Türkiye de müzik çok zor hele bu heavy metal müziğin bir alt türü ise çok daha zordur. Forgotten 20 yıllık bir grup. Geçtiğimiz günlerde grubun kurucusu Tolga Otabatmaz ile Forgotten ve bu geçen 20 yılı konuştuk.
Karşımda neredeyse 20 yıllık bir grup var böyle olunca soracak çok şey var. Ben biraz eskilere gitmek istiyorum. İstersen grubun adıyla başlayalım. Forgotten’ın hikayesinden bahseder misin?
Grubun adı aslına bakarsan bir kaç şeyden sonra ortaya çıktı, grubu kurmaya karar verdiğim sırada her gencin bir dönem yaşadığı gibi bir takım ergen sıkıntıları yaşıyordum ve kendimi bitik hissediyordum. Aynı zamanda eski çağlara dair pek çok şey okuyup, seyrediyor, dinliyordum, açıkçası kendimi buna çok kaptırmıştım ve "nasıl olur da insanlar tarihi ve bu kahramanlıkları umursamaz, unutur" gibi bir hisse kaptırmıştım kendimi. O dönemde Joe Satriani'nin Forgotten şarkısını dinlediğim zaman kendi kendime "tamam benim içimdeki ruh halini bu kelime yansıtıyor" diyerek grubun adını Forgotten koymaya karar verdim.
O zamanlardan aklında kalan neler var. Gerek konserler olsun gerek fanzinler, distrolar. Çünkü 90’lar bence extrem metal dinleyicileri için altın yıllardı. Bu dönemde Ankara nasıldı.Yüksel Caddesi gençliği stüdyolar,vs…
Ahh çok güzel günlerdi gerçekten, aklıma geldi bir anda o günler aslında o zaman çok hoşumuza giden fakat daha sonradan aslında belki de Ankara'da ki metal piyasasına darbe vuran etkenlerden birisi olan meşhur düğün salonu konserleri var ilk aklıma gelen. Bu konserler çok güzel geçerdi, eğlenirdik fakat ne yazık ki metal piyasasının zaman içinde ciddiye alınmamasında, gülünç duruma düşmesinde çok büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Ha bunu söylerken açıkçası kötü manada, aşağılamak için demiyorum asla, yanlış anlaşılmasın. Bu konuyu söylerken bir yandan da aslında o dönemdeki grupların başka çıkacak sahne bulamamaları da etken olmuştur bu konserlerin organize edilmesinde, onu da unutmamak lazım. Artı olarak küçük konserlere en az 300-500 arası dinleyicinin gelmesi ve bizlerin o dönemde 300 kişi için "az seyirci geldi" dememiz artık 50 kişi bulursak "iyi seyirci geldi" diyoruz. 3000-3500 kişinin geldiği meşhur Rock Station konserleri ayrı bir anıdır. En önemlisi, kısaca "Cadde" dediğimiz Konur sokaktaki metal tayfasıdır aslında, Yüksel Tayfası, Yüksel Caddesi diye de geçer, her grubun elemanının artı seyircilerin toplandığı mükemmel bir yerdi, İngiltere'deki Punk Street gibiydi, ciddi ciddi Metal Caddesi diyebilirdiniz Yüksel Caddesine. Graffiti ve A Bar konserleri, Rock Market (eski Pestilence) Stüdyosu, o dönemde grubu olup da (özellikle 90'ların ilk dönemi) bu stüdyoya gitmeyen yoktur sanırım. Ne albüm bulabilirsin, ne grup resimleri, ne enstrüman alabilirsin istediğin gibi ama her şey çok güzeldi, açıkçası ruh dışında hiçbir şey yoktu ama her şey güzeldi. Neyse daha yazarım sayfalarca ama kısaca üzerinden geçtim sadece. Ayrıca Fiero vardır meşhur stüdyolardan, biz çıkardık Cenotaph girerdi, onlar çıkar Suicide girerdi, onlar çıkar Scalprum girerdi, onlar çıkar Autumn girerdi, Witchtrap girerdi vs her neyse.
Yanlış söylüyorsam düzeltir misin lütfen ilk ve hala tek Türk epik metal grubusunuz. Metalin her türevi yapılırken neden hala epik metal üvey evlat muamelesi görüyor? Ki yabancı epik metal gruplarını dinleyen bir kitlede varken durum neden böyle?
