♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Kulak Keyfi : Şubat Raporu

Yılın en kısa ayı Şubat, fazlaca albümle daha çok yeni keşiflere imkan tanıyan bolluk bereketle girdi kulağımıza... Carl Barât And The Jackals, Imagine Dragons, Kodaline, Noel Gallagher's High Flying Birds ve The Amazing en çok beklenenler olarak öne çıkanlardı ve mutlu etti dinleyicisini... Andrew Bird, Boduf Songs, Breakfast In Fur, Daniel Knox, Duke Garwood, Natalie Prass, Shinies ve The White Birch ayın en iyileri öne çıkarken ocak sonunda çıkan albümüyle Viet Cong etkisini yılın tamamına yayacak gibi... Yerli albümlerdeyse iyi müziğe doyduk desek yeridir... Mabel Matiz ve Ogün Sanlısoy başyapıtlarıyla mest ederken, Özge Fışkın ve Zuhal Olcay da iyi geri dönüşe imza atarak sevindirdi... 


Andrew Bird - Echolocations Canyon
Üretken Amerikalı kompozitörlüğünü konuşturarak kanyonlardan beslenmiş ve salt kemanla gezintiye çıkarıyor dinleyicisini... Enstrümantal yedi şarkılık bütün yalnızca meraklısının keyifle dinleyebileceği bir 50 dakika... Özgün, ferah ve atmosferik bir yolculuk... Etkili bir iç huzuru...


Ben Lee - A Mixtape From Ben Lee
Avustralyalı aktör/müzisyen Ben Lee on albümlük diskografisinin arasına bir de mixtape iliştirdi... Popülerlikten uzak kendi halinde bir müzisyenin şarkılarının Zooey Deschanel, Ben Folds, Azure Ray, Sean Lennon, Luke Steele, Angie Hart ve Neil Finn gibi isimlerce seslendirilmesi de aynı meyanda. Sıcacık, içten bir tribute albüm çıkmış ortaya. Herhangi bir hit barındırmıyor ama neşesi ve temposu yerinde... Yeni keşiflerin peşinde olanların kulak vermesinde fayda var...


Boduf Songs - Stench Of Exist
İlk albümünden bu yana mükemmel iş çıkaran Matthew Sweet’i halen bilmeyen varsa ne kaybettiğini görmek için diskografisini su gibi içmeli. Altıncı stüdyo albümü 11 şarkıdan oluşuyor ve ilk notasından itibaren dinleyicisini yutuyor... Harikalar diyarına yolculukta altıncı adım diyelim biz buna... Ayın ve yılın en iyi albümlerinden biri...


Breakfast In Fur - Flyaway Garden
New York dörtlüsü 2009’da yayımladığı beş şarkılık ep’nin ardından nihayet debut albümüyle karşımızda... Psychedelic folk sahnesine müthiş bir ilk adım olarak kendilerine hayran bırakıyorlar... 11 şarkılık albümün genel havasını büyüten vokaller ve melodilerle 36 dakikalık harika bir atmosfer kurmuşlar ve dinleyenin yolunu kaybetmesi içinde ellerinden geleni yapıyorlar... Şimdiden yılın en iyi yeni çıkışı ve en iyi müziği olarak etiketlenen albümü dinlemek için zaman kaybetmeyin...


Butch Walker - Afraid Of Ghosts
Ülkesinde çok sevilen sakin adam yedinci stüdyo albümünde de stabilliğini koruyor... Hatta gereğinden fazla sakin, vokalleri de usul yer yer fısıltı. Folk altyapısı üzerine bir iki dokunuşla yakalanan çağdaş soundla daha çok film müzikleri tadında bir albüm bu... Ryan Adams’ın prodüktörlüğünde de ve Johnny Depp’in gitar solosu attığı konukluğuyla dikkat çeken albümü Walker’ın en iyi işi olarak tanımlamak mümkün ama ortaya çıkanın aşırı derecede saf Amerikalı tınlaması sizi bilmem ama benim kulağımı tırmalıyor...


Carl Barât And The Jackals - Let It Reign
Biz yeni The Libertines albümünü beklerken Carl Barât yine boş durmuyor... Bu sefer yanına çakalları almış ve 10 şarkılık bir güzellik yapmış sevenlerine... Çiğ İngiliz soundu ve vokallerini sevenler için etkisini doksanlar soundundan alan yeni olmayan ama yabancılık çektirmeden hayran kalınan 35 dakika vasatlarda seyrediyor... Bu albeniye karşı koymak çok zor...


