♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

The Cured : Tedavi ve Direniş

Bir dönemin unutulan zombi filmleri ikibinli yıllarla birlikte yeniden patlama yaparak virüs salgınını kıyamet teorilerinin arasına üst sıralardan yerleştirdi. Birbiri ardına gelen örneklerle klişeleri tükettikten sonra işin sonrasını, teorik genişlemeyi de çoğunlukla Avrupa sineması üstlendi. Zombi olmanın ne demek olduğunu biliyorduk, zombi olarak hayatta kalabilmeyi ve insan içine karışılabileceğine de inanmaya başladık. Hele günümüzde hiç sırıtmaz, fark edilmezdi bile. Peşi sıra zombilerin gündelik rutinleri gelişti, meşrulaştı. İşin psikolojik yanına değinen örnekler de özellikle Britanya’dan gelmeye devam etti. Amerikan dizilerinde sıradan bir hayat süren zombi dizisi izlerken, İngiliz işleri ile virüsü atlatanların gündelik hayata uyum sağlama konusunu izledik. Avrupa bu işe daha çok kafa yoruyor sonuç olarak. “28 Days Later” ile patlama yaşayan Zombi meselesi açıldıkça açılmaya ve dallara ayrılmaya devam ediyor. Halen bir çok açıdan bakir olan bu alana ortalama bir senaryo ile katkı vermenin mümkün olması da sektörü cezbetmeye devam ediyor. 2017 yapımı İrlanda işi “The Cured” tam da bunun yansıması. Bildik meseleye farklı açıdan yaklaşıyor.

“The Cured” bir ilk film. 2008 ile 2014 arasına altı kısa film sığdırarak gelişini duyuran David Freyne ilk uzun metraj denemesine soyunmuş. Senaryosunu da kendisi kotarmış. Belli ki meseleye epey kafa yormuş. Hayli uzun bir uğraşın sonucu olduğu epey ortada. Zira ne olursa olsun Freyne’in dile getirdiği her şey sanki yarın yaşanabilecekmiş gibi gerçekçi. Tüm detayları düşünmüş, coğrafi ve kültürel etkileri de hesaplayarak yaratmış senaryosunu… Hikayeye inananlardan biri de Ellen Page olmuş. Hem prodüktörlerden biri olarak ekibe katılmış hem de oyunculuğuyla katkı vermiş. Bilinmeyen isimlerden oluşan kadroda Page’e Sam Keeley, Tom Vaughan-Lawlor, Stuart Graham ve Paula Malcomson eşlik ediyor.

Yakın bir gelecekteyiz. Hatta belki de hemen birkaç ay sonrasında… “Maze” adı verilen bir virüs Avrupa’ya şiddetli bir psikoz yaratarak hızla yayılmış. Kıtanın büyük bölümünde durum kontrol altına alınsa da virüs İrlanda’yı mahvetmiş. Kaosun tam ortasında tedavi bulunmuş ama bu yeni bir sorunu beraberinde getirmiş. Hastaların % 75’i iyileşmiş ama virüslü iken yaptıkları her şeyi hatırlıyorlar. Geri kalan % 25’in kaderine dair tartışmalarla ülke çalkalanırken iyileşenler de topluma geri kazandırılmaya çalışılıyor. Bu karmaşanın ortasında iyileşmiş birine Senan’a odaklanıyoruz. Senan diğer iyileşenlerle birlikte yeniden hayatın içine karışmaya çalışsa da tepkiler görüyor…

Halen merkezde çalışan ve zaman geçiren iyileşenler ile onları geri istemeyen toplum arasındaki mücadeleyi ele alıyor “The Cured”. Her şeyi hatırlamalarıyla dolayısıyla vicdan muhasebesini de gündeme getiriyor. Böyle bir durumda siz olsanız ne yapardınız sorusunu da soruyor. Spoiler vermeden örnekleyeyim… Düşünsenize; Komşunuz virüs kapmış ve ailenize saldırmış. Aile fertlerinizden birinin ölümüne sebep olmuş. İyileşip geri döndüğünde ne hissedersiniz? Kendinizi bir de o komşu yerine koyun. Virüsün etkisi altında olduğunuzu biliyorsunuz ve yaptığınızın mantıklı bir açıklaması yok. O anları kabus olarak görmekten uyumaktan korkar hale gelmişsiniz. Pişmanlığınız da cabası. İşte bu iki ucun arasında kalışın gerilimini yansıtıyor “The Cured”. Yeni nesil zombi filmi örneklerinden bu yönüyle sıyrılıyor. 

İyi fikir, iyi konu ama çok konservatif kalıyor. Atmosferi iyi kuruyor. Boş sokaklar, o bildiğimiz salgın sonrası ama taraflar konusunda o kadar detaycı değil. İyileşenlere odaklandığı kadar onların karşısında yer alanları resme hiç eklemiyor. Onları kabul etmek istemeyen halkı sadece televizyondaki bir iki tartışmadan ve söylemlerden görebiliyoruz. Bir mücadeleye şahit olmuyoruz. Tarafları eşit olarak yansıtarak tartışmayı büyütmek yerine iyileşenlerin alfası Conor’a odaklanmayı tercih etmiş David Freyne. Bu yüzden ikinci yarının ortasına gelmeden neler olacağını tamamen tahmin edebildiğimiz bir filme dönüşmüş. Zombi sonrası dönemden terör gerilimi çıkarmaya çalışırken ana resmi ve o bildik Britanya dramasını elden kaçırmış. Hikayenin aksiyon yönünü defalarca görmüştük. “The Cured”da bu yönden daha önce görmediğimiz bir şey yok. Daha önce görmediğimiz şey ise hikayenin insani yönü. Onu daha çok işleyerek iyi bir drama çıkarmayı ıskalamış Freyne. Faktörleri farklı olsa da bildik bir terör filmi çıkmış ortaya. Teknik anlamda da daha tv filmi, dizi havası vermesini de dipnot olarak düşelim.

Prömiyerini Toronto Film Festivali’nde yaptıktan sonra aldığı övgülerle festival gediklisi haline gelen “The Cured”, fantastik kanadın bu yıl en çok başvurduğu keşif malzemesi olsa da daha çok ıskaladıklarıyla akılda kalacak bir 95 dakika içeriyor. Bir virüs salgını yaşayacaksak sonrasına dair teorilere yaptığı katkı dolayısıyla nereye konumlandığını ise zaman içinde göreceğiz…


Share this:

1 yorum :

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template