Güzel soru gerçekten. Açıkçası bunun nedenini tam bilemiyorum, sebebi şudur diyemiyorum, dünyada böyle olduğunu düşünmüyorum, dünya piyasasına baktığınızda epik metal gruplarının çok iyi bir dinleyici kitlesi olduğunu görürsünüz. Açıkçası death, black veya metal core grupları kadar popüler değiller ama yine de tatmin edici bir kitle var. Türkiye'de neden böyle bilemiyorum, belki kendi gruplarına sahip çıkmak istememeleri, belki ulusal hastalığımız olan "kendini beğenip başkasını beğenmeme", belki tanıtım eksikliği tam olarak bilemiyorum. Ama Türk gruplarını kimse kaale almıyor açıkçası bunu çok iyi biliyorum; tanıtım çok önemli, baktığınızda her şeyin arkasında aslında tanıtım var fakat bizlere bu desteği vermeyi istemiyor insanlar, radyo programı olan çalmaz senin müziğini, dergisi olan dergisinde yer vermez (Forgotten'ın albümü yerli dergilerden çok yabancı dergilerde yer buldu, albümü gönderdiğim ve çok beğendiğini söyleyen arkadaşlar dergilerinde yer vermeye bile tenezzül etmediler, bırak röportajı, kritik bile yapmadılar), albümü dinledikleri zaman dükkanlarda süper diyen insanlar al hadi o zaman dediğinde almaz, artık bazı şeyler öyle bir duruma geldi ki beğendikleri grubun Türk olduğunu öğrendikleri zaman şaşırıyor insanlar çünkü haberleri yok senden, sen grup olarak bir yere kadar tanıtım yapıyorsun ama gücün bir yerde bitiyor. Bu ülkede destek işleri ahbap çavuş ilişkisi şeklinde yürüdüğü için arkadaşımsan, yalakamsan, senden çıkarım varsa destek veririm değilsen destek vermem olayına dönmüş durumda açıkçası.
Forgotten ilk demo Conquer’i yayınladığında bir metal grubu iken daha sonra tek adam projesine dönmüş gibi. Grup müziği yapmak zor mu?
Grup müziği yapmak gerçekten çok zor, çünkü tek bir kişi olarak davranamıyorsunuz. Birincisi grup 5 kişiyse 5 kişilik düşünmek zorundasınız, bu çok zor ve herkesi mutlu edemiyorsunuz, sizleri bağlayan şey profesyonellik (yani para vs.) değil de müziğe olan amatörce bağlılık olduğu için anlaşmazlıklarda grupta ayrılmalar çok çabuk oluyor, ikinci olarak grupla müzik yapmak da zor çünkü istediğin herşeyi özgürce yapamıyorsun, müziğine yansıtamıyorsun istediğin herşeyi. Biz bu durumu daha ikinci demo Retreat de yaşamaya başladık ve grupta iki kişi kaldık, iki de sonradan kayıda dahil edilen eleman oldu. Bundan sonra da sanırım her zaman tek kişi olacak grup çünkü 2008 yılında tekrar grupça çalmayı denedim, olmadığına ve olamayacağına karar verdim ama gün gelir bir konser olur geçici elemanlarla çıkar çalarım onu bilemiyorum ama grup artık tek kişi sadece bu kesin.
Peki ilk demoya gelen eleştirileri hatırlıyor musun, piyasada death black furyası varken gelen eleştiriler ne yönde idi?
İlk demoya gelen eleştiriler bizim de hiç beklemediğimiz bir şekilde muhteşemdi. Piyasa death, black metal grupları vs kaynarken, biz bir anda aşırı melodik ve epik bir müzikle çıkınca sanırım seyirciler çok şaşırdılar veya o tarz müzik ülkemizde eksikti ve biz o eksikliği doldurduk bilemiyorum. O zamanlarda bazı yabancı dergiler tarafından "unique" yani "hiçbirşeye benzemeyen, tek" şeklinde tanımlandı (Fransız dergisi Yargla Zine tarafından son albüm 13 Martyrs için de aynı tanımlama yapıldı), Türkiye'de ise bazı kişiler tarafından zaman içinde kült tanımlaması yapıldı, bazı gruplar bizlerden şarkıların gitar tablarını istediler ve cover yaptılar vsvs. İzmirli bir arkadaş tarafından yazılan konusunu tam hatırlayamıyorum ama sanırım Türkiye'de epik ve folk müziğin metal ile ilişkisi tarzında bir konusu olan bir tezde bazı Türk grupları ile beraber yer verildi. 1300 civarında demo sattık, hatta ilk parti demoyu 6 ay kadar sattık ve sonrasında satmayı bıraktık, bir kaç ay sonra tekrar piyasaya çıkardık yine 600-700 civarlarında sattık Kısacası tepkiler gerçekten çok güzeldi.
