosuyla yola çıkan Tara Kitap, okuyucularını yeni bir kitap ile buluşturuyor. Alper Uğur Atlı’nın kaleme aldığı “Kuruntucu” birbirinden farklı ancak bir o kadar da hayatımızdan hikâyeleri bir araya getiriyor.

Ahmet Uğur Atlı’nın ilk kitabı olan “Kuruntucu” her biri aşina olduğumuz ancak bu tanışıklığı okuyana kadar fark etmediğimiz öyküleri ile okuyucuları bazen Beyoğlu’na, bazen bir köy kahvesine, bazen de lüks bir villaya taşıyor.

Modern yaşamdaki kaygılarımız, aile bağlarımız, unutulmaz aşklarımız ve çelişkilerimiz ile her birimizden bir parça taşıyan bu öyküler, okuyucuları bildik bir köşeden, sakin bir yolculuğa çağırıyor.  Yazar kitabını “Kelimelerle, birbiri içine geçmiş düşüncelerle, anılarla, gizli sevdalarla örülmüş bir yolculuk” olarak tanımlıyor. 

Avukatlık ve sunuculuk yapan Alper Uğur Atlı’nın ilk kitabı olan “Kuruntucu” her hikayesiyle sizleri farklı bir yolculuğa çıkaracak. Tara Kitap etiketiyle raflardaki yerini alan “Kuruntucu”nun yazarı Alper Uğur Atlı, öykü dışında denemeler de kaleme alıyor.

*Bu kitabın www.tarakitap.com’dan satışlarının yazar geliri Ahbap Platformu’na bağışlanacaktır.

Kuruntucu / Alper Uğur Atlı
Öykü, Aralık 2019, Tara Kitap 
Sayfa Sayısı: 176
22 TL

Laura Barnett'ten Müthiş Bir Çıkış Romanı: Sen Ben Biz!

Cuma, Aralık 06, 2019
Yılın son demlerini umut ve aşk dolu bir hikayeyle geçirmek isteyenlere müjde April Yayınları’ndan geldi. Laura Barnett’in 2015 yılında yayımlanan ve 24 dile çevrilerek uluslararası çoksatana dönüşen romanı “The Versions of Us”, Türkçede! Sunday Times’ın çoksatan listesini uzun süre meşgul eden, Barnes & Noble ve Observer’ın yılın romanı seçkisinde yer alan, British Book Industry Ödüllerinde en iyi çıkış romanı kısa listesine giren roman “Sen Ben Biz” adıyla raflarda yerini alıyor. Konusu ilginç, referans soruları da merakı arttırıyor. Tesadüfleri, seçimleri merkeze yerleştiren aşk hikayelerini oldum olası seviyor ve kayıtsız kalamıyorum. “Sen Ben Biz” de tam bu minvalde görünüyor. Pası april bültenine atarken kitabı merakla beklediğimi belirterek aşk ve umut dolu bir yıl da dileyeyim.

Yılın son demlerinde umut dolu, aşk dolu bir hikayeyle karşınızdayız. Sliding Doors'u izlemiş miydiniz? Peki ya The Butterfly Effect'i? Bu kez biz bir soru soruyoruz... "Ya evet demiş olsaydın?" Yaptığımız tercihlere, tutturduğumuz yollara dair etkileyici bir roman Sen Ben Biz, yazarı Laura Barnett İngilizce edebiyatın yükselen yıldızlarından. Çevirmenimiz Murat Karlıdağ, kapak tasarımımız ise Terapi imzalı. 

“Sen ve ben tarih yazıyoruz. Bu, biziz.”

Eva 19 yaşında. Jim de öyle. İkisi de Cambridge öğrencisi. Yolları ilk kez 1958'de kesişiyor. Eva köpekten kaçayım derken bisikletini dalgın dalgın yürüyen Jim'in üzerine sürüyor. Ve o anda iki hayat değişiyor. Sonsuza dek, seçimler onları ayırana kadar... 

Üç farklı karar, üç olası gelecek… Aşkla, ihanetle ve hırsla şekillenen hayatlarını üç farklı şekilde yönlendiren tek bir an. Tüm bunlara rağmen iki kişi arasında asla değişmeyen bir bağ. 50’lerden günümüze, Londra’dan New York’a, Paris’ten Roma’ya hayatın farklı çizgilerinde kaçışı olmayan bir aşk.

