♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

In Fear: Yollarda Bulurum Seni

“Birkaç yıl önce İrlanda’nın ücra bir köşesinde yaşayan bir aileyi ziyarete gidiyordum. Hiçliğin ortasındaki evlerine varmak için ana yoldan ayrılıp işaretleri takip etmem gerekiyordu. İşaretler, beni yoldan saptığım noktaya geri götürmüştü. Bir yerde yanlış köşeden döndüğümü düşünerek bütün işaretleri yeniden takip ettim ama sonuç aynıydı: Başladığım noktaya dönmüştüm. Hava kararmaya başlamış, şiddetli bir yağmur inmeye başlamıştı. 

Kendimi bir korku hikayesinin ortasında bulmuş gibi hissettim. Dışarıda gizli bir gücün olduğunu düşünmeye başlamış bile olabilirdim. Sonra şansımı yeniden denedim. Bu sefer çıkmaz bir yola girdiğimi düşünüyordum ki biraz ileride yeni bir işaret gördüm ve o işaret de beni başladığım noktaya getirdi. O ilk noktada bir bar vardı. Bara girdim ve durumu anlattım. Gülüşmeler oldu. Bardakiler bir şaka olarak, işaretlerin yerini değiştirerek bütün yolların barın olduğu noktaya çıkmasını sağlamışlar. Korku Yolu, bu deneyimimden ortaya çıkan bir iş… Çok kanlı öğeler kullanmak yerine psikolojik gerilime ağırlık vererek korkuyu yansıtmaya çalıştım. Bir evde yaşanabilecek saldırının arabaya uyarlanması fikri ve klostrofobiyi daha gerçekçi biçimde gösterebilecek olma özgürlüğü hoşuma gitti.”

“In Fear”in senarist ve yönetmeni Jeremy Lovering, filmin ortaya çıkış öyküsünü bu sözlerle anlatıyor… “Lonely Planet”in bir bölümünü yöneterek 1994’de kariyerine başlayan Lovering, televizyona çalışarak ilerlemiş ama birer bölüm dışında hiç tutunamamış bir isim… Öyle popüler dizilerde değil üstelik, tv filmleri deneyiminde de hep belgesele yakın durmuş… “Killing Hitler”, “Sex & Lies” ve “Miss Austen Regrets” ile uzun metraj deneyimleri hep yaşanmış olaylar olunca ve belgesel kıvamında işleyince, yaşadığı korku dolu deneyimi de aynen anlattığı gibi peliküle almış… “In Fear”i değerlendirirken, yönetmenin yakın durduğu türe ve ilk kez korku/gerilim çektiğine dikkat etmek gerekiyor bu yüzden… Kapalı mekanda, dünyadan kopuk bir maceraya atılmak söz konusu olunca işin en büyük yükünü görüntü yönetmenine düşüyor elbet… Lovering iyi bir seçim yapmış… Yine ağırlıklı olarak televizyon yapımlarına çalışan tecrübe abidesi David Katznelson, üzerine düşeni başarıyla yerine getiren isim… “Downton Abbey” ile Emmy ödülü kazanan Katznelson, “Game of Thrones”da da görev alarak adını duyurmuştu… Yolu bulmak üzerine arabanın içinde kalan ikilimizin peşinden giderken onun görüntüleri tüm filmi canlı tutan… Lovering’in senaryosunun düşüşe geçtiği anlarda bile onun sayesinde kağıttan kale gibi yıkılmıyor “In Fear”…

İngiliz sinemasının son yıllarda korku/gerilim türüne yeni örnekler eklemeye çalışmasının son örneği, öncüllerinin yolundan gidiyor yine… Kandan uzak duruyor, ağır bir anlatımla senaryosuna ağırlık vererek öyküsünün sonuna dair merakı arttırmaya çalışarak ilerliyor… Bir kapana kısılma, labirentte kaybolma gerilimi için gayet iyi açılıyor “In Fear”… Başroldeki ikiliden de güç alıyor… Özellikle de Alice Englert’in çabası görülmeye değer… Kamera ona odaklandığında filmin tüm tonunu, duygusunu vücut diliyle veriyor Englert… Sally Potter‘ın “Ginger & Rosa”sında keşfettiğimiz Englert, “Beautiful Creatures” ile büyük gişe filminin umut vadeden yıldız adayı olarak lanse edilmiş ama bekleneni verememişti… Iain De Caestecker’ın eşliği de hikayenin şüphe tohumlarını gerektiği gibi ekince ilk yarısı soluksuz ilerleyen bir gerilime hapsoluyor izleyici… Ki filmin kırılma noktası da tam bundan sonrası…

