♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Diskdünya'da büyük finale bir kala nefesler tutuluyor...

Çarşamba, Mart 27, 2024

Kırk bir kitaplık Diskdünya külliyatında son kitaba nihayet yaklaşıyoruz. DeliDolu Kitap’ın fantastik evrenleri seven okurlara armağanı olarak kabul edeceğimiz uzun soluklu özeniyle serinin otuz dokuzuncu “Burunotu” raflarda yerini alıyor. Son yıllarda artan maliyetlere rağmen seriyi bırakmayan yayınevi alkışı her daim hak ediyor diyerek pası bültene atıyorum.

Kanunlar yeterince adil olmasa bile hiçbir suç cezasız kalmaz!

Hayalî evrenlerin azametli mucidi Sör Terry Pratchett'ın benzersiz yaratımı ''Diskdünya''nın ilk kez Türkçeye çevrilen otuz dokuzuncu kitabı Burunotu, kanunun her yer yerde kanun olduğunu ilan eden Kumandan Samuel Vimes'ı nihaî gerçeklerle yüzleştirecek, yürek dağlayıcı bir holokost romanı. 

Dünya çapında 100 milyonun üzerinde satan kırk bir kitaplık külliyatın bu en ciddi ve en derin macerası, ''Bekçiler'' alt serisinin de sekizinci ve son halkası.

Pratchett ''adi'' suçlularla onlara göz yumanları ip üstünde yürüttüğü romanında, koskoca kıtanın bu kez çok ama çok tarihî ve ''karanlık'' seviyelerine iniyor; hak ve sömürünün izini sürerek taşranın adı konmamış sırlarını birer birer ifşa ediyor. 

En azından, tatile zırhıyla gitme iznini koparmıştı Vimes. Zırhı onun bir parçasıydı artık, en az onun kadar aşınmıştı. Tek fark, ezik yerleri çekiçlenerek zırhın düzeltilebiliyor olmasıydı.

Sıradan bir tatil nasıl kontrolden çıkabilir? Tabii ki tatile çıkanın marifetiyle! Hele ki bu kişi Bekçi Teşkilatı'nın kumandanı Sam Vimes'sa eğer, çakan her kıvılcımın ateş alması an meselesi olabilir. 

Vimes, Karakol'da geçirdiği onca senenin hatırına güzel bir tatili hak ediyor muhakkak. Ama eşinin taşradaki malikânesinde tatil yapma fikri, nasıl diyelim, pek de cazip gelmiyor açıkçası. Ankh-Morpark'tan uzaklaşmaya gönlü elvermese de emrin ''büyük'' yerden geldiği aşikâr! Mecbur, katlanacak. Zaten ne hikmetse, son günlerde ihtiyaç fazlası bir bekçi oluveriyor Vimes!

Dünyanın bekçilere ihtiyaç duymadığı zamanlar vardı gerçekten. Ama öyle zamanlarda ihtiyaç duyulan asıl şey, birinin dünyayı kapatıp tekrar açmasıydı ki bu sefer doğru düzgün çalışabilsin...

Vimes tatile geldiği yeri tanıdıkça, etrafa daha yakından baktıkça aslında hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını keşfediyor. Taşranın gizli çekiciliğinin altında dev bir komplo, örtbas edilmeye çalışılan sırlar, kan kokusu ve tarifi mümkünsüz bir acımasızlık yattığını fark edince ise duruma el koymaktan kendini alamıyor. Uyuşturucu kaçakçılığı, adam kaçırma, tehdit ve şantaj, soykırım... Tüm bunlar taşrada cirit atarken, Vimes adi bile sayılamayacak bu leş suçların müsebbiplerini devirmek için ant içiyor. Eh, tatilde bile olsa Vimes, Vimes'lığından vazgeçer mi hiç?

Diskdünya okurlarını, insanlık tarihinin en büyük suçları üstüne düşünmeye ve tartışmaya iten Burunotu, suçu ifa edenlerden ziyade asıl suçlulara ve ''Biz ne yapabilirdik ki?'' diyerek kendini temize çekmeye çalışanlara tokat gibi bir yanıt veriyor: Her şeyi!

Burunotu / Terry Pratchett
Türkçeleştiren: Niran Elçi
424 sayfa
Satış Fiyatı: 319,00 TL


Umberto Eco’nun “konuşan o tuhaf kutu”ya adadığı yazıları okurlarla buluşuyor: Televizyona Dair

Çarşamba, Mart 27, 2024

1956 yılından, televizyonun toplumsal kültür üretiminde baskın denemeyeceği bir döneme, ekranın internet ve sosyal ağlarla birleştiği 2015 yılına uzanan yazıları kapsayan bu kitap, Umberto Eco külliyatının önemli bir halkasını oluşturuyor.

Televizyona Dair Umberto Eco’nun, 20. yüzyılın kitle iletişim evrenine damgasını vuran, “konuşan o tuhaf kutu”ya ve üretimlerine adadığı yazılarını okurla buluşturuyor. Araştırmacı, yazar, filozof, köşe yazarı, göstergebilimci, yayıncılık dünyasının önemli aktörü olmanın yanı sıra İtalyan radyo televizyonu RAI’nin kamu hizmeti yayıncılığında da görev almış Eco’nun televizyona, televizyon diline, televizyonun devreye soktuğu iletişim biçimlerine ve bu iletişim biçimlerini destekleyen teknolojilere, televizyonun ürettiği hayal gücüne, bunun sonucunda ortaya çıkan kültürel, estetik, etik, eğitsel ve özellikle de politik neticelere yönelik yazıları yaklaşık 60 yıl gibi geniş bir zaman aralığında kaleme alındı: İtalya’da ilk televizyon yayınlarının başladığı 1956 yılından televizyonun toplumsal kültür üretiminde ve dönüşümünde baskın denemeyeceği bir döneme, ekranın internet ve sosyal ağlarla birleştiği 2015 yılına uzanan yazıları kapsayan bu kitap, Umberto Eco külliyatının önemli bir halkasını oluşturuyor.
 
“Eco, kendisini inanılmaz derecede kızdırmasına rağmen yine de bu olağanüstü iletişim aracına tutkundur. Öyle ki röportajların pek çoğunda, günün son saatlerini geçmişin hangi deviyle geçirdiği, akşamları ne yaptığı sorulduğunda neredeyse hep aynı yanıtı vermiştir: Ailece Komiser Columbo ya da Don Matteo izleyerek.”  Gianfranco Marrone

 #italyanedebiyatı #televizyon #medya #teknoloji #toplum #kültür #kitleiletişimi

Televizyona Dair / Umberto Eco
Çeviri: Betül Parlak
Dizi: Modern
Tür: Deneme
Yayınevi: Can Yayınları 
Sayfa Sayısı: 584
Fiyatı: 320,00 TL 


Holden’in #Kuytu Dizisinin 3. Kitabı "Aşçı" Çıktı!

Çarşamba, Mart 27, 2024

Holden Kitap, geçen ay iki kitapla başlattığı Kuytu dizisinin üçüncü kitabıyla okur karşısında. İlgi çeken dizinin yeni kitabı hakkında çok şey bilinmeyen gizemli yazar Harry Kressing’in sıra dışı metni “Aşçı”. John Fowles'ın övgüsüyle tanıtımı yapılan romanı merakla bekliyoruz. Holden sağ olsun, her zaman olduğu gibi yine Kitapyurdu’nda stoklarla sınırlı % 50 indirim kampanyası olduğunu da hatırlatayım. Fırsatı kaçırmayın diyerek pası bültene atıyorum.

Yaklaşık iki metre boyunda, sıska ve siyahlar içindeki aşçı Conrad, Cobb isimli kasabaya gelir. Buraya iki büyük bir aile hükmetmektedir. Conrad bu ailelerden birinin yanında işe başlar ve sunduğu yemeklerle herkesin aklını başından alır. Seçici, disiplinli, kültürlü ve istediğini elde etmek için hem nazik konuşmayı hem diş göstermeyi bilen Conrad getiren usta bir manipülatördür aynı zamanda. Kiminle karşı karşıya gelse onu ekarte edebileceği bir zaaf bulur, bunu da adaletin kantarına uygun hale getirmeyi başarır. Yaptığı yemeklerle zayıfları şişmanlatır, şişmanları zayıflatır. 