Sen Ben Biz, yaptığımız seçimlere, girdiğimiz yollara, dönüm noktalarımıza dair müthiş bir roman. Film hakları Trademark'a satılan, 24 dile çevrilen Sen Ben Biz, Laura Barnett'ten müthiş bir çıkış romanı. 

"Kitabı okudukça kendinizi mükemmeli ve kusurluyu sorgularken bulacaksınız. Seçimler ve sonuçlar üzerine bir şaheser." 
PUBLISHERS WEEKLY 

"Kitabın konusu müthiş, tekniği ise kusursuz. Ayrıca sonu, hadi sonları diyelim, insanı derinden etkiliyor." 
THE GUARDIAN 

"Barnett cazip bir konuyu mükemmel bir teknikle yazıyor. Üç farklı son... Üstelik olasılıkları öğrenmek için bir seçim yapmak zorunda değilsiniz!"
 THE OBSERVER  

“Hayat ve kader üzerine dokunaklı ve duygusal bir hikaye.” 
STYLIST

"Tam isabet… Şansın ve kaderin hayattaki rolüne dair düşündüren, cazibeli bir roman."
SUNDAY TELEGRAPH 

Sen Ben Biz / Laura Barnett
Orijinal Adı: The Versions of Us
Çeviri: Murat Karlıdağ
Kategori: Dünya Roman
April Yayıncılık, Aralık, 2019
Sayfa Sayısı: 432
Etiket Fiyatı: 35 TL


Sıradan bir annenin kendini kişisel gelişim fenomenine kaptırma hikâyesi : Bir Şifa Bağımlısının İtirafları

Cuma, Aralık 06, 2019
Şaman, astrolog, hipnotizmacı, vücut okuyucusu, nefes, masaj, dans terapistleri, enerji uzmanları ve bin bir nevi şifacı, bir insanın ruhuna ne yapabilir? Cevap, Bir Şifa Bağımlısının İtirafları’nda…

“İpin ucunu bir yerde kaçırdım. Bazı kadınların hep daha fazla estetiğe ihtiyaç duymaları gibi, ben de ruh estetiğine ihtiyaç duyuyordum. Kabul ediyorum, şifa bağımlısı oldum.”

Tıbbın çaresiz kaldığı bir bağışıklık hastalığını yenmek için başvurduğu uygulamalarda hızını alamayan Ela Başak Atakan’ın, detoksla bağırsaklarını, yogayla kafasını, farkındalıkla nefesini ve bütün bunları yaparken cüzdanını boşaltmasını kahkahalarla okuyacaksınız.

ELA BAŞAK ATAKAN, sinema yüksek lisansı yaptıktan sonra, Türkiye ve Amerika’da film sektöründe yönetmen olarak çalıştı. Senarist olarak kariyerine devam etti. Fakat hayatın bir film olduğuna kanaat getirip çıktığı kişisel gelişim yolculuğunda kendini öğretmenliğe adadı. Halen Koç Üniversitesi Medya ve Görsel Sanatlar Bölümü’nde senaryo dersleri veriyor ve film okumaları hazırlıyor, fena halde bağlandığı alternatif şifa yöntemleriyle kişisel gelişimini sürdürüyor.

Bir Şifa Bağımlısının İtirafları / Ela Başak Atakan
Tür: Kişisel Gelişim
Sayfa sayısı: 224
Fiyat: 26.50

Brian Banks : Özgürlük Zihinde Başlar

Perşembe, Aralık 05, 2019
Çağımız insan hakları çağı oluyor giderek. Özgürlüğümüzün ve sınırlarımızın bilinciyle hareket ettiğimizde önümüzde hiçbir şey duramıyor ve hakkımız er geç teslim ediliyor. Yargı sisteminin tüm gediklerini aşmakla kalmıyor, özellikle sosyal medyadan etiketlerle adalet çağrısında bulunuyoruz. Yakın zamanda pek çok davada istenen kararlar çıktı ve suçlular hak ettikleri cezaları aldı. Ya hak edilmemiş cezalar? Suçsuz olsa da bunu kanıtlayamadığı için yok yere ceza çekenler. İkibinli yıllar aynı zamanda bu suçsuz hükümlülerin kaybolan yıllarını da geri vermek için çabalıyor. Çeşitli dernek, kurum ve kuruluşlar ile gönüllüler yanlış yargılama ile suçsuz yere hapis yatan insanlara umut oluyor. Bu umudun kahramanlarından biri de yakın gelecekten biri. Hikayesiyle basında gündem olan Brian Banks, adını verdiği filmde özgürlüğünü geri kazanmaya çalışıyor.

