Home Archives for Aralık 2010
Yerli Dizi Yersiz Uzun!
“Yerli dizi yersiz uzun!” sloganıyla yola çıkan Senaryo Yazarları Derneği SENDER tüm sektör çalışanlarıyla birlikte ilgililere çağrı yapıyor. Dünya standartlarını hiçe sayarak insanlık dışı çalışma koşulları yaratan dizi sürelerini, 45 dakikaya indirme taleplerini tekrarlayacak. Sinema Emekçileri Sendikası SİNESEN’in de katılımıyla saat 19:00’da Taksim’de AKM önünde toplanacaklar.
Yayında olan birçok dizinin yönetmenleri, senaryo yazarları, oyuncuları, müzisyenleri ve ekiplerinin katılacağı eylemi gerçekleştirecek olan sektör çalışanları, seyircilerini de destek vermeye çağırıyor.
Sender'in yaptığı çağrı şöyle:
24 Aralık saat 19.00’da senaryo yazarları kalem bırakacak, yönetmenler stop diyecek, setler duracak ve şalterler inecek. Tüm sektör çalışanları servislere binip bu defa Taksim Meydanı’na AKM’nin önüne gelecekler.
“Yerli dizi yersiz uzun!” sloganıyla yola çıkan Senaryo Yazarları Derneği SENDER, ikinci eyleminde bu defa tüm sektör çalışanlarıyla birlikte ilgililere çağrı yapacak. Dünya standartlarını hiçe sayarak kaliteyi düşüren ve insanlık dışı çalışma koşullarını yaratan, dizi sürelerini 45 dakikaya indirme taleplerini tekrarlayacaklar. Sinema Emekçileri Sendikası SİNESEN’in de katılımıyla saat 19.00’da Taksim’de AKM’nin önünde toplanacaklar.
24 Aralık 2008’de gecenin geç saatlerine kadar süren bir setin ardından evlerine giderken trafik kazası geçirip hayatlarını kaybeden meşlektaşları Zehra Sezgin ve Tülay Ergildi’yi de anarak, setlerde hastalıklara, kazalara, ölümlere varan insanlık dışı çalışma koşullarını protesto edecekler.
Yayında olan birçok dizinin yönetmenleri, senaryo yazarları, oyuncuları, müzisyenleri ve ekiplerinin katılacağı eylemi gerçekleştirecek olan sektör çalışanları, seyincilerini de destek vermeye çağırıyor.
24 Aralık 2010 Cuma günü, saat 19.00’da AKM’nin önünde buluşalım dünya standartlarında süreler ve insanca çalışma koşulları için elele verelim.
SENDER
Senaryo Yazarları Derneği
Ford: "Indiana Jones Artık Ölmeli"
Yeni Indiana Jones filmi planları son sürat devam ederken, en sevindirici haber bizzat Indiana'nın kendisinden geldi. Harrison Ford yakın dostları Steven Spielberg ve George Lucas'a karakterin artık ölmesi ve şapkasını oğluna devretmesi gerektiğini söyledi.
Kariyerinin dönüm noktası olan rolü artık oynamak istemediğini belirten Ford'un teklifine Paracı abimiz George Lucas elbette sıcak bakmamış ama Spielberg'in bu teklifi değerlendireceği belirtiliyor.
Son Indiana Jones filmi düşünüldüğünde kamçılı adamımıza ağzına sağlık diyoruz...
Panahi'ye Verilen Cezayı Kınıyoruz!
İran'ın muhalif yönetmen ve yapımcısı Cafer Panahi'ye akıllara zarar ve çağdışı bir ceza geldi.
İran yönetminin aldığı kararla, Panahi 20 yıl boyunca film çekmeyecek ve senaryo yazamayacak. Politik ve sosyal filmlerle tanından yönetmenin zaten beş yıldır film yapması yasakken alınan bu karara ek olarak ülkeden çıkış yasağı da eklendi.
Başka bir muhalif film yapımcısı Muhammed Resulov'un da aynı suçlamayla 6 yıl hapis cezasına çarptırılması da, iki isminde son seçimlere muhalefeti desteklemelerini akıllara getirdi.
İran yönetminin aldığı bu çağdışı kararı tüm sanatseverler olarak şiddetle kınıyoruz.
Devil : Şeytan Nerde, Terslik Orda!
