♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Terzi : Meni Candan Usandırdı

Pazartesi, Haziran 26, 2023

Dizi dünyasının Gülseren Budayıcıoğlu sevgisi artarak sürüyor. Kitaplarından yola çıkılarak üretilen dizilerin altıncısı “Terzi”, 2 Mayıs itibariyle Netflix’te yerini aldı. Biraz çetrefilli süreçten geçen dizi yedi bölümün ardından aldığı sezon onayı ile yarım bıraktığı hikâyeye 28 Temmuz’da devam edecek. Peş peşe üç sezonu çekildiği söylenen dizinin bir sezon daha sürmesi bekleniyor.

Geçtiğimiz yıl başlayan duyurularla haberdar olduğumuz dizi “Süslü Korkuluk” adıyla tv8 ekranlarına gelmeye hazırlanıyordu aslında önce. Yapım şirketi ile kanal arasındaki anlaşmada yaşanan krizin sebebi yüksek bütçe olmuştu. Peşi sıra çok beklenmeden netflix’in 2023 dizileri tanıtımında kendine yer buldu. Resmi duyuru ile adının “Terzi” olduğunun öğrenilmesinin ardından kadro değişikliği de yaşandı. Alina Boz yerini Şifanur Gül’e bıraktı. Ulusal kanallar için üretilmiş dizinin dijital platformda kendine yer bulması bakımından ilginç örnek oldu. 

Budayıcıoğlu’nun 2011 yılında yayımlanan kitabı “Hayata Dön”den uyarlanan ikinci dizi “Terzi”. 2017-2019 yılları arası Star TV'de yayımlanan “İstanbullu Gelin” de aynı kitaptan uyarlanmıştı. Yaşanmış hikâyeleri yazan Budayıcıoğlu, hep aynı şeyleri konu ediyor. Şiddet uygulayan erkek, ondan kaçmaya çalışan kadın ve sırlar. Ülke dizilerinin çoğunluğunun konusu da bu olunca bitmek tükenmek bilmez bir kaynak görevi görüyor. Terzi’de de durum farksız değil. Rana Mamatlıoğlu ve Bekir Baran Sıtkı’nın kotardığı senaryo ahım şahım bir konu içermiyor. İstense daha iyisini yazmak mümkün… Neden uyarladığının cevabı da elbette pr. Yazarın isminin çekeceği ilgiye yapılıyor yatırım. Sektörün tanınmış ve ödüllü ismi Cem Karcı’nın yönetmen koltuğunda olması da aynı mantığın yansıması elbette. Çağatay Ulusoy, Şifanur Gül, Salih Bademci, Olgun Şimşek ve Ece Sükan’ın başrolleri çektiği de malumunuz. 

Dizinin konusunu da duymayan kalmamıştır sanıyorum ama tekrarlayalım yine. Terzi Peyami, en yakın dostunun kan kardeşinin düğünü için gittiği gelinlik provasının dönüşünde her şey değişir. Akli dengesi yerinde olmayan babasına bakmak için gelen bakıcı, istismara uğradığı ilişkiden kaçan Esvet, kim olduğunu bilmediği annesini arayan Peyami ve sırlar da dizinin konusunu oluşturuyor.

Bir dijital platform dizisi değil Terzi kesinlikle. Buram buram ulusal kanal işi kokuyor. Konusu, anlatımı, işleyişi, ağır çekimleri, gözlere yapılan yakınlaştırması, bölümlerin son anları, şarkı kullanımı derken insanı canından bezdiriyor. Hikâyenin bir türlü akmaması gibi bir sorun var ki evlere şenlik. İnandırıcılıktan uzak berbat bir senaryo var. Dimitri’nin aşkına inanmak zor, gökten zembille inmiş bir aşk. Peyami’nin taş kalpli olduğunu da kimse inandıramaz bizi. Ailelerin sırlarının komik ve en kolay tahmin edilen şey olması da komedi… Dedesinin ölümü sonrası niye ailesinin yanlarında İstanbul’a geldiğine dair de bir açıklama yok ki aptal olduğumuzu düşünüyor olsa gerek dahi senaristler. Çok tahmin edilebilir şeylere uzun vakitler harcaması da cabası. Örneğin Peyami’nin akli dengesi yerinde olmayan babası Mustafa’nın hikâyeye ne gibi bir katkısı var? Niye bu kadar çok yer alıyor dizide. Ayağına pranga vurulunca duygudan parçalanmamızı beklemek dışında ne bekleniyor? Ulusal kanal dizilerinin izleyicisi gibi moron zannediliyor dijital platform izleyicisi galiba. Sarıp geçilebilir o sahneler. Çok abartıldığında izlemekten vazgeçilir. O hak her zaman var. Olgun Şimşek kendini o kadar paralıyor ama oynadığı karakterin ve o anların diziye herhangi bir katkısı yok. Boşa yorulmuş. Çekimlerin çok sorunlu olduğunu belirtmeden geçmemeli. Pek çok sahne müsamere gibi… Dimitri’nin ev basma sahnesi örneğin. Daha kötü çekilemezdi. Final anında drone ile yukarı çıkıp çepeçevre dönerek bitirmek de aynı saçmalıkların son halkası.

En büyük artısı bölüm süreleri olan Terzi, yanlış bedene dikilmiş bir kıyafetten öteye geçemiyor. Dijital platformlardaki en kötü dizi olmak için harcanan emeği boşa çıkarmadığı ortada. Devam edeceği iki sezonda neler olacağını tahmin etmek zor değil. Klişe formüllerin izleyicinin içinde yarattığı da candan usandırmak oluyor.

Gipi’nin yazdığı/çizdiği, Sebla Kutsal’ın dilimize çevirdiği “Lokal” Karakarga Yayınları’ndan raflarda

Perşembe, Haziran 22, 2023

Karakarga’dan ayın ikinci güzelliği de geliyor. İtalyan asıllı dünya çizgi roman starı Gipi’nin adını duyurduğu ilk eseri “Lokal” raflarda yerini alıyor. Geçtiğimiz yılın sonlarına doğru yayımlanan “Sahte Alkışlarla Olağanüstü Anlar”ın ardından çok beklemediğimize sevindiren bir haber. Film estetiği taşıyan çizgilerine ve anlatımına bayıldığımız Gipi’nin her kitabını merakla bekliyor, herkese de ısrarla tavsiye ediyoruz. Sevinçle pası bültene atma vaktidir.

Canlılığı ve kargaşasıyla, yaşanan anın yoğunluğu ve güzelliğiyle hepimizin hissettiği, paylaştığı, evrensel ve zamansız bir şey; gençlik… Dünyaca ünlü çizer Gipi, çizgi roman sahnesine adım attığı eseri Lokal’de gençliğin bu hallerini minimalist çizgileri ve kendine özgü suluboya renk paletiyle şiirsel bir atmosfer kurarak yansıtıyor. 

Dört müzisyen bir rock grubu kurar. Başarılı olmak için odaklanmaları ve kendilerini adamaları gerekmektedir, bu kendilerini prova yaptıkları yere kilitlemek anlamına gelse bile… Ancak dışarıdaki dünya kapıları zorlamakta, gençleri beklenmedik olaylarla, aile ilişkileriyle ve toplumsal kurallarla baş etmeye zorlamaktadır. Gençler durumla yüzleşmeli, kendi yollarını seçmeli ve her şeye rağmen ilerlemeye devam etmelidir. 

Gipi’nin yazdığı/çizdiği, Sebla Kutsal’ın dilimize çevirdiği Lokal Karakarga Yayınları’ndan çıktı. 

Arka Kapak Yazısı:
İtalyan asıllı dünya çizgi roman starı GIPI, çizgi roman arenasında adından ilk kez söz edilmesine sebep olan LOKAL ile huzurlarınızda.

Çizgi romanı, klasik İtalyan sineması estetiği ve kurgusuyla sunarken, avangard stili bizlere hiç yabancı gelmiyor. Yarattığı karakterler ve karakterlerin birbiriyle interaksiyonu sanatçının çizgi dünyasındaki hacminin sağlaması olarak duruyor.