Gerçek hikayeye dayanan filmin senaryosunu “The Pornographer”, “Akeelah and the Bee” ve “Spinning Into Butter” ile tanıdığımız Doug Atchison kotarırken peliküle aktaran isimse Tom Shadyac olmuş. Doksanlı yıllara Jim Carrey’li komedilerle damga vuran Shadyac, on bir yıl sonra setlere dönmüş. İlk yönetmenlik denemesi “Ace Ventura: Pet Detective” ile 1994’ü rüya gibi geçiren yönetmen “The Nutty Professor” ve “Liar Liar”dan sonra “Patch Adams” ile aile filmi klasiği de yaratmıştı. “Dragonfly” ile mistik dramı denedikten sonra ikibinli yılları da “Aman Tanrım” serisiyle karşıladı. “Bruce Almighty” ve “Evan Almighty”nin ardından gömüldüğü sessizliği Brian Banks ile bozmuş. Komedilerle meşhur yönetmen bu kez direksiyonu drama çevirerek adalet arıyor. Mütevazı bir oyuncu kadrosu kurulmuş. “Straight Outta Compton” ile yıldız statüsüne doğru büyük bir adım atan Aldis Hodge başrolü üstlenirken, Greg Kinnear, Melanie Liburd, Sherri Shepherd, Mystie Smith ve Xosha Roquemore da ona eşlik eden isimlerden öne çıkanlar.

Brian Banks ile tanışıyoruz. 16 yaşında iken tecavüz suçlamasıyla altı yıl hapse mahkum olmuş. Şartı tahliye ile salınmış. Hayatını değiştiren olay sonrası cinsel suçlu olarak sabıkası yüzünden herhangi bir işe giremiyor, parklar ve okullara altı yüz metreden fazla yaklaşamıyor. Okulu bırakmak zorunda olması bir yana yıldız bir futbolcu adayı iken artık futbol oynayamıyor. USC’ye bağlı bir Amerikan lisesi futbol yıldızı olan Brian Banks, NFL hayalleri kurarken kendisini hapishanede buluvermiş. Banks’in mahkemenin yeniden görülmesi için yaptığı itiraz ile çaktığı kıvılcım Justin Brooks’a ulaşmasıyla ateşe dönüşüyor. Suçsuz bir adamın özgürlüğünü yeniden kazanmasını izliyoruz kısacası.
Doug Atchison, mevcut öyküyü küçük dokunuşlarla standart hale getirmiş. İlham verici bir öykü olsa da duygudan uzak bir şekilde, mesafeli ve soğuk olarak yansıtıyor kahramanını. Banks’in öyküsünün içi fazlasıyla dolu, fazlasıyla özel ve ilham verici oysa. Shadyac’ın da bu senaryodan iyi bir dram çıkarma çabası daha yarısına gelmeden boşa oluyor. Seyircisini bir türlü filmin içine sokamıyor ikili. Hodge’un tüm çabası da etkisiz kalıyor. Önüne çıkan her engeli aşma çabasındaki Banks’in mücadelesi sıradanlaşıyor böylece. Tüm mücadelenin ortasında pozitif bir anne, karbon kağıdı gibi sevgili adayı, isteksiz avukat her şeyi yapaylaştırıyor. Bir de üzerine izleyicinin içine işlemesi planlanan özlü sözler bölümü gelince o sekanslar kamu spotu gibi kalıyor. Etkisiz senaryonun hiçbir duyguyu harekete geçirmemesi sayesinde Banks’ın hayat hikayesi gözümüzün önünden gelip geçtiğiyle kalıyor sadece. Standart bir film olarak kalıyor.

On milyon dolarlık bütçesini gişedeki kötü gidişiyle çıkarmaya çalışan “Brian Banks”,  iki festivalden aldığı ödüle rağmen 9 Ağustos’ta girdiği vizyonda beklenen etkiyi yaratamamış. Amerikan futboluna duyulan tutkuya rağmen hesapların tutmaması da yeterli gösterge. Elbette filmi sevenler ve yüksek puanlarla beğenisini gösterenler var ama bu durum tipik bir tv filmi tadında olduğu gerçeğini değiştirmiyor. “Hayatta kontrol edebileceğin tek şey hayata karşı verdiğin tepkidir” sözlerini sık sık yineleyen ve bu minvalde mesajlar veren Brian Banks, tüm bu sözlerine rağmen ibretlik öyküsünü tepkisiz bir seyire dönüştüren doksan dokuz dakikalık vasatlık. 

