♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Petros Markaris’ten Bir Komiser Haritos Polisiyesi : Batık Krediler

Cuma, Haziran 23, 2017
2010 yazı: Yunan hükümetinin bir borç dalgasına kapılıp sürüklendiği sıcak günler… Kriz, devlet güvencesinde olduğunu sanan herkesi vurmuştur. Kesintiye uğrayan maaşıyla Komiser Haritos da durumdan nasibini alanlar arasındadır. Üstelik tam da kızı evleniyorken…

Çok geçmeden krizin sadece ekonomik olmadığı anlaşılır. Sosyal yaşama yayılan kriz, kriminal alana da sıçrar ve böylece Yunan finans dünyası birbiri ardı sıra yaşanacak ölümlerle sarsıntıdan sarsıntıya yuvarlanır. Cinayetleri soruşturmakla görevlendirilen Haritos, haksız kazançlarla kimlerin hızla zenginleştiğinin izini sürmeye başlar.

Polisiye edebiyatın nevi şahsına münhasır komiserlerinden Kostas Haritos, Batık Krediler’de Avrupa Birliği’nden Yunanistan’a akan paranın peşine düşüyor. Batık Krediler, İstanbul doğumlu Petros Markaris’in Yunanistan’ı iflasa sürükleyen ekonomik sarsıntıya adadığı bir Atina polisiyesi. 

Ayrıca Petros Markaris’in kaleminden yine Can Yayınları tarafından  yayımlanmış iki Komiser Haritos polisiyesi "Che İntihar Etti" ve "Alan Savunması" da yeni kapaklarıyla okuyucularla  buluşuyor.

İstanbul doğumlu yazar Petros Markaris, "Alan Savunması"nda Atina’nın bize hiç yabancı gelmeyen atmosferinde, medyası ve polisiyle soluk soluğa okunacak bir serüven sunuyor.

Markaris’in tüm Komiser Haritos kitapları gibi "Che İntihar Etti" de toplumsal polisiyenin en çarpıcı örneklerinden. Günümüz gündelik yaşamından, yakın geçmişin politik dolambaçlarına uzanan bir polisiye roman. 

PETROS MARKARİS, 1937’de İstanbul’da, Heybeliada’da doğdu. Ekonomi öğrenimi gördükten sonra, edebiyat dünyasına ilk adımını Ali Re-co’nun Öyküsü adlı oyunuyla attı. Kral İbu’nun Destanı ve Atlar gibi oyunlar da yazan Markaris, ünlü sinema yönetmeni Theo Angelopoulos’un 1936 Günleri, Sonsuzluk ve Bir Gün, Büyük İskender, Leyleğin Geciken Adımı ve Ulysses’in Bakışı gibi filmlerinin senaryolarını kaleme aldı. Aralarında Bertolt Brecht’in de bulunduğu birçok Alman yazarını Yunan diline kazandırdı, Goethe’nin Faust adlı yapıtının çevirisiyle büyük başarı kazandı. Yunan televizyonunda üç yıl kesintisiz gösterilen Bir Cinayetin Anotomisi adlı polisiye dizisinin senaryosunu yazdı. 1950’li yılların ünlü polisiye yazarı Yannis Maris’in geleneğini sürdüren Markaris, son yıllarda başkahramanı Komiser Kostas Haritos olan polisiye romanlar yazıyor.

Batık Krediler / Petros Markaris  
Çeviri: Hulki Demirel 
Tür: Roman
Sayfa sayısı: 358 Sayfa
Fiyatı: 27,5 TL
Yayın tarihi: 20 Haziran 2017


Kedi : “Pek Çok Zen Ustasıyla Yaşadım, Hepsi Kediydi”

Pazartesi, Haziran 19, 2017
Çocukluğu, bahçesinde, evinin içinde, yatağında-döşeğinde kedilerle geçmiş bir insan olarak Ceyda Torun’un Kedi belgeselini izlerken, kedilerin yaşamımda ne kadar büyük bir yer kapladığını, ancak bunun farkında olmadığımı anladım. Metropol sakinleriyiz ve bu şehr-i İstanbul keşmekeşinde doğayla aramızdaki bağlar her an baltalanırken, kediler yanı başımızdalar ama farkında bile değiliz. Her şeye rağmen, tüm bu yapaylaşmaya, şehirleşmeye, betonlaşmaya rağmen doğayla aramızdaki köprü olarak, kediler iyi ki var. İçine düştüğümüz yapaylığa hızla eklemlenirken rehberliğine ihtiyacımız olan kedileri hiç gözlemlemiyoruz, oysa onlar bir zen ustası gibi bizi sürekli izliyorlar…

Kedi, fazlasıyla sempatik bir çalışma ancak Kedi’nin sempatikleri sadece kediler değil, kedi severlerle yapılan söyleşilerde kedileri öylesine sevmekten öte, bir kediyi olduğu gibi kabul etmenin ve onu olduğu gibi sevmenin ne kadar güzel bir hal olduğunu gördüm. Kedi severlerin, hayatlarının bir parçası haline gelen kedilerden bahsederken gözlerindeki o parlama, kedilere ayrı ayrı karakter atfedişleri ayrıca duygulandırıyor. Kedi’yi izlerken bazı anlarda gözlerinizin dolması, tam o anda bir kahkaha atmanız da olası üstelik…  Gamsız’ın semtin psikopatı olması, semtte aniden beliren başka bir kediyle giriştiği iktidar mücadelesi, mıntıka savaşları ve semt sahiplerinin de Gamsız’ın tavrını, karakterini tebessümle anlatması dinlemeye değer. Belki de kediler varoluşla aramızdaki tek bağdır, zira Ceyda Torun’un çalışmasında gördüğüm, filmin kedi severlerinin modernleşmeye, şehirleşmeye, yapaylaşmaya (bir anlamda) ayak uyduramamışlık hali, doğasına özlem duyan ama zaman koşulları içinde doğasıyla ve doğayla kediler aracılığı ile bağ kuran insanlar. “İyi değildim, beni kediler iyileştirdi”, “kedilerle mutluyum” diyen insanlar, bu sözleri önemsiyor ve çok özel buluyorum. Batan teknesi ile büyük bir yıkım yaşayan balıkçının kediler aracılığı ile maddi manevi yeniden, küllerinden doğması… Kedilere dair anısını anlatırken “buna inanmayan kâfirdir” sözlerindeki içtenlik, varoluşla arasındaki güçlü bağ ve yıkılmaz köprü kedilere duyduğu sevgi, saygı duygulandırıyor.

Otuz beş Kedi hikâyesi yakalayıp yedi kedi ile yoluna devam etmiş Ceyda Torun,  üç aylık araştırma süreci sonunda filmin ana karakterlerini seçip eserini tamamlamış. Bu noktada filmin başrolünde yer alan yedi kedinin takibi de alkış istiyor, kedi gibi zapt edilmesi güç varlıkları günlerce haftalarca takip ederek günlük rutinlerinden hikâyeler çıkarmak takdir edilmeli.


Kedileri özel yapan nedir? Aslında kargalarla da kediler kadar iç içe yaşıyoruz, şehrin kargaşasında onlar da aramızdalar ama uzaklar, belki biraz mizantroplar, yüz bulamadığımız için de pek sevmiyor olabiliriz. Kedilerden de yüz bulmuyoruz gerçi ama yaftamız hazır, nankörler ve bu kendimizi yüce hissetmemizi sağlıyor, çünkü iyilik yapıyoruz ama onlar nankör, kargalar iyilik yapma fırsatı da vermiyor, bir alışverişimiz yok ki yücelelim! Kedilere teşekkür borçlu olabiliriz, iyilik yapma fırsatı tanıdıkları için. Köpekler de hep yanı başımızda, daha bir severiz zaten, İtaatkârlıkları, muhtaçlık halleri çekici geliyor olmalı, egolarımızı besler gibiler ve nankör de değiller, yine yücelemedik ama ya kedileri hepsinden farklı kılan nedir? Bülent Üstün’ün dediği gibi, “teşekkür etmek zorunda mı, besledik, iki kap yemek verdik diye kucağımıza gelmek zorundalar mı? Kedilerin bu dik ve minnetsiz duruşunun insana neden nankörlük olarak göründüğü mercek altına alınmalı belki, belki de insan türü olarak kendimizle yüzleşmeliyiz!

Kedi filmi, bu ezberlerimizi gözden geçirmemiz için de ayna tutuyor. Nankörlük ve iyilik görecelidir, sana iyilik gibi görünen eylem kedi için basit bir nezakettir ya da zaten olağan olandır, ortada bir iyilik yoktur, teşekkür etmek için kendini sevdirme ya da minnet duyma gibi mecburiyeti olmadığını bilir. Kedilere dair söylenecek ne çok söz var değil mi?  Kedilerin bir izleme üstadı olması, bir zen ustası olması gibi… Sessiz gözleme/izleme hali ve doğru nefes tekniğini öğrenebileceğimiz yegâne öğretmen. Anda kalmak üzerine birçok mecrada onlarca yazı çizi var, oysa kedileri izlemek yeterli kavramak için. Erckhart Tolle’nin dile getirdiği gibi “pek çok zen ustasıyla yaşadım, hepsi kediydi.” 