Lokal / Gipi
Orijinal Adı: Le Local
Yayınevi: Karakarga Yayınları
Türü: Çizgi Roman
Çevirmen: Sebla Kutsal
Sayfa Sayısı: 120
Etiket Fiyatı: 140 TL

Betül Demirkıran Dündar’ın yazdığı “Kızlar Annelerinin Kaderini mi Yaşar” Destek Yayınları’ndan çıktı

Perşembe, Haziran 22, 2023

Betül Demirkıran Dündar’ın bilinçaltındaki kilitli sandığı açmak ve özgürleşmek isteyen tüm kadınlar için yazdığı “Psikoloji ve Kadim Bilgi Işığında Bir Farkındalık Yolculuğu” alt başlıklı kitabı “Kızlar Annelerinin Kaderini mi Yaşar” Destek Yayınları etiketiyle raflarda yerini aldı.

“Babasının annesine kötü davranmasından dolayı annesine acıyan, annesine duygusal olarak veren, büyüyünce tüm ihtiyaçlarını karşılayan, annesini yalnız bırakmamak için kendini yalnızlığa sürükleyen çocuklarla dolu bu ülke.”

Hayatımıza giren herkes aslında bizim gelişim yolculuğumuzda ilerlememiz için bir vesiledir. Buna ebeveynlerimiz de dâhil. Fakat eğer birey haline gelemez ve ebeveynlerimizden farklılaşamazsak geçmişi tekrar ederiz ve tam olarak iyileşmemiz de mümkün olmaz. Geçmişi anlayıp anlamlandırdığımızda, travmalarımızı sağaltabildiğimizde ise geçmişi iyileştirip kendimizle ve dünyayla yeniden sağlıklı ilişki kurabiliriz. 

Peki, bunun yöntemi nedir?

Betül Demirkıran Dündar yeni kitabı Kızlar Annelerinin Kaderini mi Yaşar ile ruhsal olarak ilerlememiz için başka bir kapı açıyor. Önerdiği çalışmalar ile okurlarına iç huzura kavuşmak ve bilinçaltının zincirlerinden özgürleşmek için bir yol gösteriyor. 

“Aktarımlardan özgürleştiğimiz, çocukluğumuzu iyileştirdiğimiz, döngülerimizi fark edip aynı yerde dönüp durmayı bıraktığımız, korkusuzca seçimler yaptığımızda kader değişir ve yeniden yazılır.”

Betül Demirkıran Dündar’ın yazdığı Kızlar Annelerinin Kaderini mi Yaşar Destek Yayınları’ndan çıktı. 

Arka Kapak Yazısı:
“Bütün anneler içlerinde kızlarını ve bütün kızlar da içlerinde annelerini taşırlar.” – Carl G. Jung

Sen de yıllar sonra tıpkı annene benzediğini fark edenlerden misin?

Seneler boyu onun gibi olmamak için ters yöne doğru koşarken acı gerçekle yüzleşenlerden misin?

Bugünümüz geçmişte yazıldı, geleceğimiz ise şimdide yazılmakta... Başına gelen her olayı kader sanıp, çaresizlik hissi içinde yaşamını sürdürmek yerine anne babanın, atalarının ayak izinden çıkıp kendi yolunu çizmek için gerekenleri şimdi ve burada kendi iç eczanende bulabilirsin.

Nesiller boyu aktarımı anne kız ilişkisi üzerinden ele alan psikoloji bilimi uzmanı Betül Demirkıran Dündar kaçınılmaz gibi görünen o yazgıdan kurtulmanın yollarını anlatıyor. Adına kader denen, değişmeyeceği düşünülen örüntülerin anneden kıza nasıl aktarıldığını, bu çıkmazların nedenlerini, zihnindeki kör noktaları psikolojinin ve kadim bilginin rehberliğinde keşfedeceksin.

Bilinçaltındaki kilitli sandığı açmak ve özgürleşmek isteyen tüm kadınlar için...

Kızlar Annelerinin Kaderini mi Yaşar / Betül Demirkıran Dündar
Eser Alt Başlığı: Psikoloji ve Kadim Bilgi Işığında Bir Farkındalık Yolculuğu
Yayınevi: Destek Yayınları
Türü: Kişisel Gelişim
Sayfa Sayısı: 128
Etiket Fiyatı: 62 TL


Sel Yayıncılık'tan Haziran Yenileri

Çarşamba, Haziran 21, 2023

Sel Yayıncılık Haziran ayını dokuz kitapla karşılıyor. Ryūnosuke Akutagawa'nın otobiyografik romanı “Bir Budalanın Yaşamı”, E. M. Cioran külliyatının yeni halkası “Hiçliğe Açılan Pencere” ve F. Scott Fitzgerald okurlarını sevindirecek “Defterimden Notlar”ın ayın ıskalanmaması gereken kitaplarından olduğunu belirterek pası bültene atalım. 


Bir Budalanın Yaşamı * Ryunosuke Akutagawa
Modern Japon öykücülüğünün mihenk taşı Ryūnosuke Akutagawa'nın Japon ve Çin kültür sembollerinin yanı sıra Avrupa sanatından, Rus edebiyatından, antik Yunan mitolojisinden beslendiği, yalın ve yer yer toplumsal taşlamalarla örülü otobiyografik öyküleri Bir Budalanın Yaşamı, dönemin sosyal ve siyasi yapısına yönelik çok sayıda göndermeyle I. Dünya Savaşı ve sonrasını kapsayan Taişo Dönemi Japonya'sının tam teşekküllü bir panoramasını çiziyor.

İnsan doğasının karanlık yönlerine, derin tutkularına, inançlarına ve çelişkilerine odaklanan Akutagawa, "intihar mektubu" niteliği taşıyan "Bir Budalanın Yaşamı" başlıklı öyküsü ve yazarın hayatına son vermeden önce bıraktığı intihar notu başta olmak üzere yaşamının son döneminde kaleme aldığı eserlerden derlenen bu seçkide toplumun buhranlı haleti ruhiyesine de ayna tutuyor.
Özgün Adı: Aru Ahō no Isshō ( 或阿呆の一生 ) * Çeviren: Zeynep Ebru Okyar * Dünya Edebiyatı, Roman * 120 Sayfa * 85 TL


Hiçliğe Açılan Pencere * E. M. Cioran
Kendini "ihtimal fanatiği" olarak tanımlayan E. M. Cioran, sürgün yaşamının doğurduğu azaba çare işlevi gören kalemini saplantılarını yatıştırmak ve hıncını dindirmek için oynatır. Politik görüşlerini aşındıran savaş sonlanmışken, yenilgiden ibaret gördüğü kaderinin yarattığı buhranın ana motifleri Cioran külliyatında yeni yeni belirmeye başlar.

30'lu yaşlarının keskin virajında yeni bir yol tutmaya, köksüzlük yoluna girmeye kendini mecbur gördüğü, felsefi "kabiliyetinin" sinik ve kuşkucu bir pus içinde buhar olup uçtuğu dönemde, Paris sokaklarının isimsizleri arasında dolaşır ve küçük otel odalarında Hiçliğe Açılan Pencere'nin iskeletini oluşturacak yüzlerce okunaksız sayfa karalar.

"Zira hayat çıkmaz bir yoldan ibarettir, giderek de daralmaktadır."
Özgün Adı: Fenêtre sur le Rien * Çeviren: Işık Ergüden * Dünya Edebiyatı, Deneme * 174 Sayfa, 98,00 TL


Erkek Adalet Kıskacında Kadınlar: Örselenmiş Kadın Sendromu ve Feminist Kriminoloji * Yağmur Birdal
Neredeyse düne kadar normal görülen kadına şiddetin feministlerce deşifre edilerek suç niteliği kazanması ve bu şiddete yönelik kamusal müdahaleye ilişkin ihtiyaç çağrısı, bugün toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanamadığı koşullarda halen karşılığını tam olarak bulamamıştır. Toplum tarafından güvenli addedilen evleri içinde sistematik şiddete ve eziyete maruz kalan kadınlar, tarih boyunca hemcinslerinin yaptığı gibi, bu şiddete dur diyebilmek için bazen kocalarını, partnerlerini, aile fertlerini öldürmekten başka çıkar yol bulamıyor. Yenin içinde kalması gereken bu "görünmez" eziyete ömür boyu katlanmaları, sabretmeleri toplum tarafından meşru kabul edilirken, işkencecisini öldüren bu kadınlar, hem o noktaya gelene kadar resmi yardım ve müdahale çağrılarının yanıtsız ve etkisiz kalmasıyla, hem de olay akabinde kendilerini bu noktaya getiren özgül koşulların ve yaşadıkları sürecin yarattığı travmatik tahribatın gözardı edilmesiyle geleneksel hukuka içkin cinsiyetçi ayrımcılığa maruz bırakılarak hukuk içinde bir kez daha örseleniyor.

