♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

An Interview with God : Kurtuluş ve İşaret

Milenyumla birlikte girdiğimiz yepyeni çağ bambaşka bir yaşama sahne olmasa da inanması zor kökten değişiklikleri de getirdi. İnsanların daha fazla bireyselleşmesi ile başlayan hızlı değişim birçok kavramı ve tabuyu normalleştirerek kendince çağa uydurmak üzere evirdi. Bu evrilmelerin sonucunda giderek küçülen temel şeyler var. Din de bunların en başında geliyor. Toplum mühendislerinin en çok güvendiği şey olan inanç günden güne zayıflıyor. Muhafazakarlığıyla bildiğimiz Amerika’da artık kliseler rağbet görmüyor. Hristiyanlık gerekliliklerine uyanlar da, inananlarda da azalma dikkat çekiyor. Her yeni nesille birlikte yaşanan bu azalmayı tersine çevirmek için en önemli mecralardan biri sık sık kullanılıyor. En büyük kitlesel silahlardan olan sinema dönem dönem işbaşı yaparak uyarısını yineliyor. Geçtiğimiz yıllarda gelen kıyamet odaklı filmlerden sonra bu yıla da konuşma/sorgulama odaklı bir film düşmüş. Pahalı efektlerden, korkutmalardan, uyarılardan uzakta daha sakin ve sıcak bir filmle yapılmış çağrı : An Interview with God.

2018 yapımı filmin künyesi hayli tuhaf. Prodüktör olarak bildiğimiz ve ülkesinde yemek programlarıyla tanınan Ken Aguado senaryonun sahibi olarak ilginç bir isim. Ken Kwapis komedisi “Sexual Life”ın ve DJ Caruso’nun çıkış filmi “The Salton Sea”nin prodüktörü olarak adına aşina olduğumuz Aguado ilk kez bir senaryoya imza atarken dini sulara girişmiş. Yönetmen koltuğundaysa tv dünyasından tanıdığımız tecrübeli bir isim Perry Lang oturuyor. Aktörlükle başlayan kariyerini yönetmenliğe eviren Lang, yazıp yönettiği “Little Vegas”la 1990’da ilk sınavını vermiş bir isim. 1994’te yönetiği Dolph Lundgren’li b-türü aksiyon “Men of War”dan sonra rotayı tv dizilerine kırmış ve otuzdan fazla dizide yönetmenlik yapmış. Yeniden uzun metraj için motor deme fırsatı yakalayınca da kaçırmamış olsa gerek. Zira önünde küçük ölçekli tv filmi tadında tam da ona göre bir iş var. Oyuncu kadrosu da buna paralel olarak yıldız barındırmıyor. Usta aktör David Strathairn tanrı rolünü üstlenmiş, karşısında da 2014 yılında “Giver” ile çıkış yaparak birçok blockbuster da yer almayı sürdüren son olarak da “Titans”da Dick Grayson’a can veren Brenton Thwaites var. Yael Grobglas, Charlbi Dean Kriek, Hill Harper ve Bobby Di Cicco da onlara eşlik eden isimler. Grobglas’ın güzelliği dışında filme herhangi bir katkıları yok. Zira film zaten ikilinin arasındaki röportaj çerçevesinde şekilleniyor.

Afganistan’dan psikolojik yaralarla dönmüş genç ve geleceği parlak bir gazeteciyle tanışıyoruz önce. Paul Asher bir yıkımın eşiğinde. Askerlerin içinde kafayı sıyırmasını sağlayacak denli geçen zamandan sonra evine dönmüşse de içinden atamadıklarıyla yüzleşmeye çalışıyor. Eşiyle yaşadığı güven sorunları da cabası. Tüm bu çıkışsızlığın ortasında kendisini tanrının karşısında buluyor. Üç gün yarımşar saat sürecek röportaj yapmak üzere anlamışlar ve ilk seansla başlıyorlar. Önce herkesin sorabileceği ve yanıtını herkesin bildiği soruları sorması üzerine tanrının uyarmasıyla iş değişiyor. Bu bir röportaj mı yoksa Paul’ün yakarışları sonrası tanrının ona yardıma gelmesi mi ikilemine dönüşüyor.

