Bağımsız sinemanın adı henüz yeni yeni duyulan ismi
Alex Holdridge’den bir film daha. 1975 Austin, Texas doğumlu yönetmenin üçüncü
filmi ve ilk siyah-beyaz’ı… Üniversitede başarılı bir öğrenci iken İngiliz Dili
ve Edebiyatı bölümünü bırakıp film yapmaya karar veren Holdridge garsonluk
yaparken yazıp yönettiği ilk uzun metrajı 2001 yapımı “Wrong Numbers” ile
başarılı ilk adım atanlardan. Austin Film Festivalinde izleyici ödülünü kazanan
film, birçok stüdyonun ilgisini çekince gerisi de geldi. 2 yıl sonra aynı
başarıyı sürdüren çiçeği burnunda yönetmen buz kez “Sexless” ile hem jüri hemde
izleyici ödüllerini aldı. “South by Southwest” Film Festivalinde gelen ödüller
sayesinde ismi daha geniş kitlelerce duyuldu ki, üçüncü filminin ülkemizde
gösterime girmese bile ev sinemasına çıkışı da belki bu yüzden…
Los Angeles’ta tam zamanlı yazar, yönetmen ve insan
olarak yaşamdan esinlenen, büyük ölçüde etrafındaki sosyal ilişkilere olan
gözleminden beslenen “Geceyarısı Öpücüğü” ile üçüncü filmine imza atan
Holdridge, 2007 yapımı filmiyle yine bağımsız film festivallerini dolaştı ve
ödülleri topladı. Senenin en iyi işlerinden biri olarak da adlandırıldı ki,
filmin içerdiği samimi hava ve siyah beyaz olması da farklı bir deneme olarak
öne çıktı. Üstelik ele aldığı konunun farklılığı da cabası.
Los Angeles’ta yaşanan 2000’ler ilişkilerine dair bir
şeyler anlatan ve bunu da bir gün içinde küçük kadrolu sevimli bağımsız, 29
yaşındaki Wilson’un öyküsüne odaklanıyor. Daha açılışında ilk mesajını veren
film, günümüz insanının özellikle yılbaşı gecesinde eş bulma sevdasına
odaklanıyor. Yılbaşı gecesi saat 12’yi vurduğunda öpüşecek birini bulma sevdası
o kadar fazla ki, bu tarz randevulaşmalar için kullanılan sitelerin üye
sayısının yılbaşı gününde % 300’lük bir artışta bunun kanıtı olarak
gösteriliyor. Senenin geri kalanında ne olursa olsun, yılın ilk dakikasında
öpüşmeye olan özlem iki karakterin bir günlük macerasında özetleniyor.
Wilson’un yılbaşı sabahı ev arkadaşı Jacob’un kız
arkadaşı Min’in resmini photoshop’ta çıplak bir kadın vücuduna yapıştırıp
mastürbasyon yaparken çift tarafından basılmasıyla açılıyor. Geleceğe dair
hiçbir planı ve umudu olmayan, aklı hala bitmiş ilişkisinde olan Wilson, dönem
gençliği gibi her şeyi yok sayan ve karşısına çıkan fırsatlara yüzünü çevirerek
mutfağında oturup pencereden dışarıyı seyreden insanlardan biri… Jacob’un olaya
el koyması da tam bu sırada gerçekleşir. Yeni yılın ilk anlarında doğru adam
olmak için bir internet sitesine kişisel ilan vermesi gerektiğini söyler ve
Wilson ilanı verir.
Yılbaşı akşamı birlikte olunacak doğru adamı bulma
ısrarındaki Vivian, ilana cevap verir. Ve “senden sonra birkaç kişiyle daha
buluşacağım” diyerek “geç kalmamasını” öğütler. En azından saat 6’ya dek
takılma ihtimalleri de ceptedir. Daha buluşmaya giderken Jacob’un Wilson’a
prezervatif vermeye çalıştığı sahneden itibaren filmin samimi ve komik
diyalogları da başlar. Almak istemeyen Wilson’a, Jacob’un yaptığı savunma
müthiştir. Klozetin yanında tuvalet kağıdı durması kadar doğal bir şeydir
erkeğin buluşmaya giderken yanına prezervatif alması…
Vivian’da, Wilson gibi kayıp karakterlerden biri
olarak karşımıza çıkar. Sürekli sigara içen, güneş gözlüklü genç kadın, ilk
sahneden itibaren albenisini de konuşturur. Tabi siyah beyazında etkisiyle…
Wilson ve Vivian’ın birlikte takılmalarıyla bir günde
geçen bir nevi gençlik masalına dönüşen film, ikilinin boş konuşmamasıyla da
ayrı bir anlam kazanır. Bitmiş ilişkisinin yaralarını sarmaya çalışan oyuncu
adayı Vivian her şeyi direk söyleyen haliyle Wilson’u da zorlar.
Wilson ve Vivian’ın sadece anı değil, geçmişlerinden
acılarını da paylaşmalarıyla derinlik kazanan film, tüm samimiyetini dökümanter
tarzı kamera kullanımıyla da destekler. Böylece izleyici çifti sürekli takip
ederken, Los Angeles’ı da gezmiş olur. Holdridge’de bu küçük ölçekli samimi bağımsızıyla
hem dönem ilişkilerine dair bir şeyler söyler…
Tempo sorununa düşmeyen film, iyi diyalogları ve
anlatımıyla finalinde “Wind of Change”i söylerken üç ana karakterinin yaşadığı
evden zoom-out yapıyor ve geriye Scorpions klasiğinin sözleri kalıyor… Doğru
ya, her yerde olduğu gibi ilişiklerde de değişim rüzgarları esiyor…
“Take me to the magic of the moment on a glory night,
/ Where the children of tomorrow dream away / In the wind of change. / Walking
down the street. and distant memories / Are burried in the past forever.”
“Beni anın sihrine götür / Bir şanlı gecede / Yarının
çocuklarının hayal kurduğu yere / Değişim rüzgarlarında / Yoldan aşağı
yürüyorum / Farklı hatıralar / Sonsuza dek geçmişe gömülüler”
Yorum Gönder