Champs - Vamala
Michael and David Champion kardeşlerin yeni albümü zorlu ikinci albüm sendromunun gölgesinden gelmiş kulağımıza... Beklentilerin yükseldiğinin farkında olan ikili altmışlı yıllar atmosferini korumuş ve sevdikleri ne varsa hepsinin karışımı olduklarını farkettiren bir sound çıkmış ortaya... Bazı şarkılarda vokal Robin Gibb sanki... Güzel tınlıyor, eskileri yad ediyor ama yeni hiç bir şey yok...


Daniel Knox - Daniel Knox
Chicago çıkışlı müthiş adam üçüncü albümünde de bildiğimiz gibi... Etkileyici bariton vokali, tertemiz tınılarla yaratılmış karanlık atmosferiyle yer yer kabareye de evrilen mükemmel 10 şarkıyla selamlıyor dinleyicisini... Piyano ağırlıklı, nefeslileri ve yaylılarıyla zenginleşen ve hiç bitmesini istemeyeceğiniz bir senfoni... Knox ne söylese kabulümüz zaten, hayran hayran dinlemek ve alkışlamak dışında ne söylense boş... 


Duke Garwood - Heavy Love
Mark Lanegan ortaklığı sonrası adını duymayanın kalmadığı Londralı, yine köklerini bluesdan alarak deneysel takılıyor ve başrolü de etkileyici vokaline veriyor. Lenegan’ın üzerinde bu kadar çok durup saygınlık kazandırması boşuna değil... Gelenekselden çok uzaklaşmadan minimal dokunuşlarla zenginleşen 10 şarkılık albüm derinlikli ve çok yoğun... Herkese hitap etmiyor ama kıymetini bilenler için baştacı...


Dutch Uncles - O Shudder
Bir türlü ısınamadığın gruplardan biri olan İngiliz dörtlü, dördüncü stüdyo albümüyle şimdiden gönülleri fethederek yılın ilk çeyreğinin en iyi işlerinden biri olarak ilan edildi bile. Elektronik altyapının çok yoğun kullanıldığı tür harmanlarına kulağım alışamadı bir türlü... Siz benim cinsliğime bakmayın, bu kadar övgüye boğulmuş albümü en azından kulağınızdan bir kere geçirin...


Imagine Dragons
Debut albümleri “Night Visions” ile 2012 yılına damga vuran Las Vegas çıkışlı dörtlü ayın en çok beklenen albümlerinden biriyle geri döndü... Düz edisyonu 13 şarkıdan oluşan, diğer edisyonlarıyla 21 şarkıyı bulan albüm baştan sona ucuz stadyum pop-rock örneği... Dinleyeni her şarkının ilk notasından yakalamak ve akılda kalıcılık üzerine üretilen formüller başarılı olmuş... Filmler ve dizilerle bir kaç yıl boyunca pompalanacak ve sevmeniz sağlanacağını ön görmek yanlış olmaz...


Kodaline - Coming Up For Air
2013 yılında yayımladıkları debutları “In a Perfect World” ile harika çıkış yapan İrlandalı dörtlü iki yıl sonra daha iyisini yapmak yerine rota değiştirmeyi tercih etmiş. Debut albümü sevdiren ne varsa hepsi gitmiş ve yerine vasat bir pop-rock ile herkese benzemeye çalışıp hiç bir şey olamamışlar. İki yılda bu kadar büyük değişim geçirmeleri ve bu kadar berbat bir albüme imza atmaları da her grup için ders olacak nitelikte...


Little Comets - Hope Is Just A State Of Mind
Indie sahnesinin her albümde biraz daha büyüyen üçlüsü üç yıllık sessizliğini 12 şarkıyla bozdu. Enerjik ve melodik bir bütün yaratıp vokali biraz daha öne çıkararak diskografilerinin en iyisini ortaya koymuşlar. Deluxe edisyonla 20 şarkıya çıkan albüm bolca hit adayı şarkıyla dolu... En çok öne çıkansa “The Gift of Sound”... 


Lost Lander – Medallion
Ramona Falls tayfasından Matt Sheehy önderliğindeki Portland Oregon dörtlüsü debut albümden üç yıl sonra nihayet geri döndü. 11 şarkılık albümde yine dream pop, pop rock, synthwave harmanından alternatif rock yaratmışlar... Albüm içinde kendilerine bile alternatif olmalarını sağlayan bir serbestlikle özgün bir iş çıkmış ortaya... Kapılıp gideceğiniz fazla şarkı olmasa da vasatı aşıyor ve güzel tınlıyor...