Feminist adli ve klinik psikolog Lenore Walker'ın ortaya attığı "örselenmiş kadın sendromu" kavramı bu kadınların eylemlerini olması gerektiği gibi bütüncül bir bakış açısıyla görme ve değerlendirme imkânı yaratıyor. Eril hukukun, bu çağrıya kulak verdiğinde, sosyo-kültürel ve psikolojik de dahil olmak üzere kadınları çevreleyen koşulları gözeten, cinsiyete duyarlı mekanizmalarla "erkek değil, gerçek adalet"i sağlama ihtimalinin kapısını aralıyor.

Yağmur Birdal, "örselenmiş kadın sendromu" ve kadın suçluluğu kavramının dünya kriminoloji literatürüne girişini ve tuttuğu yeri farklı ve karşıt yaklaşımlarla birlikte ele alırken, Türkiye'de kocasını öldüren kadınların yargılanmasındaki adil olmayan süreç ve unsurları da örnekleriyle gözler önüne seriyor. Basına da yansıyan bu tür davaların vekilliğini üstlenen avukatlarla yürüttüğü araştırma sonucunda, sistemin neden ve nasıl işlemediğini, resmi makamların cinsiyetçi reflekslerini, daha farklı bir yargılama süreci için meşru müdafaa, mazeret nedeni, haksız tahrik gibi kavramların nasıl ele alınması gerektiğini de açıklıkla ortaya koyuyor.

Hukukçular kadar her yaştan kadının da okuması gereken ufuk açıcı bir çalışma...
Kadın Kitaplığı, Düşünce * 212 Sayfa * 120,00 TL


Dünya Yuvarlaktır * Gertrude Stein
Rose adında küçük bir kız. Kuzeni Willie'nin aksine acabalardan kurtulamıyor bir türlü. Durmadan dönen yuvarlak dünya içinde ne kendisini bulabiliyor ne de yerini. Bereket dağlar var. Onlar her şeyi durduracak kadar yüksek. Yükleniyor mavi iskemlesini ve koyabileceği yer arayışıyla gözüne kestirdiği dağın zirvesine başlıyor tırmanmaya.

Dünya Yuvarlaktır epik bir yolculuk hikâyesi. Kelimelerin kaygan zemininde tümcelerin müstakilliğini ve anlamların sabitesini yitirdiği ardı kesilmez bir devingenlik içinde anlatısını kuran Gertrude Stein, okuru biteviye tınlayan varoluşsal bir kaygının hazzını ve dehşetini aynı anda duymaya çağırıyor.

"Shakespeare ne demişti, adı değişse bile gül yine aynı güzellikte kokar, kokar mı. Hayır, kokmaz." İşte bu itiraz, Rose'u durmadan düşünmeye iten benzer bir sorguyla maceramızın da ateşleyicisi oluyor: "Adı Rose olmasaydı Rose olur muydu."
Özgün Adı: The World is Round * Çeviren: Tunç Tayanç * Dünya Edebiyatı, Öykü * 96 Sayfa * 65,00 TL


Elgin Taşlar - doksanüç loş hikâye * Enis Batur
"Vaktim olsaydı, daha kısa yazardım," doğru.
Vaktim kalmamış olabilir, doğru.
Bu hikâyeleri uzaktaki bir kuyudan çektim.
Taşların menşei sahiden şüpheliydi.
Derine indikçe azalıyordu ışık, loş doğru.”
Türkçe Edebiyat, Deneme * 104 Sayfa * 65,00 TL


Defterimden Notlar * F. Scott Fitzgerald
I. Dünya Savaşı'nın ardından kimliğini ve umudunu kaybetmiş "Yitik Kuşak"ın çelişkilerini ustalıkla gözler önüne seren F. Scott Fitzgerald, zamansız çözümlemeleri ve gözlemlerinin yanı sıra edebi zekâsını, kırılganlığını, duyarlılığını satırlara aktarmaktan çekinmediği için Amerikan edebiyatında hatırı sayılır bir yer edinmişti.

Epigramlar, nükteler, muzır diyaloglar, küçürek öyküler, eserlerinden aşırdığı alıntılar, nahoş tespitler, büyüleyici dizeler ve şimşek gibi çakan kısa sahnelerden müteşekkil Defterimden Notlar, okuru bu hasletlerle donanmış Fitzgerald'ın zihninin sağanaklarıyla baş başa bırakıyor. Tüm kurgusal duvarları kaldırdığı, belleğini açıyor olmanın getirdiği mesuliyetle konuları özenle tasnif ettiği ve bütünlük arz eden alfabetik başlıklar altında gruplandırdığı bu notlar, sosyal çevresinin son evrelerini, yaşamının son yıllarındaki sezileri, duyguları ve dikkatini cezbeden küçük detayları kayıt altına alıyor.
Özgün Adı: The Note-Books * Çeviren: Mehmet Zeki Giritli * Dünya Edebiyatı, Deneme * 168 Sayfa * 98,00 TL


Çöl ya da Cübeyr Veli El-Mammi'nin Hayatı ve Maceraları * Albert Memmi
Fransız Akademisi Frankofoni Ödüllü Albert Memmi Çöl'de, atını savaşın kalbine doğru dörtnala süren yüreği büyük, tevazusu engin sürgün bir prensin buruk hikâyesini anlatıyor. Yenilmez denen komutanların bozgunlarına, şatafatlı sarayların harabelere dönüşüne şahit olan; aşkın yürekte bir kora dönüştüğü, savaş yaralarınınsa onulmaz bir kinle yoğurulduğu topraklarda kök salamamanın sızısını usul usul fısıldıyor: "Haydi, bir kere daha düş yollara..."

Yahudi-Arap kimliklerinin kurucu unsur olduğu Mağrip'in efsunlu tarihinden meseller, kıssalar ve hurafelerle ilmek ilmek işlenmiş Çöl, bilinmez yollara düşen yersiz yurtsuzlara sessiz bir ağıt, yeniden başlamayı muştulayan bir başka macera...
Özgün Adı: Le désert ou la vie et les aventures de Jubaïr Ouali El-Mammi * Metin Yetkin * Dünya Edebiyatı, Roman * 182 Sayfa * 110,00 TL


Kadınlar Okulu * André Gide
Aşkın gözleri kör eden efsunu sönümlendiğinde herkes kendi yoluna gider, kendi hikâyesini anlatmaya koyulurmuş. Sırlar, arzular ve bilinmezliğin ortasında yepyeni patikalar oluşur, yeni denizlere yelken açma vakti gelirmiş.

Kadınlar Okulu, genç bir kadının ilmek ilmek dokuduğu hayallerinin güncesidir. Peki ama her sayfası şevkle, kalp çarpıntısıyla resmedilen bu günceyle can bulup filizlenen bir ilişki, sevgililerin omzuna bir yük, belleğine onulmaz bir yara misali işleyen zaman çarklarından sağ çıkabilecek midir?

Pastoral Senfoni, Dar Kapı ve Kalpazanlar ile modern roman anlayışına taze bir soluk kazandıran, Nobel Ödüllü Andre Gidé, kendini tanımaya, yaşamını anlamlandırmaya başlayan ve aşkın girdabına kapılıp yolunu kaybeden bir kadına bir teselli sunuyor; zamanın açtığı yaralar yine zamanla iyileşiyor...
Özgün Adı: L'École des femmes * Çeviren: Alev Er * Dünya Edebiyatı, Roman * 184 Sayfa * 110,00 TL


Kızıl Veba * Jack London
Yıl 2013... Hızlanan kalp atışları, yükselen ateş ve kasılmalar; kızıla çalan yüzler ve vücutlar... Derken telaşsız bir uyuşukluk ağır ağır vücudu kaplıyor, kalbe ulaştığındaysa her şey için çok geç... Bir felaket, çığrından çıkmış bir salgın, yıkıcı bir pandemi dünya nüfusunun tamamının üzerinde telafisi imkânsız bir hasar bırakıyor. Modern kurumlar birbiri ardına çökerken, teknoloji ve bilim işlevini kaybediyor; renkli, capcanlı yeryüzü bir veba salgınıyla tek renge bürünüyor.