Amerika’da uzun süredir gösterimde olan Kedi’nin kendi topraklarına bu kadar geç gelişi üzücü. Ama bütün dünya kedilerimiz izlemeye hazırlanırken Ceyda Torun’un bu çok sevimli, çok emek verdiği çalışmasını kaçırmayalım zira yedi kedinin hikayesini, kedi severlerin hikayeleriyle kurgulamak ve ortaya terapi gibi bir eser çıkartmak perdede izlenerek takdir edilmeyi hakkediyor. 




İletişim Yayınları’ndan Haziran Yenileri

Cumartesi, Haziran 17, 2017
İletişim Yayınları Haziran ayını on iki yeni kitapla karşılıyor. Pelin Buzluk’un bir arada sunulan ilk iki kitabı “Deli Bal ve Kanatları Ölü Açıklığında”, Melike Uzun’un yeni romanı “Soğuk ve Temiz”, Wolfgang Schorlau’nun siyasi polisiyesi “Koruyan El” ve Mary Shelley’in başyapıtı Frankenstein ayın edebiyat kitapları. Funda Şenol Cantek’in derlemesi “Aynanın Önünde Cımbızın Ucunda - Kuaför Kitabı”, Psikolog Derya Koptekin’in araştırması “Biz Romanlar Siz Gacolar - Çingene/Roman Çocukların Kimlik İnşası”, Cafer Solgun’un anılar “Demeyin Anama, İçerdeyim”, Atilla Barutçu ve Figen Uzar Özdemir’in derlediği “Yüz Karası Değil, Kömür Karası - Zonguldak”, Anthony Elliott ve Bryan S. Turner’ın derlediği “Çağdaş Toplum Kuramından Portreler”, Ayala Malach Pines’in kaynak kitabı “Çiftlerde Tükenmişlik - Sebepleri ve Çözümleri”, Emilio Gentile imzalı “Demokraside Halk Her Zaman Egemendir (Yalan!)” ve Susan Neiman’ın “Niçin Büyüyelim? - Çocuksu Bir Çağ İçin Altüst Edici Düşünceler”i de ayın diğer kitapları…

Deli Bal - Kanatları Ölü Açıklığında / Pelin Buzluk
Son dönem Türkçe edebiyatın en önemli genç öykücülerinden Pelin Buzluk’un ilk iki kitabı, Deli Bal ve Kanatları Ölü Açıklığında, şimdi bir arada… İletişim Yayınları tarafından tek bir kitap olarak edebiyatseverlerle buluşturulan bu kitapların biriyle Yaşar Nabi Nayır diğeriyle Selçuk Baran Öykü Ödülü’nü kazanan Pelin Buzluk’un kendine has anlatım tarzı ve öykü evreni okurlara unutulmaz zamanlar vaat ediyor…

Zerre zerre büyüyen bunaltılar ve sırlı hayatlar…

Başka türlü bir öykü evreni, başka türlü bir hayat bahçesi… Balkonsuz evin düğün gecesi ve gözlerini gözlerimize diken kargaları… Dünya bazen uysal bir karanlıktı, bazen tarumar olmuş bir gündüz.

Pelin Buzluk’un biri Yaşar Nabi Nayır diğeri Selçuk Baran Öykü Ödülü almış iki kitabı bir arada… Durup durup seslenen öyküler.
Türkçe Edebiyat, 153 Sayfa, 17 TL

Soğuk ve Temiz / Melike Uzun
İletişim Yayınları, Kürar adlı öykü kitabı hem eleştirmenler hem de okurlar tarafından ilgiyle karşılanan Melike Uzun’un yeni romanı Soğuk ve Temiz’i yayımlıyor. Hesaplaşmanın, yokluğun, merhametsizliğin ve acının ağır bastığı bir hayatı ustalıkla anlatan Uzun, Soğuk ve Temiz ile edebiyatseverlere yine ellerinden bırakamayacakları bir kitap sunuyor…

Mırıltılar, kokular, nar taneleri, karıncalar, pencereler, boş arsalar, zeytin taneleri ve yılanlar… Defne’nin elleri, kırık aynadaki yüzü, tenhalığı, Defne’nin tarihi…

Soğuk ve Temiz, yokluğun, merhametsizliğin ve hesaplaşmanın romanı. Bir kâbus tortusu… Melike Uzun, acının içinden geçerek yazıyor. Dünya dönüyormuş!
Türkçe Edebiyat, 130 Sayfa, 15 TL

Koruyan El / Wolfgang Schorlau
İletişim Yayınları, dünya edebiyatının en önemli siyasi polisiye yazarlarından Schorlau’nun Koruyan El’ini edebiyatseverler ile buluşturuyor. Mavi Liste ve Münih Komplosu romanlarıyla Türkçede de kendi okur kitlesini oluşturan Schorlau, bu romanında Almanya’da 2000-2006 yılları arasında öldürülen biri Yunanistanlı, sekizi Türkiyeli göçmenin hikâyelerine odaklanıyor. Devlet ve Neonaziler arasındaki kirli ilişkileri sorgulayan bu metni soluk soluğa okuyacaksınız…

Siyasî polisiye ustası Schorlau, bu defa, Almanya devletinin gizli servisleri ve neonaziler arasındaki “derin” ilişkilere dair ürpertici şüphelerin izini sürüyor.

Almanya’da 2000-2006 yılları arasında biri Yunanistan, sekizi Türkiye kökenli dokuz göçmen öldürüldü. Bu cinayet serisi, medyada uzun süre Türkiyeliler arası mafyavari işlere bağlanarak “döner cinayetleri” diye magazinleştirildi. Bu cinayetlerin failleri 2007’de bir de polis öldürdüler. 2011’de, bir banka soygunu sonrasında kuşatıldıkları karavanda şüpheli bir biçimde öldüler. Bu iki failin, “Nasyonal Sosyalist Yeraltı” adlı bir örgütün üyeleri olduğu anlaşıldı. Güvenlik aygıtının eğilimi, bu örgütü, hayatta kalan kadın yoldaşlarıyla birlikte üç kişilik bir hücreye indirgemek oldu. Ancak ortaya saçılan bilgiler, anlatımlar, şüpheler, resmî olarak da kollanan dallı budaklı bir şebekenin varlığını ortaya koyuyor.
Çeviri: Hulki Demirel, Dünya Edebiyatı, 392 Sayfa, 28 TL

Frankenstein / Mary Shelley
İletişim Yayınları, Mary Shelley’in sinemadan tiyatroya, popüler dizilerden karikatüre birçok sanat dalını etkileyen başyapıtı Frankenstein’ı yayımlıyor. Genç bilim adamı Frankenstein’ın ceset parçalarından yarattığı “canavar”ının hikâyesini anlatan bu metin, 1818 tarihli ilk basımından çeviriyle okurlara sunuluyor. Serpil Çağlayan’ın titiz çevirisi ve Murat Belge’nin önsözü ile hem ilk kez okuyacaklara hem de yeniden okumak isteyenlere keyifli anlar vaat eden Frankenstein, modern çağların edebi bir gözle eleştirisini sunuyor.

Doğanın ve yaşamın sırrına vakıf olduğunu düşünen genç bilim adamı Victor Frankenstein ceset parçalarından bir canavar yaratır. Victor’un denetiminden çıkan canavar sevgisizlikten ve kimsesizlikten yakınacak kadar “insanlaşır” ve yaratıcısından ona bir eş yaratmasını ister. Victor’un bu noktadaki tercihi kendi yarattığı canavarla yüzleşmekten kaçınan bütün bir insanlığın trajedisine dönüşecektir. Sinemadan tiyatroya, popüler diziden karikatüre birçok modern sanat dalında bir arketip haline gelen Frankenstein 1818 tarihli ilk basımıyla Türkçede.

Serpil Çağlayan çevirisi, Murat Belge’nin önsözü, Walter Scott’ın sonsözleri, Yazar ve dönem kronolojisi, Kitaba dair görsellerle.
Serpil Çağlayan, İletişim Klasikleri, 300 Sayfa, 22,50 TL

Aynanın Önünde Cımbızın Ucunda - Kuaför Kitabı / Derleyen: Funda Şenol Cantek
Daha önce okurlara bir “berberler kitabı” sunan İletişim Yayınları, bu kez de bir “kuaförler kitabı” ile karşımıza çıkıyor.  Pavyon kuaförlerinden gelin başına, ojeden ağdaya, büyük şehirdekinden taşradakine, kuaför ortamları, kuaförler, manikürcüler ve müşterileri Funda Şenol Cantek’in derlediği Aynanın Önünde Cımbızın Ucunda ile dünyamıza giriyor.

