“Keşke zamanı durdurmanın yolunu bulabilseydik. Üstünde çalışmamız gereken şey bu. Hani bir mutluluk anı gelip geçerken, ağımızı üstüne atıp bir kelebek gibi yakalayabilsek, o an sonsuza kadar bizimle kalsa.” Gün geçtikçe daha çok insanın içinden geçiyordur bu söz. Sürekli tekrarlanan o klişe “Hayat artık hızlandı. Bu çağ başka bir çağ” sözlerinin ortasında andan ana geçerken bir çok şeyi kaçırmaktan, değerini yeterince verememekten şikayetçiyken o büyülü anları korumak istiyoruz. Evet milenyumla birlikte hayat çok hızlandı. Hemen her şeyin hızı arasında her şeyin rutine bürünmesi bir yana sürekli tekrarlarla da hiçbir şeye yetemiyorum şikayetlerini dillendirir hale geldik. Giderek en büyük sorun haline gelmeye başladı zaman. Zaman ve onu doğru kullanmak… Ne yaparsak yapalım geçiyor ve geride sadece yaptıklarımız kalıyor. Yapamadıklarımıza ah ederken geçen zaman da boşa geçiyor. Böyle kısır bir döngü ve hep geride kalma hali. Geçmiş ve gelecek arasında o kurulamayan köprü ve dengeler üzerine bir masal ile tanışmak için bir kitapçıya gitmeniz yeterli. Matt Haig’in romanı “Zamanı Durdurmanın Yolları” karşılamak için bekliyor sizi.
İngiliz yazar Matt Haig, insana ve yaşama kafa yoranlardan. Dilimize çevrilen iki kitabının adları bile bunun en basit göstergesi: “İnsanlar”, Yaşama Tutunmak İçin Nedenler”. Hissedilen ve hissedilmesi beklenen duygulara sıkışmış insanlara yalnız olmadıklarını hatırlatan Haig, alternatiflerini ve önerileri sıralamıştı. 2015 yılında yayımlanan “İnsanlar”, “Bilmeyenler için söyleyeyim, insan dediğimiz şey orta zekalı ve iki ayaklı bir yaşam formu; evrenin çok ıssız bir köşesinde yer alan küçük ve sulu bir gezegende, büyük ölçüde yanılsamalarla dolu bir varoluş sürdürüyor.” diyerek okurunu esir alıyordu. “Zamanı Durdurmanın Yolları” da aynı yolun yolcusu. Haig, kitabın sonundaki teşekkür bölümünde romanın fikrinin “İnsanlar” ile akrabalığını belirtmiş. “Bu kitabı yazma fikri ilk kez başka bir romanı, İnsanlar’ı yazarken doğdu. O kitap kısacık ama muhteşem insan yaşamlarımızı evrenin uçsuz bucaksız bağlamına yerleştirebilmekle ilgiliydi. O kitabın bakış açısı mekana dairken, bu kitaptaki bakış açısının zamana dair olmasını istedim. Zamanın bizi hem avutup hem dehşete düşürebilmesine, hayatlarımızın ölçeğini ve kıymetli dokusunu takdir edebilmemizi sağlayışına.”
