Kuşkular ve gerçekler arasında bocalanarak yolunu
görmek zorludur. Hele de kuşkulanılan kişi akıl hocası olarak görülen biriyse.
Toplumun tepkisini çeken bir olayın tam içinde yer alıyorsa daha da zorludur.
Gerçeğe ulaşmak için araştırmaya girişildiğindeyse yüzleşilmesi gereken çok şey
çıkar ortaya. “Peki, birini ne kadar sevdiğinizi anlamak için tek bir yol
olduğunu biliyor musunuz? Onu kaybetmektir…” alıntısıyla ses getiren ve bizde
de yayımlanan harika roman “Harry Q. Davası'nın Ardındaki Gerçek” diziye uyarlandı.
Türü mü? Aşk, gerilim, polisiye, dram... Kısacası hayat. On bölümlük mini dizi,
romanı ıskalayanları tv önüne bekliyor.
İsviçreli yazar Joël Dicker’in 2012 yılında “La Vérité
sur l’Affaire Harry Quebert” adıyla yayımlanan romanı kısa sürede okurun
beğenisini kazanarak uluslararası bestseller haline gelmişti. Saygın ödüllerle
de taçlanan roman polisiye okuruyla da sınırlı kalmadı. Bir yıl sonra dilimize
çevrilerek “Harry Q. Davası'nın Ardındaki Gerçek” adıyla Can Yayınları
etiketiyle raflarda yerini almıştı. Okurların gerçek hayat hikâyesi sandığı
roman tuğla gibi sayfalarına rağmen iki günde bitirilenlerden… Romanı ısrarla
önereyim yeri gelmişken ve diziye geçelim.
Dizinin bu kadar ilgi çekmesinin sebebi romanın
şöhretiyle sınırlı değil. Lynnie Greene ve Richard Levine ikilisi uyarlamaya
yazarla birlikte imza atmış. “Nip/Tuck”, “Scoundrels”, “Boss” ve “Masters of
Sex”e imza atan ikili tv dünyasının tecrübeli isimlerinden. 2010 yapımı “Every
Day” ile yönetmenliği de deneyen Levine, 2017’de ikinci uzun metrajı “Submission”da
roman uyarlamasıyla çıkmış izleyicinin karşısına. İşinin ehli ikilinin
senaryosuna güvenimizi katlayansa yönetmen koltuğunda dev bir ismin Jean-Jacques
Annaud’un oturuyor olması. Sinemaya “Der Name der Rose”, “L'ours”, “L'amant” ve
“Seven Years in Tibet” gibi klasikleri kazandıran yönetmen 2015’de çektiği “Le
dernier loup”tan sonra setlere ilk kez bir dizi için dönüş yapmış. Oyuncu
kadrosu da gayet iyi… Rom-kom yakışıklısı Patrick Dempsey, “Pride” ile çıkış
yapan Ben Schnetzer, çakma polis Damon Wayans Jr. ve güzelliğiyle büyüleyen Kristine
Froseth kadronun başını çekerken Kurt Fuller, Victoria Clark, Wayne Knight ve Matt
Frewer da onlara eşlik edenlerden bazıları. Kalabalık bir oyuncu kadrosu mevcut
tahmin edileceği üzere.
Gelelim dizinin konusuna; 1975 yılındayız… Kanada
sınırının dibinde Maine sınırları içinde bulunan bir kıyı kasabasında, Sommerdale’deyiz.
Hikâyemizin kahramanı yazar Harry Quebert’i bir şeyler yazarken görüyoruz.
Kafasını kaldırıp baktığında yaz yağmuru altında hoplayıp zıplayan genç kızı
görüyor. Böylece Nola Kellergan ile tanışıyoruz. 34 yaşındaki yazarımız ile 15
yaşındaki genç kızın ilk tanışmaları böyle gerçekleşiyor. İlk kitabını yayımlatmış
ve ikincisini yazabilmek için kasabaya gelip sahilde bir ev kiralamış Harry ile
lise çağında, hayat dolu ve her şeye meraklı güzel genç kızımız Nola’nın
yolları böyle kesişiyor. Konuşmaya ve gizli gizli buluşmaya başlıyorlar…
Hikâyenin ikinci zaman dilimindeyse başka bir yazar
ile tanışıyoruz. 2008 yazındayız. İlk romanıyla çoksatar mertebesine yükselmiş,
şan şöhret sahibi olmuş, milyon dolarlık antlaşmalar için görüşme yapan Marcus
Goldman ile tanışıyoruz. Yeni kitabına dair büyük beklentiler olması
dolayısıyla tıkanıklık yaşıyor. Bu tıkanıklığı aşmak için üniversite
yıllarından hocası olan Harry’i arıyor ve onun gel romanını burada yaz davetini
kabul ediyor. Kütüphanede bulduğu bir kutunun içini açtığında mektup ve
fotoğraflarla karşılaşıyor. Sorduğunda Nola olduğunu anlıyor ve o yaz
kaybolduğunu öğreniyoruz. Harry artık çok ünlü bir yazar. Özellikle “Kötülüğün
Kökeni” adlı romanı başyapıt sayılıyor.