Bir ortam, hatta adeta bir “kurum”, kuaför; merkezden taşraya, her yerde hazır ve nazır. Kuaförlük bir zanaat; giderek bir endüstrinin, güzellik endüstrisinin parçası haline gelen bir zanaat. Sınıfsal farkların canlı bir şekilde yansıdığı bir performans alanı… Esasen erkeklerin icra ettiği bir iş olması, bu “kadın ortamına” başka bir toplumsal cinsiyet “karmaşası” da katıyor. “Müşteri”nin arzuları ve hayalleri ile kuaförün “otoritesi” arasındaki gerilimler de cabası. “Manikürcü kızı” da unutmamalı… Kuaförde geçen hayata, rengârenk bakışlar var elinizdeki derlemede. Esasen kadınların deneyimleri üzerinden; “horoz”undan “kırığına”, pavyon kuaförlerinden gelin başı yapanlara ve tesettür modasına, “salaş doğal”dan ”üzüm salkımlı topuz”a, türlü marifetleri, türlü tipleri, türlü huyları, türlü hikâyeleriyle, kuaför “realitesi”…

Funda Şenol Cantek’in hazırladığı derlemeye, onun yanı sıra Yelda Şahin Akıllı, Feyza Akınerdem, Sevgi Can Yağcı Aksel, Ece Zeber, Aksu Bora, Gaye Boralıoğlu, Levent Cantek, Gökçe Çöçel, Ayla Deniz, Ümit Deniz, Rita Ender, Serra Akyüz Gönen, Burcu Hatipoğlu, Nurten Kara, Merve Öztürk, Ezgi Sarıtaş, Merin Sever, Burcu Şenel, Hülya Türker, Emel Uzun, Emek Yıldırım ve Şenay Yılmaz katkıda bulundu.
Bugünün Kitapları, 391 Sayfa, 32 TL

Biz Romanlar Siz Gacolar - Çingene/Roman Çocukların Kimlik İnşası / Derya Koptekin
Psikolog Derya Koptekin’in klişelerin ötesinde nasıl bir hayat yaşadıkları pek de bilinmeyen Çingene/Roman dünyasını çocuklar üzerinden inceleyerek daha yakından tanımamızı sağlayacak araştırması Biz Romanlar Siz Gacolar İletişim Yayınları’ndan çıktı. Etnik gruplarını nasıl adlandırıyorlar, ne gibi ayrımcı yaklaşımlara maruz kalıyorlar, gelecekten beklentileri neler gibi temel sorulardan yola çıkan Biz Romanlar Siz Gacolar hep önünden geçtiğimiz ama neyi örttüğünü pek de bilmediğimiz bir kapıyı ardına kadar açan temel bir kaynak niteliğinde…

Çingene, Roman, esmer vatandaş, şopar... Varlıkları hep bilinen ama dünyaları nadiren inceleme konusu olan, topluluk adları üzerinde bile bir uzlaşma bulunmayan bir etnik grup... Derya Koptekin, İzmir’in “Çingene mahalleleri”ndeki sosyal hizmet merkezlerinde yıllarca çalışmış, günlerini Çingene/Roman çocuklarla iç içe geçirmiş, “sahayı da bilen” bir psikolog olarak özellikle çocuklara yöneliyor ve bütün sorularını onlar hakkında bildiğimizi sandığımız tüm klişeleri bir yana bırakarak soruyor; cevabı onların seslerinde arıyor: Kendilerini hangi gruba ait görüyor, etnik gruplarını hangi isimle adlandırıyorlar? Hayalleri, beklentileri neler, ne tür ayrımcılık örnekleriyle karşılaşıyorlar? En önemlisi, Türkiye’nin ötekilerinden olan Çingene/Romanlar, kendi kimliklerini hangi ötekiler üzerinden kuruyor, toplumsal hiyerarşide kendilerini nasıl konumlandırıyorlar?

Biz Romanlar Siz Gacolar ile Derya Koptekin, “Gacoların” hep teğet geçtiği, baktığı ama görmediği bu dünyaya ışık tutuyor.
Araştırma İnceleme, 205 Sayfa, 20 TL

Demeyin Anama, İçerideyim / Cafer Solgun
İletişim Yayınları, uzun yıllarını siyasi mahkûm olarak geçiren Cafer Solgun’un anılarını Demeyin Anama, İçerdeyim adıyla kitaplaştırdı. 1978’den 1987 yılına kadar yaşadıklarını tüm çıplaklığıyla anlatan Solgun, 12 Eylül’ün hapishanedeki etkilerini, ilk özel tip hücre uygulamasını, açlık grevlerini ve ölüm oruçlarını anlatırken, aynı zamanda Türkiye’nin yakın geçmişini sorguluyor.

Tecrübeli bir mahpus, Cafer Solgun, yirmi yıla yakın süren hapishane deneyiminin aralıklarla 1978’den 1987’ye uzanan ilk faslını anlatıyor. Sinop, Davutpaşa, Metris, Sağmalcılar… 12 Eylül darbesinin “içeriden” görünüşü… Hapishanelerde ilk “özel tip hücre” uygulaması, açlık grevleri, ölüm oruçları… Direniş…

Hem olağanüstü günleri hem olağan rutini ve ilişkileri ile hapishanedeki hayat… Zulmün ve direnişin gündelik yordamları.  Racon ve “iç” hukuk… Cafer Solgun, sadece “içerideki” hayatı anlatmakla kalmıyor, bizi Türkiye’nin yakın geçmişiyle yüzleşmeye davet ediyor. “Hayat akıyordu ve mahpushanelerinde Türkiye’nin, varlıkları ülkülerine karışmış hasretler birikiyordu…”
Anı, 256 Sayfa, 23 TL

“Yüz Karası Değil, Kömür Karası” Zonguldak / Derleyenler: Atilla Barutçu, Figen Uzar Özdemir
İletişim Yayınları’nın Türkiye’nin dört bir yanındaki şehirlerin ve insanların hikâyelerini anlatan dizisi Memleket Kitapları, bu kez Zonguldak’ı okurlarla buluşturuyor. Atilla Barutçu ve Figen Uzar Özdemir tarafından derlenen bu kitapta Zonguldak, madenlerinde yaşanan zorluklardan gündelik hayatına, termik santral karşıtı muhalefetinden futboluna tüm yönleriyle inceleniyor. Zonguldak’ı ve Zonguldak özelinden yola çıkarak bir coğrafyayı tanımak için eşsiz bir kaynak…

Zonguldak, bir işçi şehri; Türkiye’de işçi sınıfı kültürünün belli başlı havzalarından biri. Elinizdeki derleme, “deresi siyah akan” diyarın elbette öncelikle bu yanına bakıyor: Zorunlu çalışma mükellefiyetinden özelleştirme sürecine, uzun bir sınıflaşma ve direniş tecrübesi… Günümüzde, termik santral karşıtı muhalefete de akan bir gelenek... Ama o kadar değil. Konut politikasından sanatsal faaliyetlere, her boyutuyla şehir kültürü de var derlemenin içinde. Zonguldak’ın gündelik hayatında kadınlık ve erkeklik halleriyle ilgili canlı gözlemler de var... Zengin tasvirleriyle, edebiyatta ve sinemada Zonguldak’ın görünümleri var... Görünmezlikleriyle şehrin görünmezliğini simgeleyen madenci çöpçü katırları var… Kömürspor-Zonguldakspor da var.

Atilla Barutçu ve Figen Uzar Özdemir’in derlediği Yüz Karası Değil Kömür Karası’na ayrıca İbrahim Akyürek, E. Atilla Aytekin, Akın Bakioğlu, Şeyma Balcı, Fahri Bozbaş, Hanen Çiftdoğan, Ayça Demir, Naz Hıdır, Alaaddin Kara, Ayhan Kaya, Caner Özdemir, Hasan Anıl Sepetci, H. Tarık Şengül, Mete Arif Tokmak, Güzin Yamaner, Ayça Erinç Yıldırım, Evrim Yılmaz katkıda bulundu.
Memleket Kitaplar, 349 Sayfa, 29 TL

Çağdaş Toplum Kuramından Portreler / Derleyenler: Anthony Elliott, Bryan S. Turner
İletişim Yayınları, aralarında Heidegger, Adorno,  Derrida, Foucault ve Edward Said’in de bulunduğu, günümüz toplum kuramının en önemli isimlerinin eserleri ve hayatları üzerine yazılmış makalelerden oluşan Çağdaş Toplum Kuramından Portreler’i yayımlıyor.  Anthony Elliott ve Bryan S. Turner’ın derlediği bu kitapta ilk kez yer alan bu makaleler, toplum kuramlarını Marksizm ve yeni-Marksizm, yapısalcılık ve postyapısalcılık, modernite ve postmodernite, feminizm ve psikanaliz, fenomenoloji ve yorumbilim başlıkları altında incelerken, çok yönlü düşünmeye giden yolun kapılarını ardına kadar açıyor.