Horacio Castellanos Moya'dan Thomas Bernhard üslubunda bir öfke konçertosu: Tiksinti

Perşembe, Aralık 05, 2019
“Cahil halkların birincil ve başlıca özelliğidir bu, kendi çöplüklerini dünyanın en iyi yeri kabul ederler.”

Sanat tarihi profesörü Edgardo Vega on sekiz yıllık sürgünün ardından, annesinin cenazesi için Kanada’dan ülkesi El Salvador’a dönmek zorunda kalır. Zamanında ülkesinden iğrenerek kaçmıştır ama şimdi kâbusuyla yüzleşmek zorundadır. El Salvador’daki tek arkadaşı olan Moya adlı yazarla bir barda buluşarak pislik yuvası dediği o ülkede ne var ne yoksa kesintisiz bir monologda yerin dibine sokar: politikacıların yozlaşmışlığı, askerlerin cani katliamları, halkın zevksizliği ve aptallığı, çürümüş eğitim sistemi, mide bulandırıcı El Salvador birası ve yemekleri – tiksintiye müstahak daha nice şey...

El Salvadorlu sürgün yazar Horacio Castellanos Moya’dan hakaret virtüözü Thomas Bernhard üslubunda bir öfke konçertosu.

“Tiksinti elbette ki sadece bir hesap kapatmadan ya da bir yazarın ahlaki ve politik ortam karşısındaki derin ümitsizliğinin ifadesinden ibaret değil, aynı zamanda bir üslup alıştırması, Castellanos Moya’nın Bernhard’ın kimi eserlerine yönelik parodisi ve insanı gülmekten öldüren bir roman.”
– Roberto Bolaño

Tiksinti / Horacio Castellanos Moya
İspanyolcadan çeviren Süleyman Doğru
Notos Edebiyat – Roman, Aralık 2019
102 sayfa • 18 TL


Halide Edib edebiyatına giriş : Heyula

Çarşamba, Aralık 04, 2019
Halide Edib Adıvar'ın tamamı yayımlanmış ilk romanı Heyula, Can Yayınları etiketiyle raflarda. Heyula, yazarın olgunluk dönemi eserlerinin habercisi mahiyetinde.

“Gözlerine bir müddet baktım; beni görmedi. Sonra bu kadar derin olduğu için mukaddes olan bu acıya diz çöktüm. Bu benim tanıdığım Selma’ya benzemeyen kadının sarkan elini tutmak istedim. Titreyerek çekildim. Bir ölü gibi soğuktu. Hususuyla bu buz gibi elin üzerindeki soğuk nem vücuduma buz cehenneminde titreyen bir ruhun azabını ihsas etti. Zavallı, zavallı Selma!”

“Histeriyi kurmacalaştırması, sinir hastalıklarının temsili, döneminin psikolojik ve tıbbi söylemine işaret etmesi, estetik ve anestezik olan arasında girift ilişkileri sunuşu, metinler arası göndermeleri, müziği ve operayı anlatısına katışıyla Halide Edib edebiyatının tarihyazımına dahil edilmesi gereken Heyula, aramızda yeniden dolaşmalıdır.” Fatih Altuğ

Kaleme aldığı her metinle yeniden tartışılan Halide Edib’in bütün eserleri, gözden geçirilmiş baskılarıyla Can Yayınları’nda.

#edebiyatımızınmirası #milliedebiyat #kadın #hastalık #konak #istismar #ilkroman

Bu kitaplara ilgi duyanlar için ek öneriler: Halide Edib Adıvar: Handan, Son Eseri, Mehmet Rauf: Eylül, Hüseyin Rahmi Gürpınar: Sevda Peşinde, Nabizade Nâzım: Zehra, Halid Ziya Uşaklıgil: Aşk-ı Memnu, Bitmemiş Defter

