Korku filmleri, kendini Amerikan sinemasında kendini tükete dursun avrupa sinemasının eli boş durmuyor. Peş peşe gelen özellikle de İspanyolların atağıyla renklenen eski usül korku örnekleri yeniden çevrimlere, esinlenmelere bulaşmadan kendi stilleriyle çıkıp geliyor. Canavarların başrolde olduğu filmlerle doğan tür elbette artık kendini tıkamış durumda… Anlatılacak öykü pek kalmadığından Amerikan sineması klasikleri bir bir yeniden çevirip yeni kuşağa tanıtma ayağına gişe sömürüsünde bulunuyor. Bunların da korku ruhunu ne kadar taşıdığı ve türün meraklılarına ne kadar samimi geldiği tartışılır. Bunları başka bir yazının konusu olmak üzere bir yana bırakıp gelelim yazı konusu filmimize…
Künyesi hayli kalabalık bir film olarak dikkat çekiyor öncelikle Imago Mortis… Dile kolay senaryo grubu mevcut. Beş kişinin ortaklaşa geliştirdiği öykü, iki senariste teslim edilmiş. Senaristlerin ayrıca da üç işbirlikçisini de ekleyince, ortaya çıkan dokuz kişilik koca bir ekip. Haliyle insan o dokuz kişiden iyi bir senaryo bekliyor ve bunun içinde daha dikkatli izliyor. Bunca kalabalık neler yaratmış bekleyişi de ilk anda olumlu, ki içlerinden biri de filmi yönetiyor zaten. İlk uzun metraj sinema filmini yöneten Stefano Bessoni, Geraldine Chaplin desteğini arkasına almış, bir şeyler yapmaya çalışmış…
Bir sinema okulunda, tuhaf bir öğrencinin peşine takılıyoruz. Tabii etkili bir açılışla iyi bir şeyler vaat ederek… Ailesini kaybetmiş bir genç, bunun içinde tuhaf davranmasını herkesin normal karşıladığı bir genç ve arkadaşlarıyla koca okulda verilen ödevler peşinde olmalarının sıradanlığını izliyoruz önce. Sonra gencimiz arşivde görev almasıyla işler değişiyor. Önce bir ölüyü görüyor. Sonra sık sık görüyor ve değişik bir kameraya ulaşıyor böylece. Thanatography adı verilen cihazı bulmasıysa gencimizin hayatı değişiyor. Hocalarlıyla mücadelesi, arkadaşlarıyla sorunları derken herşeyin bir tutkuya çıktığını görüyoruz…
Thanatography; 1600'lü yıllarda, Girolamo Fumagalli adında bir bilim adamnın buluşu. Kurbanın gözbebeklerinde ölümü resmetmeye çalışan bir alet geliştirmiş. Gözbebeklerinden fotoğraf basan bir cihazla tüm amaç ölümü resmetmek. Bu aletin fantastikliği tamam da mantık konusunda verdiği boşluklar da gerçekliğe dayandırılarak es geçiliyor. Ölen birinin tıbbi semptomlarının ve ölüm anındaki düşüncelerinin yazılı belgesi olarak geçen Tanatografi cihaz olmuş, ölümü resmetme tutkusuyla hayatları yutmuş. Aradan geçen 400 yılda da kaybetmemiş albenisini…
Tanatografi ile yeni denemelere girişmek isteyenlerle, aleti bulan gencimiz arasındaki çekişmeyle de filmimiz finalini bekliyor. Bu çekişme sırasında oyunculukların sırıtması atmosferin önündeki ilk engelken, tv filmi tadındaki görselliği de ikincisi oluyor. Orijinal bir fikir küçük bütçe mağduru olup çıkıyor. Oysa mekanda, fikir de güzel. Sinema aşıkları için sinema okulunda geçen ve sinema tutkusuyla dolu bir korku filminden daha çekici ne olabilir… Ama o çekiciliği sadece kağıt üstünde kalıyor Imago Mortis’in…
Dört ülkede gösterime giren, önce afili bir çıkış yapan ama sonra sıradanlığı anlaşılan küçük ölçekli sıradan bir korku bir filmi… Yine de fikrin meraklılarını bekliyor… Nede olsa ölüm anını resmetmek, fotoğraflamak hâlâ tutku olmaya devam ediyor…
Dört ülkede gösterime giren, önce afili bir çıkış yapan ama sonra sıradanlığı anlaşılan küçük ölçekli sıradan bir korku bir filmi… Yine de fikrin meraklılarını bekliyor… Nede olsa ölüm anını resmetmek, fotoğraflamak hâlâ tutku olmaya devam ediyor…
Yorum Gönder