Çağdaş Toplum Kuramından Portreler günümüz toplum kuramının önde gelen entelektüelleri ve kuramcıları hakkında kapsamlı bir kılavuz sunuyor. Çağdaş toplum kuramındaki başat eğilimleri ele alan Anthony Elliott ve Bryan S. Turner önde gelen kuramcıların, düşünce hareketlerinin ve yorum geleneklerinin çalışmalarına yön veren temel konu ve gelenekler hakkında her biri yetkin kalemlerin elinden çıkmış ve ilk kez bu kitapta yayımlanan makalelere yer veriyorlar. 20. Yüzyıl felsefesi, iktisadı, siyaseti ve sosyolojisini Marksizm ve yeni-Marksizm, yapısalcılık ve postyapısalcılık, modernite ve postmodernite, feminizm ve psikanaliz, fenomenoloji ve yorumbilim başlıkları altında inceleyen Çağdaş Toplum Kuramından Portreler Heidegger’den Adorno’ya, Derrida’dan Foucault’ya, Anthony Giddens’tan Edward Said’e çağdaş toplum kuramında iz bırakan düşünürlerin hayat öyküleri ve yapıtları hakkında derinlikli analizler sunarken kuramsal düşünceye zengin ve ufuk açıcı bir katkıda bulunuyor.

Toplumsal olgular, kültürel yapılar ve kuramsal söylemler arasındaki bağlantıları inceleyen Çağdaş Toplum Kuramından Portreler’de okur hem toplumsal-kuramsal eğilimlerin parametreleri hem de toplum eleştirisinin doğası hakkında faydalı ve öğretici bir kılavuz bulacaktır.
Çeviri: Barış Özkul, Başvuru, 566 Sayfa, 38,50 TL

Çiftlerde Tükenmişlik - Sebepleri ve Çözümleri / Ayala Malach Pines
İletişim Yayınları, klinik psikolog Ayala Malach Pines’in çiftlerde sıklıkla karşılaşılan duygusal tükenmişliği derinlemesine incelediği çalışması Çiftlerde Tükenmişlik’i yayımlıyor. İlişkiler neden sonsuza dek sürmüyor, romantizm neden ölüyor, çiftler arasındaki bağ neden korunamıyor gibi temel soruların peşine düşen Pines, bu soruların cevaplarını arıyor, yol gösteriyor. Hem ilişkilerinde sorun yaşayan çiftler hem de terapistler için temel bir başvuru kaynağı…

İçinde yaşadığımız kültürde yetişmiş birçok insanın aşk ve evliliğe dair beklentileri epey yüksek. Hepimiz beraberliklerimize büyük hayallerle başlıyor, ilişkilerimize büyük anlamlar yüklüyoruz. Ancak bir süre sonra sevdiğimiz insanın üzerindeki yaldızlar dökülmeye, ilişkimizin tepesindeki mutluluk halesi solmaya başlıyor. Peki bu yokuş aşağı süreç işin tabiatından mıdır, başka bir deyişle ilişkilerin sıradanlaşması kader midir?

“Tükenmişlik sendromu” daha çok iş bağlamında karşımıza çıksa ve o alana özgü sayılsa da, duygusal ilişkilerde de karşılaşılabilen bir kavram. Aşklarının sonsuza dek sürmesini umut eden ve ilişkileriyle fazla özdeşleşen idealist kişiler, günlük yaşamın çıplak gerçekleriyle yüz yüze kalınca kaçınılmaz görünen bir sonla, yani büyük bir hayal kırıklığıyla karşılaşıyor. İşte beklentiler ile gerçeklik arasında oluşan bu makas, hem fiziksel hem de duygusal ve zihinsel tükenmişliğe kapı aralıyor. Bu tuzaktan korunmanın yolları nelerdir? Romantik imgeler tükenmişlik sürecini ne yönde etkiliyor? Aşkta ve işte tatmin edici ve dengeli bir hayat sürmek nasıl mümkün olabilir? Tükenmişlikte çevrenin etkisi nedir? Kadınlar ve erkekler tükenmişlikle nasıl başa çıkıyorlar? Romantizmi canlı tutmanın, sevgi ve bağlılığı korumanın ipuçları nelerdir? Elinizdeki kitap, bu sorulara cevap arıyor.

Klinik psikolog Ayala Malach Pines, Çiftlerde Tükenmişlik’te uzun yıllara yayılan akademik araştırmalarının sonuçları ışığında çift terapisine dair deneyimini aktarıyor. Çiftleri tükenmeye götüren nedenleri, tükenmişliğin tehlike sinyallerini ve belirtilerini derinlemesine irdelerken bu kaçınılmaz gibi görünen olgunun önüne geçmenin etkin yollarını gösteriyor. Hem terapistler hem de ilişkilerinde sıkıntı yaşayıp bunları aşmak isteyenler için vazgeçilmez bir başvuru kaynağı.
Çeviri: Meral Güneş, Psykhe, 328 Sayfa, 27,50 TL

"Demokraside Halk Her Zaman Egemendir" (Yalan!) / Emilio Gentile
İletişim Yayınları Emilio Gentile’nin halkın “demokrasi sahnesi”ndeki rolünü sorguladığı Demokraside Halk Her Zaman  Egemendir” (Yalan!) başlıklı kitabını yayımlıyor. Oy vermenin amacını ve halkın oy verdikten sonraki sürece ne derece müdahil olabildiğini sorgulayan Gentile, halkın egemenliğinin gün geçtikçe göstermelik bir kavrama dönüştüğünü vurguluyor. Günümüz siyasetini ve bu siyasette halkın rolünü anlamak için bir başucu kitabı…

Bugün hemen hemen bütün ülkelerde, siyasal partiler ve siyasal hareketler kendilerini demokrat olarak tanımlıyor. Abraham Lincoln demokrasiyi “halk tarafından, halk için, halkın yönetimi” olarak tanımlamıştı. Günümüz demokrasilerinde durum böyle mi? Ünlü bir faşizm tarihi uzmanı olan Emilio Gentile, şimdi halkın ancak bir sahne demokrasisinde küçük bir rol alabildiğini iddia ediyor. Oy verme sahnesine sıra gelince halk sahneye çıkarılıyor, sonra hemen sahneden indiriliyor. Bu nedenle, partiler ve hükümetler oligarşisi, siyaset sınıfı içinde yolsuzluk, liderlerin demagojileri, halkın ilgisizliği, kamuoyu manipülasyonları, reklama dönüşen siyasal kültürün bozulması öne çıkıyor. O çok övülen temsilî demokrasi ve halkın egemenliği birçok yerde sahne demokrasisine dönüşmüş durumda.

Günümüz demokrasilerinin bu özellikleri salt içinde bulunduğumuz dönemin koşullarının bir sonucu mu? Gentile, bu özelliklerin demokraside doğuştan var olduğunu gösterip, bunlara karşı mücadelenin demokrasiyi esas diri tutan etmen olduğuna işaret ediyor.
Çeviri: Volkan Çandar, Politika, 134 Sayfa, 15,5 TL

Niçin Büyüyelim? - Çocuksu Bir Çağ İçin Altüst Edici Düşünceler / Susan Neiman
İletişim Yayınları daha önce Ahlâkî Açıklık kitabını yayımladığı Susan Neiman’ın Niçin Büyüyelim? adlı eserini okurlarla buluşturuyor. Neiman, çağımızda insanların sürekli bir “vesayet” altında yaşadıklarını ve yaşamlarını şekillendirecek temel konular hakkında bile seçim yapma şanslarının ellerinden alındığını düşünürken, okurlarına bu vesayeti ortadan kaldırmanın yollarını sunuyor, yani “büyümeyi”, yetişkin bireyler olduğumuzu hatırlamamızı öneriyor. Modern insanı cesaretlendiren, tekrar tekrar okunacak bir kitap…

Ehemmiyetsiz konularda bize fuzulî “seçme” fırsatları sunarken, hayatımızı ve dünyanın geleceğini ilgilendiren hayatî konularda karar özgürlüğümüzü giderek daraltan bir sistemde yaşıyoruz, Susan Neiman’a göre. Kısacası, giderek daha vesayetçi hale gelen bir hükümranlık altında yaşıyoruz. Neiman, bizi bu gidişe boyun eğmemeye, büyümeye çağırıyor... Yetişkin insanlar olduğumuzu hatırlamaya, reşit olmanın gereğini yapmaya...

Gerçek anlamıyla büyümek, özgürlük ve sorumluluk etiğini içselleştirmek demek. Kitap, bunun yolları olarak eğitim, seyahat ve iş (emek ve etkinlik) deneyimlerine eğiliyor. Eğitimin, seyahatin, emeğin-etkinliğin anlamlı, yaratıcı ve insanı olgunlaştıran biçimlerini arıyor.