1912 yılında yayınlanan Kızıl Veba, kültürün, uygarlığın, hatta kelimelerin anlamını yitirdiği; vahşetin, ilkelliğin ve orman kanunlarının hüküm sürdüğü bir tuhaf devirde, 2073 yılında, Kızıl Ölüm'den sağ çıkmayı başaran bir adam ve vahşi torunlarının toza dumana bulanmış hikâyesini anlatıyor. Tanklar, tüfekler yerini sapan ve mızraklara bırakırken yerle yeksan olmuş medeniyetin hatıraları tek bir kişinin belleğinde canlılığını korumayı sürdürüyor.

Jack London'dan uygarlıktan ilkelliğe, imkânsızdan bilinmeze doğru yol alarak gerçekleşen bir kehanet, postapokaliptik bir sarmal…
Özgün Adı: The Scarlet Plague * Çeviren: Özgür Atılım Turan * Dünya Edebiyatı, Roman * 80 Sayfa * 60,00 TL


2022 Booker Ödülü'ne aday gösterilen ''Koloni'' raflarda!

Çarşamba, Haziran 21, 2023

DeliDolu Kitap Haziran ayını Booker ödülü adayı bir romanla karşılıyor. Audrey Magee imzalı “Koloni”, tadımlık dosyasından anlaşıldığı kadarıyla edebi haz peşindeki okurlar için biçilmiş kaftan. Dili ve biçimsel özelliğiyle merak uyandırıcı görünüyor. Ayın ıskalanmaması gereken romanlarından biri olduğunun altını çizerek pası bültene atalım.

Diller, konuşanlar o dilden vazgeçtiği için ölür.

İrlandalı gazeteci, yazar Audrey Magee'nin 2022 Booker Ödülü'ne aday gösterilen lirik romanı Koloni, tutkularının peşinden giden iki yabancıyı isimsiz bir adanın kıyısında buluşturan çarpıcı bir metin.

Aidiyet, kimlik, sömürgecilik gibi mevzuları anadil kullanımı ve sanat özelinde ele alırken çeşitli sosyokültürel tartışmalara zemin hazırlayan eser; içinde yaşadığımız politik ortamın kişisel gerçekliğimiz üzerindeki yansımalarına da dikkat çekiyor.  

Biçimsel özelliğiyle okura benzersiz bir edebî deneyim vadeden kitap, incelikle işlenmiş çokkatmanlı öyküsüyle uzun süre zihinlerde yer edecek kışkırtıcı bir anlatı sunuyor.

''İrlandaca can çekişiyor ama daha ölmedi!''

İrlanda'nın dört bir tarafının şiddetli patlamalarla sarsıldığı 1979 yazında, İngiliz bir ressam inzivaya çekilip uçurumların resmini yapmak üzere İrlanda'nın batı kıyılarında sadece doksan iki kişinin yaşadığı kayalık bir adaya gider. Kısa süre sonra aynı adaya Fransız bir dilbilimcinin de yolu düşer. Dilbilimci, İngilizceye yenik düştüğü için ölmekte olan adanın dilini kayıt altına alıp, adını akademik çevrelerde duyurma hevesindeyken ressam da burada yapacağı çizimlerle kendisini Londra'nın sanat camiasına kanıtlama arzusundadır. Birbirlerinden pek haz etmeyen bu iki yabancı, adadaki yerlileri hiç hesaba katmadan kişisel çıkarlarının peşinden koşarken bambaşka gerçeklerle yüzleşmek durumunda kalır. 

Audrey Magee, âdeta bir tiyatro metnini andıran güçlü diyaloglar üzerinde kurduğu bu alegorik romanında, kendi gerçekliklerini sorgularken çevrelerindeki kültürel yabancılaşmaya kayıtsız kalamayan iki adamın portresini ustalıkla çiziyor.

Sömürgeciliğin karanlık yüzünü kimlik bunalımı, dil seçimi ve kültürel çatışmalar ekseninde gösteren Koloni; kişisel olan ile politik olan arasındaki ilişkiye temas ederek kesişme noktalarında ''can çekişen'' değerlerin ilelebet yaşama olasılıkları hakkında düşündürüyor. 

''Artık yaşlandım, vücudum zayıfladı ama hafızam güçlü. Ben seksen dokuz sene önce burada, bu adada doğdum. Doğumumdan bu yana çok zaman geçti ve dünya artık farklı bir yer. Bazı açılardan daha iyi, bazı açılardan daha kötü.''

Koloni / Audrey Magee
Türkçeleştiren: Niran Elçi
336 sayfa
Satış Fiyatı: 109,00 TL

Susan Sontag'tan görüntü ile gerçeklik arasında bir kült metin: Fotoğraf Üzerine

Çarşamba, Haziran 21, 2023

Susan Sontag'in ilk olarak 1973 yılında yayımlanan ve en çok okunan başucu metinlerinden Fotoğraf Üzerine, Can Yayınları'nın Modern dizisindeki yerini alıyor.

Hayat, bir an yakalanıp ebediyen sabitlenen önemli ayrıntılardan ibaret değildir. Ama fotoğraflar öyledir.

Fotoğraf toplum, politika ve tarih hakkında çok şey anlatır. Sontag ilk olarak 1973'te yayımlanan bu kitapta fotoğrafı ne yüceltir ne de küçümser. Tarihsel ve toplumsal bakış açısıyla onun avantajlarıyla dezavantajlarını karşılaştırırken, görüntü ile gerçeklik arasındaki ilişkiyi irdeler. Görüntülerin medyadaki kullanımının belirli siyasi, kültürel veya dinî amaçlara ve çıkarlara hizmet edip etmediğini sorgular, resim ile fotoğraf arasındaki ayrım üzerinde durur ve fotoğrafın bir sanat dalı olarak meşruiyetini tartışmaya açar.

Alanının kült kitaplarından biri kabul edilen ve yazarına dünya çapında büyük bir ün kazandıran Fotoğraf Üzerine'deki denemeler eski zamanlardan günümüze ünlü ve önemli fotoğrafçıların çalışmalarını ele alırken bir dizi estetik ve ahlaki soru da ortaya koyuyor.

"Bu konuda şimdiye dek yazılmış en mühim ve en özgün kitap… Müreffeh kitle iletişim toplumlarında fotoğrafın rolüne ilişkin gelecekteki tüm tartışmalar yahut analizler bundan böyle muhakkak onun kitabı üzerinden ilerleyecek." John Berger

#amerikanedebiyatı #fotoğraf #resim #estetik #toplum #sanat #kültkitaplar

Fotoğraf Üzerine / Susan Sontag
Çevirmen: Osman Akınhay
Sayfa Sayısı: 240
Fiyatı: 91.00 TL

Ahmet San’ın Türkiye’nin yarım asrına damga vuran hikâyesi: San

Salı, Haziran 20, 2023

Doksanlı yıllarda genç olanların hayatına pek çok iz bırakan anıların yerleşmesine vesile olan adamdır Ahmet San. Hatırlıyorum da o günlerinde. O stadyum konserlerinin ilk duyuruları bile bizi şok etmişti. İnanamamıştık. Biri bizimle dalga mı geçiyor yoksa demiştik. Metallica, Guns N’ Roses, Madonna, Michael Jackson gibi dev isimlerin konserine gidebildik yahu. Gittik ve tadını çıkara çıkara eğlendik. Bugün bize şanslı deniyorsa onun sayesinde. İlk adımı o attı. Şimdi sözü ona bırakma vakti. Ülkenin eğlence sektörüne damga vuran o günler dahil tüm hikayesini anlattığı kitap “San”, namına yakışır şekilde “Hiçbir Şey İmkânsız Değildir” alt başlığıyla Destek Yayınları etiketiyle raflarda. O konserlere gitmiş biri olarak emeklerine teşekkür ederek pası bültene atıyorum.

