Doksanlı yılların başında Türkiye de öyle güzel şeyler yapıldı ki gerek dergi olsun gerek müzik olarak onların izleri, etkileri hala devam etmekte. Cep telefonları, apple iphone’ların, internetin olmadığı yıllarda o ruhla yapılan işler hala özlenmekte. Ve o dönemi yaşayanlar bir dönem ara verseler bile müzikten kopamamakta. Cüneyt Acar da, doksanların başında Türkiye’nin önemli fanzinlerinden Pest Zine’i çıkaran biri. Onunla doksanlar ruhunu ve grubu Oracles’i konuştuk.
Oracles’e geçmeden önce şunu öğrenmek istiyorum, 90’lar deyince aklında neler kaldı. Eminim Türkiye’nin kült fanzinlerinden Pest’i çıkartan biri olarak anlatacağın çok şey olmalı 90’lara dair…
90'larda Türkiye’ye undergroundu tanıtan ya da getiren ilk kişilerdenim. Getirdikten sonra da bıraktım. Bıraktım çünkü yapmak istediğimi yapmıştım. Daha çok gerçek anlamda underground fanzinleri çıktı. Gruplar demolarını dünya çapında tanıtmaya başladı... Kısacası sistem oturmuştu. Ta ki net yaygınlaşana kadar güzel bir underground piyasası vardı Türkiye’de. Ama yine de yapılan zemin var, duruyor ve yok olmaz artık. Her şey çok daha samimiydi. Bugün netle yapılanları mektuplaşarak yapıyorduk. Sayemde PTT zengin oldu :))) Tamam underground Türkiye’de var. Ama underground’un dini, net sayesinde yok oldu. Örneğin daktilo, kağıt, çizim ve yapıştırıcı mevzusu tarihe karıştı. Her şey çok yapay oldu. Ya da ...
Eskiden demo kayıtları vasat olurdu, ama grupların çoğu iyi müzik yapardı mesela. En iyi örnek olarak aklıma Deathroom gelir burada. Şimdi bakıyorum yığınla grup var amk. PC'si olan kayıt yapmakta ve bunu bir şekilde piyasaya atmakta. Bu durumda iyi grupların sivrilmesi zorlaştı diyebilirim. Boş bir çoğunluk var. Dinleyiciler de öyle... O araştırmacı dinleyici pek yok artık.
90’lar deyince yine... örneğin Ankara da bir konser aklıma geldi. Dil Tarih Fakültesi’nde. Bir seyirci sayısı gördüm orda. Sanki sahnedekiler metal star grupları. İnanılmaz bir atmosfer vardı (Witchtrap, Diabolic Yard, Crisis filan sahne almışlardı.) doksanlar anlatmakla bitmez moruk...
Doksanlar deyince bir de Antalya gelirdi. Dergiler, gruplar, kale içi birazda Antalya rock heavy metal ortamından bahseder misin?
O zamanlar Antalya’da Thrash yapan Angel Skull vardı. Bu grup o tarihlerde en önde gruplardan birisi olmayı başarmıştı. Birde Manavgat’ta Hamdi Şeker ve ben vardık. Çocuktuk o zaman, Horror News fanzinini çıkarırken. Bizim için daha çok bir eğlenceydi ve o kadar ciddiye alınacağımızı tahmin etmemiştik. Angel skull'ın 2 kez konserine gittik. İmkana ve ortama göre çok başarılı konserlerdi bunlar, ya 90 olacak ya da 91... Pentagram gelmişti Antalya’ya. O gün Antalya merkez metalci kaynıyordu. Polislerin bizlere yol açtığını hatırlıyorum. O kadar çoktuk. İşin kötüsü Pentagram konserini iptal etmişlerdi. O zamanlar ben Antalya’da yaşamıyordum Manavgat’ta yaşıyordum dolayısıyla doksanlarda Kaleiçi mevzularım filan olmadı. 2003’de Antalya’ya gelip Kaleiçi’nin tahtına oturdum. Artık Kaleiçi bizden sorulur hehehe...
Doksanlardan sonra senden haber alamadık ta ki Oracles’i duyana kadar. Oracles’in tarihçesinden bahsedermisin.
