Steven Soderbergh’in dünya prömiyerini 68. Berlin Uluslararası Film Festivali’nde yapan yeni gerilimi ortalama bir beğeni ile karşılanmıştı. Yönetmenin filmin tamamını sadece iPhone 7 Plus ile çekmesi dolayısıyla merakla bekleniyordu. Amerika’da 23 Mart’ta vizyon gören film şimdilik bizi pas geçmiş gibi görünüyor. Vizyona gireceğine dair herhangi bir bilgi yok. iPhone ile çekilmiş filmi beyaz perdede görme fırsatını kaçırmış olsak da ev sinemasında yakalayabiliyoruz nihayet.
1989’da çektiği “Sex, Lies, and Videotape” ile bağımsız kanadın en iyi başlangıçlarından birini yapan Soderberg, Ocean serisi ile gişeyi keşfederek ilk döneminin epey uzağına düşmüş ve bunu da sürdürmüştü. “Side Effects” ile 2013’de o dönemi hatırlamış olsa da geçen yıl izlediğimiz son filmi “Logan Lucky” ile yine gişe işine yönelmişti. Çoğunlukla sinefilleri kızdıran bir filmografiye sahip Soderberg’in son denemesi bu yüzden ilgi çekici. Tanıyıp sevdiğimiz ilk dönemi gibi denemeyi seven, risk alan tavrına dönüş filmi olarak görünüyor “Unsane”. Prömiyerinde nasıl karşılanacağını o yüzden merak ettik. İyi film olmasını diledik. Vizyonu es geçmesiyle beklentilerimiz düştü ama yine de izlemeden geçemedik. Sinefiller için durum böyleyken ortalama seyirci için de farklı bir merak duygusu var elbette. Artık neredeyse elimizin bir parçası haline gelen telefonla çekilmiş olması… Üstelik konusunun saplantı olması da ironik görünüyor. Neyse, artık hayatımızın iyice parçası haline gelen ve zamanımızın büyük bölümünü geçirdiğimiz telefonlara olan saplantı başka bir yazının konusu olsun biz “Unsane”e bakalım…
Kısa filmler, tv filmleri derken gişe sınavını 2010 yılında “The Spy Next Door” ile veren ikili Jonathan Bernstein ve James Greer’in senaryosu ile yola çıkan Soderberg, başrolü de dizilerle popülerleşen Claire Foy’a vermiş. Joshua Leonard, Amy Irving ve Juno Temple da ona eşlik eden isimler.
Genç bir kadınla tanışıyoruz. Sawyer Valentini, başına gelenler yüzünden şehir değiştirmiş ve hayatını yenilemiş. Yine de çok mutlu değil. Geçmişinden kaçmaya devam etse de psikolojik yükünü taşımaya devam ediyor. Korkularının doruğa çıktığını gördüğünde bir danışmana gidiyor. Konuşma sonrasında kendisini isteği dışında tutulduğu bir akıl hastanesinde buluyor ve olaylar gelişiyor.
Steven Soderberg, İphone ile çok iyi sekanslar yaratmış. Basit müzik kullanımıyla da bunu desteklemiş. Alışık olduğumuz renk tonlarıyla kolayca içine girebildiğimiz hikayeyi kısa sürede iyice sahipleniyoruz. Gerçekçiliği de beraberinde getiriyor bu durum. Saplantılı aşık konusuna da yabancı olmayınca konunun dışına hep birlikte çıkabiliyoruz. Sistem eleştirisi de yan öykülerden biri olarak yerini alıyor. Çeşitli sorular da peş peşe geliyor. Sistemin bizi gözetmek yerine bizden faydalandığını, görevin kötüye kullanılmasını, yetkisiz yetkilileri, sigorta sistemindeki açıkları tartışmaya açıyor. Diğer yandan Sawyer ile birlik olup korkularımızla yüzleşiyoruz. Korku mu, sanrı mı sorularına cevap arıyoruz. İyi bir anlatımla harmanlıyorsa da ikinci yarıda odağından saparak sıradanlaşıyor Unsane. Hayatta kalma içgüdüsüne vurgu yapıyor ama kendisi kalamıyor bellekte. Sisteme dair sorular da bir yere kadar nihayetinde. Temelde bir saplantı ve dönüşüm hikayesi. Saplantı tamam ama vaat edilen dönüşüm bir türlü gerçekleşmiyor. Gerçekleşiyor gibi görünse de havada kalıyor.
İyi bir çaba “Unsane”, film çekmek için sadece bir fikriniz olmasının yeterli olduğunu gösteriyor. Soderberg teknik anlamda iyi anlatsa da, senaryosunun içini yeterince dolduramıyor. Her zamanki gibi karşımıza çıkan aynı motto oluyor: “Ne anlattığın değil, nasıl anlattığın önemli.” Kavramsal olarak tartışılacak çok malzeme verse de yetmiyor. İkinci yarıda yaşanan sarkmalar ve her şeyi fazlasıyla gösterme hırsıyla finali de sarkıyor. Beklentileri düşürmek kaydıyla keyif alınabilecek orta ölçekli bir psikolojik/gerilim “Unsane”, uzatmalı 98 dakikadan geriye Claire Foy’un performansı kalıyor.
Yorum Gönder