Solun “iyi, güzel ve doğru”ya dair iddiasını yeniden yükseltmesi gerektiğini savunduğu Ahlâkî Açıklık kitabındaki arayışını sürdüren felsefeci, burada da öncelikle Aydınlanma’nın itibarını iade etme ve onu doğru anlama derdinde. Bu bağlamda Aydınlanma’nın “ceberrut yüzü” Rousseau’yu yeniden yorumlayışı başlı başına ilgiye değer. Arendt’in doğarlık kavramına özel bir önem atfettiği bu kitapta, Neiman düşünsel macerasının kerterizini yine Kant’tan alıyor.
Çeviri: Nagehan Tokdoğan, Politika, 208 Sayfa, 20 TL


Friedrich de la Motte Fouqué’den Yüzüklerin Efendisi’ne İlham Veren Kitap: Tılsımlı Yüzük

Perşembe, Haziran 15, 2017
Erken dönem Alman romantizminin önde gelen yazarlarından Friedrich de la Motte Fouqué, dünyaya sesini ilkin su perisinin efsanesini öykülediği Undine’yle duyurdu.

“İnsan, içindeki özlem onu nereye çekiyorsa oraya gitmeli. Bu niyetle yola çıkmışsa, omuzlarındaki yükleri, yeryüzünün bütün nimetlerini elinin tersiyle silip atabilmeli.”

Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi’ne ilham kaynağı olan Tılsımlı Yüzük de yazarın İskandinav sagalarına ve mitlerine, Ortaçağ’ın şövalye anlatılarına ve bu anlatıların temsil ettiği değerlere yönelik ilgisini yansıtan bir eser. Arka planındaki Haçlı Seferleri’yle perilerin, hayaletlerin, orman cinlerinin taçlandırdığı bu şövalye romanı; adalet ve barış uğruna yollara düşen cesur kahramanların, bu yollarda göğüslenilen güçlüklerin, kurulan kadim dostlukların, sadakatin ve elbette filizlenen güçlü aşkların da destanıdır.

FRIEDRICH DE LA MOTTE FOUQUÉ: 1777’de Norman kökenli, Fransız Protestanı mülteci bir ailenin ilk çocuğu olarak dünyaya geldi. 1794’te Weimar dükünün muhafız alayında sancaktar olarak görev yaptı; aynı yıl Fransa’ya karşı ilk ittifak içinde savaşa katıldı. 1797’de İngiliz dili öğrenimi görmeye başladı. Erken dönem romantik hareketle ilk kez bu dönemde karşılaştı. İzleyen yıllar, Fouqué’nin aralarında E.T.A. Hof¬f¬mann gibi ünlü isimlerin bulunduğu romantik çevreye eklemlendiği yıllardır. 1804’te Pellegrin takma adıyla yazdığı Dramatische Spiele (Oyunlar) yayımlandı. Bu tarihten sonra Fouqué, peş peşe eser vermeye başladı ve popülerlik kazandı. Eserlerinde Nordik mitoloji, Ortaçağ efsaneleri, şövalyelik ve kahramanlık gibi Romantik dönemin en sevdiği konuları işledi. 1809’da yazdığı Undine, 1812’de E.T.A. Hoffmann tarafından Undine Operası adıyla bestelendi. Fouqué, 1813’te büyük şövalye romanı Tılsımlı Yüzük’ü yazdı. 1820’den sonra Fouqué’nin popülerliği gitgide azaldı ve mistisizme yöneldi. 1843’te Berlin’de öldü.

Tılsımlı Yüzük / Friedrich de la Motte Fouqué
Çeviri: Zehra Kurttekin 
Tür: Roman
Sayfa sayısı: 501 Sayfa
Fiyatı: 34 TL
Yayın tarihi: 15 Haziran 2017


Engin Türkgeldi’den Bir Solukta Okunacak Öyküler: Orada Bir Yerde

Perşembe, Haziran 15, 2017
Engin Türkgeldi’nin Orada Bir Yerde’si, benzerine pek az rastladığımız bir öykü dünyası çıkarıyor karşımıza. Alabildiğine görsel, dünya edebiyatının tanıdık öykülerine ve atmosferine göndermelerle ilerleyen, fantastiğin kıyısında bir öykü dünyası bu. Terk edilmiş kasabalar, köleler, peygamberler, cüceler, krallar ve dağ bayır dolaşan bilge kişiler… Bir solukta, düşünerek, şaşırarak okuyacaksınız.

“Bir kâğıt, üzerinde yazanlardan dolayı ne övünebilir ne de utanabilir.”

“Çenemde demir halatlar vardı sanki, tek tek, yavaş yavaş koptuklarını duyuyordum. Üzerimdeki adamın ağırlığından nefesim bağırmaya yetmiyordu. Cansız bir inleme sürünerek ancak çıktı ağzımdan. Pas tadı geliyordu belli belirsiz. Gözlüklü, dişime asılmaya devam ediyordu. En sonunda bir çatırtı duydum, çene kemiğim parçalanmıştı sanki. İçimde bir boşluk hissettim.”

ENGİN TÜRKGELDİ: 1980’de doğdu. Üsküdar Amerikan Lisesi’nden ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Öyküleri Hayalet Gemi, Sarnıç Öykü, Öykülem, Karahindiba Mürekkepbalığı dergilerinde ve altZine.net’te yayımlandı. Gölgeler Ordusu adlı e-kitabı 2003’te altKitap’tan çıktı. Bir Kitabın Eşiğinde ve O Yaz adlı kolektif projelere metinleriyle katkıda bulundu. 2012’den itibaren altZine ve altKitap yayın kurulunda görev yapıyor. Orada Bir Yerde ilk matbu kitabıdır. 

Orada Bir Yerde / Engin Türkgeldi  
Tür: Öykü
Sayfa sayısı: 93 
Fiyatı: 10,5 TL
Yayın tarihi: 13 Haziran 2017


Şairlerin Şairi Wallace Stevens Yıllar Sonra Türkçede!

Pazartesi, Haziran 12, 2017
Dünyanın en büyük, en önemli şairlerinden Wallace Stevens, Gökçenur Ç.'nin uzun yıllar süren emeği ve özenli çevirisiyle Türkçede hayat buldu. Wallace Stevens'ın seçme şiirleri “Bir Karakuşa Bakmanın On Üç Yolu” adlı kitapta bir araya geldi ve kitap Yitik Ülke Yayınları'nca yayımlandı. 1879'da doğan ve 1955'te aramızdan ayrılan şair, imgeci şiirin en başarılı temsilcilerinden biri. Stevens, yazdıkları pek çok dile çevrilen, geniş okur kesimlerine ulaşan önemli bir isim. Onun kendine has üslubu ve güçlü anlatımı şiirlerindeki özgünlükle buluşunca ortaya muhteşem bir şiir dünyası çıkıyor. Türk şiir okurunun beğenisine sunulan “Bir Karakuşa Bakmanın On Üç Yolu”, şairin tüm şiirlerinden özel bir seçkiyi barındırıyor. Stevens, dünyaca ününe rağmen ülkemizde yeni tanınan kült şairlerden. Şiir yazan, şiiri araştıran, şiir üzerine düşünen herkesin okuması gereken bir toplam “Bir Karakuşa Bakmanın On Üç Yolu”. 

Kitaba bir önsöz yazan usta kalem Enis Batur, şunları dile getiriyor: “Wallace Stevens, hem şiirinde, hem şair kimliğiyle yaşamında gizlenmeyi seçmişti, onca giz bundan. Gökçenur Ç, şiirlerini Türkçeye taşırken müthiş iş çıkarmış: Kendi şiirsel edâsını çevirdiklerinin arasına saklamayı bilmiş: O, Can Yücelcesiyle: Bir Türkçe söyleyen.”

“Bir Karakuşa Bakmanın On Üç Yolu”, içindeki gizle, şiir pratiği üzerine sıkı bir kılavuz kitap. Tüm şiir okurlarına ısrarla önerilir. 

Bir Karakuşa Bakmanın On Üç Yolu, Wallace Stevens, Çeviri: Gökçenur Ç., şiir, Yitik Ülke Yayınları, Haziran 2017, 318 sf, 24 TL 


Küçük Şeylerin Tanrısı'nın yazarı Arundhati Roy'dan Mutlak Mutluluk Bakanlığı

Pazartesi, Haziran 12, 2017
Arundhati Roy ilk romanı Küçük Şeylerin Tanrısı ile 1997’de Booker Ödülü’nü kazandıktan 20 yıl sonra ikinci romanını okurlarıyla buluşturuyor. 

Mutlak Mutluluk Bakanlığı, bizi yıllarca süren bir yolculuğa çıkarıyor – hikâye Eski Delhi’nin kalabalık mahallelerinden dışarıya uzanarak yeni filizlenmeye başlayan metropollere ve oradan da savaşın barış, barışın savaş anlamına geldiği, arada bir de “olağan hal” ilan edilen Keşmir Vadisi’ne ve Orta Hindistan ormanlarına açılıyor.

Bir zamanlar Afitab olan Encüm, evim dediği bir şehir mezarlığında pare pare olmuş bir halıyı seriyor yere.

