♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Mustang : Ne Maval Ne Martaval İşitmedik Bir Masal

Masallar; 'zaman zaman içinde kalbur saman içinde', gibi masalla alakasız ama masallar kadar yarı gerçek yarı uydurma tekerlemelerle başlar. Masallarda tekerlemelerde hayal ürünü olsalar da kendi içlerinde bir uyum söz konusudur. Bu uyum masal anlatıcısının kelime dağarcığının zenginliği ve anlattığı konuya hakimliğiyle mümkündür. Fransa’nın oscar adayı olarak ses getiren ve ülkemizde vizyona giren “Mustang” de, yaşamını Fransa’da sürdüren bir yönetmenin ülke sorununu masalsı bir bakışla anlatma iddiası taşıyor. Bu da izleyiciye yönetmenin konuya ne kadar hakim olduğunu sorgulatıyor.

Yönetmen, her fırsatta filminin masalsı bir dile sahip olduğunu vurguluyor. Ancak filmin giriş sahnesini bir kenara bırakırsak devamı ve sonucunda büyü bozuluyor, yönetmenin üzerine basa basa söylediği masalsılığı bir kenara bırakın 'Mustang' bir film olmaktan çıkıyor, kurgu özürlü bir hal alıyor.

Türkiye doğumlu yönetmen Ergüven, küçük yaşta ailesinin işi nedeniyle Fransa'ya yerleşmiş. Ülkeyle bağı hiç kopmayan Ergüven'in filmine konu olan da bu geliş-gidişlerinde yakın çevresinde şahit olduğu gerçeklerin hayallemesi...

Kadının coğrafyadaki dramına bir bakış atan Ergüven'in hikayesinde, Ortaokul ve lise çağlarındaki kızlar, filmin masalsı giriş sahnesinde ehlileştirilemeyen at, 'Mustang' gibi özgürlüklerine düşkün olarak karşımıza çıkıyorlar. Dönem sonu okul çıkışında beş kız kardeşin arkadaşlarıyla yaşadıkları masalsı bir şekilde seyirciye aktarılıyor. Ne zaman ki kızlar eve geliyor dram başlıyor, masalsılık bitiyor.

Hikaye bu ya; kız kardeşlerin anne ve babası 10 yıl önce yaşamını yitiriyor... Karadeniz bölgesinde geçen, muhafazakar babaanne ve amcadan oluşan aile ile yaşamak zorunda kalan beş kız kardeşin trajedilerinin anlatılmaya çalışıldığı 'Mustang'in aksaklıkları öncelikle senaryoyla başlıyor.

Senaryoya göre en büyüğü tahminen 17 yaşında olan kızlar,  filmin girişinde oldukça modern ailelerin yetiştirdiği özgüveni yüksek ve özgürlüğüne düşkün olarak aktarılıyor. Oldukça güzel, hatta avrupada doğmuş ve büyümüş bir insan aksanına sahip kızlar ne zaman ki okuldan eve geliyor muhafazakar ailenin baskıları seyircinin gözüne sokulmaya başlanıyor. Kısaca muhafazakar bir ailede üstelik küçük yaştan başlayarak 10 yıl geçiren çocuklar, filmin ilk etabında aktarıldığı özgürlüğüne düşkün yetiştirilmezler. Aksine biat kültürü aşılanır. Bu bakış açısı oldukça zararlı bir durumdur ki yönetmende buraya vurgu yapmaya çalışmış ve çokta güzel bir konu seçmiş. Başta da söylediğim gibi ülkenin en büyük sorunlarından olan her yaşta kadına yönelik şiddeti konu edinen yönetmen Ergüven, Karadeniz insanını yeterince incelememiş. Babaanne de avrupa görmüş olmasa da oldukça düzgün bir türkçe kullanıyor. Amcanın tipolojisi ve konuştuğu türkçe püfür püfür iç anadolu kokuyor. 'Mustang'in sorunları bir birinden farklı lehçelerde türkçe konuşan babaanne, amca ve kızlarla da son bulmuyor. 