20. yüzyılın en sıra dışı metinlerinden biri olan Aşçı, insanın güç hırsına ve bitip tükenmez açlığına dair çok çarpıcı bir roman. Kuytu dizimizin diğer kitapları gibi kıyıda köşede kalmış, hak ettiği ilgiyi görmemiş bir eser. 

"Aşçı'yı çok beğendim, çünkü Şeytan’ı çok severim. Bay Kressing'i başarısından dolayı tebrik ederim." –John Fowles

Aşçı / Harry Kressing
Orjinal Adı: The Cook
Çevirmen: Emirhan Burak Aydın
Roman, Nisan 2024
Sayfa Sayısı: 248
Etiket Fiyatı: 188 TL

Malma İstasyonu: Dibi Görünmeyen Çukurlar

Pazartesi, Mart 25, 2024

"Bir çocuğu kaybettiğinizi ne zaman anlarsınız? Tek bir anıdan müteşekkil olamaz, bu küçük aşamalarla gerçekleşen bir şey. Tuhaf, küçük değişiklikler, farkına bile varılmayan detaylar. Fakat mutlaka bir başlangıç noktası olmalı, aniden sıçrayan bir mesafe. Aile ve çocuk arasında bir uçurum. Bu uçurum bir kez oluştu mu kopuş sadece devam eder. Çünkü en başından yoktur, değil mi? Yoksa var mıdır?"

"Bir çocuğu ne zaman kaybedersiniz? Çocuğunuzu kaybettiğinizde onu geri kazanmak için ne yaparsınız?"

Muhtemelen huzurunuzu kaçıracak bu iki alıntıyla başlamak istedim yazıya. Daha okumadan zihninizi meşgul etsin, merak uyandırsın. Alex Schulman’ın romanı “Malma İstasyonu” ile ilk tanışıklığınız böyle olsun. Benim tanışmam biraz tesadüfi ve dolambaçlı oldu zira. Sıradan bir günün instagram gezintisinde Timaş Yayınları hesabında bir kitabın pr paketinde bir ayraç gördüm. Kitaba eklenmiş kaset şeklindeki ayracın üzerinde “Rock ’n’ Roll Suicide” yazıyordu. Bir David Bowie fanatiği olarak hemen yayınevinin editörü Ayşe Tuba Ayman’a sordum. Bu şarkı sözlerinin romanla ilgisi neydi ve o ayraç her kitapta mı vardı, yoksa sadece pr paketinde mi? Romanın bir bölümüne eşlik ediyor deyince geri kalan her şey detay haline geldi. Bir an önce okumalıydım. Nezaketle adres istemesine müteşekkirim. Gelir gelmez okuduğum roman oturdu kaldı içimde. Bunca şeyi anlatmışken ekleyeyim Schulman’ın ikinci romanı bu. İlk romanı “Hayatta Kalanlar” ile övgü yağmuruna tutulmuş. Almaktan okumaya sıra gelmeyen yüzlerce kitaptan biri olarak gününü bekliyor. Okurların çoğu romanı değerlendirirken kıyasladığı için özellikle belirtmek istedim. Neyse gelelim Malma İstasyonu’na…

"Gelecek çoktan belirlenmiştir, ona etki edebilmek mümkün değildir. Fakat geçmiş değişkendir, her zaman hareket halindedir."
Hareket halindeki üç geçmişi paralel kurgu ile anlatan bir roman bu. Harriet, Oscar ve Yana’yı adlarını taşıyan bölümlerde okuyoruz. Ortak noktaları aslında basit… Ebeveynlerle sorunları, aile geçmişini anılar kesitiyle irdeleyen bir roman bu. Böyle tarifleyince çok klişe ve basit görünüyor değil mi? Romanın gücü de, etkisi de neyi anlattığında değil nasıl anlattığında. Schulman öyle yazmış ki. Hani sürekli aklınızda dönüp duran bir an vardır ya. Durup durup gittiğiniz/döndüğünüz bir an. Her gittiğinizde hesaplaştığınız ama bir türlü çözemediğiniz… Hep içinizde canlı kalan dibini bir türlü göremediğiniz o çukur... İşte karakterlerinin o anlarını kazıyarak anlatıyor Schulman. O çukuru eşeliyor. Her daim o anların içinde olmasına rağmen, bir o kadar da uzağında. Çok ritmik, kendi melodisi/müziği var. Süssüz, kıymıksız anlatıyor. "Her şeyin bir şekli vardır. Karanlık, belki de hayatın bir anında kendinizi maskesiz gördüğünüzde hep olduğu gibi aslında hep kristal berraklığındadır." cümlesindeki gibi kristal berraklığında.

"Hayatta sadece bir kez," dedi gecenin karanlığında yürürlerken "sadece bir kez kendini göreceksin ve bu hayatının en mutlu ya da en acı anı olacak."
Anne ortada yok çoğunlukla. Baba ile kızın arasındaki mesafenin, uçurumun nasıl açıldığını okuyoruz. O açılmanın yankısı olan olayları. Sahneleri etraflıca kurmuyor, sadece eylemi ve onun iç dünyasındaki yansımasını anlatıyor. Yazarın bu tercihiyle salt eylemi ve sonuçları okumakla kalmıyoruz. Bir de tahribat yaratıyor içimizde. Farkında olmadan içselleştirmiş buluyoruz kendimizi. Bu güce boyun eğiyoruz. Romanın iniş/çıkış, alçalma/yükselme gibi dalgalanmaları da olmadığı için giderek yükseliyor içimizdeki melankoli. Etkisi büyüyor. Adeta bir balon gibi yavaş yavaş şiştikten sonra kaçınılmaz olarak patlıyoruz. Anlat deseler çok olay sayamayız ama içimizi dolduran bir bütün oluşuyor tanımlayamadığımız. Küçük anları birbirine teyelleyerek içimizde/zihnimizde oluşan bir sessizlik bütünü var. Yakın şeyler yaşadıysanız daha beter dağlıyor Malma İstasyonu. Verdiği hissi tariflemek zor ama deneyeyim. Hani sevgiliniz bir gün çıka gelir ya, surat beş karış. Ağlamıştır. Evdeki sorunlar beklendiği gibi patlak vermiştir. Gözlerinizin içine bakarak o evdeki fertlere, ailesine hiçbir şey ifade etmediğinden artık emin olduğunu söyler. Siz de diyecek bir şey bulamazsınız. Kelimeler yok olur. Bir sessizlik ve sarılmadan başka her şey boştur. Tastamam böyle bir roman Malma İstasyonu işte. O sessizlikte sarılırken ne hissederseniz onları hissettiriyor. Anlatının gücü, etkisi böyle.

İnsanı etkileyip şekillendirebilecek türden olaylar, her gün yüzleşilen anılarla ilerliyoruz tren yolculuğunda. Yolculuk da yolcular da aslında şöyle: Sessizliğin ceza olduğu anlar. Kendi kendine “yalnız değilsin” diye mırıldananlar. Düştüğünde hep aynı mantra diyenler. Dışlanmış ve hep öyle kalacağına inanan çocuklar. “Hayattaki en önemli şey sence ne?” diye sorduklarında “sensin” yanıtını alamayan çocuklar. Kalbini gerçeğe açık tutan çocuklar.

“O, diğerlerinin kendisinden önce yaptığı seçimlerin tutsağıydı, zehri bir sonraki nesle taşıyacak araçtı sadece.” Harriet. “Bir beden iflas ettiğinde kalbin, son nefese dek daha hızlı atacağını” bekliyor Harriet, “Kalbin kendi kendini parçalaması gibi.”

Dünya yıkılıyormuş gibi hissettiğinde her zamanki tepki veriyor, kendini kapatıyor Oscar. “Çocukluk, adeta modern bir sanat eseri gibi açıklanamaz bir yerleştirmeden ibaret.” diyor Oscar. Anlaşılmaz ve lüzumsuz. Bütün o boktanlığı dağıtmak istiyor. Annesinin dokunuşunu arzuluyor. Pek sarılan biri değilmiş. Markete gittiklerinde kasten saklanıp uzaktan üzgün ve ağlarken görüp kurtarmaktan zevk alan biriymiş aksine. 

“Neyin var? Ne oldu?” diye sorulduğunda her şeyi ilk kez anlatan, çocukluğunu “aralarındaki uzun sessizlikler” olarak tanımlayan Yana. Kalbi her üç atışta bir tekliyor: “Ölecekmiş gibi hissediyorsun, ama ölmüyorsun.” 