Her şeyi başlatan ise Harry’nin evinin bahçesinde Nola’nın
cesedinin bulunması oluyor. Cesedin yanında romanın imzalı taslağının olması da
onu işaret ediyor. Nola’nın kaybolduğu gün onu son gören kadının öldürülmüş
olması da olayı çifte cinayete dönüştürmüş oluyor. Tek şüpheli olarak Harry’nin
tutuklanıp hapse atılmasıyla suçlu olduğuna inanmayan Marcus kolları sıvıyor ve
araştırmaya başlıyor. Romanında da benzer şeyler anlattığı ve cesedin evinin
dibinde bulunması sonucu Harry halkın gözünde hem suçlu hem pedofil olarak ilan
ediliyor. Marcus’un bu şartlar altında kasabadaki araştırması da dizinin ana
konusunu oluşturuyor. Kapıya bırakılan tehdit notu da araştırmadan rahatsız
olan birinin varlığını işaret ediyor.
Şahane ilk bölümle açılışını yapan “The Truth About
the Harry Quebert Affair”, bir yandan geçmişi eşelerken Nola’yı, Harry’i ve
kasabadakileri tanıtırken diğer yandan 1975’te olayları gösteriyor. Sorularımız
belli; Katil kim? Nola ile Harry arasında ne oldu? Aşk mı, cinsellik mi? Nola’nın
kaybolduğu gün ne oldu? Bu soruların yanında her bölüm biraz daha ekleme yapan
dizi, yeni karakterler ve olaylarla zenginleşerek ilerliyor. Her bölüm çok
akıcı ve son bölümde de kafada hiçbir soru işareti bırakmayan harika bir final
yapıyor.
Dempsey, Schnetzer, Wayans Jr.’ın performansları çok
iyiyken dizinin yıldızı kuşkusuz Kristine Froseth. Yeri gelmişken ilerleyen
yıllarda adını daha çok duyacağımız Froseth’i de tanıyalım. 21 Eylül 1995 doğumlu
Norveçli model Froseth, oyunculuk kariyerine 2016 yılında iki kısa film ve bir
diziyle başlamış. Zoe R. Cassavetes’in yazıp yönettiği on bölümlük dizi “Junior”
ile fark edildikten sonra “Rebel in the Rye”da küçük rolle de olsa ilk uzun
metraj tecrübesini edinmiş. İlk önemli çıkışıysa 2018 yapımı netflix filmi “Sierra
Burgess Is a Loser” ile yapmış. Aynı yıla bir başka netflix filmi “Apostle” ve “The
Truth About the Harry Quebert Affair”i sığdıran Froseth, 2019 yılını boş
geçirmemiş. Henüz gösterime girmeyen iki filmde “Low Tide” ve “Prey”de rol
almış. Yakın zamanda ikinci sezon onayını alan netflix dizisi “The Society”de
de önemli bir rolde iyi performansa imza atmış durumda. Post-prodüksiyon
aşamasında olan “The Assistant” ile gelecek yıl da izleyeceğiz. John Green’in
aynı adlı romanından uyarlanan ve 18 Ekim’de prömiyerini yapacak sekiz bölümlük
mini dizi “Looking for Alaska”da da yıldızının parlayacağına şüphe yok.
Dönelim tekrar romana… Diziye dönüşürken senaryoda bir
iki değişiklik olmuş. Romanda olay 1978 yılında gerçekleşiyor. Harry 35 yaşında
çömez bir yazar o sıralarda. 30 yıllık bir zaman dilimi yerine 33 yıllık bir
zaman dilimi tercih edilmiş. 1 milyondan fazla satan, en saygın edebiyat
ödüllerini kazanan ve 35 dile çevrilerek türün klasikleri arasına giren romanın
cazibesini hiç yitirmediğini belirtelim. Hatta diziyi izleyenler romanı daha
fazla merak edecek desem yeridir.
Sakin bir kasabada geçen aşklar, hayranlıklar, sırlar,
yazarlık manifestoları ve sıkıntılar barındıran dizi polisiye, gerilim ve dramı
harmanlayarak gerçekçi bir hayat öyküsü anlatıyor. Şahane senaryosu ve
yönetimiyle iyi dizi arayanlar için biçilmiş kaftan. Nola’nın hediye ettiği
kutuya ekmekleri koyup sahile inmeyi ve “Sommerdale’in Martıları”nı beslemeyi ıskalamayın.
Yorum Gönder