Dedikodularla birlikte kızların yarı açık ceza evine dönüştürülen evlerinde olaydan önce giydikleri kıyafetlerde muhafazakar bir ailenin kabulleneceği türden olmamakla birlikte olay sonrası zorla giydirilen mintanlarda yöreye uygun değiller. Kıyafetler daha çok avrupalı muhafazakarların giydiklerine benziyor. 

Sağlam konular silsilesine rağmen seçilen konuşma dili, bazı kostüm seçimleri gibi sorunların yanına kurgu sorunları da eklenince filmin ortasında sinemayı terk etme duygusu başlıyor. Ama emeğe saygıdan dolayı Aziz Nesin'in bir hikayesinde sıkça kullandığı replik 'dur bakalım ne olacak' aklıma geliyor ve devam ediyorum izlemeye.

“Handadır handa, bir kara manda üşyüz yaşındaydım evvel zamanda... Mavi çadır gerilmiş, duydum pazar kurulmuş. vurdum karıncaya palanı kırk yerinden bağladım kolanı sardım seksensekin çuval soğanı. Vardım pazara; vay ne pazar ne pazar, güzeller durmaz gezer. Kırlangıçlar terzi, köpekler kalaycı, tilkiler tüccar. Buldum bir köşe, başladım işe. Soğan sarımsak satarken, terazimin kolu kırıldı bir güzele bakarken. Kurbağa kanatlandı gitti gelin getirmeye, gelin çıktı çardağa, çat yerleşti bardağa. Masaldır bunun adı, dinlemekle çıkar tadı.”

Dikkat, yazının devamı spoiler içermektedir!

Kendilerince oldukça masumane bir oyunun ardından dedikodular sonucu yaşamlarının geriye kalanı işkenceye dönüşen 5 kız kardeşin hikayesi 'Mustang'de oğlu ve gelini 10 yıl önce ölen, bu nedenle 5 kız torununa bakmak zorunda olan babanne, çıkan dedikoduların ardından önce evini yarı açık cezaevine dönüştürüyor. Ardından kızların kıyafetlerini muhafazakar bir kreasyonla değiştiriyor. Ama ne hikmetse başörtüsü taktırmıyor, yine bölgedeki muhafazakar aile algısına çokta uymayan bir durum ortaya çıkıyor. Babaanne çıkan dedikoduların ardından tipik muhafazakar refleksiyle kızları biran önce evlendirme telaşına giriyor. 

Kızlardan büyük olan aşık... Gizlice kardeşlerinin de yardımıyla aşkıyla buluşuyor. Sevdiğinin dışında bir görücü gelince kız, misafirler içeride kahve beklerken ilk fırsatta babaannesine “sevdiğimin dışında biriyle evlenmem yoksa çığlığı basarım” diyor ve dediğini yapıyor, babaanne hemen ikna oluyor. Gerçekte, “ben büyüğüm ben ne dersem o olur” dayatması hakimdir... Dolayısıyla yaşamda olay bu kadar basit değildir. Konudan konuya geçilen bu sahnede seyirciyi filmin içine çekmek varken olay, sanki 'aman buda böyle olsun' denilircesine üstünkörü geçiştirilmiş.  
İlk kız sevdiğiyle, ikinci kız hiç istemediği ama dile getirmediği için ablasına gelen görücüyle çifte düğün yapılarak evlendiriliyor. Kızların dramı bu kadarla da sınırlı değil. Kızlardan ortanca olanda diğerleri gibi biran önce evlendirilmek isteniyor. Görücü geliyor, kız veriliyor. Nedeni anlaşılamayan amcayla çıkılan bir çarşı gezmesinde 3. kız bir punduna getirip tanımadığı bir erkekle cinsel ilişkiye giriyor, akşamında yemekte sırf gülüştükleri için amcasından sofradan kovuluyor ve diğer odaya girip intihar ediyor.       