Yönetmenlik yapacağına, sinema eleştirmenleriyle takışıp duran M. Night Shyamalan’ın gerilim türüne yeni örnekler kazandırma çabası artarak sürüyor. Geride durup, öykü verme düsturunun ilk meyvesi de, Nightmare Chronicles adı verilen serinin ilk filmi Şeytan. Her Shyamalan filminden izler görebildiğimiz Şeytan, daha çok bir tv filmini andıran yapısıyla dikkat çekiyor ilk andan itibaren. Mevzuunun basitliğini anlamamızda, olacakları öngörmemizde çok sürmüyor. Belli ki yönetmen bir asansörde sıkışıp kalan birkaç insanın başına ne getiririzde izleyici merakla izler diye düşünmüş. Ama görülüyor ki sadece fikirde kalmış…
Kocaman bir binanın asansöründe kalan 5 kişinin arasında geçenler ne kadar merak unsuru uyandırabilir ki… Ancak şeytan da işin içinde olursa elbette… Efendiiim, anlatıcımızın yalancısıyız şeytan intihar sayesinde açılan kapıdan girermiş… Filmin açılışında da o intihar yer alıyor zaten... Olay yerine gelen polisle birlikte öykümüzün karakter sayısı da son şeklini almış oluyor böylece… Devreye polisin girmesiyle komiklikler ve saçmalıklarda geliyor hemen…
Kocaman bir binanın asansöründe kalan 5 kişinin arasında geçenler ne kadar merak unsuru uyandırabilir ki… Ancak şeytan da işin içinde olursa elbette… Efendiiim, anlatıcımızın yalancısıyız şeytan intihar sayesinde açılan kapıdan girermiş… Filmin açılışında da o intihar yer alıyor zaten... Olay yerine gelen polisle birlikte öykümüzün karakter sayısı da son şeklini almış oluyor böylece… Devreye polisin girmesiyle komiklikler ve saçmalıklarda geliyor hemen…
Koca bir binada iki güvenlik olmasına itirazımız yok ama, teknisyenin bir tane olmasına ne demeli… Tek başına çatıdan bodruma asansörü tamire çalışan teknisyen bir yana sonradan çıkan seferberlikle itfaye dahil tonla ekibin bir türlü asansöre ulaşamamasına ne demeli gülmek dışında… Asansörde kalan beş kişinin, o daracık yerde birbirlerine düşman hale gelmesine itirazımız yok tamam ama polisin hepsinin kimliğini araştırıp, ortada komplo döndüğünü düşünmesine katıla katıla gülmek lazım.
Filmin en sağduyulu adamı olan meksikalı güvenlik görevlisi… Görüntüde gördüğü suratın şeytan olduğunu söyledikten sonra filmin özünü de açıklıyor… Şeytan varsa herşey ters gider. Atıyor keki, ahanda ters düştü… Aman ne güzel… Yönetmenin de ondan geri kalır tarafı yok elbette, o da filmini ters planla açıyor zaten.
B türü filmlerin olanca naifliğiyle kendini izleten filmin inatla kovaladığı ve bolca hissettirdiği sürpriz final çabası da sonunda gerçekleşiyor ama, amann ne sürpriz dedirten cinsten. Hayli tahmin edilebilir bir finalle sonuçlanıyor filmimiz… Shyamalan’ın meşhur takıntısına denk düşen kısım da filmin temel düsturlarından biri… Varsa işlediğin bir günah kabul et, özür dile kurtul’a çıkan şeytan’dan kurtuluş formülü de fazlasıyla tekdüze…
En son ispanyol korkusu Rec’in amerikan çevrimini yöneten ve görece iyi iş çıkartan John Erick Dowdle pek iyi iş çıkaramamış bu sefer. Kapana kısılmışlık ve şeytanın işin içinde oluşuyla ilgili herhangi bir numaraya girişmiyor, kendini zorlamadan sıradan bir tv filmi gibi işin içinden çıkıyor. Oyunculara da pek bir şey demeye gerek yok…
Altıncı His’le yakaladığı inanılmaz çıkışı bir türlü hazmedemeyen Shyamalan’ın bolca saçmaladığı Şeytan geldiği gibi gidiyor işte… Seksen dakikalık süresi boyunca iz bırakıyor mu derseniz, nerdeee o günler…
Pembe Panter Artık Öksüz
Sinema tarihine ölümsüz bir seri başta olmak üzere, unutulmaz birçok klasiği kazandıran Blake Edwards, 88 yaşında yaşamını yitirdi.