Gece yarısından sonra birdenbire kaldırımın üzerinde çöpten bir beşik içinde bir bebek ortaya çıkıyor. Gizemli S.Tilottama kendisine âşık olan üç erkeğin yaşamında varlığıyla olduğu kadar yokluğuyla da yer tutuyor.

Bir ülkenin ve insanlarının bazen fısıldayarak, bazen haykırarak, gözyaşları ve kahkahalarla anlatılan destansı öyküsü

Mutlak Mutluluk Bakanlığı, hem sancılı bir aşk hikâyesi hem de belirleyici bir protesto niteliğinde. Bu hikâye bazen fısıldayarak, bazen haykırarak, gözyaşları ve kahkahalarla anlatılıyor.Hikâyenin kahramanları dünyanın sillesiyle yaralanıp aşkla ve umutla onarılan insanlar. O nedenle kırılgan oldukları kadar katılar ve asla teslim olmuyorlar.  Bu büyüleyici, harikulade kitap bir romanın ne yapabileceğini ve ne olabileceğini yeniden keşfediyor.Ve her sayfasında Arundhati Roy’un mucizevi hikâye anlatma yeteneğini yansıtıyor.

“Parçalanmış bir hikâye nasıl anlatılır? Yavaş yavaş hikâyedeki herkese, hayır, hikâyedeki her şeye dönüşerek. Hem bir aşk hikâyesi hem kışkırtıcı bir roman olan Mutlak Mutluluk Bakanlığı, olayları bazen fısıldayarak, bazen haykırarak, gözyaşları ve kahkahalarla anlatıyor. Dünyanın sillesiyle yaralananlar, aşkla onarıyorlar kendilerini.”  Goodreads

ARUNDHATI ROY
1959’da Hindistan’ın güney eyaletlerinden Kerala’da doğdu. Annesi Süryani, babası Bengalli bir Hinduydu. Annesi Mary Roy’un kurduğu özel bir okulda, resmî okullardaki baskılardan
uzakta bir eğitim gördü. 1992’de yazmaya başladığı Küçük Şeylerin Tanrısı adlı romanını 1996’da tamamladı; bu yapıtıyla 1997 Man Booker Ödülü’ne değer görüldü. Hindistan’daki nükleer denemelere tepkilerini The End of Imagination (Hayal Gücünün Sonu) adlı kitabında; hidroelektrik santrali projelerine karşı görüşlerini de The Cost of Living (Yaşamanın Bedeli) adlı yapıtında dile getirdi. Küreselleşme ve savaş karşıtı eylemlere önderlik eden, 2004’te Sydney Barış Ödülü’ne değer görülen Roy, 2005 Haziran’ında İstanbul’da toplanan Irak Dünya
Mahkemesi’nde Vicdan Jürisi başkanlığını üstlendi.

MUTLAK MUTLULUK BAKANLIĞI / Arundhati Roy  
Çeviri: Suat Ertüzün 
Tür: Roman
Sayfa sayısı: 480 
Fiyatı: 33,5  TL
Yayın tarihi: 6 Haziran  2017

Sel Yayınları’ndan Haziran Yenileri

Çarşamba, Haziran 07, 2017
Sel Yayınları Haziran ayını altı kitapla karşılıyor. “Ahraz” ile tanıyıp sevdiğimiz Deniz Gezgin’in yeni romanı “Yerkuşağı” ve “Sineklerin Tanrısı” ile bilinen William Golding’in “Deniz Üçlemesi”nin birinci kitabı “Geçiş Ayinleri” ayın edebiyat kitapları ve okurların gözden kaçırmaması gerekenleri… Fikret Adil Kitaplığı “Avâre Gençlik & Gardenbar Geceleri” ile sürerken, KentSel serisi de Edward W. Soja’nın “Eleştirel Toplumsal Teoride Mekânın Yeniden İleri Sürülmesi” alt başlıklı kitabı “Postmodern Coğrafyalar” ile sürüyor. Peter-André Alt’ın yedi ciltlik “Kötünün Estetiği” dizisinin dördüncü kitabı “Edebiyatta Kötünün Yeniden Doğuşu: Cehennem Azabı, Şeytan Ayinleri ve Sefahat Alemleri” de bu ayın en ilgi çekici kitaplarından. Dominic Pettman’ın “Gündelik Yaşamda Sosyal Medyaya Odaklanmak” alt başlıklı deneme kitabı “Sonsuz Dikkat Dağınıklığı” internetle değişen kültüre odaklanıyor… Tüm kitaplar 


YERKUŞAĞI * Deniz Gezgin
İlk romanı Ahraz’la dikkatleri üzerine toplayan Deniz Gezgin’den, ağırlığını vermeden yaşamayı, göze görünmeyenlerin bolluk saçan varlığını, yabanıl sesi duyuran bir roman: Sırtına yük olduğumuz hayvanın gözünden eğilip dünyayla yüzleşme çağrısı.

Sesleri duydu diye av sofrasından kovulan Moy, kanadını bir ağızdan güç bela kurtaran Şuri ve her şeyden bir şey toynaklı sarmaşık Hagrin’le yokyere bir yolculuk.

Bir tuz metin: İçimize sinen beşeri sökmek için.

DENİZ GEZGİN, 1981’de İstanbul’da doğdu. Ege Üniversitesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. İlk romanı Ahraz’ın (2012) yanı sıra Bitki Mitosları (2007), Hayvan Mitosları (2007), Su Mitosları (2009) adlı araştırma kitapları vardır.
Çağdaş Türk Edebiyatı, Roman, 91 sayfa, 12 TL


GEÇİŞ AYİNLERİ * Deniz Üçlemesi 1 * William Golding
Vaftiz babasının torpiliyle yerleştirildiği resmi görevine başlamak üzere olan Edmund Talbot’u taşıyan savaş gemisinden bozma köhne yolcu gemisi, İngiltere’den Yeni Dünya’ya varmak üzere demir alır. Bir lord edasıyla güverteye adım atan genç adam bütün yolculuğu günlüğüne kaydeder. Gemiciler, askerler ve göçmenlerle dolu gemide daha ilk günden kaptanla iktidar mücadelesine giren küstah Talbot, su üzerindeki bu küçük dünyanın koşullarını kabullenmeye çalışırken beklenmedik olaylarla karşılaşacaktır. İngiliz sosyal ve sınıfsal yapısına has özelliklerin, güvertenin tümüne ve kamaralara sızdığı bu klostrofobik gemi, bir utanç tiyatrosuna sahne olacaktır.

Deniz Üçlemesi’nin birinci kitabı olan ve Nobelli yazar William Golding’e Booker Ödülü de kazandıran Geçiş Ayinleri, insanın karanlık yönlerini açığa çıkaran, doğruyla yanlışı alaşağı eden, kutsalı parodileştiren olağandışı bir kurgunun, yazarın edebi dehası ve dil işçiliğiyle yoğrulduğu, klasikleşmiş bir eser.

WILLIAM GOLDING, 1911 yılında İngiltere’de doğdu. II. Dünya Savaşı sırasında Kraliyet Deniz Kuvvetleri’nde görev aldı. 1961 yılına kadar öğretmenlik yaptı. Bu tarihten sonra kendini tamamen yazıya adadı. 1954’te yayımlanan ilk romanı Sineklerin Tanrısı yönetmen Peter Brook tarafından 1963 yılında beyazperdeye aktarıldı. Golding, 1983 yılında Nobel Ödülü’ne layık görüldü ve 1988’de “Sir” unvanı aldı. 1993 yılında hayata gözlerini yumduğunda ardında çeşitli alanlardaki eserlerinin yanı sıra on iki roman bıraktı.

“Deniz Üçlemesi”nin ilk cildi olan Geçiş Ayinleri Booker McConnell Ödülü’nü almıştır. “Deniz Üçlemesi” Geçiş Ayinleri’nin ardından Yan Yana ve Aşağıdaki Yangın ile devam edecektir.
Özgün Adı: Rites of Passage A Sea Trilogy, Türkçesi: Bülent Doğan, Çağdaş Dünya Edebiyatı, Roman, 255 sayfa, 20 TL


AVÂRE GENÇLİK & GARDENBAR GECELERİ * Fikret Adil
Sanat camiasının 1930’lardaki ilk bohemlerinin hem birinci elden tanıklığı, hem de “edebi envanter”i olan Asmalımescit 74’le başladığımız “Fikret Adil Kitaplığı”, Intermezzo’nun ardından, Avâre Gençlik & Gardenbar Geceleri ile sürüyor.

Fikret Adil’in 1960’ların başlarında geçen, girift bir aşk hikâyesi ekseninde dönemin gece hayatını ve genç kuşağın medenileşmeyle ilişkisini tüm çarpıcılığıyla işleyen Avâre Gençlik ile “Batı medeniyetine bar kapısından girişimiz”in ilk adımı olan efsanevi “Gardenbar”ın tarihçesi niteliğindeki Gardenbar Geceleri, Cumhuriyet’in erken dönemlerinin renkli dünyasına ışık tutuyor.