Pest zine'den sonra metal adına bir şey yapmamıştım çünkü. Kendimi tamamıyla işime gücüme vermiştim. Aynen meslek hayatımı sürdürürken Alanya’dan Oracles ile tanışmam oldu. Ve bu grubun demir başı rahmeti Metehan Altınok bana metal adına müzikal anlamda bir şeyler yapmam gerektiğini hatırlattı. Yıllardan 99-2000 olacak... Mete (Gitar), Anıl Kovastan (Vokal) ve Witchtrap’in eski davulcularından İlker Cem’in (Davul) aralarına katıldım. Önce basçı olarak girdim. Sonra Mete gitarla riffler ürettiğimi görünce, gitara aldı beni. Ve böylece yolumu yeniden çizmiş oldu rahmetli. Oracles olarak ayriyeten piyasa cover parçaları çalarak otellerde, ya da barlarda sahne aldığımız oluyordu. Grupta benim dışında zamanla kimsede istikrar, azim, istek filan kalmamıştı. Kısacası dağıldık. Ancak benim kanıma bir kere işlemişti bu iş. Ve ben başladığım bir işi yarıda kesmem. Kafaya koyduğumu yaparım. Yapım bu. Uzun lafın kısası, kafamdaki bu projeyle tek kişi olarak dört duvar içerisinde kendimi deliler gibi geliştirdim. Zaman zaman arkadaşlarım yardımcı oldu sağ olsunlar. Örneğin Ömür Algan ya da Cihan Demirkan (Single kapağımızı çizen puşt) gibi gibi...
2003’de çocuk sayabileceğimiz yaşta olan Burak Yücesan'la tanıştım. Baktım çocuk çok istekli ve müsait... Hemen yanıma aldım. Kaç yıldır birlikte müzik yapıyoruz. Ya 2 gitar, ya da 1 gitar ve 1 bas olarak. Yıllar içinde bu durumumuz geliştikçe gelişti. Sadece metal ya da Oracles olarak değil pek çok su yüzüne çıkarmadığımız müzik projeleri var... Zamanı geldiğinde onları da çıkaracağız elbet.
Ancak 2003’den önce Ankara’ya gittim 1 yıllığına. Orada yine Witchtrap’in eski basçılarından Ali ile bir araya gelmişliğimiz var. Hatta “Darkside of God” bestesini onunla başlamıştık ancak Ankara bana yaramayınca Antalya’ya döndüm ve görülmeye değer bir Extreme metal barı açmıştım. Eski müşterim olan Burak'la piyasaya çıkmadan deli gibi çalışmaya devam ettik. Hep kendi içimizde ürettik. Ancak bir türlü grup kuramadık.
Sonra belli bir zamanda Oracles projesini askıya aldık. Ta ki şu anki vokalistimizin beni paso Oracles'le ilgili dürtene kadar. Sonuç: 2012 tekrar kurulduk. 2013 de grubumuz oturdu.
Grubumuzun davulcusunu da 2003 de tanımıştım. O zamanları çocuktu. ''Çalış et bir gün grup yaparız'' dediğimi hatırlıyorum.
Evet ve kadro böylece oluşmuştu. Çok iyi oldu Oracles. Temeli sağlam iyi müzisyenlerden oluşuyoruz. Herkes yapacağını çok iyi biliyor. Her şey yolunda. Sayende bir de single demo tape'imiz “DARKSIDE OF GOD” oldu, iyi bir ürün oldu.
Şu anda ise basçımızın askerden gelmesini bekliyoruz. Başlattığımız konserlerin devamını getirmek için. Ondan sonrada albüm çalışmalarımıza geçeceğiz. Şimdilik durum bu. Unutmadan, bizi canlı izlemeniz lazım.
Geçenlerde Facebook’da yazdığın şu cümle dikkatimi çekti ‘’gelmiş geçmiş en büyük grup Pink Floyd" cidden Pink Floyd yeri doldurulamayacak grup. Ama seni demo’nun adına kadar etkilemiş. Nedir bu Pink Floyd sevgisi?
Yanlış anlaşılmasın ‘’Darkside of the Moon'’dan etkilenerek single bestesinin adını “Darkside of god” koymadık dostum. Ve ayrıca o kadar büyük bir Pink Floyd hastası filan da değilim. Onların en büyük grup oldukları da sadece bir gerçek. Pink Floyd'un daha çok müzikal yapıları etkilemiştir. Ve bu etki albümüzde bariz belli olacaktır. Black metal adına daha önce hiç yapılmamış bir yapıt olacaktır bu. Süpriz olsun. Ayrıca, albüm planlarımızdan da fazla bahsetmek istemiyorum, çünkü fikirlerim bir şekilde çalınıyor. Çalınacaksa albümden sonra çalsınlar.
İster 20 yıl önce Pest Zine’i çıkartmış biri olarak, istersen bir müzisyen olarak, yeni dönem black metal’i nasıl buluyorsun? Hissedebiliyor musun? Sana şöyle bir örnek vereyim; Bir bakıyorum adamlar müzik yapmış, altına elit black metal yazmışlar, bir bakmışsın cold black metal, bir bakmışsın dsbm yazmışlar. Nedir bu ya, ben pek alışmadım açıkçası.