Matthew E. White - Fresh Blood
Avant-garde jazz grubu Fight the Big Bull ile tanıyıp sevdiğimiz White, solo kariyerine öyle bir başlamıştı ki, muhteşem debutu “Big Inner” ile yılı güzelleştirmişti. Yeni albümünün adı daha çıkmadan en iyiler listesine girmesi garanti olarak görülüyordu. Özellikle majör müzik sitelerinin alkış yağmuruna tuttuğu ve her fırsatta övgüyle bahsettiği White, beklentilerin altında kalarak şaşırttı. Daha çok pop’a meyletmiş olması ve baladların ağırlığı yenilir yutulur değil tabi. İlk yarısında daha enerjik olan albümün ikinci yarısında çok ağır olması dinleyicisini biraz zorluyor ama dinlemelere doyulmayan 10 şarkıyla evladiyelik bir taze kan bu... 


Natalie Prass – Natalie Prass
Okullu müzisyen kimliğine 2008’de tası tarağı toplayıp Nashville’e taşınarak alaylılığı da ekleyen Prass adını daha albümü çıkmadan duyurmayı başarmış ve herkesin bu kızda iş var diyerek parmakla gösterdiği bir isim olmuştu. Matthew E. White ve Trey Pollard prodüktörlüğünde daha ilk debut albümden kadın ozan kimliğini herkese kabul ettiriyor. Kalbi kırık şarkılarla gönülçelen bir başyapıt olmasına rağmen yanlış zamanlamanın kurbanı da oldu. Ocak ayının son günlerinde yayımlanan albüm arada kaynadı ve hâlâ keşfedilmeyi bekliyor...


Nite Fields - Depersonalisation
Alternatif sahnesine Avustralya’dan katılan dörtlü post-punk ve shoegaze harmanını elektronik dokunuşlarla bezediği dokuz şarkılık debut albümle beklenmedik bir çıkış yapmış ve keşifçisini sevindiren bir kulak dostu. Henüz ham olduklarını hissettiriyor olsalar da daha iyisini beklemek için ümit vermeleri de yeterli. İlerde adını daha çok duyacağımız grupla ilk adımından itibaren tanışmanın zevki bambaşka... “Like a Drone” ile hit yaratabileceğini gösteren grup yedi dakikalık “Winter's Gone” ile gösteriş yapmayı ihmal etmemiş... 


Noel Gallagher's High Flying Birds - Chasing Yesterday
Doksanlar müziğinin sevmediğim gruplarından biridir Oasis... O dönem kapıştıkları Blur tarafında duruyor ve Gallagher kardeşlerin müzik dışında abuk sabuk şeylerle magazin malzemesi olmasına da sinir oluyordum. İşleri güçleri kolay ve formüle şarkılarla herkesin kulağına yerleşmekti ve bunu da başardılar. Kardeşlerin grubu dağıtıp ikiye bölünmesi daha iyi oldu. Bu dağılmadan ortaya çıkan ikişer albüm var artık ve Noel daha iyi işler çıkarıyor. Kendi adını taşıyan debuttan dört yıl sonra gelen yeni albüm farklı edisyonlarla 15 şarkıya kadar çıkıyor ve Noel’in oasis’in yeniden birleşmesi çağrılarına hiç kulak asmadığını belgeliyor. Benim gibi oasis sevmeyenleri bile tavlayacak albüm son ayların en iyisi... Özellikle “The Dying of the Light”a fena takıldım kaldım...


Peace - Happy People
Worcester çıkışlı Kossier kardeşlerin başını çektiği dörtlü dergilerden büyük ilgi görmüş ve The Maccabees ile Foals kıyaslamalarıyla adını duyurmuştu. Üç yıllık birikimle 2012 yılını şenlendiren “In Love” ile iyi de iş çıkarmışlar ve umut vermişlerdi. 10 şarkılık yeni albümleri de basamakları çıkıp çıkamayacakları açısından önemle bekleniyordu. Farklı edisyonlarla 18 şarkıyı bulan albüm mağlubiyeti kabul ettiklerini gösteriyor. Ne eksilir ne kısalırız kapasitemiz bu diyorlar. Baştan sona dinlemesi meşakkatli albümün en çok öne çıkan şarkısı da “Money”...