Tanrı ile röportaj yapma fikri elbette çok cazip. Onu ete kemiğe büründürüp bir gazetecinin karşısına çıkarmak ve her soruya cevap aramak da merak uyandırıcı. Bu yüzden daha konusuyla herkesi çeken film gayet iyi başlıyor. Röportajın nasıl ayarlandığı, nasıl iletişime geçildiği gibi detaylarla uğraşmadan direk olayın merkezine atıyor izleyicisini. Direk röportajın izleyicisine dönüştürüyor. Elbette bulunduğu konum dolayısıyla Paul’ün Tanrıya meydan okuması kaçınılmaz. Bu meydan okumayı zevkli hale getiren sağlam diyaloglarla ilk seans gayet iyi geçiyor. Keşke sonrası da öyle geçse.

İlk seansla yapılan saf başlangıcın ardından girişilen yol senaryonun da zaafları aslında. Evlilikle ilgili problemler ve güven sorununa değinme ısrarı yüzünden zayıflıyor film. Bir türlü kartlarını açık oynamıyor bu konuda. Sorunlarının ne olduğunu, neyden kaynaklandığını bilmediğimiz gibi ortaya karısının kız kardeşinin de arabulucu gibi çıkmasıyla yaratılan “neler oluyor yahu” hissi uzaklaşma ve mesafe yaratıyor. Üçüncü seansla etkili final yapma ve temel sorulara cevap verme hazırlığı da sekteye uğruyor.

“Kötülükler neden iyilerin başına geliyor?” gibi klişe sorulara yanıt arayan filmde Tanrının cevapları maalesef tatmin edici değil. Beylik cümlelerle eninde sonunda onlar kazanacak demenin kimseye bir faydası yok. İzleyen kimse “ben inanmaya devam edeyim” demeyecektir. Buna karşın şüphe tohumlarını atma konusunda gayet başarılı bir film. Strathairn’in Tanrı olduğuna gerçekten inanmak istiyor, yer yer de inanıyoruz. Bir iki basit efektle taçlandırılması bile fazla gelmiş hatta. Yine de zekice diyaloglar yok değil. Senaryonun temel kusuruysa ne olursa olsun ikili arasındaki o çatışma hissini bir yere bağlayamaması. Bir türlü o cesur adımı atamaması. Yan öykülere fazlasıyla boğularak Paul’ün yaşamıyla özdeşleştirerek onun hayat sorgusuna dönüşmesi de aynı şiddette önemli bir kusur. 

Röportajın da temel dengesizlikleri mevcut. Aguado iyi bir çatı oluşturarak başlasa da giderek kontrolü kaybediyor ve altını çizmek istediği temaları sunileştiriyor. Bir af dileyerek kurtulmanın ne kadar basit olduğunun altını çizmek bunca şeyin ortasında hiç inandırıcı gelmiyor örneğin. Konuşmaların birer satranç hamlesi gibi olduğunun farkında ama giderek sapıyor. Kıyamet günü konusuna öyle bir anda geliyor ki artık hiçbir önemi kalmıyor örneğin. Yine de tüm röportaj boyunca açık açık tanrıcılık oynamıyor, propaganda ve şov yapmıyor. Taraf da tutmuyor.

İnanç sorgusu üzerinden ilerleyen kişisel bir deneyime sebep olacak “An Interview with God” planlandığı kadar etkili bir film olmayı beceremese de kusurlarını gözden kaçırabilecek izleyici için iyi bir beyin jimnastiği yine de. Sadece röportajlara odaklansa ve tek oturumluk bir sohbetten oluşsa daha iyi olacağı aşikar. Yine de vasatlarda seyretmesine rağmen beklentileri düşürerek izlenirse keyifli anlar yaşatabilecek bir film An Interview with God. Eninde sonunda insan kurtuluş için onun varlığına, işaretine ihtiyaç duyuyor.

Share this:

1 yorum :

  1. Listeye aldım .
    Anladığım kadarıyla. Postmodernizm mi konu edinmiş.

    YanıtlaSil

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template