26 Temmuz 1922 Tulsa, Oklahama doğumlu yönetmen, 1948'de senaristlikle atıldığı sinema kariyeri boyunca Pembe Panter serisi dışında 10 ve Tiffany'de Kahvaltı filmleriyle de ölümsüz yönetmenler arasına girmişti.
Sinema tarihinin en iyi yönetmen-oyuncu işbirliğine imza attıkları Peter Sellers'la birlikte Pembe Panter serisine imza atan yönetmen, seri haricinde yine Sellers'la her izlendiğinde gülme krizine sokan The Party'e de imza atmıştı. Julie Andrews'in yıldızlaştığı oscarlı Victor Victoria da dahil kariyeri boyunca ödüllere boğulan yönetmen son olarak 2004'de Akademinin Yaşam Boyu Başarı Ödülüyle onurlandırılmıştı.
Geçirdiği zatürre hastalığı sonrasında tedavi gördüğü hastanede hayata gözlerini yuman Edwards, son olarak 1993'de, Roberto Benigni'nin başrol oynadığı Pembe Panter'in Oğlu filmini yönetmişti...
Bloggerlık Zor Zanaat!
Okuduğunuz, çoğunlukla yazarından daha çok ziyaret ettiğiniz blog 4 yaşına basmış durumda... Bu durumu taçlandırmak gerektiği söylenince soluğu da yazıda buldum elbette...
Sinema ile alakasız bir isimle sinema blogu olmak en başta zor zaten... Aramalarda bulunmamak, sinema bloglarını araştıran olursa rastlamaması gibi dezavantajları da yok değil... Ama en büyük dezavantaj disiplinsiz yazmak galiba... Takipçilerden en çok dönen şikayet de bu oldu her zaman... Bir yazıyorsun sonra uzun süre sesin çıkmıyor diyor sürekli okur... Ama zaman sorun be gerçekten de... Hergün yazıp güncellemek zor zanaat sevgili okur... Niceliğe bakmaktansa, niteliğe bak birazda demek lazım...
14 Kasım 2006'da bir şiirler başlayan yazıların toplamı 529 olmuş, pek yorum alınmamışsa da okur sayısının on bini geçtiği malum... Sahi ziyaretçi rakamları bu bloglarda sorun... O tarz counterlar bir türlü birbirini tutmuyor. Denemedim değil biri otuz bin diyor, biri 25 bin, en son bloggerın kendi ziyaretçi sayacı 11799 rakamını göstermekte bu yazı yazıldığı sırada... Her neyse rakamlar değişse de on bin geçilmiş, 4 yıl olmuş nihayetinde...
Gün itibariyle arka plandı, resimdi, şekildi her türlü zımbırtıyı da yenilemiş durumdayım... Şimdi kocaman bir yeni versiyonla yayındayız yazısı lazımdı aslında ama gerek yok, yenilendi nihayetinde işte... Uzatmanın alemi yoktir...
Geçelim Dördüncü yıla dair ıvır zıvır faslına... En çok okunan yazının Çılgın Dershane kampta olmasına ne diyeyim bilemiyorum... Yazı okunuyor mu bilmiyorum ama aramalarda bolca çıktığı kesin, etikete gel vatandaş durumu var işte, ne acı...
Bu arada bu foto ne ayak diye düşünen olacak şimdi... Bayıla bayıla defalarca izlediğim Birdy filmindedir efenim... Blogun adı nerden geliyor, bodakedi ne ayak diye düşünende cevapları blog aramasında bulur zaten...
Dört yıldır bıkıp usanmadan takip eden okura eyvallah kardeş deyip sayfalara, tasarımlara destek veren isimlere kıyısından köşesinden teşekkür etmeli... Haber çeviriyle destek veren isimler Kadir Sevin ve Nesrin Yavaş oldu çoğunlukla, haber çevirdikleri gibi iyi kuzu çevirirler mi öğrenemedim, bi ara test edecez artık... Blog macerasında oralar küçük yerler deyip duran ama fikri seven Murat Sünter'i anayım hemen... Blog sonrası kıymetini bilmediğimiz bir sinemaximum maceramız da girmişti devreye aslında ama karıştırmayalım oraları şimdi... Çoğu zaman template denen arka plan şekil şemalde destek verenlerin ismi yazılsa sığmaz ama şu anki şekilde fikirlerini eksik etmeyen Hale Eraslan'ı da anmak lazım... Unuttuğum isimler illaki vardır ama en büyük teşekkür sanadır okur...