Muhafazakar olmasına rağmen her fırsatta alkol tüketen amca öte yandan dördüncü kıza canı istedikçe tecavüz ediyor, babaanne olaydan haberdar ama bir süre sessiz kalıyor. Fakat karşı çıktığı sahnede de sesi o kadar cılız ki... Sanki çok basit bir duruma karşı çıkarcasına “artık buna bir son ver” şeklinde bir etkileşimde bulunuyor. Her tür ahlak bakış açısına ters düşen oldukça can yakan bu durumda basit bir replikle geçiştiriliyor. Diğer bir deyişle, toplumun en büyük sorunlarından biri olan ensest ilişkilere parmak basmak isteyen avrupa görmüş bir yönetmenden daha radikal hamlelerin gelmesi bekleniyor fakat konu oldukça suya sabuna dokunmadan teğet geçiliyor. 

Ayrıca buraya kadar süre gelen olaylar sarmalında yönetmen, sürekli ailenin en küçük kızını durmadan izleyicinin gözüne pıtrak dikeni gibi batırıp durması da filmin sıkıcı olmasına oldukça fazla katkı sunuyor. Bu karakterin fazlaca öne çıkarılması, filmin nerdeyse en başından final sahnesinin üç aşağı beş yukarı anlaşılmasına neden oluyor. 'Mustang'ın başrol oyuncusu, hikayenin en küçük karekteri eve kapatılmalarının, yani filmin neredeyse başından itibaren sürekli evden kaçmak için çeşitli arayışlar içerisine giriyor. 

Yönetmen Ergüven, geriye kalan iki kızın evden kaçış kurgusunda da pek başarılı değil. Başrolün kaçış arayışları içerisine, iki kız kardeşin saçlarını kısmen keserek bez bebeğe yapıştırması ve babaannenin kaçışı geç anlaması konuluyor. Saçlar babaannenin fark edemeyeceği şekilde kesiliyor, bebekler hazırlanıyor. Bu sahnede hemen aklıma Clint Eastwood'un başrolünü oynadığı 1979 yapımı 'Escape From Alcatraz' filmi aklıma geliyor. Sanırım Yönetmen Deniz Gamze Ergüven, kaçış filmleri arasında haklı bir yer tutan bu filme ya da diğer benzer tüm kaçış filmlerine bir selam çaktı diyorum. Hazırlanan bebeğin kullanılacağı sahneyi merakla beklerken tüm merakım kursağımda kalıyor. Çünkü bu bebek hiç alakası olmayan bir yerde, amacına uygun olmayan bir şekilde ve sadece bir fotoğraf karesiyle sunuluyor izleyiciye. Beri yandan kaçış güzergahı belirlerken minik kız, bulduğu yolun tehlikeli olduğu her açıdan belli olan ki yönetmen yeni bir güzergah arayışı içerisine sokuyor oyuncuyu... Kızlar hikayenin devamında son güzergahtan kaçacaklar algısı oluşturuluyor. İzleyiciye gösterilen bu yol ise evin içerisinden çatıya çıkmak ve merdivene benzeyen elektrik direğinden sokağa inmek şeklinde... Fakat baş oyuncumuz yanında kalan tek ablasının zorla evlendirileceği akşam, gelinlik giymiş ablasıyla kendini eve kilitliyor, uzun ısrarlara rağmen kapıyı açmıyor; bir pundunu bulup, yönetmenin en güvenli kaçış planı diyerek vurguladığı çatıya çıkmak yerine, daha güvensizmiş gibi gösterilen üstelik amcasına ve diğer ahaliye yakalanma riski yüksek olan, evin avlusunda bulunan talvarın üzerinden geçerek bahçe duvarını aşmaya kalkıyor. 

'Mustang' içerdiği hikayeler bakımından Türkiye toplumundaki genç kadınların yaşadığı sorunlara önemli bir bakış atmış tebrikler. Filmde hikaye yani Türk kadınlarının başından geçen bu olaylar işkenceden başka bir şey değil. Dolayısıyla çok zorlamış ve masal sadece yönetmenin verdiği röportajlarda ve basın bültenlerinde vurguladıklarından öteye geçememiş.


Ömer Serdar Kocapınar



Share this:

Yorum Gönder

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template