“Düşünüp, tasarlayıp, yarını beklemeden harekete geçen bir adamın öyküsü…”

Geçmiş güzel günlerden söz ederken hemen herkes şu cümleyi kurar: “Stat konserleri yapılırdı, inanabiliyor musun?” O günleri yaşamamış, görmemiş olan müziksever genç nesil bile dilden dile anlatılarak efsaneleşen bu konser serisini bilir. 90’ların müzik dünyasının altın çağı olarak anılmasında katkısı büyüktür bu konser dizisinin. Peki, eğlence sektörü adına Cumhuriyet tarihindeki en önemli gelişmelerden biri sayılabilecek bu konserlerin mimarı olan Ahmet San bu vizyonu, cesareti ve girişimci ruhu nasıl geliştirdi? Hangi yollardan geçti, kimlerle çalıştı? 

“Bu kitabın sayfalarında, inanan, hayal eden ve o hayalin peşinden tek başına koşarken vazgeçmeyen bir insanın deneyimlerine eşlik edeceksiniz...”

İş yaşamını büyük bölümünü dünya yıldızlarıyla gerçekleştirdiği organizatörlük ile geçiren, yirmi adet eğlence ve gösteri merkezinin yatırımcılığını-işletmeciliğini yapan ve on Türk starının menajerliğini yürüten biri rüya gibi bir hayat mı yaşamıştır dersiniz? Altı yüzden fazla; yerli-yabancı sanatçı, oyuncu, sporcu ve politikacı ile on bine yakın etkinliğe imza atan bir kişi bu ışıltılı yaşamı nasıl bu kadar uzun ve istikrarlı biçimde sürdürebildi? 
Yanıtlar bu kitapta! 

Ahmet San’ın Türkiye’nin yarım asrına damga vuran hikâyesi San – Hiçbir Şey İmkânsız Değildir Destek Yayınları’ndan çıktı. 

Arka Kapak Yazısı:
“AHMET SAN’LI 50 YIL”
Yarım asırdır Türkiye’deki pek çok güzelliğin altında Ahmet San’ın imzası var. Elinizdeki kitap 1973’teki ilk konserden bugüne devam eden baş döndürücü, şaşırtıcı, yer yer neşeli, yer yer hüzünlü yolculuğun hikâyesi...

Ahmet San’ı özellikle “Ne yapabilirim ki?” diye kendi kendini frenleyen gençler okumalı. Okuyunca göreceksiniz ki imkânsız diye bir şey yok.
Ve yapılacak çok şey var.

“İnsanın iki temel gerçeği vardır; doğum ve ölüm. İkisi arasındaki sürede insanlar yaşar, geçip gider. Kimisi nefes kimisi keyif alır. Ahmet ise bu dünyaya yaşamak ve yaşatmak için gelenlerden. Teşekkürler yaşattığın her şey için.” Berna Yılmaz

“Coşkusu bitmez, heyecanı bitmez, enerjisi bitmez... Dilerim hayal gücü hiç tükenmesin; bizim de göğsümüz kabarmaya devam etsin.” Sezen Aksu

“Ahmet ile daha yapacak çok işimiz var.” Jean-Claude Van Damme

“Pop müzik ve Rock’n Roll’un Türkiye’ye yerleşmesinin öncüsü, benim için çok değerli dostum Ahmet San... Güzel işleri yapmaya devam et.” Ahmet Ertegün

“Zarif misafirperverliğini hep takdir ettim.” Bill Clinton

San / Ahmet San
Eser Alt Başlığı: Hiçbir Şey İmkânsız Değildir
Destek Yayınları
Türü: Anı
Sayfa Sayısı: 424
Etiket Fiyatı: 150 TL


Shaun Tan bu kez ''Şehrin İçinden Öyküler'' anlatıyor...

Pazartesi, Haziran 19, 2023

Okurunu sessiz tanışma kitabı “Uzak” ile büyüleyen Shaun Tan kitaplığı Desen’in verdiği müjde ile genişliyor. Bu kez alegorik eseri “Şehrin İçinden Öyküler” raflarda yerini alıyor. Gerek çizgileri gerek öykü ve şiiri bir potada eritmesiyle hangi türe dahil edebileceğimizi bilemediğimiz Tan, çizgi roman değil sanat eseri yaratıyor. Kitaplarıyla ilk kez tanışacak olanları kıskandığımı da ekleyerek, tüm kitapları şevkle öneriyor ve pası bültene atıyorum. 

Oscar ve ALMA ödüllü Shaun Tan'in yazıp resimlediği “Şehrin İçinden Öyküler”, bir zamanlar hayvanlara ait olan doğal yaşam alanlarının yüzyıllar içerisinde insanlar tarafından nasıl zaptedilerek yapay habitatlara dönüştürüldüğünü gösteren alegorik bir eser.

Günümüzün plansız büyüyen, kalabalık, kaotik şehirlerinden ''seyirlik'' manzaralar sunan sanatçı, tılsımlı sözcükleri muhteşem resimlerle bütünleyerek gerçeküstü bir dünyanın kapılarını açıyor.  

Okurları eşsiz bir görsel şölene buyur eden kitap, varoluşunun çılgın tesadüfünü sorgulayan insanlar ile doğadan koparılışını hazmetmeye çalışan hayvanların birlikte yaşama olanakları üstüne düşündürüyor. 

Birbirimize tekrar tekrar, hep aynı hikâyeyi anlatıyoruz.

Havalı finans mahallesindeki bir plazanın 87. katında yaşayan timsahlar, bütün şehre aynı anda konan kelebekler, yavaş dans hareketleriyle karanlıkta salınan salyangozlar, hayatını zindan ettiği insanlar tarafından mağlup edilen köpekbalığı, herkesin neşe kaynağı olan bir kedi ve çok daha fazlasının hikâyesi... 

Shaun Tan, öykü ve şiir türlerini olağanüstü çizimler eşliğinde etkileyici bir anlatıya dönüştürdüğü Şehrin İçinden Öyküler'de; yürümüş, yüzmüş, sürünmüş, tırmanmış, uçmuş onca şeyin arasından sıyrılıp kendi hükümranlığını kuran insanın ''var olma'' içgüdüsüyle yaptıklarını keskince eleştiriyor. 
  
Okurlar, kâh yüzyıl önce şehirlerin yükünü çeken atların, kâh girdiği toplantı odasında yönetim kurulu üyelerinin hepsinin kurbağaya dönüştüğünü gören bir ofis çalışanının anlattıklarıyla irkiliyor, hayrete düşüyor! 

Bir salgının belirtisi miydi ya da sistemdeki bozukluğun bir işareti? İlahi bir mesaj mıydı? Kaosa dair bir ders miydi? Ne demekti bu? Ne demek?

Sahi, biz ne yaptık bu hayvanlara da hepsi günışığını delen binaların süslü ''bekleme odaları''nda hayata nöbet duruyorlar âdeta?..

Oysa aybalığı en iyi gökyüzünde yaşar, öyle değil mi?..

Şehrin İçinden Öyküler / Shaun Tan
Türkçeleştiren: Emili İlemre
Desen Kitap
232 sayfa
Satış Fiyatı: 300,00 TL

Gülşah Elikbank’ın Novellası “Delirmiş Evrenin Ortasında” Destek Kitap’tan raflarda

Pazartesi, Haziran 19, 2023

Gülşah Elikbank yeni novellası  “Delirmiş Evrenin Ortasında” ile “bu kapıdan sadece ‘Deliler’ girebilir” diyor. Delilik ve normallik tanımlamalarını yeniden düşünmeye çağıran novella Destek Kitap etiketiyle raflarda.

Afetlerin, savaşların, salgınların kol gezdiği, şehirlerden kaosun, taşradan ise yılgınlığın eksik olmadığı, bir yandan gelişen teknolojiyle ömrünü uzatmak için çalışırken diğer yandan doğal kaynakları tüketip dünyamızı yaşanmaz hale getiren insanlarla dolu, nereden bakarsak bakalım delirmiş bir çağda yaşıyoruz. 
Peki, böylesi bir dehşet çağında aklı başında kalabilmek de bir çeşit delilik değil midir?