2. demodan sonra 9 yıllık bir suskunluk dönemine girdiniz. Bu dönemde neler yaptın. Mesela müzikten tamamen koptun mu?
Evet, uzun bir süre boşluk oldu grup adına ama ben müzikten hiç kopmadım, farklı tarzlarda müzikler yapmaya devam ettim, elektronikten tut, gothic, film müziği, Türkçe rock müziğine kadar farklı tarzlarda müzikler yaptım. Arada ufak tefek aranje işleri yaptım arkadaşlar için, gruplarında çaldım. Bu arada işe girdim ve müzikal anlamda hayatım karardı müzisyen olacaksan sadece bununla ilgilenecekmişsin, onu öğrendim İşin şakası bir yana ama aslında yanlış da değil bu dediğim çünkü sorumluluklar farklılaşıyor ve ister istemez müzikten biraz kopma veya en azından müziği geri plana çekme durumunu yaşıyorsun. Sonra kendimi toparlayınca grubu tekrar kurma ve ardından albüm işine giriştim. Şu anda da Forgotten'ın ikinci albümünü kaydetmek için fırsat yaratmaya çalışıyorum. Elimde çok fazla şarkı oldu sadece Forgotten için değil death metal ve farklı tarzlarda aynı zamanda, bunları kaydetmek istiyorum. Bu arada gelecek hafta Sheltersiege/Neferfaust grubundan Ulaş ile bir punk şarkısının coverına gireceğiz yakında onu da yayınlarız.
Bu durgunluk dönenimden sonra İnnsmouth Productions ile nasıl buluştunuz?
Kara Cephe'den de tanıdığımız Mert çok sevdiğim eski bir arkadaşımdır, Innsmouth Productions adı altında bir underground şirket kurdu ve 2002 yılında "iki demo ve ekstra bir kaç şarkıyı toplayıp bir cd haline getirelim" dedi, ben de kabul ettim, sağ olsun çok da güzel bir kapak hazırladı ve yayınladı. O albümde 750-800 civarlarında sattı, güzel bir çalışmaydı açıkçası.
Sonra bir albüm yayınladınız ki bence cd’nin anlatılacak çok önemli yönleri var... Bahseder misin? Sözler,kapak vs...
2012 yılında yayınlanan 13 Martyrs albümü hayatımdaki en önemli olaylardan birisidir açıkçası, çok yoruldum o süreçte, tek başıma pek çok şeyle uğraştım ama sonunda oldu. Albümün kaydına 2009 yılının başında hatta 2008'in sonlarında girmeyi istedim, bir takım olaylardan dolayı olmadı, 2009'un sonunda girmek durumunda kaldım. O süreçte ayrılıklar, kavgalar vs. yaşadım, en sonunda 2010 yılında kaydı bitirdim ve Yunanistan'da bir şirketle anlaştım fakat anlaşmayı imzalamamıza rağmen iş uzadı ve bir türlü basılmadı, ben de anlaşmayı feshedip ardından Avusturyalı şirket Noisehead Records ile anlaştım ve 2012 Ekim ayında çıktı albüm. Kayıt bittikten 2 sene, kayda başladıktan 3 sene sonra yani Albümün adı aslında "Shamanatolian Symphonies" olacaktı ama o dönemde Diyarbakır Silvan'da şehit olan 12 asker ve sonradan şehit olan bir polis memuru çok içimi acıttı ve albümün adını 13 Marytrs yani Türkçesi 13 Şehit olarak değiştirdim.
Daha öncede ülkemizde benzer olaylar olmuştu,neden o zaman bu konseptte bir albüm yapmamıştın?
