Sinemanın sorumluluğu sadece göstermek ve eğlendirmek değildir. Şoke eden gerçeklerle yüzleşmeyi de sağlar. Gelecek nesillere mesajlar da verir. Tekrar yaşanması istenmeyen olaylarda girer devreye ve anlatıp uyarır. Bunca hır gürün ortasında gönüllülerle çekilen filmlerden biri “Gosnell.” Amerika’yı sarsan bir olayın yansımasını anlatma görevi edinmiş. Kürtaj ile cinayet arasına konuşlanan bir doktorun hikâyesini ve dava sürecini anlatıyor. Yaşanan bu acı olayı unutturmamak istiyor. Tarihe not düşerek perçinliyor.
Böylesi durumda filmin künyesine bakmanın pek bir geçerliliği yok aslında ama yapım öyküsünü de anlatarak bilgileri verelim. Karşımızda küçük ölçekli bir film var. Koca sektörün ortasında sorunlarla boğuşarak çekilen ve seyirciye ulaştırılmak istenen bir film. Phelim McAleer ve Ann McElhinney’nin yazdıkları aynı adlı kitaptan uyarlanmış. Senaryoya da dahil olan ikiliye Andrew Klavan da katılmış. Clint Eastwood’un 1999 yılında çektiği “True Crime” ile adını duyuran yazarın peşi sıra bir diğer romanı “Don't Say a Word” de sinemaya uyarlanmış ve ikisinin de künyesinde yer almıştı. “One Missed Call” ile başka bir yazarın romanını uyarlayarak sinemaya ısınan Klavan, 2014 yılında kendi senaryosunu yazarak “Dark Hearts” ile gerilimi üç saate çıkarmıştı. Sonrasında tv yapımlarında görev alan Klavan gönüllü projeye dahil olmuş. Yönetmen koltuğundaysa aktör olarak tanıdığımız Nick Searcy oturuyor. 1985 yılından bu yana yüzün üzerinde tv yapımında gördüğümüz Searcy, “Justified” dizisinin Art Mullen’ı olarak biliniyor. “The Shape of Water”ın General Hoyt’u olarak izlemiştik kendisini. İlk yönetmenlik denemesine 1997 yılında “Paradise Falls” ile soyunan Searcy, çıkardığı şahane işin ardından yıllar sonra yeniden motor diyor. Oyuncu kadrosu da dizilerden tanıdığımız yüzlerden oluşuyor. Sarah Jane Morris, Dean Cain, Janine Turner, Cyrina Fiallo, Michael Beach ve Earl Billings başı çeken isimler. Filmin ortaya çıkışıysa bağışlarla gerçekleşmiş. Crowdfunding yöntemiyle yaklaşık otuz bin kişiden toplanan 2.3 milyon dolar ile hep birlikte çekilen bir film bu.
2011 yılının ilk ayında Philadelphia’da bir klinik baskını dünyayı şok etmişti. Doktor Kermit Gosnell’in kürtaj konusundaki sınırsızlığının görülmesi dağlamıştı yürekleri. Doktorun canlı bebeklerin omuriliğini keserek öldürdüğü iddia edilmişti. 69 yaşındaki doktorun yasal sınırı aşan geç hamileliklerde bu yöntemi yaklaşık otuz yıldır uyguladığı tahmin ediliyordu. Gosnell, yedi bebeği ve bir hastasını öldürmek suçlarından gözaltına alındı. Mahkeme sürecinin ortalarında dünya medyasında yer bularak herkesi şoke etti. Amerika’nın en büyük seri katili olarak tanımlanması da aynı döneme rastlıyor. Mahkeme sonunda suçlu bulunan doktor ömür boyu hapse mahkum edildi.
Tam adı “Gosnell: The Trial of America's Biggest Serial Killer” olan film tüm bu süreci anlatıyor. Her şey aslında tesadüf eseri… Bir ilaç dolandırıcılığı vakası için yapılan baskında kliniğin neredeyse “korku evi” gibi görünmesi üzerine olaylar başlıyor. Tıbbi şartlarının hiçbirinin yerine getirilmediği görülüyor. Ortalıkta gezen kedi, eski malzemeler, bebek parçaları, poşette bebek ölüleri, aynı malzemelerin her hastada kullanılıyor oluşu ve hijyenin yerinde yeller esmesiyle şoke olan ekip kolları sıvıyor. Bu sırada doktorun sakinliği ve piyano çalmasıyla sinirler geriliyor.
Aslında dikkat çekici bir konu içeriyor Gosnell. Neden böyle küçük ölçekli bir filmle işlendiğine şaşırıyor insan. Daha büyük bir stüdyonun konuyu neden işlemediği ve gündeme getirmediğini düşündürüyor. Cevap da filmde saklı… Davanın süreci boyunca herkesin elini bulaştırmamak için, tepki çekmemek için ortadan kaybolmasını görmek sinir bozucu. Üstüne basa basa bu bir kürtaj tartışması değil deniyor. Kürtaj konusunda kimin hangi safta yer aldığı bambaşka bir tartışma konusu. Yeni doğmuş bebeğin hayatına son verme hakkını nereden buluyor Gosnell? Filmin üzerinde durduğu şey bu… Doktorun avukatının savunmasında da tüm olay kürtaj üzerinden yürüyor ve neredeyse kaybedilecek hale geliyor. Her şeyin anahtarı ise filmin internet sitesinde de görebilecek bir fotoğraf oluyor. Yeni doğmuş bir bebeğin cesedinin fotoğrafı. Hayır kürtaj ile müdahale edilmiş tamamlanmamış bir cenin değil. Tüm fiziki görünümü tamamlanmış bir bebek. Doktorun müdahalesiyle omuriliği kesilerek hayatına son verilmiş bir bebek.
2018 yapımı “Gosnell”, bir tv filmi gibi görünüyor. 93 dakikada her şeyi özetlemeye çalışıyor. Kimsenin vasat üzerinde performans vermesini beklememek lazım… Bu şartlarda anca bu kadar olur. Yine de iyi bir senaryo var ortada. Karakterler ve diyaloglar gayet iyi. Olayı sulandırmadan, taraf tutmadan olduğu gibi anlatıyor meramını. Bak bunlar oldu diyor. Yüzlerce bebeği öldürdüğü tahmin edilen adamın hikâyesi izleyicisinin kanını donduruyor. Geriye bebeklerin içimizi yakan sessizliği kalıyor. Dünyada nelerin olduğuna dair kendini sorumlu hisseden herkes izlemeli, izletmeli ve daha fazla ses getirmeli.
Yorum Gönder