“Öfke içinden akıp gittiğinde sadece yıkım kalır. Konuşulanlar içe gömülür. En kötü şeylerden bazıları daha da derine iner. Tamir etmek gittikçe zorlaşır” diyor Malma İstasyonu. Ve soruyor: “Yeniden başlamak mümkün mü?”. Değil dedirtiyor ki, kabullenmek zor. “Gün gelir her şey tükenir, duygular dahil.” dese de okurunda kolay kolay tükenmeyecek duygular yaratan bir roman Malma İstasyonu. 

Son sözü Harriet söylesin, benzer geçmişe sahip her çocuk adına…

“Bazen dünya yok olacakmış gibi hissediyorum. Etrafıma bakmaya korkuyorum çünkü az önce baktığım şeyin yok olacağından korkuyorum. Bazen de tam tersi oluyor, o zaman kanıt bulmak için etrafıma bakmam, dönüp her şeyi yoklamam gerekiyor.
“Neyin kanıtı?” Baba soruyor.
“Var olduğumun.”


Hüseyin Cengiz’in yazdığı “İzmir’de Son Gemi” Destek Yayınları’ndan raflarda

Pazar, Mart 24, 2024

İnsanlık tarihi savaşların, yıkımların ve yeniden doğuşların da tarihidir aynı zamanda. Geçmişe dönüp baktığımızda dünyadaki dengeleri değiştiren, daha düne kadar komşu, kardeş olan ulusları birbirine düşüren savaşları görürüz en çok. Peki ya bu savaşların içinde varlık mücadelesi veren insanların hikayeleri nerededir? Tarih neden zorla gittiği savaş uğruna sevdiğinden ayrı düşenleri, yurduna döndüğünde bıraktıklarını yerinde bulamayanların acılarını yazmaz?

Neyse ki, tam da bu noktada edebiyat öne çıkar ve bizlere yıkılan kentlerin, dağılan ülkelerin içindeki insanın yaşamını, dramını, cesaretini, bazen çaresizliğini bazen de umuduna tutunuşunu anlatır. Tıpkı Hüseyin Cengiz’in yeni romanı İzmir’de Son Gemi’de yaptığı gibi.

Komşusu, kardeşi gibi gördüğü karşı kıyıya savaşmak için gitmeyi hiç istemeyen bir asker, iki oğlunu birden askere göndermiş yaşlı, hasta bir baba, savaştan dönünce sevdiğini yerinde bulamayan bir âşık, ağabeyini kendilerinin olmayan bu savaşta kaybeden bir kardeş, yıllarca özlem çeken, sevdiği kadın zorla karşı kıyıya götürülen bir sevgili ve daha nicesi…

İzmir’de Son Gemi bizlere kardeşliğin sınırlarla ya da uyruklarla ilgili olmadığını bir kez daha hatırlatıyor. Her şeye rağmen umut etmenin, güvenmenin, sevmenin gücünü gösteriyor.

Hüseyin Cengiz’in yazdığı İzmir’de Son Gemi Destek Yayınları’ndan çıktı.

Arka Kapak Yazısı:
Savaşın, üstüne gölge düşüremediği kardeşliğin ve aşkın romanı

İzmir’de Son Gemi, resmi tarihin dışından seslenen ve tarih bilincine yaslanan bir roman.

Suyun iki yakasındaki halkların, egemenlerin kurduğu tuzaklardan arındığında, kardeşçe ve içtenlikle nasıl kucaklaşabileceklerini, aynı kederde ve sevinçte bir bütün olabileceklerini son derece yalın ve lirik bir dille anlatıyor.

İzmir’de Son Gemi’nin serüveni her şeye karşın hâlâ suyun iki yanında da sürmekte...

İzmir’de Son Gemi / Hüseyin Cengiz
Türü: Edebiyat / Roman
Yayınevi: Destek Yayınları
Sayfa Sayısı: 192
190 TL

Melissa Mey’in kaleminden “Hayallerin Efendisi – Tolkien” tüm kitapçılarda

Cumartesi, Mart 23, 2024

Tüm dünyada sevilen ve özellikle eserlerinden uyarlanan filmleri hala en ilgi gören başyapıtlar arasında yer alan Tolkien, yarattığı fantastik dünyaların içinde kalmış bağımlılara sahip bir yazar.

Bir eseri sevmek için önce yaratıcısını tanımak gerekir diyen yazar Melissa Mey, sanatçıyı tanımanın ve eseri anlamanın onunla bağ kurmamızı sağlayacağının altını çiziyor.  

Tolkien hakkında yazılmış bu kitap, Tolkien filmleri, içerdikleri sembolik anlatımlara dair araştırmalar ve yazarın tüm yaşamının en önemli olaylarının kronolojik olarak sıralandığı, yazarı ve hatta biyografi severlere tek kitapta Tolkien’i anlatan bir derleme kitabı.

Tolkien’in fantastik dünyasını anlamanın en iyi yolu onun tüm yaşam izini sürmekten geçecektir. Adım adım ve her bir detayı inceleme fırsatı bulacağınız Hayallerin Efendisi - Tolkien Melissa Mey’in kaleminden tüm kitapçılarda.

Arka Kapak Yazısı:
“Zafer, yürekte başlar.”

Hayal dünyasının en gerçek tanrısıdır Tolkien...

Kurguladığı dünyalarda gerçekliği inkâr edilemez bir tarih, bir coğrafya, bir dil ve doku yaratıp atfetmesiyle fantastik edebiyatın tahtına oturmayı başarmıştır.

Tolkien’in dünyası yuvarlak değil düzdür ve tam merkezinde Orta Dünya vardır. Orta Dünya’da her ırkın kendine özgü bir dili ve bir tarihi bulunur. Tam da bu güçlü niteliği sayesinde onun eserleri hayal dünyasında bir gerçeklik kazanır.

Peki bu büyük dahi, dilbilimci Profesör Tolkien eserlerinde ne anlatır, yarattığı dünyalar neyi sembolize eder, konuşulmayan dilleri ve lehçelerini nasıl tasarlar, fantastik dünya onun için bir kurgu mudur yoksa gerçekliğin sorgusu mudur, koyu bir Katolik ve dindar olmasının yazarlık kariyerine etkisi nedir, neden içinde büyük acılar taşıyarak yalnız yaşamayı tercih etmiştir?

Bu soruların ve aklınıza gelmemiş daha pek çoklarının cevabını bu kitapta bulacaksınız.

Sonrasında kitaplarını okumak ve filmlerini izlemek sizin için bambaşka bir şey ifade ediyor olacak. “Hayallerin efendisi” okuduğunuzda Tolkien fantastik dünyasını deşifre ediyor olacaksınız.

Hayallerin Efendisi – Tolkien / Melissa Mey
Türü: Biyografi
Yayınevi: Destek Yayınları
Sayfa Sayısı: 288
Fiyatı: 180 TL

Eğlenceli ve romantik bir okuma deneyimi isteyenler için “Seninle İçtiğim Sigara”, serisinin ilki ile Athica Yayınları etiketiyle tüm kitabevlerinde

Cuma, Mart 22, 2024

Jinushi tarafından yazılan ve resimlenen Japon manga serisinin ilki “Seninle İçtiğim Sigara 1” Athica Yayınları tarafından okurun beğenisine sunuldu. 

Tüm hayatı işinden ibaret olan Sasaki’nin tek dostane iletişimi bir süpermarket çalışanı ile olandır.

Mesai bitiminde güler yüzlü Yamada’ yı yerinde bulamayan Sasaki’ nin keyifli ve dokunaklı hikayesi marketin arka tarafından aldığı bir sigara daveti ile başlar. Bu yeni arkadaş kasiyer Yamada’ya hem çok benzemektedir hem de oldukça farklıdır. 

Eğlenceli ve romantik bir okuma deneyimi isteyenler için  “Seninle İçtiğim Sigara”, serisinin ilki ile Athica Yayınları etiketiyle tüm kitabevlerinde….

Arka Kapak Yazısı:
Her gün şirketinde ter döken, yorgun ve yaşlı bir adam olan Sasaki’nin kafasını dağıtmak için tek yolu, sigara ve düzenli gittiği marketteki kasiyer Yamada-San’ın gülümsemesidir.

Bir gece işten sonra yine kafasını dağıtmak için markete giden Sasaki, bu kez Yamada-San’ın orada olmadığını fark eder. Sigara içmek için uygun bir yer de yoktur. Alışılmışın dışında kıyafetleriyle Tayama isimli bir kadın “Burada içebilirsin” diye seslenir.