Çiftimiz Tom ve Lucy ile tanışıyoruz önce… Sonra da mekanımız Honda Civic’le… İrlanda’daki müzik festivaline gitmek için çıkmışlar yola… İlişkileri de çok taze, birlikte konaklamak için güzel bir seçim yaptıklarını düşünüyorlar… Ülkenin kırsalında ücra bir otelde kalarak baş başa vakit geçirme isteklerini gerçekleştirecekleri yere ayak basar basmaz tipik gerilim klişeleri de işlemeye başlıyor… Gördükleri ilk kasaba yerlisi kitle, yabancılardan hazzetmediklerini gösteriyor her zamanki gibi… Bozmuyorlar morallerini otele doğru yolculukları başlıyor… Hiç diyalog kurmadan, arabadan inmeden, yüzünü de görmediğimiz birinin yardımıyla otelin arazisine de giriş yapıyorlar çabucak… Senaryo gayet güzel işliyor, İrlanda kırsalında gayet güzel manzaralar eşliğinde haritaya, internet çıktılarına ve yoldaki tabelalara baka baka yol alsalar da, koca bir labirentin içinde olduklarını farketmeleri uzun sürmüyor… Nereye gitseler, nerden dönseler aynı yere çıkıyorlar… Bolca daire çizerek ilerlemelerine paralel olarak ilişkileri de bundan alıyor payı… 

İlk yarısı boyunca o labirenti gayet güzel işleyen ve heyecanı koruyan Lovering, tüm bildik numaralarla atmosferi güçlendirerek ilerliyor… Taa ki yanlış seçimine dek… Başına gelen olaydan yola çıkarak oluşturduğu öyküyü ayrıntısına kadar da kullanmış bu arada… Anlattığı bar sahnesini şüphe tohumlarını ekmek için işlemiş… Tuzağa düşürülmüş çiftin, kendilerini izledikleri düşündüklerini yabancıdan korkmaları zaten yeterliyken, Lovering göstermeyi tercih ediyor… Bu yanlış tercihle basit bir neden sonuç ilişkisinde gereksiz bir döngüye giren film, ordan da yaralar alarak çıkıyor sonrasında… Yabancıyla yakın temas, tuzağın sebebi derken zayıflayan film en azından iyi bir final sahnesiyle kapanabiliyor…

Tek mekan gerilimiyle, korkulan yabancı harmanı “Korku Yolu”, iyi açılışının devamını getiremeyen bir örnek olarak senaryosundaki boşluklarından muzdarip… Lucy’i tutarlı şekilde işleyen yönetmenin aynı başarıyı Tom’un tuhaf hareketleriyle bezeli mantık dışı anlara boğması önemli eksilerinden biri… Tüm gerilimi kurarken, dönemin en popüler yöntemi “buluntu”ya hiç meyletmeyen Lovering, bildik numaraları yerinde kullanarak heyecanı diri tutuyor ama bir yere kadar… Senaryonun zaafı da burada ortaya çıkıyor işte… İlk yarım saatine yüklenen yönetmen, bu girizgahın altında ezilerek sonunu getiremiyor bir türlü… Bu öykü buraya çıkmaz dedirten finaliyle de ağızda ekşi bir tat bırakıyor…

Kısa film olsa daha doyurucu olacağı aşikar olan “In Fear”, göstereyim açıklayayım tercihiyle giderek içi boşalan bir deneme… Yine de ilk yarısı için izlenebilir…


Share this:

Yorum Gönder

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template