HALİDE EDİB ADIVAR, 1882’de İstanbul’da doğdu. Üsküdar Amerikan Kız Koleji’nde okudu. 1908’de yazmaya başladığı kadın hakları hakkındaki yazılarından dolayı kimi kesimlerin düşmanlığını kazandı. 31 Mart Ayaklanması sırasında Mısır’a kaçmak zorunda kaldı. 1909’dan sonra öğretmenlik, müfettişlik yaptı. Balkan Savaşı yıllarında hastanelerde çalıştı. 1919’da Sultanahmet Meydanı’nda, İzmir’in işgalini protesto mitinginde tarihî bir konuşma yaptı. 1920’de Anadolu’ya geçerek Kurtuluş Savaşı’na katıldı. Onbaşı ve üstçavuş rütbeleri aldı. Savaşı izleyen yıllarda Cumhuriyet Halk Fırkası’yla fikir ayrılıklarına düştü. Bunun sonucunda 1917’de evlendiği ikinci eşi Adnan Adıvar’la birlikte Türkiye’den ayrıldı. İlerleyen yıllarda konferanslar vermek üzere ABD’ye gitti, Mahatma Gandi tarafından Hindistan’a çağrıldı. 1939’da İstanbul’a dönen Halide Edib, 1940’ta İstanbul Üniversitesi’nde İngiliz Filolojisi Kürsüsü başkanı oldu, 1950’de Demokrat Parti listesinden bağımsız milletvekili seçildi. 1954’te istifa ederek evine çekildi. 1964’te öldü.

Heyula / Halide Edib Adıvar
Dizi: Miras
Tür: Roman
Sayfa sayısı: 88
Fiyat: 14 TL


Paraya Tapınılan Bir Dünyada Kadın Olmak: Sadakat

Salı, Aralık 03, 2019
Kafka Kitap bir yazarı daha türkçeye kazandırıyor. İlk romanıyla Premio Calvino ödülü finalistleri arasına girerek adını duyuran Letizia Pezzali’nin 2018 yayımlanan ve sekiz dile çevrilerek ilgi gören romanı “Lealtà”, “Sadakat” adıyla raflarda…

Arzu öğrenilmez ve öngörülemezdir. Londra’nın, kendi kanunlarına göre işleyen finans merkezinde çalışan otuz iki yaşındaki Giulia’nın deneyimlerine göre arzu da tıpkı finans piyasaları gibi kaotik hatlar çizerek yükselişe geçer, çöker ve sağlamlaşır. Giulia’nın hayatı belirli bir ritimde akmaktadır; çok para, az zaman, her şeyden öte itibarı korumak için kurulan ilişkiler – tabii buna özel hayatı dahil değildir. Kısacası toplumun geri kalanının şüpheyle yaklaştığı ayrıcalıklı bir ekosistemde var olmaktadır. Kendinden yaşça büyük ve evli bir adam olan Michele ise onun için üniversite yıllarında yaşadığı ve eşi benzeri olmasa da geride kalmış bir maceradır. Yalnızca sektörel haberler üzerinden hayatına dair bilgi edindiği Michele’nin adı bir sohbette belki tesadüfen geçince Giulia gömülü olduğunu sandığı bu hikâyeyi yeniden gün yüzüne çıkaracak, acı ve aşkın köklerini sorgulamaya; insanlar arasındaki farklara, kuşaklara ve geleneklere rağmen değişmeyen kırılganlığımızı irdelemeye koyulacaktır. 

"Hayat boyu doğru tarafta durmaya çalışıyoruz, eğlencenin doğru tarafını kastediyorum. Bizi ilgilendiren varoluşsal soru ise hep şu: Bir şey mi kaçırıyorum?"

Günümüz finans ve duygu dünyalarının vahşi koşullarında var olmaya çalışan bir kadının takıntılı aşkına yalın ve keskin bir bakış sunan Sadakat, arzunun doğasına, iktidar ilişkilerine ve çağımızda iletişimin yeni bir dil ihtiyacına dair sıradışı bir roman.

Letizia Pezzali, 1979’da İtalya’nın Pavia şehrinde dünyaya geldi ve yıllarca Londra’da çalıştı. Eşi ve kızıyla birlikte Lüksemburg’a yerleşen yazarın ilk romanı L'età lirica, Premio Calvino ödülünün finalistleri arasına girdi. İkinci romanı olan Sadakat ise sekiz dile çevrildi.  

Sadakat / Letizia Pezzali  
Çeviri: Bengi Oya
Dizi / Tür: Dünya Edebiyatı / Roman 
Yayım Tarihi: Kasım, 2019
Sayfa Sayısı: 195
Fiyat: 19,50 TL

George Orwell'in kült eseri ''Hayvan Çiftliği'' koleksiyon baskısıyla raflarda!