Purity Ring - Another Eternity
Kanadalı elektronik ikilisi ilk albümden adını duyuranlardan biri olmuştu. Debutları herkesin takdirini kazanan ikili yine yıldız yağmuruna tutularak karşılandı. Megan James’in vokali de etkileyiciliğini sürdürüyor. Melodikliği gönül çeliyor ama sevemediğim elektronik altyapısıyla çok yapay geliyor bana bu sound... Bana bakmayın kararı siz verin...


Screaming Females - Rose Mountain
Punk rock sahnesinin eski usül kızgın üçlüsü altıncı stüdyo albümüyle uzun arayı kapatmak üzere 10 şarkıyla döndü. Sound ve tavırda sorun yok ama şarkılar fazlaca vasat, kapılıp gideceğimiz bir koşuşturmaya davet edemiyorlar önceki albümlerindeki gibi. Bir önceki albümleri “Ugly”nin bir kaç adım gerisine düşmüşler. Daha iyisini yapacak potansiyelleri varken bu geçiştirmeyi kabul etmek zor. Bunu unutup bir sonraki albümlerini bekleyelim en iyisi...


Shinies - Nothing Like Something Happens Anywhere
2012’de kurulmuş İngiliz dörtlü debut albüm heyecanını adından pek kimsenin bahsetmemesiyle sakince yaşayanlardan. Her iki taraf içinde daha makul bir durum bu... Tesadüf eseri bir şarkıyla kendini albümde bulanları harika bir Manchester soundu bekliyor. Genç bir grubun daha ilk albümden bu kadar olgun görünmesi ve çok iyi tınlamasına rağmen halen duyulmamış olmak gibi bir talihsizlikten muzdarip. Dokuz şarkılık albüm özellikle doksanlar bağımlılarının gönüllerinde taht kuracak. 


Steven Wilson - Hand. Cannot. Erase
Porcupine Tree ile tanıdığımız Wilson, solo kariyerinin tadını çıkarıyor ve herkese keyif vermeye devam ediyor. Progressive rock’ın yıkılmayan son kalesi gibi üretiyor. Şaşırtıcı şekilde Pink Floyd’a yaklaşarak, onun gibi tınlayarak... Sanki grubun son üyesiymiş gibi. 11 şarkılık albüm progressive özlemi çekenler için tam bir hasret giderme resitali. Her albümünde türe başka bir türü harmanlayan Wilson bu sefer çok uzaklaşmayarak küçük elektronik dokunuşlarla saflığı korumuş ve harika bir 66 dakika yaratmış. Pürüzsüz, dokunaklı taptaze bir başyapıt... Boş şarkı yok ama özellikle flüt ve saksafon eşliğinde sololarla 13 dakikalık “Ancestral” muhteşem... Büyülenmek için fazla beklemeyin...


Tall Tales And The Silver Lining – Tightropes
Los Angeles çıkışlı yedili, 60’lar folk rock’ı ile 70’ler pop rock’ını harmanlıyor kendi deyimleriyle. O dönemin önemli isimlerine olan hayranlıklarını da yineliyorlar. Ortalama üçer dakikalık şarkıları peşine kapılıp gideceğimiz melodilerle süslüyorlar. Dile kolay yedinci stüdyo işleri bu. 10 şarkılık albümün 33 dakika olmasına rağmen bir çırpıda bitmemesi ve doygunluk vermesini sağlayan zenginlik de en önemli artıları. 


The Amazing - Picture You
İsveçli muhteşem beşliden ne kadar çok bahsettiğim ve sürekli şarkılarını paylaştığım herkesin malumudur. 2009’da yayımladıkları debut albümleriyle küçük bir adım atan grup bir yıl sonra bir adım daha atmışsa da en büyük sıçramayı 2011 yılının en iyi albümlerinden biri olan “Gentle Stream” ile yapmıştı. Halen eskimeyen o albümün üzerine koyarak daha iyisiyle gelmişler. 10 şarkılık albümle Neo-psychedelia zirvesine bir bayrak daha asmışlar. Benim için günceller içinde en güzel tınlayan grup. Beklentilerimi de aşan albümün en güzeliyse halen eskitemediğim olağanüstü “Fryshusfunk”... Yılın başyapıtı diye ilan etsem yetmez, ömürlük dost bu...