Renkleri kullanım biçimiyle sanat dünyasında kendine özgü bir yer edinmiş olan bir ressam: Meryem. Yaşamda karşılığı olan her duyguyu renklerle yansıtabilen nadir bir yeteneği olmasının yanı sıra insanlardaki her duyguyu da açıkça görebilen biri Meryem, yalnızca tek bir kişide duyguların da renklerin de karşılığı yok; kendisinde. 

Fakat hayat bizleri her zaman hiç ummadığımız yerlerden sınadığı ve belki de aklımızın ucundan dahi geçiremeyeceğimiz deneyimler yaşattığı için mucizevi bir şey… Peki, hayatımıza dokunan bir mucize sandığımız şey dünyamızı başımıza yıkacak şeyle aynı olursa ne yapacağız?  

Her şeyi anlayabilmenin acısı ve her şeyi unutabilmenin lütfuyla kuşanmış kahramanımız Meryem’in hikâyesinde yol alırken delilik ve normallik tanımlarınızı tekrar düşüneceksiniz. 

Gülşah Elikbank’ın yazdığı Delirmiş Evrenin Ortasında Destek Yayınları’ndan çıktı. 

Arka Kapak Yazısı:
HERKESİN VE HER ŞEYİN ÇILDIRDIĞI BU ÇAĞDA, KENDİNE UĞRUNA DELİRMEYE DEĞER BİRİNİ BULMUŞTU SONUNDA.

Çağdaş edebiyatın sevilen yazarlarından Gülşah Elikbank, yeni çağın yeni normal insanlarının tuhaf hikâyesiyle çıkıyor bu sefer okurun karşısına.

Herkesin delirdiği bir dünyada aklı başında kalmak da bir nevi delilik sayılmaz mı?

Hayattan ve insanlardan ümidini kesmişken aralanan yeni bir kapı ve o kapıdan içeri giren başka bir delilik...

Gülşah Elikbank, çağın ruhuna ithaf ettiği bu novellada karanlığın içinden aydınlığa, aydınlığın içinden zifiri karanlığa bakıyor ve bizi de renklerin arada kalmışlığı içinde farklı bir yolculuğa davet ediyor. Sahiden deliliğin bir rengi olabilir mi? Bu soruya yanıtı kahramanımız Meryem veriyor. O bu soruyu yanıtlarken tüm dünya ayağının altından çekiliyor oysa. Delilikle bezenen bu satırları son derece normal karşılayacak okurunu bekliyor delirmiş evrenin ortasında...

Delirmiş Evrenin Ortasında / Gülşah Elikbank
Eser Alt Başlığı: Bu Kapıdan Sadece “Deliler” Girebilir
Yayınevi: Destek Yayınları
Türü: Novella
Sayfa Sayısı: 128
Etiket Fiyatı: 62 TL

Lili Sohn’dan Annelik İçgüdüsüne bakış atan çizgi roman: Annelik

Pazartesi, Haziran 19, 2023

Yazar Lili Sohn, Düşbaz Kitaplar’dan çıkan Annelik adını verdiği çizgi romanında annelik içgüdüsüne tarihsel ve eleştirel bir bakış sunarken feminist bir duruş sergiliyor. Geçirdiği meme kanserinin ardından kaleme aldığı kitabında Sohn, feminizme ihanet edip etmediğini sorgularken özüne dönüşünü, kadın biyolojisini, toplum baskısını, anneliğin inşa sürecini ve elbette ki babalık meselesini masaya yatırıyor. Anneliğin ve kadın haklarının tarihsel bir izleğini okurlarla buluşturan Annelik’te Lili Sohn, eğlenceli diliyle hem öğretiyor hem de neşeli bir okuma deneyimi vadediyor.

Lili Sohn’un Annelik: Annelik İçgüdüsüne Tarihsel ve Eleştirel Bir Bakış adlı çizgi romanı, Ayrıntı Yayınları’nın edebiyatta yeni yollar keşfetme heyecanı ve arzusuyla yola çıkan markası Düşbaz Kitaplar’ın ilk yayımlarından biri olarak Eylül 2021’den bu yana okurlarla buluşuyor. 

Gücünü gerçekliğinden alan, toplumsal eleştiri yaparken aynı zamanda okuruna da ayna tutan Annelik, kadınlara dayatılan “annelik”in aslında kadının tercihi olması gerektiğini ve hem hamileliğin hem de anneliğin pek dile getirilmeyen, zorlu yanlarını esprili ve eğlenceli çizimler eşliğinde anlatıyor. Babanın rolünü ve erkeğin “yokluğunu” da ele alan; kadınların içine düştüğü telaşları, ebeveynliğin aslında hiç de gösterildiği kadar kolay olmadığını içtenlikle anlatan kitap, hamilelik sürecindeki ya da anne olmuş tüm kadınlara olduğu kadar, çocuk sahibi olmayı isteyen ya da istemeyen tüm kadın ve erkeklere hitap ediyor. Annelik, bu hayat kararının tamamen kendi bedenleriyle ilgili bir karar olduğunu anlamaları açısından genç kızlar için de önemli bir kitap. 

Lili Sohn sözlerine, küçük yaştayken anne olması gerektiğine ikna olduğunu anlatarak başlıyor ve devam ediyor: “15’imdeyken ‘20 yaşımda anne olurum’ dedim, 20 yaşıma bastığımda 25’ime kadar vaktimin olduğunu düşündüm. Sonra aksini düşünen ve annelik mecburiyetinin toplumsal yükünü sorgulayan insanlarla karşılaştım. Bunu gerçekten isteyip istemediğimi merak etmeye başladım. Bu ne anlama geliyordu ve bunu neden yapıyorduk? Bu mesele benim kafamı karıştırdı. Derken, 29’umda kansere yakalandım. Hastalık haberiyle birlikte tedavilerin beni kısırlaştırabileceğini öğrendim. Adeta biri elimden oyuncağımı almış gibiydi ve ben o oyuncaktan başkasını istemiyordum. Dört yılın sonunda hamile kaldım. Anneliğim süresince şu meşhur annelik içgüdüsünü felsefi, kültürel, tarihsel açıdan sorgulamak istedim. Tabii başka tanıklıklar aracılığıyla farklı ebeveynlikleri de araştırdım. Kısacası şunu merak ettim: Nedir bu annelik içgüdüsü? En önemlisi, cidden var mı böyle bir şey?”

Fransızcadan dilimize Ayşenur Müslümanoğlu tarafından çevrilen Annelik: Annelik İçgüdüsüne Tarihsel ve Eleştirel Bir Bakış, raflarda ve internet satış sitelerinde!

Annelik: Annelik İçgüdüsüne Tarihsel ve Eleştirel Bir Bakış / Lili Sohn
Çevirmen: Ayşenur Müslümanoğlu
Düşbaz Kitaplar
Sayfa Sayısı: 304
Liste Fiyatı: 120 TL

Dedektif Hiroki ile tanışmaya hazır mısınız? Brutal, ilk iki cildiyle Athica Yayınları’ndan Raflarda

Perşembe, Haziran 15, 2023

Kei Koga’nın yazdığı, Ryo Izawa çizdiği manga “Brutal” Athica etiketiyle raflarda yerini aldı. Manga okurlarından tam not alan seri 2019 yılında yayımlanmaya başlamış ve kısa sürede yoğun ilgiyle karşılanmıştı. Son olarak beşinci cildi geçtiğimiz yıl yayımlanan serinin bu yıl içinde altıncı ciltle tamamlanacağı söyleniyor. İlgi gören seri nihayet türk okurlarının karşısına çıkıyor diyerek pası bültene atayım.

Onun şehrinde artık hiçbir suç cezasız kalmayacak! Dedektif Hiroki ile tanışmaya hazır mısınız? 

