♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Sinema Bloglarının Festivallerden Çektiği!


Artık sinemaseverler dergi almak, gazete okumak yerine blog sayfalarında geziniyor. Hem ortak zevklere sahip fikirleri okuyor, hem de onların tavsiyesiyle yeni şeyler keşfediyorlar. Mutlaka takip ettiğiniz sinema blogları vardır. Her birinde türlerine göre sıralı filmler, vizyona endeksli olmayan konular başta olmak üzere lafı eveleyip gevelemeden iyi yada kötü diye ayırt ederek keşfedilmeyi bekleyen filmler yer alıyor. Üstelik gayet samimi ve okura daha yakın yazılar bunlar. 2006’dan bu yana benimde bir sinema blogum mevcut. Kayıp Bakışlar Koleksiyoncusu adıyla  bodakedi.com  adresinde ikamet etmekte ve kendi çapında bir izleyici kitlesine sahip. Adresin sinemayla alakası olmaması sebebiyle biraz daha zor ulaşılmakta ama diziler ve filmler başta olmak üzere yazdığım herşeyi ihtiva ediyor. Bunu belirtmemin sebebi içerden gözlem yapmak, onu da belirteyim…

Sinema blogları gün geçtikçe güçleniyor ve kitlesi büyüyor. Birde aralarındaki paslaşmalar dolayısıyla geniş bir hazine konumunda. Tamamen gönüllülük esasıyla ticari hiçbir olgu taşımayan blogların yükselişi, tüm bunlara rağmen görmezden geliniyor ki, derdimiz de tam olarak bu…

Sinema Blogları, hiç ciddiye alınmıyor değil. Bültenler, haberler düzenli şekilde ulaştırılıyor. Orda sorun yok… Ama iş festivallere gelince ses seda kesiliyor. Bir reklam faaliyeti olarak bloglardan eti sütü ne varsa faydalanan sektör, söz konusu festival olunca üç maymunları oynuyor. İlginç olan ise o festivallerin duyurularının yine bloglar tarafından yapılması. İstanbul Film Festivali 30. Kez düzenleniyor ama basın davetlileri içinde blogger barındırmıyor. Sadece o değil hiçbir film festivalinde blogcu kaale alınıp davet edilmiyor. İş duyuru olunca ne kadar çok yerde yayınlanırsa o kadar iyi şekilde yüksek pr’lar için başvurulan blogçular festival konuğu olamıyorlar nedense… Peki kimler var… Gazeteleri temsilen isimler, dergilerde yazanlar ve TV’de program yapanlar. Blogcuların onlardan bir farkı var mı? Elbette yok… Peki neden yoklar? Cevap yok…

Blogcular davet edilse ne olacak… Farkındalık yaratacak, renk katacaklar. Giderek yükselen bir mecra ve yüksek okunma oranıyla tamamen özgür kalemler olsalar da blogculara tek bir gözle bakılıyor… Dünkü çocuklar… Kimlikleri meçhul, üç beş film izleyip kendilerini sinema eleştirmeni sanan tipler oalarak görülüyor… Ama öyle değil. Biraz araştırınca ben uzmanım diyenin bile bilmediği şeyleri öğreneceği bloglara, yazılara ulaşmak hiçde zor değil. Kaynaklık edebilecek çok yazı mevcut blog dünyasında…

Festivallere katılım konusunda tespit yapalım… Katılanlar ne yapıyor. Sürekli film izlemekten ve hepsini izlemeye çalışmaktan helak olup iki satır yazabiliyorlar… Dönüp bakın bundan önceki festivallerde ne olduğuna. Basılı sinema dergilerimiz festivalin seçkisini verip, iki satırla filmlere değiniyor hepsi o… Sonrasında bir festival değerlendirmesi falan görmek mümkün değil. Geniş konuk pastasından faydalanıp sonraki sayıları için röportaj yapmaktan başka bir işe de yaramıyorlar. Bunun yanında hiçbir festival hakkında bu konuk kitlesinin herhangi bir olumsuz cümlesini görmekte mümkün değil… Hal böyle olunca festivallere basın takipçisi olmak alan memnun, satan memnun ilişkisine dönüyor. Ortada eleştiri de yok…

Peki Blogcular katılırsa ne değişecek… Blogların taşıdığı özgür ruh sebebiyle isyan edecekler, kötüyü eleştirecekler, kimi şeylere isyan edecekler. Elbette bu festival komitelerinin hoşuna gitmiyor. Bu yüzden de blogcular görmezden geliniyor.

Blogculardan reklam panosu gibi faydalan ama iş festivale davet edilmek olduğunda görmezden gel düsturu değişmeli bir an önce. Sürekli okurlar bilirler, bu köşede sürekli hiçbir kaygı taşımadan festivallerdeki sorunları, yapı bozukluklarını dile getiriyorum. Kendimi anlatmama gerek yok. Festivallere basın takipçisi olmak söz konusu olduğunda oluşan durum şu… Dergi kanalıyla başvuru yaptığımda derhal cevap alıp, ilgi ve alakayla karşılanırken, blogcu olarak başvuru yaptığımda cevap gelmesi bile mucize. Ben aynı ben ama dergi editörüyken buyrun, hoşgeldiniz… Blogcu kimliğiyle, pardon siz kimsiniz… Bu standartların bir an önce değişmesi gerekiyor…

Film Festivalleri; duyurularında, reklamlarında faydalandığı blogcuları sonra bir kenara fırlatarak hiçbir şey kazanmıyor. Bırakın artık festivali sokağa indirdik, şehri filmle doldurduk klişelerini… Festivali okurlarına getirin… Bundan kazanacak olan da yine sizsiniz… Çünkü blogcu filmleri izler izlemez hemen sayfasına koşacak, ne varsa yazacak hemde günübirlik. Okurun festival ruhunu hissetmesini sağlayacak… Reklamsa daha büyük reklam işte, daha ne olsun…

Sinema bloglarının festivaller başlayana kadar kullanılıp, sonra bir kenara atılmasının, etinden sütünden faydalanılmasının bir sonu gelir umarım. Herkesin görmezden geldiği blog gerçeği büyümeye devam ederken unutulmamalı ki, gelecek o sayfalardan okunacak…

Sinemalife'ın Mayıs sayısında yayınlanmıştır...

Share this:

Yorum Gönder

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template