The Black Ryder - The Door Behind The Door
Aimee Nash ve Scott Von Ryper önderliğindeki Avustralyalı psychedelic topluluğu 2009’da yayımladığı debutun meyvesini dizi ve filmlerde kullanılan şarkıları sayesinde dört beş yıl sonra toplayanlardan. Altı yıl sonra gelen ikinci albüme de bu popülarite yansımış ve basit akorlardan yola çıkan şarkıları bir iki dokunuşla sakinlik üzerine inşa etmişler. İyi bir tını yakalamışlar ama fazlaca soundtrack havası taşıyor albüm, sanki bir filmin bitişinde akan yazılara eşlik ediyor gibiler. Kulağımızın dokuz şarkı boyunca onlarda kalmasını zorlaştıran bu duruma bir de şarkıların altı dakikaya çıkan süreleri eklenince, sanki şarkılar gereksiz yere sünmüş gibi geliyor.  


The White Birch - The Weight Of Spring
Kuzey ülkelerinin güzelliklerinden birini uzun uzun anlatmaya gerek yok. Bilmeyenler geçen yılın en iyi filmlerinden Norveç yapımı “Blind”da yer alan “Lantern” ile tanışmıştı müthiş ezgileriyle... Ola Fløttum önderliğindeki Norveçli slowcore üçlüsü ülkesinin Sigur Rós’u olarak anılıyor. Henüz o kadar değiller elbette ama ninnilerle müthiş bir yolculuğa çıkarıyorlar dinleyicilerini. On yıl aradan sonra yayımladıkları albüm, dördüncü stüdyo işleri ve yer yer neo klasik ezgilerle kendilerine özgü seslerini yükselten 12 şarkı barındırıyor. Sıkılınca kaçtığınız bir sığınak, bir ağaç ev... Akıldan çıkmayacak denli etkileyici... 


Viet Cong - Viet Cong
Kanadalı art-rock güzelliği “Women”in iki müthiş albümle yarattıklarının meyvesini toplarken gitaristleri Christopher Reimer’in beklenmedik ölümüyle yaşadığı şoku atlatamayıp dağılması sonrası kurulan yeni dörtlü, o mirasın üzerine post-punk labirenti inşa ederek yola devam ediyor. İki ep ile ayak seslerini herkese duyurduktan sonra yükselen beklentileri karşılayan yedi şarkılık debutla dev bir adım atmışlar. Ocak sonunda yayımlanan albüm daha ilk haftasında tüm müzik camiasının yıldız yağmuru altında “şaheser” olarak nitelendi. Yıl sonunda tüm listelerin gediklisi olacağı da şimdiden belli. Özellikle “Continental Shelf”i dinlemeden geçmeyin...


Whitehorse - Leave No Bridge Unburned
Kanadalı Luke Doucet ve Melissa McClelland üçüncü stüdyo albümleriyle fark edilenlerden. Sizi bilmem ama ben albümün çıkış şarkısıyla keşfedip daha önce duymamış olmama çok şaşırdım. Tarantino filmlerine uygun müzikleriyle melankolik bir soundtrack havası taşıyorlar ve dinledikçe sevdiriyorlar kendilerini... Özellikle kara filmler için çok uygun şarkılar... Dinledikçe kendi filminizi zihninizde canlandırmanıza sebep olacak cilvesi de enerjisi de mevcut... 


Will Butler - Policy
Arcade Fire’ın çalmadık enstrüman bırakmayan üyesi Butler’ın solo debutu sekiz şarkılık türler harmanı olarak indie ekseninde rock, pop ve garage harmanıyla karışık bir armoni yarattığı için çok dağılıyor ve dinlemesi de sevmesi de zor. Kapanışı yapan “Witness”in albümde ne işi olduğunu anlayabilenlerin sevebileceği bir 27 dakika bu...


******************
Yerliler:
******************


Beşinci Mevsim – Uzak Da Olsa
2009 yılında grubun solisti Çağrı Ünsal ve kuzeni söz yazarı Yalçın Tetik’in birlikte beste çalışmaları yapmasıyla temelleri atılan Ankara çıkışlı grup kısa sürede çekirdek kadrosunu oluşturmuş... Bar programları ve konserlerle oluşan kitleleri de mevcut. O kitleyi büyütmek üzere ilk albümleriyle merhaba diyorlar. Dokuz şarkılık pop-rock albümü ağlak rock ile arabesk bir tavır içeriyor. Çabucak dile dolanan damar sözlerini benzeri gruplardan farklı olarak allayıp pullamamaları iyi olmuş. Albümün çıkış şarkısı olan cover “Korkuyorum” da hem çok iyi seçim hem de iyi yorum. Türü sevenler için iyi bir merhaba... 