Eski bir başkomiserin oğlu ve kariyerinde hızla ilerleyen bir cinayet masası dedektifi olan Hiroki Dan, yakışıklı, başarılı ve yetenekli olmasına rağmen adalet sisteminin işleyişinden memnun değildir, bu yüzden de mutsuzdur. Ve bu soruna çözüm bulmak için harekete geçer. Artık yasaların ulaşamayacağını düşündüğü korkunç insanlara adaleti kendi yöntemleriyle götürecektir. 

Her seferinde bir “iyilik” yaparak, göze göz dişe diş bir anlayışla eylemlerini sürdüren Hiroki bu çarpık düzendeki bozuk bir çark mı, yoksa bir adalet savaşçısı mı? 

Kei Koga yazdı, Ryo Izawa çizdi, Yaren Kıroğlu dilimize çevirdi. 
Brutal, ilk iki cildiyle Athica Yayınları’ndan çıktı. 
(18 yaş üzeri için uygundur.)

Arka Kapak Yazısı:
Caniler için bir polisin intikam planları…
Dedektif Hiroki yakışıklı, başarılı ve yetenekli bir adamdır. Çözdüğü her davayı, başarı listesine eklemesi gereken bir zafer olarak görür.

Hiroki her ne kadar işini çok sevse de, KORKUNÇ İNSANLARI DURDURMA KONUSUNDA POLİS VE KANUNLARIN YETERSİZ KALMASIYLA HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRAR VE BU SORUNU ÇÖZMEYE KARAR VERİR.

Hiroki “Göze göz, dişe diş!” der ve kendi adaletini sağlamak için sokağa çıkar. Onun şehrinde artık kimse dokunulmaz değildir.

Herkes yaptığı kötülüğün cezasını çekecektir.


Brutal Cilt 2

İşlenen Suça Hak Ettiği Ceza!

Eski bir polis komiserinin oğlu olan ve kariyer basamaklarını hızla tırmanan cinayet masası dedektifi Hiroki ile tanıştınız değil mi!

Karakterimiz, yasaların dokunamadığı yüzden fazla insanın öldürülmesinden sorumlu, dedektif kimliğine gizlenmiş bir seri katil.

Serinin bu ikinci cildinde Dedektif Hiroki, kendini dokunulmaz sanan suçlulara yine göz açtırmıyor.

Brutal 1 (+18) 
Orijinal Adı: Brutal Vol. 1
Yazar Adı: KEI KOGA 
Çizer: RYO IZAWA
Yayınevi: Athica Yayınları
Türü: Manga
Çevirmen: Yaren Kıroğlu
Sayfa Sayısı: 192
Etiket Fiyatı: 64 TL

Eser Adı: Brutal 2 (+18) 
Orijinal Adı: Brutal Vol. 2
Yazar Adı: KEI KOGA 
Çizer: RYO IZAWA
Yayınevi: Athica Yayınları
Türü: Manga
Çevirmen: Yaren Kıroğlu
Sayfa Sayısı: 160
Etiket Fiyatı: 64 TL

Osman Balcıgil, Türkiye’nin ilk primadonnası Cahide Sonku’yu anlatıyor : Kızıl Çengi

Perşembe, Haziran 15, 2023

Türkiye’nin ilk primadonnası Cahide Sonku’nun inanılması zor yükseliş ve düşüş öyküsünü anlatan Kızıl Çengi okurla buluşuyor.

Biyografik romanların usta yazarı Osman Balcıgil, Celile, Sabahattin Ali, Suat Derviş ve Afife Jale gibi yakın tarihimizin çok önemli isimlerinden sonra şimdi de Cahide Sonku’nun romanıyla okurlarına edebi bir ziyafet sunuyor. 

Güzelliği ve yeteneğiyle kısa sürede milyonların dikkatini çeken Cahide, zamanla bütün Türkiye’nin Cahide’si halini aldı ve döneminin en başarılı sanatçılarından biri olarak öne çıktı. Yalnızca sanat dünyasına adımını attığı tiyatro ile değil oynadığı filmlerle de adından söz ettiren güzel sanatçı yapımcılık ve yönetmenlik yaparak da başarılara imza attı. 

Türkiye’de tiyatronun ve sinemanın inşa edilmeye çalışıldığı yılların bir ürünü olan güzel yıldızın şansı ne yazık ki başladığı gibi devam etmedi… 

Sanatsal ve toplumsal hayatın olduğu kadar siyasal hayatın da değişimine en yakından tanıklık edenlerden biri olan Cahide’nin yaşamını okurken Türkiye’nin 40’lı yıllarından başlayarak geçirdiği dönemleri çok daha iyi anlayacaksınız. 

Osman Balcigil’in yazdığı Bir Cahide Sonku Romanı: Kızıl Çengi Destek Yayınları’ndan çıktı. 

Arka Kapak Yazısı:
Cahide Sonku’nun inanılması zor yükseliş ve düşüş öyküsü, toplumsal hayatımızın kendine özgü labirentlerinde gizlidir.

Bütün Türkiye’nin CAHİDE’siydi...

On üç yaşında adımını attığı Darülbedayi’de, rakiplerini geride bırakmayı, ilk ve biricik primadonna olmayı becerdi.

Çok az sayıda oyuncuya nasip olabilecek doğal yeteneğe ve güzelliğe sahipti. Bu özelliklerine zekâsını ve çalışkanlığını ekledi.

Altın yıllarını yaşayan Türk Tiyatrosu’nun ve kuruluş aşamasındaki Türk Sineması’nın tartışmasız “1 Numara”sı oldu. Çok ama çok para kazandı.

Örnekleri sadece ABD’de görülebilecek tarzda bir hayat yaşadı. Türkiye’nin playboyları, geçeceği değil, geçme ihtimali olan yollara bile kırmızı halı döşettiler. Ayakkabılarından şampanyalar içildi. Bütün takıları, ayakkabıları, çantaları, kıyafetleri Paris ya da Londra’dan getirtildi. Zaman içinde, hediye edilen son model otomobillere bile burun kıvıracaktı.

Her çıkışın bir inişi vardır!

Cahide Sonku’nun düşüşü de tıpkı yükselişi gibi meteor hızıyla gerçekleşecekti. Ünlü yıldız zaman içinde alkolün bataklığına gömülecek, Beyoğlu’nun izbelerinde yitip gidecekti.

Osman Balcıgil, tıpkı öteki çok okunan biyografik romanları Celile, Yeşil Mürekkep, İpek Sabahlık ve Afife Jale’de olduğu gibi, bu kez de Kızıl Çengi’de, Cahide Sonku’dan hareketle Türkiye toplumunun derinlerine iniyor.

Kızıl Çengi / Osman Balcıgil
Eser Alt Başlığı: Bir Cahide Sonku Romanı
Yayınevi: Destek Yayınları
Türü: Edebiyat
Sayfa Sayısı: 472
Etiket Fiyatı: 160

Semir Aslanyürek'ten Antakya Öyküleri: Bir Dağ Düğünü

Perşembe, Haziran 15, 2023

Yönetmen ve senarist Semir Aslanyürek’in öykü toplamı “Bir Dağ Düğünü”, h2o kitap etiketiyle raflarda yerini alıyor.

Düğüne davetli çalgıcıların, varlığına bir türlü ikna olmadığı bir dağ köyü orası; gitmeseler de yolu curcunalı.

Hakikatin, bir gün ortaya çıkması için tanığa ihtiyaç duymadığı; bir polenin bile gerçeği döllediği sınır boyu orası, cinayetlerin gözden ırak olduğu.

Ağaların, marabaları koştuğu kanlı ekin toprağı; düzenbazlıklarının, hilekârlıklarının, fesatlıklarının pınarı.

Günahların işitilmediği bir sessizlik kuyusudur itiraf odaları.

Bir sihirbazın köy köy dolaşıp meziyetlerini sergilediği, kadınların falını üflediği; güneşin yeryüzünde insanla buluştuğu, insanın yedi musibetten geçtiği; erenlerin, bilgelerin masallarıyla dolu bir anlatı dünyası.

Bir söylenceler dünyası burası. Burası Antakya.

İyiliğin mesellerle benimsetildiği, kötülüğün mesele olduğu diyar. Reenkarnasyonun yabana atılmadığı, hikâyeleri bol bir âlem. 