Abuk subuk çok şey var, black metal’de son dönem yapılmış çalışmalara bakarsak. Yani Black Metal’in her şeyden önce bir müzik olduğunu karıştıran kafalar çok moruk. Olmasın demiyorum. Tamam hurda hali de olsun, ama çok olmasın. Yani taşşak malzemesi çok oluyor mesela. Görüyoruz nette filan... Bunlar bu kafada ve buna benzer kafaların sonucu oluşan durumlar. Black Metal’in geneli olarak diyorum; Çok daha fazlasını hakeden bir tarzdır. Çünkü Black Metal çok özel bir tarz. Bok edilmesine şiddetle karşıyım. Muhteşem grupları tabi ki Başta Venom tam olarak girmese de Bathory, Immortal, Behemoth.... vs vs'lerdir. Fazla bokla püsürle dallandırmamak lazım. Fazla ağırlık yapıyor bu dallar moruk.
Konserler nasıl? İlk konseri Çanakkale’de verdiniz, nasıldı?
Çanakkale, bizim ilk sahne aldığımız yer oldu. Uçk, Yabgu ve ismini hatırlamadığım genç bir grup ile... Yerinin ayrı kalacağı kesin. İlk açılışımızdı sonuçta. Çok az ama öz kitle vardı. Bizim için en önemlisi de bu zaten. Ayrıca, Çanakkale’ye Çanakkale için yazılmış bir bestemizle gittik. Anlamlıydı bizim açımızdan.
Biraz da demoya dönecek olursak... Demo’da iki farklı döneme ait parçalar var, yeni çalışma nasıl olacak?
Sözler yine Türkçe mi olacak?
Evet. “Darkside of God” harici birde eski kayıtlardan bir potpori var. Kaydı vasat. Normalde vasat bir kaydı bir ürüne almak taraftarı değilim. Ancak mevzu kaset olunca vasat kaydı uygun gördüm, doksanları anımsatsın diye. Kötü kayıtlar dandik teyplerde iyi gidiyor. Underground havası. Bu potpori sadece kasette bonus olarak var. Yani single cd çıkardığımızda bu olmayacak. Ayrıca o eski kayıtta her şey bana aittir. Tek kişilik bir projeyken yani.
Ve evet, çalışmalarımızın devamı da Türkçe olarak kalacaktır. Bu çizgiden ayrılmayı düşünmüyoruz açıkcası. Çalışmalarımızın devamı “Darkside of god”un büyük devamı niteliğinde olacaktır. “Darkside of god”u kayıt etmek için stüdyo kiralamıştık. Dolayısıyla belli bir zaman sürecine girdik kayıt ederken Kayıttan çok memnunuz, ancak zaman sürecinden dolayı %100 istediğimizi gerçekleştiremedik. Kısacası albümde çok daha yüklü bir Oracles soundu olacak. Örnek olarak sana C.O.F.-Midian albümünü gösterebilirim. Daha sesli, yoğun, bol gizli sesler, bol efektli'dir asıl kafamızdaki sound. Ve bunu albümde gerçekleştirmiş olacağız. Hedef budur. Tabi o imkanı elimize geçirirsek olacak bu. Yoksa albümün riffleri, besteler, her şey hazır aslında. Yüklü bir birikimiz mevcuttur. Yılların birikimi sonuçta bunlar. Ama yeni parçalarda olacak 2014 model...
C.O.F. demişken, yeni hallerini nasıl buluyorsun? Bu aralar neler dinlersin?
Yeni hallerini beğeniyorum ya da beğenmiyorum. Sonuçta çok iyi müzisyenlerden oluşan bir gruptur c.o.f. Ben beğensem de beğenmesem de bu çok iyi olduklarını değiştirmeyecektir. Hiç beğenmesem bile şöyle de bir gerçek var. Adamlar en azından yeni bir boyut, değişik bir sound kazandırdılar tarza. Ve evet ‘’Midian’’ albümü en sevdiğim albümler arasında yerini korur.
Valla benim neler dinlediğim belli olmuyor. Müzisyen olduğumdan bu yana her şey dinleyebilmeye başladım. Saf bir dinleyiciyken nefret ettiğim tarzları bile bugün dinliyorum. Müzik zevkim genişledi ve sınırsızlaştı. Daha hala fanı olduğum isimler kuşkusuz Bathory, Celtic Frost, Venom'dur. Sanırım bu durum yok olana kadar böyle kalacaktır. Diyeceğim, metali nasıl seviyorsam, arabeski de, popu da, bluesu da, pek çok tarzların sanatçılarını müzisyenlerini diniyorum. Bu müzik değil, ezanda olabilir, doğanın sesleri, sükunetin sessizliği... İyi olan her şeyi dinlerim aga. Bugün Hüsnü Şenlendirici’yi çok dinledim mesela. Bathory ve diğer isimleri seksenlerden bu yana her gün dinliyorum ayrıca.