Seninle İçtiğim Sigara 1 / Jinushi
Orijinal Adı: Super No Ura De Yani Suu Futari Vol.1
Japoncadan Çeviren: Serhat Temel
Türü: Manga
Yayınevi: Athica Yayınları
Sayfa Sayısı: 240
Fiyatı: 150 TL


Murat Uyurkulak’ın ilk öykü kitabı Bazuka, Can Yayınları etiketiyle yeniden okurla buluşuyor

Perşembe, Mart 21, 2024

Murat Uyurkulak Bazuka’da, farklı kimliklerden, farklı zamanlardan yepyeni sesleri bir araya getiriyor.

İnsan çocukken bir büyük saadet ülkesinde yaşıyor, sağa sola şuursuzca koşturup neşeyle kişniyor. Sonra büyüyor, büyüdükçe salaklaşıyor, salaklaştıkça unutuyor o mesut diyarı, bir nevi ölüyor. Çocuklukla yaşlılık arasındaki dönem araf misali; kitabesi ağır mesailerle, küçük hesaplarla, kesif mutsuzluklarla yazılan bir mezar taşının gölgesinde azap gibi boktan hayatlar. Yetişkinler zombilere benziyor.
 
Murat Uyurkulak, ilk öykü kitabı Bazuka’da okurlarına birbirinden acayip dokuz öyküyle sesleniyor. Hayatla arasına bir çizgi, bir katman koymaya gerek duyulmamış öyküler bunlar. Hınzır bir gülümsemeyle yazılmış çoğu ve yazarının murat ettiği gibi, çoğu zaman hınzır bir gülümsemeyle okunuyor.
 
Edebiyatımızın kayıp isimlerini selamlayarak başlıyor, hayatımızın her ânına dokunup kaybolan figürlerle, hayatımızın her ânına dokunan ama çoğumuzun görmezden geldiğimiz toplumsal yüzleşme hikâyeleriyle devam ediyor.
 
Bazuka, usta bir romancının, derdini, neşesini bu defa öyküye kattığı keyifli bir kitap.
 
#sokak #aşk #apartman #vapur #polisiye #okur #karamizah

Bazuka / Murat Uyurkulak
Dizi: Çağdaş
Tür: Roman
Yayınevi: Can Yayınları 
Sayfa Sayısı: 104
Fiyatı: 120,00 TL 


Türk sinemasında korku ve gerilim türünde çekilen filmler hakkında yazılmış kapsamlı bir araştırma: Yine mi Cin Filmi?

Çarşamba, Mart 20, 2024

Türk sinemasında korku ve gerilim türünde çekilen filmler hakkında yazılmış kapsamlı bir araştırma… 

Korku ve gerilim sineması dendiğinde herkesin aklına gelen filmler vardır. Türk Sinemasında korku ve gerilim dendiğinde ise Türk kültüründen o kadar çok unsur almışlardır ki global korku ve gerilimden oldukça farklıdır. Türkiye’de korku ve gerilim türünün Hollywood’dan esinlenerek başlayan yolculuğundan kendine özgü bir tür olarak literatüre geçişi ve bu türlerin günümüze kadar yolculuğuna hazır mısınız?

Dr. Gizem Şimşek Kaya ve Alper Kaya’nın kaleme aldığı 50 Maddede Türk Korku ve Gerilim Sineması Karakarga Yayınları’ndan çıktı!

Arka Kapak Yazısı:
KORKU NEREDE BAŞLAR, GERİLİM NEREDE BİTER?

56 yılda sekiz yerli korku filminin vizyona girdiği dönemlerden, bir yılda 62 yerli korkunun vizyona girdiği dönemlere nasıl geldik?

Gerilim nerede biter, korku nerede başlar?

Vizyona girmeyen korku filmlerinin unutulmaz yönetmeni kim?

Ve tabii ki o meşhur soru: Yine mi cin filmi?

Gazeteci-yazar Alper Kaya ile “kayıp film” statüsündeki 1949 yapımı Çığlık hariç Türkiye’de vizyona girmiş bütün yerli korku filmlerini izlemiş tek kişi olan akademisyen, yazar ve film eleştirmeni Dr. Gizem Şimşek Kaya; ilk örneklerinden son örneklerine kadar yerli korku ve gerilim sinemasına dair bütün merak edilenleri ve sormaya çekinilenleri bu kitapta bir araya getirdi.

Yine mi Cin Filmi? / Gizem Şimşek Kaya & Alper Kaya
Eser Alt Başlığı: 50 Maddede Türk Korku ve Gerilim Sineması
Türü: Çizgi Roman
Yayınevi: Kara Karga Yayınları
236 Sayfa
220 TL

Samimi görünen ilişkilerin kırılganlığına dair tedirgin edici bir roman: Umutsuz Karakterler

Salı, Mart 19, 2024

Umutsuz Karakterler, ilk bedensel rahatsızlıkların ortaya çıktığı, “aynı anda hem sıradan hem de gülünç” fiziksel çatlakların belirmeye başladığı yaştaki Otto ve Sophie çiftinin krize giren ilişkilerine dair tedirgin edici bir roman.

“Hayatımız değişecek ama sanki hiçbir şey olmamış gibi davranıyorlar.”
“Hayatınız değişmeyecek,” dedi Mike, biraz tahammülsüz. “Belki planlarınız değişir ama hayatınız değişmeyecek.”
 
Otto ve Sophie Bentwood, Brooklyn’in dönüşüme uğrayan bir mahallesinde yaşayan 15 yıllık evli bir çifttir. Otto avukatlık yapar, Sophie ise Fransızcadan kitaplar çevirir. Güzel mobilyalarla döşedikleri evlerinde mahallenin eski sakinlerinden farklı olarak varlıklı bir hayat süren bu çift, diğer insanları kendilerine bir tehdit olarak görürler fakat dostlarının ev partisine davetli oldukları bir akşam, Sophie’nin beslediği bir sokak kedisi tarafından ısırılması başlarına gelecek uğursuzlukların başlangıcı gibidir. Bu ısırığın ardından gelişen olaylar Bentwood’ların, bilhassa da Sophie’nin, krize giren ilişkilerini ve yaşam tarzlarını sorgulamasına yol açacaktır.
 
“1991’de ilk kez okuduğumda Umutsuz Karakterler’e vurulmuştum. Bana Fox’un çağdaşları John Updike, Philip Roth ve Saul Bellow’un romanlarından açıkça daha üstün geldi. Tartışılmaz bir biçimde muhteşem görünüyordu.”
Jonathan Franzen
 
“Fox’un romanı, özellikle de zekice kurgulanmış diyaloglarıyla, samimi görünen ilişkilerin kırılganlığını ortaya çıkararak benzersiz bir his uyandırıyor.”
The New York Times
 
#amerikanedebiyatı #dönüşüm #evlilik #toplum #yalnızlık #gerilim

PAULA FOX, 1923’te New York’ta, Kübalı bir anne ve İrlandalı bir babanın çocuğu olarak doğdu. Çocuk yetiştirmenin sorumluluklarından bunalan genç anne ve babası, kızlarını geçici olarak bir papaza ve onun yaşlı annesine teslim etti. Fox altı yaşına kadar onlarla kaldı. Çocukluğu boyunca New York, California ve Küba arasında mekik dokudu ve nihayet on iki yaşlarında New York’a döndü. Columbia Üniversite’sinde edebiyat eğitimi aldı. Çocuklar ve yetişkinler için birçok kitap yazdı. The Slave Dancer (Köle Dansçı) adlı çocuk romanı 1974’te Newbery Madalyası aldı. Çocuk edebiyatına kazandırdığı eserlerle 1978’de Hans Christian Andersen Ödülü’ne layık görüldü. 90’lı yılların sonlarına doğru yeni nesil yazarların ilgisiyle birlikte yetişkin romanları da dikkat çekmeye başladı. Umutsuz Karakterler filme de uyarlandı. 2017’de, 93 yaşındayken öldü. 