1911’de, Balkan Savaşı’nın yol açtığı hastalık ve sefaletin azaltılması amacıyla bir yardım girişiminde bulunuldu: “Şehrin yüksek ve tanınmış aileleri, el örgüleri, işleme yapacaklar. Bunlar Kızılay yararına sergilenip satılacak.” Sergileme ve satış için Tepebaşı’nda bir “pavyon” yapıldı.

“Gardenbar ile Kızılay arasında ne ilişki var, diyeceksiniz. Çok.
Çünkü Gardenbar, işte bu pavyonda açıldı. Kızılay şehrin kibar kadınlarının el işlerini sergilemek için yaptığı bu pavyonu satmış, aynı yerde, orayı alanlar, Avrupa’dan getirdikleri kadınları sergilemeye başlamışlardı.”
Çağdaş Türk Edebiyatı, Fikret Adil Kitaplığı: 03, 207 sayfa, 16 TL


EDEBİYATTA KÖTÜNÜN YENİDEN DOĞUŞU: Cehennem Azabı, Şeytan Ayinleri ve Sefahat Alemleri * Peter-André Alt
Aydınlanma döneminde insanın “içindeki kötülük” formunu alan Şeytan, yeniden somutlaşıyor.

Peter-André Alt’ın yedi ciltlik Kötünün Estetiği dizisinin dördüncü kitabı Edebiyatta Kötünün Yeniden Doğuşu: Cehennem Azabı, Şeytan Ayinleri ve Sefahat Alemleri’nde, sonsuz ceza fantazmasını kor ateşiyle harlayan cehennem tasvirlerinin yanı sıra 19. yüzyıl itibarıyla hem gerçeklikte hem edebiyatta kendini gösteren, metruk kiliselerde bilindik Hıristiyan tapınma biçimlerinin tersine çevrilmesiyle gerçekleştirilen satanistik ritüeller ile dindar ahlakın zıddı niteliğindeki sefahat alemleri ele alınıyor.

Patrick Süskind’in Koku’sundaki cehennemî tekrar; Marquis de Sade’ın Justine ve Juliette’i ile Huysmans’ın Tersine’sinde konu edilen sapkınlık ayinleri kitabın temel motiflerini oluştururken; William Blake, Jean-Paul Sartre, Thomas Mann, Sacher-Masoch ve Oscar Wilde gibi düşünür, yazar ve şairlerin kuram ve eserleri üzerinden bir okuma yapılıyor.

Kötünün Estetiği dizisi, gerek romantik gerekse modern dönem yazarlardan yola çıkarak Modern Avrupa Tarihi’nin karanlık yüzünün güzelliğini anlatmayı sürdürüyor.
Özgün Adı: Ästhetik des Bösen, Türkçesi: Sabir Yücesoy, KÖTÜNÜN ESTETİĞİ: 04, 109 sayfa, 12 TL


POSTMODERN COĞRAFYALAR * Eleştirel Toplumsal Teoride Mekânın Yeniden İleri Sürülmesi * Edward W. Soja
Toplumsal bilimlerde “mekân” uzun süre tarihselciliğin gölgesinde kaldı. Düşünürler hep tarihsel olana, süreçlere odaklanıp mekânı yapay, ampirik düşünceye ve diyalektiğe aykırı görürken coğrafyacılar da kendi disiplinlerine saplanıp kaldılar.

Postmodern Coğrafyalar’da Edward W. Soja, mekânın eleştirel teoride yeniden boy gösterme sürecini ele alarak, bu süreçteki tartışmaları gözler önüne seriyor. Foucault ve Lefebvre’den Giddens ve Castells’e dek yirminci yüzyılın pek çok düşünürünün coğrafya ve kent planlamasına bakışını inceleyen Soja, postmodern dönemin coğrafi veçhesine odaklanarak tarihi mutlaklaştırıp coğrafyayı geri plana iten yaklaşımların kapsamlı bir eleştirisini yapıyor ve eleştirel toplumsal teoriyi mekânı içerecek bir kapasiteyle donatıyor.

Coğrafya disiplininin sınırlarını aşan bu çalışmasında Soja, Marksist coğrafyacıların mekân konusundaki eksiklerini irdelemenin yanı sıra toplumsal mekâna odaklanan kendi diyalektik düşüncesinin de temellerini atıyor.

Mekânın zamanla ilişkisinin kentsel teoriyi ne açılardan derinleştirebileceği ve kent mücadelesinde ne tür perspektifler sunabileceği üzerine düşünenler için.

EDWARD W. SOJA, (1940-2015) doktorasını Syracuse Üniversitesi’nden almış, ilk araştırmalarını Kenya’da şehir planlaması üzerine yapmış ve sonrasında da uzun yıllar California Üniversitesi’nde şehir planlaması profesörü olarak görevini sürdürmüştür. Şehir planlaması, siyasi coğrafya ve kent teorisi alanlarında dünyanın sayılı araştırmacılarından biri olan Soja, başta Los Angeles olmak üzere kent mekânlarının ve toplumlarının postmodern eleştirel analizine odaklanmıştır. Soja mekânsal oluşumlar ve sosyal adalet konusunda önemli çalışmalar yapmış, 2015 yılında coğrafya alanının Nobel’i olarak da bilinen Vautrin Lud Ödülü’ne layık görülmüştür.

Edward Soja’nın başlıca eserleri şunlardır: Thirdspace: Journeys to Los Angeles and Other Realand-Imagined Places (1996), Postmetropolis: Critical Studies of Cities and Regions (2000), Seeking Spatial Justice (2010), My Los Angeles: From Urban Restructuring to Regional Urbanization (2014).
Özgün Adı: Postmodern Geographies: The Reassertion of Space in Critical Social Theory, Türkçesi: Yunus Çetin, KENTSEL: 10, 352 sayfa, 26TL


SONSUZ DİKKAT DAĞINIKLIĞI * Gündelik Yaşamda Sosyal Medyaya Odaklanmak * Dominic Pettman
Sosyal medyaya öylesine odaklanmış haldeyiz ki dikkatimizi başka bir şeye yoğunlaştırmak artık büyük mesele. Yapılması gerekenler kenarda beklerken her tür ekran vasıtasıyla sürdürdüğümüz kesintisiz çevrimiçi hayatlarımızda büyük bir irade savaşı veriyoruz.

Peki, her şey bu hale nasıl geldi? Kuşkusuz hiçbir şey bir anda olmadı. Bir dönem aklımızı çelmek, dikkatimizi dağıtmak, bunu yaparken de bizi tektipleştirmek ve her türlü tahakküme açık hale getirmek konusunda tek mecra olan televizyondan sosyal medyaya geçiş, dikkat sürelerini ve dikkat biçimlerini yavaş ve sinsice ama radikal bir biçimde değiştirdi. Sosyal medyanın yeni gücü karşısında, meşhur “aptal kutusu” bugün artık ikinci planda.

Sonsuz Dikkat Dağınıklığı, internetin ve sosyal medyanın yarattığı yeni ilişkilenme ve toplumsallaşma biçimlerini ele alırken, bu bitmek bilmez gezinti halinin ne tür bir birey yarattığı ve sosyal medyayla ilişkilenmenin siyasi dönüşümlere ne türden bir etkisi olduğu gibi sorulara cevap arıyor.

DOMINIC PETTMAN, kültür, eleştiri ve medya teorisinde uzmanlaşmış bir araştırmacı ve akademisyendir. New York’taki New School for Social Research’te Kültür ve Medya alanında dersler veren Pettman dijital kültür, yeni medya, modern edebiyat, görsel kültür, işitsel kültür, popüler ve popüler olmayan kültürler, duygulanım teorisi, libidinal ekonomiler gibi alanlarda çalışmalarını sürdürmektedir.

Çeşitli dergilerde çok sayıda makalesi bulunan Pettman’ın başlıca eserleri şunlardır: Humid, All Too Humid (Punctum Books 2015), In Divisible Cities (Punctum Books 2013), Look at the Bunny (Zero Books 2013), Human Error (Minnesota 2011), Love and Other Technologies (Fordham 2006).
Özgün Adı: Infinite Distraction Paying Attention to Social Media, Türkçesi: Yunus Çetin,  Deneme, 126 sayfa, 12 TL


Mirgün Cabas’ın Kaleminden 2001 : Eski Türkiye’nin Son Yılı

Çarşamba, Haziran 07, 2017
“Türkiye nasıl değişti? Bazı şeyler nasıl da hiç değişmemiş? Her şey başka türlü olabilir miydi? Ve tabii asıl soru: Biz buraya nereden geldik?”

Mirgün Cabas, 2001’in, Eski Türkiye’nin son yılının hikâyesini anlatıyor. Önce iktidarın, sonra düzenin, nihayetinde rejimin değiştiği bir sürecin sıfır noktasında ne vardı?