Açıkçası yaşanan olaylardan dolayı her zaman aynı yoğunlukta hissedemiyorsun, bu hayatın her alanında böyle. Tabii ki üzülüyor insan her türlü şehide veya ölüme fakat sanırım o zaman daha fazla hissettim demek ki, çünkü hakikaten hatırlıyorum Silvan'daki olay olduğu zaman ağlamamak için çok zor tutmuştum kendimi.
Aslında Forgotten ilginç bir grup üzerinde durulması gerektiğine inanıyorum. Özellikle sözler açısından. Biraz da “The Battle of Tribunus”den bahsetmek istiyorum bu albümden bahseder misin?
Battle Of Tribunus gerçek bir hikayeye yazılmış yedi şarkıdan oluşuyor, Roma ordusunda savaş esnasında canını hiçe sayan bir komutanın hikayesi aslında, düşman Roma ordusunun etrafını çevirdiği zaman ordunun tamamıyla yok olacağını anlayan bir Tribunus (bir Roma askeri rütbesi, bizde bu rütbenin karşılığı yok) kendi komutanına düşmanın zayıf bir yeri olduğunu, kendisine 200 asker vermesini ve o askerlerle zayıf yere saldırarak bir gedik açacaklarını ordunun da o gedikten kaçmasını aksi takdirde ordunun tamamen yok edileceğini söylüyor. Bu isteği komutanı tarafından kabul ediliyor ve emrindeki 200 kişi ile düşmanın zayıf bölgesine karşı saldırıya geçiyor, gediği açıyor ve Roma ordusu o bölgeden çıkarak yok olmaktan kurtuluyor fakat kendisi ile beraber 200 askerin tamamı ölüyor. Bu olayı eski vokalistimiz Cengiz bana latince bir metinden okumuştu ve bir insanın ordusu için hayatından bu kadar rahat bir şekilde vazgeçebilmesinden çok etkilenmiştim. Oturup bu konuyu Troubadour adı verilen bir köy şarkıcısının insanlara anlattığını düşünerek konsept olarak besteledim. Bir köy şarkıcısı köye geliyor ve köylülere bu olayı müzik eşliğinde anlatıyor yani.
Bu albüm her çok güzel bir albüm olsa da klasik bir metal dinleyicisi için biraz zor bir albüm hissi veriyor her dinleyişimde sence de öyle değil mi?
Evet haklısın, aslında içinde bir parça dışında diğerleri film müziği tarzında yapılmış besteler. O zaman içimden film müziği tarzında epik bir şeyler yapmak geçiyordu ve bunlar çıktı ortaya.
Bunun hikayesini öğrendiğimde hemen aklıma Atatürk geldi. Atatürk temalı bir şey olabilir mi ya da ne bileyim Osmanlı'da bir sürü komutan vs kişi var.
Tabii ki olabilir, aslında Forgotten'ın şarkılarına baktığında (ilk dönemi saymazsak, gerçi sonra şarkı sözlerinde değişikliğe de gittik) hiç bir zaman bir ırk, ordu vs. övme durumunda değilim, benim için önemli olan "insanlardaki kahramanlık, fedakarlık ruhu", bu ruh bir ülkede samuray, bir ülkede viking, başka bir ülkede yeniçeri, vs şeklinde ortaya çıkar. Anlatmaya çalıştığım şey yapanın kim olduğundan ziyade ne yapıldığı. Örnek olarak, ilk dönemden kastım ise “Living In My Gods” parçasında eskiden Ymir'i kullanırdık isim olarak, “A Tale Of Revenge” parçasında ise "tek gözlü tanrı" derdik Odin'i anlatacak şekilde daha sonra ilerleyen dönemlerde bunları kullanmayı bıraktık ve sözleri değiştirdik. Bu iki tema dışında hiçbir zaman belli bir ırk veya inancı vs çağrıştıracak şeyler kullanmadık. “My Son” parçasında baba çocuğuna savaşmasını öğütlüyor, burada anlatmak istenen bir vikingin veya bir japonun vs kalkıp savaşması değil buradaki kahraman herhangi bir milletten olabilir, benim yapmaya çalıştığım bu aslında. Bu ruhu bizim Kurtuluş Savaşımızı anlatarak da yapabilirim, Sovyetlerin 2. Dünya Savaşındaki çabalarını veya başka bir şeyi anlatarak da yapabilirim. Açıkçası tema olarak kullanmak istediğim şey Kurtuluş Savaşı, yeni şarkılardan birisinin sözü bu konuda olacak. Vaktiyle aklımda hayali bir ülke ve karakter üzerinden anlatmak vardı istediklerimi, sonsuz bir hikaye şeklindeydi, hep aynı kahramanlar ve ülke, o ülkenin ve kahramanların yaşadıkları vs, konsept manasında değil ama birbirini takip eden olaylar gibi değil yani. Bizim ilk demodaki “A Tale Of Revenge” parçasıyla başlayan, ikinci demo ile devam eden ve yeni şarkılarla beraber ilerleyen bir çalışma olacaktı ama sonradan söz ve konu olarak farklı yönlere de kaydığımı fark ettim ve vazgeçtim.