Umutsuz Karakterler /  Paula Fox
Çeviri: Begüm Kovulmaz
Dizi: Modern
Tür: Roman
Yayınevi: Can Yayınları 
Sayfa Sayısı: 176
Fiyatı: 155,00 TL 


Seksle ilgili tabulara meydan okuyan bir kitap: Seks Yapma Hakkı

Salı, Mart 19, 2024

Çağımızın önde gelen düşünürleri arasında yer alan toplumsal ve siyasi teori akademisyeni Amia Srinivasan, Seks Yapma Hakkı kitabıyla seks politikalarını tartışma tarzımızı ve bu alandaki sorunları tartışmaktan kaçınma şeklimizi altüst ediyor. Seksi tüm karmaşıklığıyla, toplumsal cinsiyet, sınıf, ırk ve güçle olan ilişkisi içinde ele alan yazar, okura özgür olmanın ne anlama gelebileceğini sorgulatıyor. Seksin bugünkü anlamının izini sürmemizi sağlayan bir provokasyon, bir vaat olan Seks Yapma Hakkı, Mundi etiketiyle raflarda!

Oxford Üniversitesi’nde 1870 yılında Henry Chichele onuruna oluşturulan Chichele Profesörlük Kürsüsü’nün ilk kadın ve ilk beyaz olmayan toplumsal ve siyasi teori akademisyeni Amia Srinivasan’ın seksi tüm karmaşıklığıyla, toplumsal cinsiyet, sınıf, ırk ve güçle olan ilişkisi içinde ele aldığı kitabı Seks Yapma Hakkı, seks politikalarını tartışma tarzımızı ve bu alandaki sorunları tartışmaktan kaçınma şeklimizi altüst ediyor.

Seks Yapma Hakkı’nda “Seks yapmak bir “hak” mı? Herkesin seks yapma hakkı var mı? Ya da herkesin sevişme “imkân”ı mevcut mudur? Kim kimle sevişebilir, kimle sevişemez? Seks için rıza yeterli midir? Üretilen rıza ile içten gelen istek aynı kefeye konabilir mi?” gibi sorunların yanıtlarını arayan yazar, ayrımcılık ve tercih, pornografi ve özgürlük, tecavüz ve ırksal adaletsizlik, ceza ve sorumluluk, öğrenciler ve öğretmenler, zevk ve güç arasındaki endişe verici ilişkileri tartışıyor.

Srinivasan, artık kendimizi seks üzerinden tanımlayabildiğimiz, kimi sevip kimle sevişebileceğimiz hakkında daha çok düşündüğümüz ve cinsel suçlara karşı #MeToo hareketi gibi kitlesel hareketler oluşturabildiğimiz dünyamızda seksin bugünkü anlamının izini sürüyor. 
  
Seks üzerine düşünmek gerekli ama zor; seks hakkında konuşmaksa daha da zor… 
Cinsel çekim, içgüdüler, arzu, tutku ve istek… Bir yanıyla hayatın tuzu biberi sayılabilen seks, madalyonun diğer yüzüyle ise güç ilişkileri, tahakküm, istismar gibi hem kişisel hem de toplumsal meselelere işaret ediyor. Üstelik seksin nasıl algılandığı çağdan çağa, toplumdan topluma değişiyor, haliyle mesele iyice karmaşıklaşıyor! 

“Bu kitap, cinsel arzunun, kim olduğumuz ve kime karşı cinsel çekim duymadığımız meselesinin son derece politik olduğunu ve mevcut sosyal adaletsizliklerden etkilendiğini çok etkileyici bir biçimde gözler önüne seriyor.” 
The Guardian 

“Srinivasan, popüler kültür tartışmalarını felsefeyle nasıl çözebileceğimizi ve popüler kültürü seks, feminizm, eşitlik, özgürlük gibi konulara dair ahlaki ikilemlerle savaşmak için nasıl kullanabileceğimizi gösteriyor.” 
Judith Butler

AMIA SRINIVASAN, Çağımızın önde gelen düşünürleri arasında yer alan Amia Srinivasan, Yale Üniversitesi’ndeki eğitiminden sonra Oxford’da felsefe doktorasını tamamladı. Oxford All Souls College’da Toplumsal ve Siyasal Kuram üzerine ders veren Srinivasan, Henry Chichele onuruna 1870 yılında oluşturulan “Chichele Profesörlüğü” konumuna ulaşan hem ilk kadın hem de ilk beyaz olmayan profesördür. The New Yorker, The New York Review of Books, Harper’s, The Financial Times, The New York Times gibi mecralarda yazmayı sürdüren Srinivasan, ilk kitabı Seks Yapma Hakkı’yla Sunday Times Çoksatar Listesi’ne girmiş, National Book Critics Circle Award ve The Orwell Prize için kısa listeye kalmış, ayrıca Blackwell Yılın Kitabı Ödülü’nü kazanmıştır. Genç araştırmacılara yönelik olarak verilen Philip Leverhulme Ödülü’nü kazanan yazar, son olarak “felsefe alanındaki en orijinal katkı”yı sunan kitaplar için verilen Royal Institute of Philosophy Yılın Kitabı Ödülü’nü almıştır. 

Seks Yapma Hakkı / Amia Srinivasan
Çevirmen: Damla Göl
Tür: Sosyoloji
Yayınevi: Mundi
Sayfa sayısı: 264
Fiyatı: 200 TL

David Punter’dan “Metafor” kavramına bambaşka bir bakış

Salı, Mart 19, 2024

VakıfBank Kültür Yayınları (VBKY), “Metafor” isimli kitabı okurlarıyla buluşturuyor. Yazar David Punter, metafor kavramının edebiyat, dil, kültür ve düşünce üzerindeki etkisini derinlemesine inceliyor. Kitap, metaforun tarihsel kökenlerini ve farklı kültürlerdeki rolünü ele alırken; edebî teori, felsefe, psikanaliz ve postkolonyal çalışmalarla olan ilişkisine dikkat çekiyor ve bu incelemelerini hem Batı hem de Doğu edebiyatından örneklerle zenginleştiriyor. Dil, edebiyat ve kültürel çalışmalar alanında önemli bir başvuru kaynağı olma özelliği de taşıyan bu çalışma, metafor kavramını pek çok yönden yeniden değerlendirirken okuyucuya da zengin teorik perspektifler sunuyor. 

VBKY’nin edebiyat kitaplığı, David Punter’ın kaleme aldığı Metafor kitabıyla genişlemeye devam ediyor. Kitap, metaforun tarihsel kökenlerini ve farklı kültürlerdeki rolünü ele alırken edebî teori, felsefe, psikanaliz ve postkolonyal çalışmalarla olan ilişkisini inceliyor ve bu incelemelerini hem Batı hem de Doğu edebiyatından örneklerle zenginleştiriyor. Eserde, metaforun dilbilimsel bir öge olmasının yanında kültürel ve siyasi anlatıları şekillendirmedeki rolü de gözler önüne seriliyor. Punter, metafor kavramını akıcı bir üslupla, gündelik gazetelerden ve popüler bir film karesinden tutun da, dünya düşün ve bilim sahnesini şekillendiren başat şair, edebiyatçı, filozof ve sosyologların eserlerinden yaptığı alıntılara, siyasetten psikanaliz, pazarlama ve reklamcılığa kadar verdiği birbirinden ilginç örnekler ve yorumladığı pasajlarla, öğrenci ve akademisyeninden, beyaz ve mavi yakalı çalışanlara kadar toplumun her kesiminin rahatlıkla kavrayabileceği ve içselleştirebileceği şekilde anlatıyor. Akademik derinliği ve kapsamlı analizi ile zengin teorik perspektifler sunan Metafor; dil, edebiyat ve kültürel çalışmalar alanında önemli bir başvuru kaynağı olmasıyla dikkat çekiyor. 

Kitabın yazarından;
Metafor dediğimiz şey nedir? Bu kitapta sunmaya çalıştığım iddialar ve verdiğim örnekler, “metafor”un tek, evrensel, tarih dışı bir tanımının olmayacağı gerçeğine işaret eder. Metafor, çeşitli zamanlarda ve çeşitli kültürlerde metaforun ne şekilde algılanmış olduğudur sadece. Bununla beraber, herhalde bu kavramı bu denli kifayetsiz bir vaziyette de bırakacak değiliz. “Metafor” ifadesinin, genellikle dilin bir hususiyetini veya belki de doğasında olan bir niteliğini simgelemek için kullanılmış olduğunu söyleyebiliriz. Bu, sürekli olarak kendisini aşan veya yayılıp serpilen bir niteliktir. En basit kelimeler bile (“kafa”, “ev”, “hayvan” gibi) bir ölçüde bağlama göre seçilebilecek olan ve kolay kolay reddedilemeyen veya kaçınılamayan alt anlamlara sahiptirler. Metafor, belki de kelimelerin bir başlarına bırakılamayacaklarını gösteren başlıca işarettir…

Yazar Hakkında;
1949 yılında Londra’da doğan David Punter, Bristol Üniversitesi’nde İngiliz Edebiyatı profesörüdür. Lisans, yüksek lisans ve doktorasını Cambridge Fitzwilliam College’da tamamlayan Punter’ın başlıca ilgi alanı Gotik kurgudur. Ayrıca on sekizinci yüzyıldan günümüze düzyazı ve şiir ile edebiyat teorisi, yapısöküm, psikanaliz ve anti-kanon teorisi gibi konularla ilgilenmiş ve bu alanda kitaplar yayımlamıştır. Romantik ve çağdaş edebiyat, psikanaliz, sömürgecilik sonrası çalışmalar ve edebiyat kuramı üzerine de çok sayıda eser veren Punter, yirmi dört eleştirel kitap ve dört şiir kitabının yanı sıra yüzlerce deneme ve makale yayımlamıştır.

