♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Tolstoy’dan Primo Levi’ye Fanilik Üzerine Düşünceler

“Belki de bütün düşünce ve sanat eylemi kaynağını dolaylı olarak fanilikten alıyordur. Bu noktada bir kez daha, doğrulanması mümkün olmasa da, André Malraux’nun insanı heyecanlandıran esrarengiz sözleri geliyor akla; mağarasının taş duvarına bizon çizen ilk insan, hem kendisinin hem de bizonun fani olduğunun farkındadır, ama aynı zamanda bu ilk sanatçı, fani hayvanı tasvir etmenin bir bakıma ‘hiçliğimizi yadsımak’ anlamına geldiğini de sezmiş gibidir.”

Fanilik Üzerine Düşünceler, belki de hayatın tek gerçeği olan faniliğimizin izlerini, yirminci yüzyılın büyük edebiyatçılarının satırlarında arıyor. Leo Tolstoy, Thomas Mann, Franz Kafka, Virginia Woolf, Albert Camus, Giorgio Bassani, J. M. Coetzee ve Primo Levi’nin eserlerinde bireyin korkularını ve toplumsal çöküşleri, sosyo-kültürel değişimler ve siyasi çalkantılar çerçevesinde inceliyor. Princeton Üniversitesi’nde karşılaştırmalı edebiyat profesörü yazar Victor Brombert, yarım asırlık akademik birikimini, otobiyografik anılarla okuyucusuna sunuyor. 

Brombert, çocukluğunda çok sevdiği kanaryasının ölümüyle başladığı kitapta, ailesindeki kayıplardan Auschwitz’e ve Omaha Sahili’nde yüzleştiği vahşete kadar ölümle ilişkisini açık yüreklilikle paylaşıyor. Ölümün bireysel, sosyal ve toplumsal deneyimlerini her bölümde farklı bir yazar üzerinden irdeliyor. Öyle ki, Fanilik Üzerine Düşünceler, Brombert’in deneyimlerinin edebi ve felsefi bir yorumu olarak okunduğunda, bambaşka dönemleri ve karakterleri anlatan hikaye ve romanların aslında her okura nasıl böyle yakın gelebildiğini, belki de bu yüzden ölümsüz eserlere dönüşebildiğini de aydınlatıyor. 

“Fanilik ölüm demek değildir,” diye yazan Brombert, ölümü kaleme alan en karanlık ve kasvetli satırda bile derinde yatan yaşama sevincini ortaya çıkarıp eserlerinde ölümle temasıyla uğraşan edebiyatçıların aktarmak istediği ahlaki ve insani hâlleri gözlemliyor. 

Brombert’in incelemelerinde, Tolstoy’un İvan İlyiç’inin yaşadığı ölüm korkusu, altta yatan ahlaki yoksunluklarla beslenerek su yüzüne çıkıyor. Meslektaşları gündelik hırslar peşindeyken, bir zamanlar onlar gibi olan İvan İlyiç, hayatta hangi doğrulara göre yaşadığını ölüm döşeğinde sorguluyor.

Thomas Mann’ın Aschenbach’ı yine kişisel ahlaki bir çöküşü bütün Venedik’e yayılan ölümcül hastalıkla yaşıyor. Aslında hastalanmış olan bütün Avrupa medeniyetidir, zevküsefa peşinde koşar gibi görünürken aslında ölüyor, ölümü bekliyor.

Kafka’nın öykülerindeki buhranların, aslında yaşarken ölmenin derin sıkıntısı olduğu anlaşılıyor. Ölüm, Kafka’nın karakterleri için bir özgürleşme arzusu, asla vaktinde gelmeyen bir kurtarıcı olarak sunuluyor.

Virginia Woolf’un romanlarında bir takıntı hâline gelen ölüm, hayatı çekilmez kılıyor. Buna rağmen ölüm ve hayat aslında hep iç içe olduğunu hatırlatıyor. 
Albert Camus içinse fanilik aslında ölüm anıyla ilişkileniyor. Karakterlerinin devamlı kıyısında sürüklendiği ölümle, o sonda farkında olarak yüzleşmek, adeta onunla kucaklaşmak istiyor. 

Bassani, Ferrara Yahudileri üzerinden bir cemaatin yok oluşunu, bir malikanenin cennet bahçesi misali küçük dünyasına sığınan  insanların sıkışmışlığını hissettiriyor. Bu cemaat, bir sınıf ve kültür olarak yok oluyor.

Coetzee’nin metinlerindeyse medeniyet aslında en başından barbarlığın abidesi olmuş bir ölüm makinası gibi tasvir ediliyor. Ölüm yavaş, kanlı ve şiddetle gelir, insaniyet kalmaz. 

Son olarak Primo Levi’de provokatif bir yaklaşımla intihar ve isyan ahlaki bir kurtuluş olarak ele alınıyor. Toplama kamplarının gerçeklerinin insanın zihninde kendine yer bırakmaması konu ediliyor. Levi’ye göre insanın ölmeyi seçmesi için bile bunu üzerine düşünebilmesi gerekiyor.

Edebiyatta ölüm esintilerinin aslında bir tür hayata tutunma olduğunu anlatan Brombert; insanevladının her zaman yaşamak için ürettiğini hatırlatarak, ölümü anlatmanın bile aslında bir tür “hiçliği yadsıma” çabası olduğunu gösteriyor. Hayatın farkında olmak için aslında sürekli ölümün farkında olmamız gerektiğini hatırlatarak, bizi faniliğimizle barıştırıyor. 

Yeni Tanışanlar İçin Victor Brombert 
1923 yılında Berlin’de dünyaya geldi. 19. ve 20. yüzyıl Fran- sız edebiyatı, düşünce tarihi ve edebiyat eleştirisi alanlarında çalışan Brombert, Pascal’dan Malraux’ya geniş bir yelpazede Tolstoy, Gogol, Büchner, Sartre, Camus, Italo Svevo, Bassani ve Coetzee gibi yazarların eserleri üzerine on beşten fazla kitap ve birçok makale kaleme aldı. Halen Princeton Üniversitesi’nde karşılaştırmalı edebiyat ve Romans dilleri ve edebiyatı alanlarında çalışmalarını sürdürmektedir. 

Tolstoy’dan Primo Levi’ye Fanilik Üzerine Düşünceler
Victor Brombert
Türkçesi: Akın Terzi
1. Baskı, Ocak 2016
244 s.
20,00 TL

Share this:

Yorum Gönder

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template