Facebook’taki resimlerine bakınca sana özeniyorum. Antalya’da bir köyde, yeşilliğin sessizliğin hüküm sürdüğü bir yerde yaşıyorsun, tabii birde kopeklerin var. Yaşam nasıl geçiyor oralarda, neler yapıyorsun?
Evet Antalya’nın tepelerinde bir köyde yaşıyorum, direk ormanın dibinde. Buranın iklimi, şehirden çok daha berrak ve ses kirliliği yok. Gündüz kuşları, geceleri de böcekleri duyuyorum. Bunların haricinde başka ses yok. Öyle yakın çevremde komşu filan da yok. Sükunetin ve huzurun dibindeyim anlayacağın. Şu an bir işim yok. Öyle arada bir olursa bir otelde ya da barda canlı müzik programları yapıyorum. Evde tamirhane var. Motorsikletlerle uğraşıyorum ailemle. Ya da direk motorsikletler üretiyoruz (Custom Bikes). Sadece motorsiklet değil, Go kart ve Off road araçları da ürettik, sipariş ve istek üzerine. Bu işi Türkiye de yapan sayılı kişilerdeniz.
Koca bir bahçe var, köpekler aile boyu, kediler... Beni burada strese sokacak, sinir yapacak pek bir şey olmuyor. Şükür burada huzurluyum. Toplumun içinde yaşamak beni hasta ediyor.
En kısa zamanda yanına geleceğim.
Antalya’da ki adresin, benim yanımda aziz dostum...
Demo’ya gelen eleştiriler ne yönde? Ben yurt dışında çok iyi eleştiriler okudum, peki sana ulaşanlar ne yöndeydi?
Yurtdışından çok iyi tepkiler aldım. Yurt içinden de beklentimizden çok... Bir tane olumsuz eleştiri almadım. Öyle çok insana ulaşmadık ama ulaştığımız insanlardan hep iyi ya da çok iyi tepkiler aldık. Bu canlı halimizde de öyle. Her şey yolunda, sorunsuzca ilerliyor desteğinle birlikte... Güzel bir duygu, dünyanın bir köşesinde Türkçe olarak dinlenip beğenilmek. Güzel bir çıkış yaptığımıza inanıyorum. Her grubun çıkışı böyle temiz olmuyor.
Bende tam onu soracaktım... Grubun Türk olması, Black metal yapması, üstüne üstlük Türkçe sözlü yapmanız... Şaşırıyorlar mı?
Aynen öyle oldu, oluyor dostum. Bazılarına Türkçe olduğunu söylemesem çakmayacaklar bile :)) Zaten önemli olanlardan biriside budur. Türkçeyi dinletebilmek. Hem yurt dışındaki kulaklara, hem de yurtiçindeki kulaklara... Normalde Türkçe söz, hep eleştirilir ülkemizde. Ama bizde öyle bir eleştiri filan olmadı. Türkçeyi iyi kullandığımızı biliyorum, farkındayız bunun. Özgür Kaygısız verdiğim konseptlere göre güzel söz yazıyor ve bunun basit ve anlaşılır olmasına dikkat ediyor. Sözlerin kolay anlaşılmasına önem verirken çok sıradan da değildir sözler ama dinlerken direk anlaşılması daha etkili oluyor. Diğer türlüsü çok yoğun olunca, düşünürken parça bitmiş gitmiş oluyor.
Peki zor değil mi Türkçe sözlü yapmak? Bir de, sen Almanya’dan geldin... Almanca parça yapma durumları var mı?
Evet Türkçe söz yazmak, Özgür bilir, çok zordur. İngilizce gibi basit bir dil değildir çünkü. Türkçeyi İngilizce gibi kullansak bok gibi olurdu. Ayrıca Almanca söz yazmak hep aklımdaydı zaten. Almanca sözlü parça olacaktır.
Son olarak kpk okurlarına ne söylemek istersin?
Valla diyeceğim, Oracles'i henüz dinlemediyseniz bir kulak verin... Dinlemeye değer olduğumuzun garantisini verebilirim. Ayrıca şu ana kadar gelen destekler için herkese çok teşekkür ederim grubumun adına. Konserlerimize beklerim... Pişman olmayacaksınız. Sana da bu güzel muhabbet için ayriyeten teşekkürü borç bilirim. Benim için bir zevkti. Bol bol su için ve derin nefes alın. Ciddiyim.
Röportaj: Semih Şimşek
Yorum Gönder