Metafor / David Punter
Kategori: Edebiyat
Yayınevi: VBKY
Sayfa sayısı: 428
 

Richard Swan’ın Adalet, Hukuk ve İntikam Arasındaki İlişkiyi Sorguladığı “Kurt İmparatorluğu” serisinin ilk kitabı Athica’dan raflarda

Salı, Mart 19, 2024

Sunday Times'ın en çok satan fantezi ve bilim kurgu yazarı Richard Swan’ın yazdığı Kurt İmparatorluğu serisinin ilki “Kralların Adaleti” Athica Yayınları‘ndan çıktı…

Kralların Adaleti, adalet, hukuk ve intikam arasındaki ilişkiyi sorguluyor …

İmparatorun yargıçlarından biri olan Sör Konrad Vonvalt'ın ahlaki ve etik çöküşünü anlatıldığı Kralların Adaleti, okura trajediden daha fazlasını vadediyor.

İlhamını İmparatorluk Roma'sından ve Haçlı Seferlerinin fanatizminden ödünç alan fantastik roman, çamurla kaplı ve kanla ıslanmış bir dünyanın oldukça başarılı bir tasviri. 

Yazarının gerçek bir avukat olduğu adalet temelli bu fantastik roman, büyük, güçlü ve saygıdeğer kurumları tarafından bir arada tutulan imparatorluk fikrininin, yine bu kurumlar temellerinden çatladığında nasıl zayıfladığını gözler önüne sererken aynı zamanda da karmaşık bir ahlaki çerçeve içinde neyin doğru neyin yanlış olduğu sorularını kendi adalet anlayışınızın çok daha üzerinde değerlendirmenize imkan tanıyor.

Sunday Times'ın en çok satan fantezi ve bilim kurgu yazarı Richard Swan’ın yazdığı Kurt İmparatorluğu serisinin ilki “Kralların Adaleti” Athica Yayınları‘ndan çıktı…

Arka Kapak Yazısı:
HİÇ KİMSE ADALETTEN ÜSTÜN DEĞİLDİR.

“Muhteşem detaylı bir dünyada, çok farklı bir bakış açısından, düşündürücü bir macera.”
K. Lloso, Oren-Yaro’nun Kurdu’nun yazarı

“Bir yazarın muazzam çıkışı.”
Peter McLean, Kemiklerin Rahibi’nin yazarı

Kralların Adaleti / Richard Swan
Orijinal Adı: The Justice of King
İngilizceden Çeviren: Mert Demiralp
Türü: Edebiyat/Roman
Yayınevi: Athica Yayınları
Sayfa Sayısı: 536
Fiyatı: 480 TL

Lanetli olmanın ne demek olduğunu karanlık ve yaratıcı öykülerle keşfetmeye hazır mısınız?

Salı, Mart 19, 2024

Lanetli; Neil Gaiman, Karen Joy Fowler, Christina Henry, MR Carey ve Charlie Jane Anders gibi on iki çağdaş yazarın öyküleriyle yer aldığı kurgu, fantezi, bilimkurgu, tarihi kurgu türlerinde karanlık öykülerinden oluşan bir antolojidir. 

Kısa öykülerden senaryo yazarlığına ve çizgi romanlara kadar geniş bir yelpazede çalışan yazarlar, yeteneklerini lanet kavramına dayalı öyküler yazmak için kullanırlar: Lanetlenmek ne demektir, bir lanet yaratmak için gerekenler, insan bir lanetle nasıl yaşar ve bir dilek nasıl bu kadar kolay bir şekilde lanete dönüşebilir…

İyi bilinen peri masallarının yeniden yorumlamaları ve tamamen yeni hikayelerden oluşan zamansız eser, kısa öykünün kompakt gücünden, peri masalının zamansız tekrarından veya insan zihninin ve ruhunun sınırlarını ve yeteneklerini araştıran her türlü karanlık kurgudan hoşlanan herkesin kütüphanesinde yer açacağı türden.

Lanetli, Athica Yayınları’ndan çıktı.

Arka Kapak Yazısı:
SENİ DAHA İYİ OKUYABİLMEK İÇİN
Bir damla kan, elmadan alınan bir ısırık, bir çift kem göz, bir nişan yüzüğü veya bir çift kırmızı ayakkabı... Lanet her şekilde karşınıza çıkabilir. Yalnızca kötü kalpli bir üvey anne ve babaya sahip olanlarınızın değil, hepinizin başına gelebilir.

Bu kitapta klasik masallardan modern dünyadaki yeni uğursuzluklara kadar pek çok lanetin, benzersiz ve sürprizlerle dolu anlatılarına rastlayacaksınız. Bilinen masalların farklı yorumlarının yanı sıra yeni canavarlarla, mitlerle tanışacaksınız.

Şaşırtıcı öykülere, öğretici ayrıntılara, canavar hikâyelerine ve büyü masallarına hazır olun.

ZAMANSIZ YİRMİ HALK ÖYKÜSÜ
NeIl GaIman Jane Yolen Karen Joy Fowler
M.R. Carey ChrIstIna Henry ChrIstopher Golden
TIm Lebbon MIchael Marshall SmIth
CharlIe Jane Anders Jen WIllIams
CatrIona Ward James Bro gden
Jane Yolen & Adam Stemple
Maura McHugh Angela Slatter
LIlIth SaIntcrow
ChrIstopher Fowler
AlIson LIttlewood
Margo Lanagan

Lanetli / Kolektif
Eser Alt Başlığı: Bazen Bir Dilek Korkunç Bir Şeydir
Orijinal Adı: Cursed: An Anthology of Dark Fairy Tales
Derleyenler: Marie O’Regan & Paul Kane
Türü: Edebiyat / Karanlık Öyküler
Yayınevi: Athica Yayınları
Sayfa Sayısı: 352
Fiyatı: 320 TL

Profil Kitap’tan Mart Yenileri

Pazartesi, Mart 18, 2024

Profil Kitap Mart ayını üç kitapla karşılıyor. Özellikle “Erken Çöken Karanlık” ile okurunu etkileyen Kay Redfield Jamison “Karanlıktaki Ateşler” ile bu kez ilham verici bir rehberlik yapıyor. ünlü psikiyatr Elisabeth Kübler-Ross’un uzun yıllar boyunca ölüme yakın deneyim yaşayan yirmi binden fazla kişiyle yaptığı çalışmalara dayanan bulguları bir araya getirdiği “Ölümden Sonra Yaşam” da ayın diğer ilgi çekici kitabı. Çocukları da unutmayan Profil Kitap, Serçe Sultan serisinin ilk kitabı “Padişahın Kayıp Hazinesi” macera davetinde bulunuyor.

Karanlıktaki Ateşler * Huzursuz Aklı İyileştirmek / Kay Redfield Jamison
Yılın New Yorker En İyi Kitabı
“Durulmayan Bir Kafa” ve “Erken Çöken Karanlık” kitaplarının övgüyle anılan yazarı Kay Redfield Jamison bu eserinde, huzursuz aklı iyileştirme arayışının binlerce yıllık hikâyesini ele alıyor. 

Kay Jamison; Antik Çağ’dan başlatıp yirmi birinci yüzyıla kadar devam ettirdiği örneklerle, zihinsel acının iyileştirilmesinde tıbbi tedavilerin yanı sıra dinin, ritüellerin ve efsanelerin önemini de ortaya koyuyor. Psikiyatri ve psikoterapinin kökenlerine ve gelişimine ışık tutarken hem psikoterapiyi hem de bir şifacıyı iyi yapan şeyin ne olduğunu ve zihnin yenilenmesinde hayal gücü ile hafızanın rolünü yazıyor. Sanatçıların, yazarların, öncü şahsiyetlerin hatta kurgusal karakterlerin bizi bir toplum olarak iyileştirmeye nasıl yardımcı olduğunu açıklıyor. 