Masadan havalanıp krize konan anayasa kitapçığı… Başbakanlık önünde sıraya giren protestocular… Banka enkazları vardı. First class kaçıp ekonomi sınıfında polislerin arasında geri getirilen işadamları… İsimlerinden fal tutulan yolsuzluk operasyonları… Piyasaların görevden aldığı bakanlar… “Başbakan sağlıksız mı yoksa sadece bakımsız mı?” tartışmaları vardı. TÜSİAD’ın her konuda fikrinin olduğu ve bunları açıklayabildiği günler… “Tek kişi partisi olmayacağız,” diyen AKP’nin Anayasa Mahkemesi sayesinde “normal doğum”la dünyaya gelişi… Askerlerin siyasetçilere bitmeyen kini...  

Tüm bunların arasından uzaylıya taş atan köylü, İtalya’ya Fiorentina biletiyle gidip Milan üzerinden dönen Fatih Terim, “profesör” lakaplı kapkaççılar, konuklarına, “Efendim siz şarlatan mısınız?” diye soran anchorman’ler, mallarını karılarıyla paylaşmak istemeyen ama dondurulmuş embriyoya miras bırakma peşindeki milletvekilleri, Öcalan’ı İmralı’dan kaçırma teklifini reddeden PKK’lılar,  cezaevinde kafa kesen çeteciler bize bakıyor.

Aktörlerinin ve tanıklarının da katkılarıyla 31 kısım tekmili birden, Eski Türkiye’nin yoğun bakımdaki günlerinin hikâyesi…

MİRGÜN CABAS : Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. Gazeteciliğe 1993’te Milliyet gazetesinin Ankara bürosunda başladı, 1996’da ATV’de televizyona adım attı. Başkentte siyasi parti, başbakanlık ve parlamento muhabirliği yaptı. 1998’de çalışmaya başladığı NTV’de çok sayıda bülten ve farklı formatlarda program hazırlayıp sundu, kanalın haber merkezini yönetti. NTV’deki Mirgün Cabas’la Her Şey programını, Artı 1 TV ve CNN Türk’te sürdürdü. Milliyet gazetesinde yazarlık, GQ Türkiye dergisinin yayın yönetmenliğini yaptı.

2001 Eski Türkiye’nin Son Yılı / Mirgün Cabas  
Tür: İnceleme
Sayfa sayısı: 532 Sayfa
Fiyatı: 29 TL
Yayın tarihi: 7 Haziran 2017


Barış İnce’nin Kaleminden Ege kıyılarında, "takip edilmeyen bir kaçağın" Hikâyesi… : Çelişki

Çarşamba, Haziran 07, 2017
Doksanlı yılların sonu… Yolunu kaybetmiş bir ülke ve birçok benzeri gibi yaşadığı toplumla hesaplaşma çabasında yolunu kaybetmiş bir delikanlı. Çevresindeki herkes, her şeyin hızla değiştiğini düşünüyor; oysa yaklaşmakta olan esas değişime kendilerini hazırlamaktan başka bir şey yaptıkları yok.

Seçim otobüslerinin masum duyguları solladığı yollarda, kavurucu Akdeniz güneşi altında kaçak bir hayat ne kadar sürdürülebilir ki… İyi bir yol arkadaşı yoksa…

“Yanılmıştın… Zaten hep yanılırdın. O günden bugüne geçen yıllar boyunca tüm arzularımda yanıldın. Ömrüm boyunca sadece bir şeylere inanmak ve bağlanmak istedim dostum. Derinlemesine düşünmeden… Uzun uzadıya değil kestirmeden… Her beğenir gibi olduğu şeye ‘süper’ diyen beyaz yakalı gibi üstünkörü… Derinliğin caydırıcılığından ötürü… Misal kaçaklık gibi bir vasatı sevmek istedim, vasata sarılmak, vasatı koklamak istedim. Çabalarımızın ve çabalayanlarımızın imkânsızlığını bildim. Onları beceriksizliklerinden, başarısızlıklarından sarmak istedim.”

Çelişki, son yılların cesur kalemi Barış İnce’den zülfüyâre dokunan bir roman…

“ Çelişki’ yi okudum ve bitirdim bu sabah. İçimde Cemal Süreya’nın kuşları. Havalı, esrik, fırlama ve canımı yakan bir dille yazmış Barış. ‘’Kafamdan atamadığım soruları yüzüme vurmaya ne kadar da’’ meraklıymışsın be kardeşim… Çelişki’yi okuyup bitirdim bu sabah, içimde bitmeyen bir şeylerin olduğunu bilerek.” 
 ERCAN KESAL

“İzmir yöresinde yazlıkçılığın özlenen ve imrenilen günleri. Yaşanılmışlıktan gelen kişisel tanıklıkla beslenmekte. Bunlarla ilgili hep bir yorum yapmayı ve -kendine- açıklamayı dert edinmiş bir anlatıcı kahraman, zeki oluşuyla da arkadaşı Savaş ile çelişik durumda. Serüven renklendikçe, kitabı okuma zevki de çoğalmakta. Roman bitiyor ama çelişki sürmekte...”
NECATİ TOSUNER

“Yazı yazmak başka bir şey edebiyat bambaşka… Barış İnce çoktan edebiyat tarafında. ÇELİŞKİ, tıpkı gazeteciliği gibi ŞAŞIRTICI.  Ne zaman ülkemdeki çöküşün içine girsem Barış bir şey söyler ve ben ayağa fırlarım, umudum yenilenir. Özetle bu değerli adamı okuyun.”
UMAY UMAY

BARIŞ İNCE
1982’de İzmir’de doğdu. İlköğrenimini İzmir Mustafa Reşit Paşa İlköğretim Okulu’nda, ortaöğrenimini İzmir Karşıyaka Anadolu Lisesi’nde tamamladı. İstanbul Üniversitesi İngilizce İktisat Bölümü’nden mezun oldu. Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde yüksek lisans yaptı. Uluslararası ekonomi dergisi BusinessWeek dergisinde muhabirliğe başladı. 2007’de BirGün gazetesinde editör olarak işe başladı. Bu gazetede haber müdürlüğü, yazıişleri müdürlüğü gibi görevlerde bulundu. 2013’te Çağdaş Gazeteciler Derneği, 2014’te ise Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından Yılın Başarılı Gazetecisi Ödülü’ne layık görüldü. Yedi Yetmiş çocuk edebiyat dergisini çıkardı. Neye Göre adlı bir tiyatro oyunu bulunmaktadır. Bavul Dergi’de öykü ve denemeleri, BirGün gazetesinde makaleleri yayımlanmaktadır.

ÇELİŞKİ / Barış İnce  
Tür: Roman
Sayfa sayısı: 110 Sayfa
Fiyatı: 11,5  TL
Yayın tarihi: 6 Haziran 2017


küçük İskender’den yeni şiirler : Ölen Sevgilimin Şiir Defteri

Çarşamba, Haziran 07, 2017
Günümüz Türk şiirin en önemli temsilcilerinden küçük İskender'in son şiir kitabı Ölen Sevgilimin Şiir Defteri Can Yayınları tarafından yayımlandı. 

“Yaşarken kimse kimseye benzemez
Ölünce herkes birbirinin aynı”

Şairin 2017 Behçet Necatigil Şiir Ödülü'nü alan Mayıs Giremez adlı kitabı ve The God Jr adlı şiir kitabı da yeni baskılarıyla Can Yayınları tarafından yeniden okurlara sunulmaktadır. 

Bu üç kitap ile küçük İskender Türk şiirindeki yerini bir kez daha sağlamlaştırıyor. 

KÜÇÜK İSKENDER
(Derman İskender Över), 28 Mayıs 1964’te İstanbul’da dünyaya geldi. Kabataş Erkek Lisesi’nden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde beş yıl eğitim gördü. Tıp eğitimini de, peşinden girdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nü de yarıda bıraktı. Şiir, roman, deneme, günlük gibi pek çok edebî türde eserler verdi. Yurtdışında yayımlanan antolojilerde şiirleriyle yer aldı. 2000 yılında Orhon Murat Arıburnu, 2006 yılında Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü’nü kazandı. 2014’te Erdal Öz Edebiyat Ödülü’nü aldı. Avrupa’da, ABD’de şiir okumalarına, panellere, sempozyumlara katıldı. Kürtçe ve Almancada kitapları basıldı. Şiir performansları yaptı, Ağır Roman, O Şimdi Asker gibi sinema filmlerinde rol aldı.

ÖLEN SEVGİLİMİN ŞİİR DEFTERİ / küçük İskender  
Tür: Şiir
Sayfa sayısı: 91
Fiyatı: 10,5  TL
Yayın tarihi: 1 Haziran 2017

MAYIS GİREMEZ / küçük İskender  
Tür: Şiir
Sayfa sayısı: 131
Fiyatı: 12TL
Yayın tarihi: 1 Haziran 2017

THE GOD JR / küçük İskender  
Tür: Şiir
Sayfa sayısı: 131 
Fiyatı: 13 TL
Yayın tarihi: 1 Haziran 2017


 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template