Genç yetişkin kurgusundan yetişkin kurgusuna, bilimkurgudan genel kurguya köprü oluşturduğu söylenen popüler roman “The 5th Wave” kaçınılmaz olarak sinemada. Genç yetişkin kategorisinin olmazsa olmaz distopya örneklerinden biri olan Rick Yancey romanı 2013’te yayımlanmış ve gerek eleştirmenlerin gerek okurların övgüsünü toplamıştı. 20 haftadan uzun bir süre New York Times En Çok Satanlar listesinde kaldığında sinema uyarlamasının kapıları da açılmıştı. Üçlemenin ikinci kitabı “The Infinite Sea” de aynı övgü ve başarıyla karşılandı ve üçüncü kitap “The Last Star” da bu yılın ilerleyen günlerinde yayımlanacak. Beyazperde de aynı başarıyı gösterir mi bilinmez ama serinin ilk filmi “5. Dalga” adıyla vizyonda.
Öldürücü gücü gitgide artan dört saldırı dalgası Dünya’nın büyük bir kısmını kırıp geçirmiştir. Korku ve güvensizliğin hüküm sürdüğü bir ortamda, Cassie umutsuzca erkek kardeşini bulmaya çalıştığı bir koşturmacanın içindedir. Kaçınılmaz ve ölümcül 5. dalgaya hazırlanırken, genç kız kendisinin son umudu olabilecek genç bir adamla işbirliği yapar –tabi ona güvenebilirse.
Tipik distopik roman formülünü uygulayan romanın bu konuyla nasıl olup da bu kadar sattığı sorusunun cevabı “pr” olmalı. Reklam çağında yaşamanın getirisi bu tür balonlarla karşılaşmak oluyor. Sıradan biri olası gelecekte kuralların dışına çıkar, onun gibilere liderlik eder, aşk üçgeni arasında kalır, büyükleri yenerek dünyayı kurtarır. Çoğu zaman bu tabloya bir aileden birileri de eklenir. Korunması gereken bir kardeş olmalıdır ki fedakarlığın da altı çizilebilsin. Bu basit formülü yeniden işlemek dışında bir özelliği yok “5. Dalga”nın... Sinemaya uyarlanınca benzerleriyle kıyaslanmaması imkansız. Bu kıyaslamada da mağlup olduğunu da baştan belirtelim. Senaristi, yönetmeni ve oyuncu kadrosu bakımından da bir hayli geride ve sönük kalıyor. Filmin yapımcılarıysa hayli heyecanlı.
Filmin yapımcılığını Graham King, Matthew Plouffe ve Lynn Harris’e birlikte gerçekleştiren Tobey Maguire, “Bu kitabı bir kez okumaya başladınız mı, elinizden bırakmak zor” dedikten sonra, şöyle devam ediyor: “Rick’in yazını müthiş sinematik. Kendisi tüm klasik bilimkurgu öğelerini hayata geçirirken bir yandan da beyaz perdede hiç görmediğimiz bir şekilde gerçekçi olduğu hissini veren bir uzaylı istilası yazmayı başarmış. İstilanın medeniyeti paramparça etmek için dalgalar halinde gerçekleşmesi fikri hem benzersiz hem de evrensel çapta özdeşleşilebilir bir his yaratıyor. Elektriğin yitirilmesi, hastalık, deprem, tsunamiler… Bunlar şu anda modern yaşamın gerçekten parçası olan korkular. Bu, filmimizi pek çok bilimkurgu fantezisinden ayırıyor.”
Yapımcı Graham King filmin heyecan verici öğelerinin izleyicilere çekici geleceğini ama içlerine esas işleyecek olanın filmin yüreği olacağını söylüyor: “Hikayede bir uzaylı istilası öğesi, gezegeni ele geçirişlerinde bir tehdit öğesi olmakla birlikte, filmin özü gerçekte bir ailenin parçalanması ve nasıl yeniden bir araya gelmeye çalıştıklarıyla ilgili.”
Plouffe ise şunları ekliyor: “Filmde inanılmaz öğeler mevcut ama benim için onu öne çıkaran şey, hepimizin bildiği bir başkarakterle çok anlaşılabilir bir gerçekliği ele alışıydı. Hikayenin başında, kahramanımız Cassie Sullivan lisede yanınızda oturan, Amerika’nın Sıradan şehrinde yaşayan bir kız.”
The 5th Wave, daha kağıt üzerine ölü bir proje aslında. Bolca yanlış seçimden ibaret... Yanlışlar senaryo ekibiyle başlıyor. Siparişin ötesine geçemeyen kalemler Susannah Grant ve Jeff Pinkner’e nasıl olup da Akiva Goldsman’ın eşlik ettiğini anlamak zor. Goldsman en azından hikayenin temelini sağlamlaştırmış ve izlemeyi kolaylaştırmış olmalı. İki devam filmine kapı açması beklenen işi J Blakeson’a yönettirmek seriyi daha doğmadan öldürmek demek adeta. 2009’da yazıp yönettiği “The Disappearance of Alice Creed”den bu yana boşta olması tesadüf olmamalı. Chloë Grace Moretz, Nick Robinson, Ron Livingston, Maggie Siff, Alex Roe, Maria Bello, Maika Monroe ve Liev Schreiber’ın başını çektiği oyuncu kadrosu da türdeşlerinin çok gerisinde. Vasat künyeye rağmen en azından vasat olmasını beklerdik ama onu da olamaması da çok şaşırtıcı.
The 5th Wave, nereye konuşlanacağını bilemeyen bir film. Her türe göz kırpıyorsa da hiçbirine ait değil. Üstüne üstlük bu türlerin vasat örneklerinin yanına bile yaklaşamıyor. Senaryosu içi boş bir metinden oluşunca yüzeye hiçbir şey çıkamıyor. O da takılıyor Chloë Grace Moretz’in peşine. Serpilip güzelleşen kızımızı elinde silahla aksiyonun içinde görmek isteyeceğinizi düşünüyor ve bol bol gösteriyor... Öncüllerinin yanına bile yaklaşamayan filmin yanlışları bununla da bitmiyor. Atmosferi kuramayan Blakeson’un özensizliği, inandırıcılığı zorlayan hataları da beraberinde getirmiş. Devamlılık ve mantık hataları resmi geçit yapıyor adeta. Bunca saçmalığın içinde oyunculukların da çok sönük olmasıyla önümüzden geçip giden görüntülerden ibaret kalıyor. En azından uzaylıları görseydik diyeceğiz ama onlar da yok ortada.
Tüm maceranın sonunda devam filmlerine pası “Diğerleri umutlarımızı zayıflık olarak görüyorlar. Yani bir düş olarak. Ama yanılıyorlar. Umudumuz bizi ayakta tutuyor. Bu bizi güçlü kılıyor, bölmüyor. Umudumuz bir gün galip gelecektir. Bizi insan yapan şey umudumuzdur.” sözleriyle atan “The 5th Wave”in umutları boşa çıkıyor. İzler izlemez unutmak istediğimiz berbat filmin devamının çekilmemesi umudu da bizi ayakta tutuyor...
Yorum Gönder