Netflix’in pazarda en büyük payı alması, her ülkeye yayılması, ülke pazarlarına girmek için siparişler ve destekler vermesi özellikle dünya sinemasında hiçbir yeri olmayan ülkeler için önemli bir fırsat. Teknik imkanları olsa da maddi zorluklarla uğraşan sinemacıların önünü açan bu hamleyi iyi değerlendirenler en azından iç piyasada ve bölgesel pazarda adlarını duyurarak çıkış fırsatı yakalıyor. İrili ufaklı demeden her tür desteği veren Netflix, bunları dolaşıma da sokarak izleyici bulmalarını da sağlıyor. Normal şartlarda çekilse seyirci bulamayacak filmler bu sayede konuşulur hale geliyor. Filipinler yapımı “Maria” da bu örneklerden. Festival gediklisi ve ödül avcısı filmler de çıkaran Filipinler sineması örneği kadın ana karakterini ön plana çıkaran B-türü bir aksiyon.
Netflix olmasa önümüze gelir miydi bilinmez ama karşımızda üç senaristli bir film var. Adları ve simaları hepimize yabancı bir oyuncu kadrosu da cabası. O yüzden referans için imdb’yi ziyaret ediyoruz mecburen kim kimdir diye. Senaryoya destek veren Yz Carbonell ilk işinde. Rex Lopez ise ona göre daha tecrübeli isim. Filmin senarist/yönetmeni Pedring Lopez ise beşinci filmi için motor demiş. İlk adımı 2014 yılında bilim-kurgu “408” ile atmış. Bir yıl sonra senaryosunu da yazdığı “Binhi” ile direksiyonu korkuya kırmış. Aynı yıl suç/aksiyon/gerilim kırması “Nilalang” ile adını duyurma fırsatı bulmuş. Festivallerden aldığı beş ödülle başarısını da taçlandırmış. 2017 yılında ise dram/gerilim “Darkroom” ile seyirciden en iyi notu alan filmine imza atmış. Yine de lokal bir isim olarak kalan Lopez, soluğu daha çok ilgi uyandıracak türde almış yeniden. “Maria” ile yeniden bir kadın ana karakteri parlatmış ve eline silah verip aksiyonun içine daldırmış.
27 Mart’ta ülkesinde seyirci bulan film 17 Mayıs itibariyle internet izleyicisine sunulunca bizde de türün meraklılarınca fark edilerek geldi önümüze. Oyuncu kadrosu da tanıdık değil demiştik ama ülke sinemasının önemli oyuncularından biri var başrolde. 2004 yılından bu yana oyunculuk yapan ve dizilerle tanınan 1989’lu ödüllü bir isim Cristine Reyes. 53 yapımlık bir kariyeri mevcut. Ona eşlik eden isimler de kendisi gibi lokal isimler. Germaine De Leon, KC Montero, Ronnie Lazaro, Freddie Webb ve Guji Lorenzana kadronun tamamlayıcıları. Lakin hiçbiri tanıdık isimler veya simalar değil.
Maria, kadın ana karakterli bir aksiyon demiştik. Bir intikam öyküsü klişesi üzerine inşa edilmiş bir film. Öyle aman aman farklı veya yaratıcı bir senaryo bekleyen yok zaten. O kadar hayalperest değiliz. Aksiyon ile açılan film bir kadının ev baskınına şahit ediyor bizi. Herkesi alt ederek hedefine ilerleyen kadının sadece gözlerini görüyoruz. Hedefinin bir kadın ile çocuk olduğunu görünce tereddüt ediyor. Peşinden yedi yıl sonrasında açıyoruz gözlerimizi onun gibi. Sıradan bir hayat yaşıyor. Evli ve çocuklu. Ülkede de durum seçim arifesinde. Halkın umudu olan bir Vali’nin kartellere savaş açması bekleniyor. Kahramanımızın eşi de Vali’nin hevesli destekçilerinden. Bu sırada kartelde de hummalı bir hazırlık mevcut. Vali’yi bir an önce ortadan kaldırma planları yapılıyor. Patron ile yardımcılarını ve aralarındaki çatışmaları da bu arada anlıyoruz. Hainlik yapanların katli vacip oluyor gözümüzün önünde. Her şeyin kesişme anı da Vali’ye yapılacak saldırı planı sırasında oluyor. Meğer kahramanımız bir suikastçiymiş ve kendine ölü süsü vererek yeni bir hayata başlamış. Kartel bunu keşfedince evini basıyor ve olaylar gelişiyor. Eskiden Lily olarak bilinen kadın hayatını mahveden kartelden intikamını almaya yemin ederken yeni adını da alıyor: Maria… Silahını kuşanarak ölüm dağıtmaya başlıyor.
Bu tür b-türü aksiyonlar için klişe ama yine de mantıklı bir hikayeye sahip Maria, arada İngilizce’nin de konuşulduğu bir karmaşa yaratmış. Kilit sahnelerde hemen İngilizce devreye giriyor. Aslında hikayenin gerektirdiği şeyler uygulansa en azından vasat olabilecek film bu ve benzeri ikiliklerle süratle berbatlığa dönüşüyor. Açılış sahnesi teknik bakımdan iyi, aksiyon da yerinde. Dövüş koreografileri de sırıtmıyor. İlerleyen dakikalarda ise ne yapacağını bilmeyen bir senarist ve yönetmen ile karşılıyoruz. Pedring Lopez elindeki hikayeyi belli ki senaryoya dönüştürmemiş. Herhangi bir plan yapmamış, dramatürji falan da neymiş çekelim gitsin minvalinde hareket etmiş. Tüm yükü Maria’nın intikamına verirken uğradığı yan hikayeleri bir çırpıda unutuyor. Kartelin ve Vali’nin hikayesi bir süre sonra açılmamak üzere kapanan dosyalar gibi adeta. Lopez bu yan öyküleri işletmek yerine hatırlama sahneleriyle tekrarla girişerek filmin süresinden yiyor sadece. Yarısından sonra da seyirciye Maria’yı sevdirmeye, onunla bir arada olmaya gayret ediyor ama intikamına ortak olmak için hiçbir sebebimiz yok. Filmin en temel sorunuysa aksiyon sahnelerinde metal müziği köklemesi. En klişe sahnesinde bile vazgeçmiyor bundan. Bu yüzden seyirci kaybediyor. Sağanak yağmur altında yapılan dövüşte tek duyduğumuz ses son ses metal müzik ve gitar soloları. Bir şekilde kör topal ilerleyen filmin berbat bir final yapması da her şeyin tuzu biberi oluyor. Bir dost meclisinde hadi film çekelim denmiş ve sabahında o kafayla motor denip başlanmış gibi görünen hesapsız kitapsız Maria, tüm bu karmaşanın altında ölümden kaçamıyor. 90 dakikalık bir eziyete dönüşüyor… Ölümden kaçamazsınız ama Maria’yı gördüğünüz yerde kaçın derim…
Yorum Gönder