Eee ne de olsa bu blog senin sayende var...
Dii mi ama...
Bizim Büyük Çaresizliğimiz Berlin Film Festivali'nde Yarışacak!
Seyfi Teoman’ın ikinci uzun metrajlı filmi Bizim Büyük Çaresizliğimiz Berlin Uluslararası Film Festivali’nin yarışma bölümüne seçildi. Bizim Büyük Çaresizliğimiz, bu sene 61.’si düzenlenecek olan festivalin yarışma bölümüne, festival tarihinde Türkiye’den davet edilen dokuzuncu uzun metrajlı film oldu. Seyfi Teoman’ın ilk uzun metrajlı filmi Tatil Kitabı da 2008 yılında Berlin Film Festivali’nin Forum bölümünde dünya prömiyerini yapmış, ardından da 27. İstanbul Film Festivali’nde ‘En İyi Film’ ve FIPRESCI ödüllerini almıştı.
Barış Bıçakçı’nın aynı adlı romanından senaryosunu Seyfi Teoman ve Barış Bıçakçı’nın birlikte uyarladığı Bizim Büyük Çaresizliğimiz’in başrollerinde İlker Aksum, Güneş Sayın ve Fatih Al yer alıyor. Derin bir dostluğun ve aşkın sınırlarını zorlayan sevginin hikâyesini konu alan filmde, Taner Birsel, Baki Davrak ve Mehmet Ali Nuroğlu da rol alıyor.
Çekimleri Ankara’da yapılan film, Bulut Film’in yapımcılığında Türkiye-Almanya-Hollanda ortak yapımı olarak gerçekleştirildi. Türkiye’den, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yapım desteğiyle ve TRT’nin ortaklığıyla gerçekleştirilen film Avrupa Konseyi Film Fonu Eurimages’ın da desteğini aldı.
Bizim Büyük Çaresizliğimiz Türkiye’de 15 Nisan 2011 tarihinde, Tiglon dağıtımıyla vizyona girecek.
Av Mevsimi Sinemalife’ın kapağında
Türkiye’nin İlk Online Sinema Dergisi Sinemalife, Aralık ayında her zaman olduğu gibi birbirinden seçkin dosyalarıyla nitelikli okumalar sunmaya devam ediyor. Dergi, Yavuz Turgul’un kamerasından çıkan “Av Mevsimi”ni kapağına taşıdı. Cem Yılmaz ve Şener Şeni buluşturan “Av Mevsimi” sayfalarına taşıyan Sinemalife, Yeşilçam’ın karakter oyuncularından Bulut Aras ile darbe ve sinema olgusu üzerine yapılmış keyifli bir söyleşi de yer alıyor.
Bu önemli söyleşi haberinin yanında, dünden bugüne sinemamızda gerilim ve korku türü yapımlar masaya yatırılıyor dergide. Türk sineması tarihi boyunca bugüne kadar çekilen gerilim- korku türü yapımlara ayrı bir parantez açılırken, Yeşilçam da korku türünün gözde örneklerinden olan “Şeytan” Sinemalife’ın bu sayısında yerini alıyor.
Sinemalife’ın zoom sayfalarının bu ayki konukları ise, yabancı rollerin aranılan kadını Ayşen Gruda, Türk klasikleri fabrikası Yavuz Turgul ve Latin cazibesi Antonio Banderas. Öte yandan sinemaseverler ‘Ne Varsa Eskilerde’ ve animasyon severler içinde ‘Düş Perdesi’ başlıklı köşeleri de bu ayda takip edebilecek. Masal Perdesi, To Be Continued, Kült Diye, Kayıp Bakışlar, Modern Klasikler köşeleri ile de sinemaya farklı bir pencereden bakacaksınız. Vizyondakiler, beyazperdeden haberler, pek yakında girecek filmlerin de yer aldığı Aralık sayısında yeni çıkan DVD'ler ile gösterimdeki filmlerin eleştiri yorumlarını da bulmanız mümkün. DVD ödüllü yarışma sayfasında okuyucuyu sürprizlerin beklediği www.sinemalife.com her zaman olduğu gibi bir tık uzağınızda.
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)