Yönetmen ve senarist Semir Aslanyürek bu kez karşımıza gerçek bir hikâye anlatıcısı olarak çıkıyor. Çocukluğundan beridir iyi bir hikâye dinleyicisi olarak memleketinden, atalarından anlatılagelenleri kurcalamadan kurgulayarak anlatıyor.

“İnsanlar zalim kardeş, insanlar... Velâkin kendi zulümlerini gizlemek için başka hayatı suçlarlar.”

Bir Dağ Düğünü Antakya Öyküleri / Semir Aslanyürek
H2o Kitap, Mayıs 2023
Dizi: Öykü - 27
Sayfa: 224 sayfa
Fiyat: 119 TL

Love Again: Her Şey Bana Geri Dönüyor

Çarşamba, Haziran 14, 2023

Aşkın en büyük darbesi onu kaybetmektir. Hem de gözünüzün önünde, elinizden hiçbir şey de gelmeden kaybettiyseniz koca bir ömür yokmuş hissi verir. Hep geçmiş vardır ve artık gelecek olmayacaktır. Hayat çok acımasız dense de onun da kendisine has planları yok değildir. Bir yanlışlık ya da belki bir tesadüf her şeyi temize çekebilir. 2022 Haziran’ında vizyon duyurusu yapıldıktan sonra önce ismi peşi sıra da vizyon tarihi üç kez değişen “Love Again” tam da bunları anlatan romantik komedi. Vizyona girmeyen film artık ev sineması ortamlarında bulunabiliyor.

“Love Again” bir yeniden çevrim. 2009 yılında yayımlanan Sofie Cramer romanı “SMS für Dich” aynı adla 2016’da Alman filmine dönüşmüş. Alman filmlerinin dünya yayılma konusundaki kısırlığı düşünüldüğünde iyi tercih olduğu söylenebilir. Uyarlamayı üstlenen isim Jim Strouse, hem yazmış hem yönetmiş. Adını 2005 yapımı Steve Buscemi filmi “Lonesome Jim”in senaristi olarak duyuran Strouse, iki yıl sonra ilk yönetmenlik sınavını verdiği “Grace Is Gone” ile fena iş çıkarmamıştı. Sonrasını da komediyle getirmişti. “The Winning Season” ve “People Places Things” ile kıyıda köşede kaldıktan sonra Netflix için yazıp yönettiği “The Incredible Jessica James”ten altı yıl sonra yeniden motor demiş. Filmografisinde incelikli hikayelerden ve komediden şaşmayan Strouse, mütevazı bir kadro diyelim ama büyük bir bonus var. Son dönemin yükselen yıldızı Priyanka Chopra Jonas ve “Outlander”ın Jamie Fraser’ı Sam Heughan aşıkları canlandırırken, Sofia Barclay, Russell Tovey, Lydia West ve Steve Oram kadronun tamamlayıcılarından bazıları. Filmin asıl sürprizi ise kendisini canlandıran Celine Dion. Aşkın başrolde olduğu filmde elbette aşkın büyülü sesi Dion var. Hem şarkılarıyla filmi kısmen müzikale dönüştürüyor hem de ikircikli durumların akıl hocası olma görevini yerine getiriyor.

Oldukça basit bir hikayeye sahip filmimiz. Tipik birçok satar roman şablonu. Mira ile tanışıyoruz önce. Mutlu ve aşık bir kadın. Bir buluşma sonrası gözlerinin önünde sevgilisi ölünce hayata küsen bir çocuk kitabı yaratıcısı. Rob ile tanıştığımızda da benzer bir hikaye görüyoruz. Düğünden bir hafta önce vazgeçen sevgilisi tarafından terk edilince aşka dair umutlarını yitirmiş bir İngiliz. Yeni başlangıç için Amerika’ya gelmiş gibi görünse de ilişkilerden ve ihtimallerinden uzak duruyor. Müzik eleştirmeni olarak çalıştığı gazetede ondan bir Celine Dion yazısı yazması isteniyor. Şarkıları, sözleri garipseyerek başlıyor. Her şeyi değiştirense işyerinin verdiği telefon oluyor. Mira yaşadığı boşluğu ve özlemi gidermek için kaybettiği sevgilisine yazma fikrini duyunca benimsiyor ve yazıyor. Mesajların Rob’a gitmesiyle başlayan olayları izliyoruz.

Strouse, romantik komedi izleyicisi için sevilesi bir formül yaratmış. Senaryo matematiğini de gayet iyi oluşturmuş. Zaten herkesin kalbinde yer etmiş Celine Dion ve şarkıları önemli bonus. Onu da çok iyi kullanmış. Gerekli yerlerde hem doğru hem de çok sempatik hamleler için kullanıyor. Olacakların elbette seyircinin beklediği finale yürümesi sürpriz değil. Olması da beklenemez zaten. Konu ve işleyiş iyi olsa da temel bir sorun mevcut. Hintli kızımız Chopra ile İskoç erkeğimiz Heughan hem birbirlerine yakışmıyor hem de kimyaları tutamıyor bir türlü. Yan karakterlerin küçük rollerini de gülümseterek yerine getirmesiyle bir şekilde görmezden gelinebilecek bir uyuşmazlık olmuş diyebiliriz. 

Vizyona girseydi kimler izleyecekti bilinmez ama “Love Again” aşkın her daim hayata bağladığını anlatmak üzere türün meraklılarını bekliyor. Beklentileri düşük tutmak kaydıyla türün izleyicisine sıkılmadan hoş vakit geçirmek üzere bekliyor. Aşktan umudunu kesenlere Celine Dion sesleniyor: "It's All Coming Back to Me"

Dokuz Cana İhtiyacın Yok, Bir Tanesiyle de Mutlu Olabilirsin!

Çarşamba, Haziran 14, 2023

Hayat bazen hiç ummadığımız bir şekilde yön değiştirir. Hiçbir şeyi tekrar yoluna sokamayacakmış gibi hisseder, umutsuzluğa kapılırız. Böyle durumlarda –eğer biraz şanslı bir kişiysek- yaşamımıza bir kedi girer ve bize hayatta aslında nelere önem vermemiz gerektiğini gösterir. 

Neko Kafe’de çalışmaya başlayan Nagore de hayatının alt üst olduğunu düşündüğü sırada tam 7 kediyle bir arada yaşamaya başlar. Ve hayatı bir daha asla eskisi gibi olmayacak kadar değişir. 

Hayata yeniden başlamanın, koşullara uyum sağlayabilmenin ve mutluluğu bulabilmenin yollarını keşfedeceğiniz keyifle okunan bir hikâye. 

Anna Sólyom’un yazdığı, Ezgi Şayan’ın dilimize çevirdiği Neko Kafe Athica Yayınları’ndan çıktı. 
Arka Kapak Yazısı:

Nagore’nin hayatı, sevgilisinden ayrıldığından ve işsiz kaldığından bu yana üst üste gelen felaketlerle dolup taşmıştır.

Kirasını geciktirdiği için dairesini kaybetmek üzereyken, eski bir dostu ona sıra dışı bir iş bulur: Müşteriler tarafından sahiplenilmeyi bekleyen yedi kedinin bulunduğu bir kafeterya olan Neko Kafe’de garsonluk yapmak.

Nagore kedilerden korkmasına karşın, her biri başka başka karakterlere sahip olan bu hayvanlardan yaşam hakkında oldukça fazla şey öğrenebileceğini fark edince çekinerek başladığı yeni işi eğlenceli bir serüvene dönüşüp hayatını umulmadık derecede renklendirecektir.

Tüm dünyada ünlenen kedi kafelerinden birinde geçen, Anna Sólyom’un bu büyüleyici romanı, mutlu olma sanatı hakkında ilham verici, heyecanlı ve özgün bir hikâye anlatıyor.

Neko Kafe / Anna Sólyom
Eser Alt Başlığı: Dokuz Cana İhtiyacın Yok, Bir Tanesiyle de Mutlu Olabilirsin!
Orijinal Adı: Neko Cafê
Yayınevi: Athica Yayınları
Türü: Edebiyat
Çevirmen: Ezgi Şayan
Sayfa Sayısı: 144
Etiket Fiyatı: 110 TL
 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template