Salı, Aralık 03, 2019
George Orwell'in kült eseri Hayvan Çiftliği kitaba özel tasarlanan çamurdan heykel fotoğraflarının yer aldığı koleksiyon baskısıyla raflarda! Can Yayınları özel ahşap kutusu, saman dokusuna sahip şömizi ve ciltli baskısıyla Hayvan Çiftliği’ni, okurlarıyla tekrar buluşturuyor.

20. yüzyılın totaliter rejimlerini zamana meydan okuyan, geleceğe ibret niteliğinde bir anlatıya dönüştüren, 70’in üzerinde dile çevrilmiş hikâyenin tüm kahramanları; Snowball, Napoleon, Squealer, Boxer ve diğerleri, bu kez çamurdan heykel olarak sayfalarda canlanıyorlar. Kendi kendilerini yönetmek için çiftliğin gaddar sahibini deviren ve kendi bağımsızlıklarını ilan eden hayvanların birbirine düşürülmesinin, adaletsiz düzenin yine yolunu bulmasının ve bir ütopyadan adım adım inşa edilen korku rejiminin hikâyesi, tüm insanlığa bırakılmış bir uyarı niteliğinde.

Orwell’in diğer başyapıtı Bin Dokuz Seksen Dört gibi güncelliğini asla yitirmeyen Hayvan Çiftliği, Utku Lomlu’nun (Lom Creative) sanat yönetmenliğinde hazırlanan özel baskısı, seramik sanatçısı Hülya Sözer’in yaptığı çamurdan heykellerin yer aldığı, kitaptaki en çarpıcı sahneleri anlatan görselleriyle her edebiyat tutkununun koleksiyonunda olmayı hak ediyor.

Kitaptan en çarpıcı sahnelerinin seçilmesiyle başlayan proje, Hayvan Çiftliği’nin masalsı fakat karamsar dünyasını yansıtan heykellerin yapılmasıyla devam etti. Boyutları 10-30 cm arasında değişen heykellerin her biri seramik çamurundan yapıldı ve yaklaşık iki aylık bir sürecin sonunda  ortaya çıktı. Orwell’in kaleminden çıkan karakterlerin kişiliğini kusursuz bir şekilde betimleyen bu çamurdan heykeller, seçilen sahnelere uygun kurgularla fotoğraflandı.

Özel tasarım ahşap kutunun tüm kesim, boyama ve serigrafi süreçleri ise el işçiliğiyle hazırlandı. Şömiz olarak Hayvan Çiftliği’nin atmosferine uygun olarak saman dokusu tercih edildi.

George Orwell’in modern zaman fablı Hayvan Çiftliği, koleksiyonerler için hazırlanan bu özel baskısıyla bir kez daha okurların karşısında.



George Orwell’in Can Yayınları’ndaki diğer kitapları: Bin DokuzYüz Seksen Dört (1984), Burma Günleri (2004), Aspidistra (2005), Paris ve Londra’da Beş Parasız (2015), Boğulmamak İçin (2015), Wigan İskelesi Yolu (2016), Papazın Kızı (2017).

GEORGE ORWELL, 1903’te Hindistan’ın Bengal eyaletinin Montihari kentinde doğdu. Ailesiyle birlikte İngiltere’ye döndükten sonra, öğrenimini Eton College’de tamamladı. Gerçek adı Eric Arthur olan Orwell, 1922-1927 yılları arasında Hindistan İmparatorluk Polisi olarak görev yaptı. Ancak, imparatorluk yönetiminin içyüzünü görünce istifa etti. 1950’de yayımladığı Shooting An Elephant (Bir Fili Vurmak) adlı kitabı, sömürge memurlarının davranışlarını eleştiren makalelerin derlemesidir. İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru yazdığı Hayvan Çiftliği, Stalin rejimine karşı sert bir taşlamadır. Orwell’in en çok tanınan yapıtlarından Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, bilimkurgu türünün klasik örneklerinden biri olmanın yanı sıra, modern dünyayı protesto eden bir romandır. Burma Günleri ise, Orwell’in Burma’daki (bugünkü Myanmar) İngiliz sömürgeciliğini dile getirdiği ilk kitabıdır. Orwell, 1950’de Londra’da öldü.


 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template