1940’ların başından 1950’lerin sonuna dek hüküm süren “film noir” tüm başyapıtlarını da o yıllar içinde vermişti. Halen eskimeyen bu kara filmler, sinemanın gelişimi içinde pek uğranmayan duraklardan biri konumunda. Zaman zaman önemli isimlerin denemelerine ve çeşitli selam çakmalara rağmen yeni örnekler pek gelmiyor. Gelse bile hiç tatmin edici olmuyor. Ne de olsa döneminden güç alan bir tür söz konusu ve yaşadığımız çağda pek yeri yok. Kültürel paranoya olarak adlandırılan türün güncellenerek sürdüğünü savunanlar da yok değil. Bu düşünceye göre türün güncel iyi örneklerini doksanların ikinci yarısında izlemiştik. Bu girizgahı çekici bulanlar ve türü özleyenler için 2019 yapımı bir kara filmden bahsetmenin tam zamanı. Amerika/İtalya ortak yapımı “The Poison Rose” türün tüm gereklerini yerine getiriyor.
The Poison Rose, imdb künyesiyle jeneriğin uyumsuz olduğu filmlerden. Imdb’ye göre Francesco Cinquemani, Luca Giliberto ve Richard Salvatore üçlüsünün ortaklaşa yazdığı senaryoyu Cinquemani ve George Gallo peliküle aktarmış görünüyor. Bu kafa karışıklığı yerine biz jenerik üzerinden ilerleyerek değerlendirelim. Senaryoyu yazan isim Richard Salvatore iken yönetmen koltuğuna George Gallo oturmuş. Prodüktör olarak bildiğimiz Salvatore ilk senaryosunda. Gallo ise seksenlerin ikinci yarısından itibaren aranan senaristlerden biri. 1988 yapımı klasik “Midnight Run” ile adını duyuran Gallo, doksanların ikinci yarısına da “Bad Boys” ile damga vurmuş bir isim. Yönetmenliğe ilk adımı da çok geçmeden atmış ve 1991’de “29th Street” ile yılın en iyi filmlerinden biri çıkmış ortaya. Üç yıl sonra yazıp yönettiği “Trapped in Paradise” ile aksiyon ve komediyi harmanlayan Gallo, yedi yıl sonra setlere “Double Take” ile dönse de kimselere yaranamamış. 2006’da drama yönelerek “Local Color” ile başyapıtını üretmiş ama huylu huyundan vazgeçmez misali yeniden aksiyon/suç/komedi kırmalarına dönüş yapmış. 2008 yapımı “My Mom's New Boyfriend” ile onu hatırlayan daha çoktur muhtemelen. Bir yıl sonra “Middle Men” daha çok ses getirmiş ve beğenilmişti. Sonrasıysa kayıp yıllar ve düşüş… 2012’de çektiği “Columbus Circle” ve 2018’de çektiği “Bigger”ı hatırlayan yoktur sanırım. 1956 doğumlu Gallo, üretmeye devam ediyor ve şimdiden ajandasında üç film daha var. Filmografisine bakıldığında kara film için biçilmiş kaftan sonuç olarak. Oyuncu kadrosu da gayet ilgi çekici… John Travolta, Brendan Fraser, Famke Janssen, Morgan Freeman, Peter Stormare, Robert Patrick ve Kat Graham başı çeken oyuncularken Travolta’nın 2000 doğumlu kızı Ella Bleu Travolta da filmin ekstra bonuslarından.
“The Poison Rose”, kara filmin tüm temel özelliklerini yerine getiren filmlerden. Hatta açılış sahnesinde türün başyapıtlarından “Malta Şahin”ine selam çakıyor. 70’li yıllardayız. Anlatıcımız özel dedektif Carson Philips, birilerinden kaçıyor. Bu gece kaçışının ardından bürosuna gittiğinde bir kadından gelen iş teklifini kabul ediyor. Sigara, içki ve kumara düşkünüm diyen Carson, güzel kadınlara zaafı olduğunu belirterek soluğu doğu büyüdüğü kasabada alıyor. Galveston, Teksas’a gittiğinde bir yandan kayıp zengin kadını ararken yolu mafya babası, tuhaf bir doktor, seksi şarkıcı, eski sevgilisi ve kızıyla kesişince olaylar gelişiyor. Kendini bir anda içinde bulduğu çemberi kırmak üzere harekete geçiyor.
Şahane müziklerle süslenen The Poison Rose, ilk yarım saatte izleyicisini kendisine bağlarken attığı düğümü de sürekli canlı tutuyor. Gallo’nun başarılı yönetimiyle tempoyu hiç düşürmeden, sıkmadan, boğmadan finaline yürüyor. İyi formüle edilmiş senaryonun çok özel bir yanı olmasa da beklentileri karşılıyor. Yarattığı soru işaretlerini makul şekilde cevaplıyor. Karakterlerin de türün iyi filmlerinden mixlendiğini belirtmeli. Çok özel bir yanı yok. beklenmedik bir şey yok. Türe herhangi bir katkısı ya da yeniliği yok. Hatta yaratıcı bir yanı da yok ama yaptığı bir yanlış da yok. Bu sebeple sıkılmadan izlenen bir film zaten… Eksikleri yok değil elbette. Yetmişlerde geçtiği belirtilse de öyle bir hava yok. Hiç tarih verilmese günümüzde geçtiğini de düşünebilirdik. Aydınlık/karanlık kontrastı ve ışıklandırma konusunda daha modern tercihler söz konusu. Daha ışıl ışıl bir paleti tercih etmiş Gallo. Femme fatale barındırmaması da önemli eksiklerden.
“Film Noir” denince akla ne geliyorsa hepsini uygulayan bir film var karşımızda. 24 Mayıs’ta ülkesinde vizyona giren film üçüncü sınıf ülkeler dışında şans bulamayınca 1 Temmuz itibariyle ev sinemasına sunulmuş. Yarattığı komployu akıcı bir şekilde çözen The Poison Rose, 98 dakikalık keyifli bir eğlencelik. Kara film sevenlerin ıskalamaması gerekenlerden. İzlerken çok büyük beklentilere kapılmamaları şartıyla tabii…
Yorum Gönder