Travma sonrası stres bozukluğundan mustarip askerlerden; yas tutan, kederli, depresyonlu veya başka türlü huzursuz akıllara sahip kişilere ve bipolar bozuklukla kendi mücadelesine kadar muhtelif birçok deneyimi okuruna aktaran Jamison, iyi uygulandığında psikoterapi ve diğer tedavilerin ne kadar dikkate değer olabileceğini gösteriyor.

Okurunu derin bir düşünsel yolculuğa çıkaran bu kitap, karanlığın çöktüğü zihnin labirentlerinde ışığa ulaşmaya çalışanlar için ilham verici bir rehber…
Çeviri: Sezer Soner, 320 Sayfa, 300 TL


Ölümden Sonra Yaşam * Ölüme Yakın Deneyimlerden Öğrenilen Dersler  / Dr. Elisabeth Kübler-Ross
Ölüm deneyimi, doğum deneyimiyle neredeyse aynıdır. Bu, oldukça basit bir şekilde kanıtlanabilecek farklı bir varoluşa gözlerini açmaktır. Binlerce yıl boyunca öbür dünya ile ilgili şeylere “inan”dırıldınız. Fakat benim için bu artık bir inanç meselesi değil, daha çok bir bilme meselesi. Ve gerçekten bilmek istemeniz kaydıyla, size bu bilgiyi nasıl edinebileceğinizi anlatmaya da hazırım.  Elisabeth Kübler-Ross
Ölümden Sonra Yaşam, ünlü psikiyatr Elisabeth Kübler-Ross’un uzun yıllar boyunca ölüme yakın deneyim yaşayan yirmi binden fazla kişiyle yaptığı çalışmalara dayanan bulguları bir araya getiriyor. İnsanoğlunun varoluşundan beri cevap aradığı ölüme ve sonrasına dair soruları aydınlatırken ölüm anının evrelerini açıklıyor.

Elisabeth Kübler-Ross bu kitapta, ölmek üzere olan insanlara, sevilen birinin ölümünü anlamaya ve bu acıyla başa çıkmaya yardımcı olabilecek şekilde ölüme dair bilinmezliğe ışık tutarak okuru ölüme korkuyla değil daha anlayışlı ve şefkatli bir sevgiyle yaklaşmaya davet ediyor.
Çeviri: Sezer Soner, 96 Sayfa, 150 TL


Serçe Sultan – 1 * Padişahın Kayıp Hazinesi
Yazan: Sümeyra Üzer
Resimleyen: Irma Z. Çetinkaya
Her şey sarayın bahçesinde bulduğum eski bir kâğıt parçasıyla başladı. Hayatım değişmişti. Çünkü bu bir hazine haritasıydı! Ah bu arada kendimi tanıtmayı unuttum. Gerçi sultanlar kendini tanıtmaz ama hadi senin için bir istisna yapayım. Ben Serçe Sultan. Topkapı Sarayı’ndaki kuş sarayında yaşayan bir sultanım. Günlerim kum banyosu yapmak ve saray yemeklerinin kırıntılarını yemekle geçiyordu ki bulduğum harita yüzünden keyif yapacak zamanım kalmadı. En yakın dostum, saray aşçısının oğlu Feridun’la acayip komik bir maceraya atıldık. Kimi zaman kahkahalar attık kimi zaman uçtuk, yuvarlandık. E kolay değil. Aradığımız koskoca Kanuni Sultan Süleyman’ın hazinesiydi. Peki hazineyi bulabildik mi? Cevabı bu kitabın sayfaları arasında!
Roman, 128 sayfa, 200 TL





Édouard Louis ve Ken Loach’tan Sanat ve Siyaset Konuşmaları

Pazartesi, Mart 18, 2024

İki farklı ülkeden, iki farklı kuşaktan iki sanatçı; Ken Loach ve Édouard Louis’nin sanatı, sinemayı, edebiyatı ve bunların günümüzdeki rolünü tartıştığı kitabı Sanat ve Siyaset Konuşmaları, Tellekt etiketiyle raflardaki yerini alıyor.

Yoksulluk, işsizlik, işçi hakları, barınma sorunları gibi toplumsal sorunları ele alan filmleriyle tanınan ünlü İngiliz yönetmen Ken Loach ve ülkemizde Eddy’nin Sonu, Babamı Kim Öldürdü ve Şiddetin Tarihi kitaplarıyla bilinen, günümüzün en etkili genç yazarlarından Édouard Louis, Sanat ve Siyaset Konuşmaları’nda bir araya geliyor. İki farklı ülkeden ve iki farklı kuşaktan gelen bu iki sanatçı, sanatı, sinemayı, edebiyatı ve bunların günümüzdeki rolünü tartışıyor.  

Değişim, toplumsal hareketler kadar sanat yoluyla da gerçekleşecek
Sanat, sınıf şiddeti sorununu nasıl gündeme getirebilir ve yeniden düşünebilir? Bu iki sanatçının eserlerinde öne çıkan işçi sınıfı nasıl temsil edilebilir? En güvencesizlerin aşırı sağa yöneldiği küresel politik bağlamda sanatın rolü nedir? Milliyetçiliğin ve sağ popülizmin dünyanın her yerinde yükselişini tersine çevirmek için sol ne yapabilir? 
  
Loach ve Louis, Sanat ve Siyaset Konuşmaları’nda düşüncelerini karşılaştırarak ve eserlerine dayanarak bu soruların yanıtlarını arıyor.

Sanat ve Siyaset Konuşmaları / Édouard Louis – Ken Loach
Çevirmen: Ayberk Erkay
Kategori: Siyaset, Sanat Eleştirisi
Tür: Kurgu Dışı
Yayınevi: Tellekt
Sayfa sayısı: 48
Fiyat: 60 TL


Ludwig Wittgenstein’dan felsefi bir renk kuramı: Renkler Üzerine Düşünceler

Pazartesi, Mart 18, 2024

Ludwig Wittgenstein’ın ölümünden bir yıl önce yazdığı, son eserlerinden olan Renkler Üzerine Düşünceler yazarın tek bir felsefi konuya odaklandığı birkaç metinden biri.  

Ludwig Wittgenstein’ın ölümünden bir yıl önce, 1950’de Oxford’da yazdığı, son eserlerinden olan Renkler Üzerine Düşünceler yazarın tek bir felsefi konuya odaklandığı birkaç metinden biri. Renklerle ilgili felsefi sorunların ancak ilgili dil oyunlarına dikkat edilerek çözülebileceğine inanan Wittgenstein, renklerin dildeki kullanımını açıklığa kavuşturmak için Goethe’nin Renk Öğretisi’ni ve Philipp Otto Runge’ın gözlemlerini de ele alıyor. Renklerin açıklığı ve koyuluğu, renk körlüğü, renklerin göreceliği, farklı dil ve kültürlerdeki karşılıklarının birbiriyle ilişkisi ve renklerle ilgili dil oyunları gibi bağlamlarda renkler üzerine düşünen Wittgenstein kendi renk kuramını oluşturuyor.

Renkler Üzerine Düşünceler / Ludwig Wittgenstein
Çeviri: Berkan Üze
Dizi: Düşünce
Tür: Felsefe
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 72
Fiyatı: 90,00 TL

''Koloni''nin yazarı Audrey Magee'den yeni roman: ''Yüzleşme''

Çarşamba, Mart 13, 2024

DeliDolu Kitap’tan beklediğimiz haber geldi. Geçtiğimiz yıl yayımlanan “Koloni” ile tanıyıp sevdiğimiz Audrey Magee’nin bir romanını daha yayımlıyor. Geçen yılın en iyi romanlarından biri olduğun konusunda herkesin hemfikir olduğu “Koloni”nin ardından çok beklememek güzel oldu. Yazarın 2014 yılında yayımlanan romanı “The Undertaking”, Women's Prize for Fiction ve Irish Book Awards finaline kalmış, The Dublin Literary Award ve The Water Scott Prize for Historical Fiction'a aday gösterilmiş ve On dile çevrilmiş. Beyazperdeye uyarlanmakta olduğu bilgisi var ama 2015’te İrlandalı yönetmen Gerard Barrett’in girişeceği haberinden sonrası yok. Neyse daha fazla uzatmayayım, Magee'nin ilk romanı olan “The Undertaking”e Niran Elçi’nin çevirisiyle “Yüzleşme” adıyla kavuşuyoruz. Bolca övgü alan epik romanın tadımlık dosyasına göz atın derim. Merak ve heyecanla bekliyor, pası da bültene atıyorum.