Yine bizi bize anlatmayı seçen Haig, bunu zaman üzerinden yaparken fantastik bir roman dokusu ile çıkmış okurunun karşısına. Ölümsüzlük ve zamanda yolculuk temalı romanlar ile filmlere zaafı olanları çabucak içine alan bir doku bu. Ne de olsa geçmiş ile sonsuzluk arasında süzülmeye dünden razıyız. Dört yüz yılı devirmiş bir kahraman ile tanıştırıyor okurunu. Adı sürekli değişen kahramanıyla Londra sokaklarında uzun aralarla dolaşıyor. Kendisinin ne olduğunu çözene dek hayatını etkileyen travma ile yüzleşmek zorunda kalan Tom Hazard, ait olduğu topluluğun tanımlandırmasıyla bir “alba”. Farklılığını keşfedene kadar sorunlu olduğunu düşünen Tom, ait olduğu cemiyet tarafından yeni kimliğiyle Londra’da yeni bir hayata başlıyor ve olaylar gelişiyor. Sekiz yılda bir sıfırlanması gereken hayatına başlarken uyması gereken kurallar var. İnsanların, cemiyetin deyimiyle “mayıs sinekleri”nin arasında fark edilmemek için bağ kurmamak ve aşık olmamak. Tarih öğretmeni olarak geçmişi canlandırarak anlatan Tom, diğer yandan da kendisi gibi olan kızı Marion’u arıyor. Nerede olduğunu bilmediği ve yıllardır aradığı kızını. Haig, hızlı bir başlangıçla konuyu o kadar güzel özetliyor ki bir anda okur kendisini yüzüncü sayfada buluyor soluksuz. Tom’u hem bugünde hem de geçmişte maceraya atarak işlediği paralel kurgu ile yarattığı bulmaca son sayfaya değin aynı heyecanla sürüyor. Okura kalan tüm bu maceranın arasında tanıdık yüzleri görüp gülümsemek ve insani değerlerin zaman içerisinde nasıl değişime uğradığını fark etmek. Romanı müzik, tiyatro, şiir ve dönemin kişileri ile süsleyen Haig ara ara sazı eline alıp zamana ve insana dair altı çizilecek cümleler sarf ediyor ve bağırıp çağırmadan, süslemeden manifestolarını da veriyor. “Geçmiş şimdinin içinde yaşar, yinelenir, tekler ve size artık olmayan şeyleri hatırlatır” diyor örneğin. O geçmişe saplanarak bugünü ıskalayarak yaşamaya çalışmak dalları gitgide daha da yükselen bir ağaca tırmanmaya benziyor. Oysa o ağaç hep orada ve hep kalacak… Değişmeyen tek şey o ağaç olacak. Üstelik dallar yükselmiyor aslında. O dalları zihnimizde yükselten biziz.
İnsana ve zamana dair birçok kavrama değinen Haig, her şey gelip geçecek ve geride sadece “insan” kalacak diyor, katılmamak mümkün mü? : “Ne kadar uzun yaşarsanız hiçbir şeyin sabit olmadığını o kadar anlıyorsunuz. Yeterince uzun yaşayan herkes bir gün sığınmacı olacak. Milliyetlerinin uzun vadede bir şey ifade etmediğini herkes anlayacak. Dünya görüşlerinin sarsıldığını ve çürütüldüğünü görecek. İnsan olmayı tanımlayan şeyin insan olmak olduğunu herkes bir gün anlayacak.
Kaplumbağaların milliyeti yok. Bayrakları da. Stratejik nükleer silahları da. Kaplumbağalarda terörizm, referandumlar, Çin’le yapılan ticaret savaşları yok. Spor salonunda dinledikleri spotify listeleri yok. Kaplumbağa imparatorluklarının yükseliş ve çöküşlerini anlatan kitapları yok. Kaplumbağalar internetten alışveriş yapmıyor, kasiyersiz kasaları kullanmıyor.
Başka hayvanların ilerlemediği söylenir. Ama insan zihninin de ilerlediği yoktur. Bizler hep aynı yüceltilmiş şempanzeleriz, sadece silahlarımız gitgide büyüyor. Her şey gibi kuanta ve parçacıklardan oluştuğumuzu anlayacak bilgiye sahibiz ama buna rağmen kendimizi içinde yaşadığımız evrenden ayırabilmek, kendimize ağaçlardan, kayalardan, bir kediden ya da kaplumbağadan öte bir anlam yükleyebilmek için elimizden geleni yapıyoruz.”
Okurunu fantastik bir zaman yolculuğuna çıkaran “Zamanı Durdurmanın Yolları”, akıcılığı ve kurgusuyla bir solukta biten romanlardan… Haig’in insan doğasına dair söylemleriyle bıraktığı tortular ise içimizdeki büyük keşkeler ile birlikte hep kalacak.
Zamanı Durdurmanın Yolları / Matt Haig
Çevirmen: Kıvanç Güney
Domingo Kitap, Ekim 2018
328 sayfa, 28 TL
Yorum Gönder