♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

The Professor : Hayat Bir Kuş Cıvıltısıdır

Uzun zamandır herhangi bir kıpırtı hissetmiyor, her şeyinizin rutine bağlandığını düşünüyor ve ailenizin de gözünüzün önünde parçalandığını seyrediyorken kaçışı mümkün olmayan bir haberle yüzleşmek zorunda kalırsanız ne olur? 2018 yapımı “The Professor” işte bu cevabı arayan ve kendince bölümler halinde arayan bir film. 2016’da çektiği “Katie Says Goodbye” ile iyi çıkış yapan, festivallerde övgüler alarak adını duyuran ve ödüllerle baş tacı edilen Wayne Roberts’ın ikinci filmi…

Bağımsız sinemanın alkışlarla ilk adımdan dikkat çeken isimlerinden Roberts, “Katie Says Goodbye” ile “Amerikan Rüyası”nı kendi makyajları ve nüansları yeniden sunmuştu. Oyuncu kadrosu ile de dikkat çekiyordu. Mütevazı bir ilk film olarak dramatürjisine bakıldığında çok iyi tasarlandığını gören herkesin alkışlamasıyla bir anda kabul gördü. Bu hızlı tebrikleri “Amerikan Bağımsız Sinemasının yeni nefesi” sıfatı da takip etti. Yedi ödülle taçlanırken herkesin beklentisi devamının gelmesiydi. Bu yüzden yönetmenin sonraki adımı merak konusu oldu. Roberts bu sefer kamerasını orta sınıfa yönelterek ve başrolü de Johnny Depp’e teslim ederek yine filmin ön hazırlığında ne kadar başarılı olduğunu göstermiş. Depp’e Rosemarie DeWitt, Odessa Young, Danny Huston, Zoey Deutch ve Ron Livingston eşlik ediyor.

The Professor, bizi Richard ile tanıştırıyor. İleride derecede kanser hastası olduğunu öğrenen bir İngilizce Profesörü. Sürdürdüğü ama mutsuz olduğunu kabul ettikleri bir evliliği ve lezbiyen olduğunu açıklamanın eşiğinde bir kızı var. Kanseri ve ölecek olmasını kabul etmesi de filmin konusunu oluşturuyor. Eşinin ihanetiyle başa çıkacak, kızının lezbiyen olmasını kabullenecek, derslerdeki sıkıcılığı aşacak… En azından hayatının geri kalanını iyi geçirmeye karar vererek adımlar atmaya başlıyor. Öğretme metodlarını ve dolayısıyla ders işleyişini değiştirerek işe başlıyor… Sonrası da çorap söküğü gibi geliyor… Sonuç; hem hesaplaşan hem de hayatı dolu dolu yaşamanın gerekliliğine inanan bir adamın serüveni… Önüne sunulan seçenekler yerine kendi seçeneğini yaratarak onda ısrar etmenin filmi The Professor.

Wayne Roberts, filmini bir roman gibi kurgulamış. Bölüm başlıklarıyla birlikte şenlendirerek anlatıyor hikâyesini. Orta sınıf burjuvazisini tasvir ederek yola çıkarken önüne kattığı her şeyi ters yüz ederek ilerlemeyi tercih etmiş. Klasik aile yemeği sahnesine itirafı ekleştirmiş örneğin. Richard’ın ders işleme metodlarıyla da kuralları birer birer yıkarak filmin ironi ve kara mizah tonunu yükseltmiş. Bu sayede tuhaflıklar silsilesi olsa bile hiç sırıtmıyor. Gereken yerde mesajlarını da vermeyi ihmal etmiyor. Tempoyu da iyi ayarlamış ve çok iyi bir ritm tutturmuş. Haliyle hikâyeyi sürekli kontrolünde tutarak ana meselesini de aktarabilmiş. 

Söylemlerinin salt kavramla ilgili olmadığını, filmin bütününe yayıldığını da küçük bir örnekle özetleyelim…

“Birinin ilk başta sevdiği kişi, en son sevdiği kişi değildir. Aşk bir son değildir, bir kişinin diğerini  tanımaya çalıştığı bir süreçtir. Hepsi bu.”
“Peki tek kelimeyle?”
“İki kelimeyle, aldatıcı basitlik.”

Dünya prömiyerini yaptığı Zürih Film Festivali’nde beğeni toplayan film, Wayne Roberts’ın üzerindeki sıfatları şimdilik hak ettiğini gösteriyor. Senaryosu, kurgusu, oyunculukları, genel atmosferi ve söylemleriyle doksan dakikalık bir keyif yaşatıyor. Geriye de şu önemli mesajı bırakıyor:

“Dünyanın sizin gibi insanlara ihtiyacı var. Dünya tam anlamıyla türünüz için ölüyor. Bu sorumluluğu benimseyin ve üstesinden gelin. Çık oraya, paranı kazan. Geri ver. Bu hiç kolay olmayacak. Asla kolay olmayacak. Bunun için yalnız kalacaksınız ama güçlü durmalısınız. Biliyorsunuz, dünyanın diğer yüzde 98'i gibi sıradanlığa düşmemenizi rica ediyorum. Çünkü, kendinize ve dünyaya büyük bir kötülük yapıyor olacaksınız. Hepiniz çok akıllısınız. İsraf edilmesine izin verilemeyecek kadar akıllısınız. Ve bunda bir şansınız var. Tek bir şans. Bir an kayıp gitmesine izin vermeyin. Tut onu, yakala, senin olsun. Her anına şükret. Her nefesine şükret. Size demem o ki, hayat bir kuş cıvıltısıdır.”

İzlemeyi, düşünmeyi, keyfini çıkartmayı ve kuş cıvıltılarını duymayı ihmal etmeyin…


Share this:

1 yorum :

  1. merhaba bloğunuzu takip ettim. bloğuma sizi de beklerim

    YanıtlaSil

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template