Savaşta insan kalabilmek, ölmekten daha zor.

2022 Booker Ödülü adayı Koloni'nin yazarı Audrey Magee'nin kaleminden çıkan Yüzleşme, II. Dünya Savaşı'nın göbeğinde aşka ve aile olma olasılığına tutunan iki yalnız kalbi mektuplarla birbirine mühürleyen epik bir eser.

On dilde yayımlanan, ayrıca beyazperdeye de uyarlanmakta olan bu güçlü roman, okuru iktidar-halk kesişiminde ve ilişkisinde süregelen ikiyüzlülüğün altını eşelemeye ve ''Sen olsan ne yapardın?'' sorusunun peşinden dürüst ve sahici yüzleşmelere davet ediyor.

İnsan eliyle yaşanan kıyımlara karşı topyekûn sergilenen hissizleşmenin köklerine inmemizi sağlayan kitap, başkasının felaketine susmanın ya da ondan yararlanmanın açtığı onulmaz yaraları deşiyor. 

Dünyadaki en güçlü ülke olacağız. 
Babasız çocuklarla, kocasız karılarla dolu bir dünya. Bu mu büyük plan?
İnsanlık tarihinde yıkıcı bir dönüm noktası: II. Dünya Savaşı...

Bir yanda Almanya'nın Rusya cephesinde görevli Alman askeri Peter, öteki yanda ailesiyle birlikte Berlin'de yaşayan Katharina. Birbirlerini daha önce hiç görmeyen bu iki insanın kaderi, gıyaben kıyılan bir nikâhla birleşir. Apayrı çıkarlar gözeterek imzaladıkları akit, tanışmalarından sonra verdikleri bağlılık sözüyle bambaşka bir dönemece evrilir. Savaşın zorlu koşulları altında günden güne ezilen Katharina ağır bedeller öderken cephedeki Peter'ı hayata bağlayan yegâne şey bir an önce yeni eşine geri dönmek olur. Mektup satırlarında akıp giden ilişkileri zamanla kök salmaya başladıkça değişimin ve dönüşümün ayak sesleri şiddetlenir. İkili önce adım adım kendi içlerinde, sonra ise birbirleriyle bir yüzleşme yaşayacaktır.

Audrey Magee, savaşın sıcak nefesiyle uyutulan ve uyuşturulan bir toplumun bıçak sırtı hikâyesini anlattığı Yüzleşme'de, savaşın acımasız yüzüne sırt çevirenlerin bilinçle ya da bilinçsizce sebep oldukları felaketin izini sürüyor.

Attığımız ya da atmaktan çekindiğimiz her adımın bir bedeli olduğu gerçeği üstüne okuru sorgulamaya iten bu çarpıcı roman, zihinlerde bıraktığı duygusal yankıyla etkisini uzun süre hissettirecek bir anlatı sunuyor.  
Her şeye tahammül edilmesi gerekiyordu. Ama her şeye tahammül edilemezdi.

Yüzleşme / Audrey Magee
Türkçeleştiren: Niran Elçi
272 sayfa
Satış Fiyatı: 199,00 TL

Goncourt Ödüllü Yazar Tahar Ben Jelloun Türkiye’ye Geliyor!

Çarşamba, Mart 13, 2024

Institut français Türkiye, Uluslararası Frankofoni Günü kutlamaları ve "Türkiye’nin Goncourt Seçimi" lansmanı münasebetiyle 1987 yılında Goncourt Ödülü'nü kazanan Fas asıllı Fransız yazar Tahar Ben Jelloun'u ağırlıyor. Yazar, Institut français tarafından 20 ve 21 Mart tarihlerinde Ankara ve İstanbul’da düzenlenecek bir seri etkinlikte Türk okurları ile buluşacak.

Tahar Ben Jelloun, 20 Mart günü saat 15.00'te Ankara Üniversitesi'nde, Üniversitenin Fransız Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nurmelek Demir'in moderatörlüğünde bir söyleşide konuşacak. Tartışmada bu üretken yazarın eserleri ve Fransızca konuşulan dünya ile olan özel ilişkisi ele alınacak. Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Ünüvar ve Fransa’nın Türkiye Büyükelçisi Isabelle Dumont tarafından açılışı yapılacak söyleşi Türkçe simültane tercüme ile Fransızca gerçekleşecek. Söyleşiyi bir kitap imza seansı izleyecek.

Tahar Ben Jelloun Galatasaray Üniversitesi’nde 21 Mart saat 15.00’de Fransızca olarak ikinci konferansını verecek ve aynı gün akşam 18.30’da Institut français İstanbul’da şiir konulu bir müzikal söyleşiye katılacak. 

Etkinliklere katılım ücretsiz, kayıt zorunludur, kayıt olmak için: https://www.ifturquie.org/etkinlik-takvimi/  adresinden katılmak istediğiniz etkinliği seçerek kayıt olabilirsiniz.

Tahar Ben Jelloun
Tahar Ben Jelloun 1944’te Fes’de doğdu. Rabat’ta felsefe okudu. Tetuan’da öğretmenlik yaptı, ardından Kazablanka’da Souffles Magazine ile çalışmalara katıldı. 1971’de psikoloji ve sosyoloji alanında çalışmalar yapmak üzere Paris’e taşındı. Le Monde gazetesi de dahil olmak üzere çeşitli dergilerle calışmalarını sürdürdü. Çok sayıda romanı ve köklerinden kopma, çift kültürlülük, azınlıklara yönelik baskı gibi konuları işleyen şiir derlemeleri (Cicatrices du soleil, Les amandiers sont morts de blessures…) yayımlandı. 1987’de La Nuit Sacrée (Kutsal Gece) adlı romanı ile Goncourt Ödülü’nü, tüm çalışmaları nedeniyle 1994’te Noureddine Aba Vakfı Edebiyat Büyük Ödülü’nü ve L’homme Rompu‘yla 1994’te Akdeniz Ödülü’nü kazandı. Tahar Ben Jelloun Paris’te yaşamaktadır.
Yazarın Türkçeye çevirilen eserleri: Tanca’da Sessiz Bir Gün, Bay Ahlak’ın Çöküşü, Kör Melek, Kızıma Irkçılığı Anlatıyorum, Hata Gecesi, Kutsal Gece, Kum Çocuk, Yoksul­lar Hanı, Duygular Labirenti, Jean Jenet: Yüce Yalancı, Işığın O Kör Edici Yokluğu, Beckett ve Genet Tanca’da Bir Çay, Devenin Söylediği, Ülkemde, Annem Hakkında.

Cenneti yeryüzünde arayan şair: Neruda

Çarşamba, Mart 13, 2024

Pablo Neruda Sıradan Şeylere Övgüler’de ister bir masa ister bir enginar ister bir köpek ister bir sinekkuşu olsun, bizlere sıradan şeylerin mucizesini ve onların dünyada arz ettiği önemi hatırlatarak gündelik yaşamı tüm yönleriyle kutsuyor.

"O müşfik yüreğiyle
bir savaşçı gibi
giyinmiştir enginar,
dimdik,
alçacık bir kubbe de
inşa etmiştir,
yapraklarının altında
içine bir şey işlemeden
durur öylece"
 
 “Yirminci yüzyılın her dilde en büyük şairi.”
 Gabriel García Márquez
 
Doğaüstüne karşı doğa; metafiziğe karşı fizik; yıldızlara karşı taşlar… Şilili büyük şairin, gerçekçi bir fotoğrafçıdan farksız bir şekilde, cenneti yeryüzüne yerleştirmek istercesine, yaşamın tüm yönlerini satır aralarında yakalamayı amaçladığı Sıradan Şeylere Övgüler gündelik olana eşsiz bir saygı duruşu.
 
#şiliedebiyatı #gündelikyaşam #yeryüzü #doğa #latinamerika

Sıradan Şeylere Övgüler / Pablo Neruda
Çeviri: Adnan Özer
Yayınevi: Can Yayınları 
Dizi: Modern
Tür: Şiir
Sayfa Sayısı: 280
Fiyatı: 150,00 TL 

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template