Mabel Matiz - Gök Nerede
Kendi adını taşıyan debutuyla önemli bir çıkış yakalayan ve kendine has tarzını da kabul ettirip sevdiren Matiz, iki albüm boyunca sözleri çok ön plana almıştı. Neredeyse hiç susmuyordu şarkılarda, peşinden kapılıp gideceğimiz melodiler de ya çok gerideydi ya da çok kısa. Gereğinden fazla gevezelik ediyor hissi yaratıyordu bende. Sevdiğim bir kaç şarkısı dışında albümlerini baştan sona dinlemek de zulüme dönüşüyordu. Doğal olarak hiç bir beklentim yoktu üçüncü albümden. Kadro yine aynıydı ne de olsa. 14 şarkılık albüm tüm düşündüklerimin aksine yenilenmiş bir halde başlıyor ve sonuna dek başını omzuna koyuyor dinleyicisinin. Nihayet Matiz’in sesi şarkıları bastırmıyor, bağırıp çağırıp inlemiyor, öncelik müzik olmuş. Bu değişim daha profesyonel bir ruhu da beraberinde getirmiş albüme. Şarkıların tadını çıkarmak, harika melodilerin peşinde yolculuğa çıkmak mümkün... Nihayet acemilik dönemini atlatmış ve tam bir albüm yapmış Mabel Matiz... Harika düzenlemeler ve sound ile dinlemelere doyulmayan muhteşem bir albüm... Hangi şarkıdan bahsetsem diğerinde kalacak aklım, boş yok diyeyim en iyisi. Şimdiden yılın albümleri listesine yazılacak bir başyapıt...


Ogün Sanlısoy - Sen Uyurken
Pentagram sonrası dönemi iyi pop-rock albümlerle geçiren Sanlısoy, beşinci stüdyo albümüyle bir belgesel yaratmış adeta. Döneminin ruhunu yakalamış ve bu ruha uygun soundla dökmüş müziğe. “Ağaç”, “Çal” ve “On Beş”in sözlerini okumak bile yeterli albüm hakkında fikir edinmek için. Sanat bir silahtır ne de olsa, Sanlısoy cephaneyi doldurmuş ve bizim adımıza nişan alıyor ülkeyi bu hale getirenlere... Ayakta alkışlayıp ağzına sağlık desek yetmez, sadece bugünlere ait değil geleceğe miras şarkılar bunlar zira. Hep bir ağızdan eşlik edelim: “Ruhum şarkı söyler / Sesler dönüşür feryada / Şiirler türküler filmler yetişir imdada / Koşar müzik imdada”... Sağol varol Sanlısoy, ne güzel yetiştin imdada...


Özge Fışkın - Her Şeyin 1 Zamanı Var
2007 yılında yayımladığı ilk albümüyle “kilitler”i açan Fışkın, iyi iş çıkarmış ama bir sonraki albümü için çok bekletmişti ve ne kadar iyi bir ses olduğunu göstermişti... Yine çizgisini bozmamış, her albümde vokalini daha da belirgin şekilde geliştirdiğini gösteriyor. Müzikal olarak çok iyi 10 şarkılık albümün sözlerine çok takıldım ben... Bu kadar iyi bir vokal çok basit sözlerle kulakta kalmadan geçip gidiyor. 


Zuhal Olcay - Başucu Şarkıları 3
Bugün yaşanan cover çılgınlığı yokken 11 şarkıyı yeniden yorumlayarak başucumuza bir hediye bıraktığında 2001 yılıydı ve çok özel bir albüme imza atmıştı Olcay ve devamı da dört yıl sonra gelmişti. On yıl sonra seriye eklenen üçüncü albüm beklentileri fazlasıyla karşılıyor. Yine iyi bir sound, yine çok iyi yorum... Şarkı seçimleri bu kez serinin en iyi seçimleri... Daha az bilinen ve söylenen tüketilmemiş şarkılar ile daha yeni tınlıyor... “Eksik Bir Şey”, “Sevda Kuşun Kanadında”, “Kumsalda” ve yeni versiyonuyla “İyisin” albümün yıldızları... 



Share this:

1 yorum :

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template