Forgotten müziğine baktığımda bir çok farklı türlerden etkileniyor. Müzikal olarak eskiden neleri dinliyorsun son günlerde neleri dinliyorsun. Mesela vazgeçemediklerin neler?
Evet kesinlikle haklısın, hemen her türden etkileniyorum Türk halk müziğinden tut, death metale, caza kadar. Açıkçası eskisi kadar metal dinlemiyorum, dinlediğim metal grupları sadece eskiden de dinlediklerim, yeni tarzlar bana hitap etmiyor ama ilginç bir şey de var örnek olarak Suffocation'u çok severim ama onların da yeni albümlerini dinleyemiyorum Effigy.., Pierced vs. albümleri daha çok hoşuma gidiyor neden bilemiyorum, başka bazı gruplar için de aynı şey geçerli Ama yeni olsun eski olsun thrash her zaman bitmeyen aşkım En sevdiğim grup Faith No More fakat sıralama dışında tuttuğum grup ELOY'dur, ELOY'dan asla vazgeçemem. Folk müziği çok severim her zaman dinlerim, new age, Zülfü Livaneli ve pek çok müzisyen... Saatlerimi alır bunları anlatmak anlayacağın.
Çok farklı şeyler dinlediğin gibi çok farklı gruplarında parçalarını coverlıyorsun. Mesala Blood, Joy Division, Rotting Christ gibi... Bu gruplar ne ifade ediyor senin için özellikle Joy Division... Gelen tepkiler ne yönde?
Rotting Christ Forgotten'ın soundunun oturmasında kilit gruplardan birisi ve çok çok önemli bir grup benim için, hatta o kadar severim ki facebooktaki resmi hayran sayfalarının adminiyim ve grup elemanlarıyla birlikte yürütüyoruz sayfayı. Blood bize Amerikalı bir şirketten tribute albümde yer almamız için gelen teklif üzerine coverladığımız bir grup, efsanedir kendileri, bu coverı yeni albüme koyabilirim, elemanlar vaktiyle istediğiniz gibi kullanabilirsiniz parçaları demişlerdi Joy Division ise beni en çok etkileyen gruplardan birisidir, melankolisi, Ian Curtis'in etkileyici vokali vsvs muhteşemdir. Dinlerken yerin dibine sokar insanı, bu duyguyu bana çok az grup verebilmiştir, bu grubun duygusu bana pek çok başka grubunki gibi yapmacık değil aksine çok samimi gelmiştir. Yıllarca çalmak istediğim bir gruptu ve en sonunda yaptım Her üç covera da gelen tepkiler çok iyi genelde, tabii ki eleştiriler de var fakat genel olarak çok iyi. Hatta Joy Division için orjinalinden daha iyi diyenler bile oldu fakat hiç bir cover orjinalinden daha iyi değildir.
Gerçi yukarıda biraz bahsettin ama ben şöyle internette bir araştırma yaptım çok fazla dergi, e-zine vs Forgotten ile çok çok eleştiriler yapılmış. Ama neden Türkiye’deki dergilerde ve fanzinlerde Forgotten’a rastlayamıyoruz. Ve bence çok üzücü bir durum olsa gerek, yurt dışında çok eleştriler al ama ülkende ilgi ve destek olmasın.
