♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

The King : Sopa ve Havuç


Sky Italia, 2020 yılında verdiği haberle hapishane draması hazırlığı yaptıklarını açıkladığında ufak bir heyecan yaratmıştı. İyi bir ekip ve oyuncu kadrosu sözü vererek giriştikleri projenin adı da o günlerde belliydi. “Il Re” adıyla ülkesinde yayımlanacak dizinin uluslararası adı da “The King” 
olarak belirlenmişti. Sekiz bölümlük dizi 18 Mart'ta başladığı ekran macerasına 8 Nisan’da yaptığı finalle nokta koyarken, ülkemizdeki yayıncısıysa Blu Tv oldu. Mayıs sonunda üyelere sunuldu.

“Gomorrah”, “ZeroZeroZero” ve “The New Pope”un yapımcılarının yeni dizisinde senaryoyu kotaran isimler Davide Serino, Bernardo Pellegrini, Peppe Fiore, Stefano Bises ve Gian Marco Tofanelli. Yönetmen koltuğundaysa 2011 yapımı “Tatanka” ile tanıdığımız Giuseppe Gagliardi oturuyor. Sağlam işlerle bilinen altılı İtalya bazında bakıldığında çok iyi kadro. Oyuncu kadrosunda da benzer durum mevcut. “Komiser Montalbano” olarak bildiğimiz Luca Zingaretti başrolü üstlenirken Isabella Ragonese,  Anna Bonaiuto, Barbora Bobulova, Giorgio Colangeli ve Federico Pasquali de ona eşlik eden tanıdık simalar.

“Il Re” ya da diğer adıyla “The King”, kendisini yenilikçi hapishane draması olarak tanıtıyor ve izleyicisini Bruno Testori ile tanıştırıyor. San Michele hapishanesinin müdürü olan Testori, her şeye hakim bir isim. Tüm kontrolün elinde olmasını isteyen, bunun için de her şeyi yapabilecek bir karakter. Dinleme ve izleme dahil her tür yasa dışı işi kullanmaktan çekinmiyor. Yasalar dışarıda geçerli, burdaysa Testori’nin kendi yasaları var. Adalet üzerine bir iki söylemle de bunu vurguluyor. Hapishanedeki uyuşturucu satışının da başında öte yandan. Mahkumlar mutlu olsun, kontrolümde olsun düsturuyla hareket ediyor. Tatlı sert ile diktatörlük arasında bir yerde. Yeri geliyor havuç uzatıyor yeri geliyor sopalıyor. İyi yaratılmış bir karakter sonuç olarak. Testori’nin huzurunu kaçıran ve dizinin fitilini ateşleyen de bir cinayet oluyor. Arkadaştan öte dediği komutanın ölümüyle sarsılan Testori, katilin kim olduğunu öğrenmek için devletten yardım istemek zorunda kalınca işler değişiyor. Peşinden ikinci cinayet gelince sorular çoğalıyor.

“The King” iddia ettiği gibi yenilikçi bir dizi değil. Önce bunu belirterek başlayalım. Olaylar üzerinden değil oyuncular ve oyunculuklar üzerinden ilerleyen bir dizi. İki cinayetin araştırması devam ederken olayın bambaşka yöne ilerlemesinden güç alıyor. Matematiği çok iyi bir senaryo. Ana öyküyle kalmayıp yan öykülere de vakit ayırıyor. Yan karakterlerin öykülerini de işliyor. Bu durumu sonraki sezonlar için sağlam atılmış adımlar olarak okumak mümkün. Zingaretti performansıyla izleyiciyi bölümden bölüme taşıyor adeta. 45’er dakikalık sekiz bölüm tempoyu hiç düşürmeden ilerliyor. Özellikle yükseltmek gibi bir çabası da yok. Ne olursa olsun allayıp pullamadan, süslemeden aynı tempoda ilerliyor. Dileyen maraton yapabilir ve başladığı gibi bitirebilir.

Gelelim en önemli sorulara… Hikâyenin işleyişi ve sonuca bağlanmasında bir sorun yok. Tahmini çok da kolay olmayan bir yere bağlanıyor. İkinci sezona atılan bir pas var ama devam etmese de olabilecek bir şekilde bitiyor. Oyunculuklar gayet iyi. 

Hikâyeye önem veren, karakterleri ete kemiğe büründürerek ilerleyen vasatı aşan bir hapishane draması “The King”. Hapishane dizisi deyince aklına kavga dövüş, isyan ve kaos gelenleri tatmin etmeyecek dizilerden. Konusuna ilgi duyanların dışındaki izleyiciye pek hitap etmeyebilecek olsa da vasatı aşan tertemiz iş. 

Share this:

Yorum Gönder

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template