Dediğin gibi yurtdışında pek çok dergi vs ile röportaj yaptım (önceden de çok fazla yapmıştık), pek çok dergi ve e-dergide yapmış olduğumuz demo, albüm vs.lerin kritikleri çok fazla şekilde yer aldı ama ülkemizde tam tersine bir durum söz konusu. Ben bunu ahbap çavuş ilişkilerine bağlıyorum, irtibata geçtiğim dergi vs. "tabi abi yaparız" diye konuşup arkasından ilgilenmeyen kişilerdi, haliyle bu durumda beni bu piyasanın basılı dergisinden de e-dergisinden de uzak durmaya itti. Ama dürüst olayım eskiden onlarca Türk dergisinde yer aldık, eskiden de bu durum var olmakla beraber bu kadar ileri düzeyde değildi ne olduysa 2000'li yıllarda ve özellikle 2000'li yılların ikinci yarısından sonra bu ülkede iyice laçkalaşmış bir piyasa çıktı ortaya ve bu sıkıntılar yaşanmaya başladı.
Aslında bu durum ahbap çavuş ilişkisinin yanında birde Türkiye’deki müzik yazarlarının pek araştırmaması ve de kıçını kaldırmaması bence. İşin kolayına kaçıp tonlarca aynı grup röportajı aynı review. Ki eskiden imkansızlıklar varken durum daha kolaydı.
Evet kesinlikle haklısın ben bir önceki cevaba bunu yazacaktım ama fazla uzatmayayım diye yazmadım, Türk grubu olan Forgotten ile röportaj yapmak veya onun hakkında yazmaktansa bilinen bir yabancı grup hakkında bir şey yazmak veya röportaj yapmak, kritik yapmak daha kolayına gidiyor insanların.
Şu anki Türk metal piyasasını nasıl buluyorsun?
Bu soruya "Piyasa mı?" şeklinde de cevap verilebilir ama en iyisi biraz açıklama yapmak sanırım :) Grupların iyi kötü olması konusunda bir şey diyemem açıkçası, işin o tarafı ile ilgilenmiyorum. Beni ilgilendiren taraf piyasanın canlı olması, ürün vermesi, o ürünlerin değer görmesi, amatör konserlerin çokluğu ve dolu olarak geçmesi, bu konuda içler acısı bir hali var piyasanın ne yazık ki. Açık konuşmak gerekirse elimde benim ikinci Forgotten albümü için yeterli materyal var, ayrıca death metal projem var ve onun için de şarkıların bir kısmı hazır ama piyasadaki şu durumu görünce kayıt yapmamaya karar verdim ama ileride belki teker teker şarkılar halinde yayınlarım, bilemem. Neden böyle düşünüyorsun dersen, bir şarkı veya albüm üretim süreci çok zor ve sancılı bir süreç ama verdiğin emeğin umursanmadığını, emeğine saygı gösterilmediğini görünce senin de içinde bir şeyler kopuyor açıkçası. Yani kısaca demek istediğim piyasa o kadar kötü bir durumdaki insan da ürettiği bir şeyi insanlara sunma isteği de bırakmıyor, en azından benim için durum böyle. Forumlara veya insanların buluştuğu başka platformlara bakın herkes her şeyin en iyisini bilir, ukalalık diz boyu ama işe gelince hiçbiri yok ortada. Röportaja, belgesele gelince hepsi koşar şurada yer alayım diye, peki ne yaptın şimdiye kadar diye sorsan 20 sene önce yaptıklarından başka anlatacakları hiçbir şeyi yoktur insanların veya gençler anlatacakları hiçbir şey yapmamışlardır zaten. Neyse fazla uzatmayım :)
Forgotten olarak şu anda ne yapıyorsunuz?
Forgotten olarak şu anda açıkçası ikinci albümün parçalarını bitirmiş durumdayım, kayıt yapmayı bekliyorum sadece, ayriyeten yeni parçalar için ufaktan materyal yazmaya başladım ama tabiiki çok dağınık durumdalar ve zaman içinde toparlanacak bu rifflerin hepsi. Forgotten dışında ise Sheltersiege grubundan Ulaş ve İran'lı arkadaşımız Mantus ile kurduğumuz thrash grubumuz Trenchwar var, sanırım bir kaç ay içinde hazırlanıp sahnelere çıkmaya başlarız.
Son olarak eklemek istediklerin neler?
Bu röportaj için öncelikle sana çok teşekkür ediyorum. Undergrounda destek olmaya devam edin, albümler, demolar alıp, konserlere gidip gruplara destek olun. Teşekkürler.
Röportaj: Semih Şimşek
Yorum Gönder