“Sevgili yurttaşlarım. Sizi sevmiyorum. Kendinize bir çekidüzen verin. Aklınızı başınıza toplayıp bu kadar akıllı olmaktan vazgeçin. Ve siz sağcılar, Allahın cezası köpeklerinizden bir kurtulun hele. Yüzünüzdeki o kendinden hoşnut gülümsemeyi silin, artık takasa başlamak zorundasınız. Bisiklete binmek. Bu devran dönecekse, deliler gibi bisiklete binip takas yapmalıyız. Ağaçların arasından esen rüzgarın, çayırlardaki çiçeklerin sahibi kim?”
Andreas Doppler: Çağımızın başarı abidesi. Evli, çocuklu, işinde iyi... Ama mutsuz... İnsanlara sesleniyor. Artık kendinize gelin diyor, çıkın şu tekdüzelikten, size dayatılan şeylerden. Erlend Loe’nin sıradanlığın arasında kaybolmaya mahkum hayatları sabote eden ödüllü romanı “Doppler” nihayet dilimize çevrildi ve raflarda.
1969 Norveç doğumlu yazar, sinema ve edebiyat eğitimi aldıktan sonra askere gitmeyi reddedip sivil kuruluşlarda zorunlu hizmet bulunmuş. Oslo’da yaşıyor, romanlar ve çocuk kitapları yazıyor, çeviriyle uğraşıyor ve senaryo yazarlığı yapıyor. 1993’den bu yana yazıyor. Dilimize ikinci çevrilişi. İkinci romanı “Naiv.Super” ile tanımıştık biz onu. 1996’da yayımlanan romanı 20’den fazla dile çevrilerek dünya çapında bir isim olmasını sağlamıştı. 2003’de Tavanarası Yayınları etiketiyle çıkan “Naif Süper” ne yazık ki yayınevinin kapanmasıyla hak ettiği okur kitlesine kavuşamadı. O dönemde diğer romanların gelmesini de beklerken aldığımız haber hevesimizi kursağımızda bırakmıştı. Yeri gelmişken “Naif Süper”i sahaflarda aramanızı tavsiye edeyim.
Loe’nin 2004 yılında yayımlanan romanı “Doppler” ormana dönüş çağrısıyla dikkat çeken bir hiciv. Yazarın kendine has üslubuyla dünyaya ve insanlara çağrısı... Büyük ilgi görmüş ve övgülerle karşılanmış bir roman. Anlatıcımız Andreas Doppler… Bir başarı abidesi! İki çocuklu başarılı bir aile babası… Yeni tadilattan geçmiş evi, başarılı olduğu işi dahil olmak üzere sıradan bir insanın istediği her şeye sahip bir orta sınıf kentlisi. Babasının ölümüyle sarsılan kahramanımız bir gün ormanda dolaşırken bisikletten düşüyor ve yarı baygın vaziyette uzanırken içinin huzurla dolduğunu fark ediyor. Uzun zamandır hissetmediği huzuru bulmanın sevinciyle ormanda yaşamaya başlıyor. Böylece yaşam biçimini de değiştirerek eleştirilerini sıralıyor. Loe bu eleştirileri harika bir üslupla almış kaleme. “Kimseye akıl verecek halde değilim. Kendime bile. Kendimi ormana atmayı becerdim ama bu iş hasbelkader oldu, uyandığımdan falan değil. Sadece doğru zamanda, doğru yerde bisikletten düştüm.”
“Bizler Norveçli’yiz ve hepimiz biraz tuhafız. Herkes bir tuhaf olduğundan aslında normal olarak tuhaf, yani sonuç itibariyle hiçbirimiz tuhaf değiliz. Yalnızca Norveçli’yiz.” diyen Doppler, başlıyor kıyasıya eleştirmeye. Sözde eğitimli bir ülkede herkesin yarış atı gibi olmasından yakınıyor. Avladığı geyiğin yavrusuyla birlikte yaşamaya çalışırken takas ekonomisine geçerek sonuna kadar gitmeye niyetleniyor. Yaşadığı ormanın bile sahibi var. “Dünya insanlara ait değil, insanlar dünyaya ait. Çiçekler bizim kız kardeşlerimiz. İnsan nasıl olur da herhangi bir şeyi satabilir ya da satın alabilir? Hava sıcaklığının ya da ağaçlardaki rüzgarın sesinin sahibi kim? Dallardaki bitki örtüsünün özlerinde, bizden önce yaşayanların hatıraları saklı. Şırıl şırıl akan derede, babamın ve onun babasının sesi de mevcut. Bastığımız toprağın bağrında atalarımızın tozlarının da bulunduğunu, dünyanın başına gelen her şeyin bizim de başımıza geleceğini, dünyaya tükürsek kendimize tükürmüş olacağımızı falan çocuklarımıza öğretmemiz gerek.”
Sağcılara, insanların samimiyetlerin sorgulanmasına, teletabilere, yüzüklerin efendisine, televizyona, süper marketlere… her şeye karşı Doppler. Üslubuyla gülümseten, modern zamanların dayattıklarına karşı isyan eden bir metin kotarmış Loe. Çok sürükleyici ve tempolu bir metinle harika bir hiciv üretmiş.
“Benim için televizyon izlemek, insanları neden sevmediğim konusunda bir kaynak kitap okumak gibi. Televizyon içimizdeki bütün iğrençliklerin özü. Hayatta zaten kabullenmekte zorlandığımız insana ait özellikler televizyonda göründüğünde doğrudan çarpıcı hale geliyor. İnsanlar salaklaşıyor.”
“İnsan, toplumdan dışlanmış bir biçimde yaşamaya zorlanıyor, sağlıklı kişiler için bile giderek daha motorize hale gelen yerleşik trafik sisteminin bir köşesine itiliyor. Bisikletçiler eziliyor; bizler sessiz azınlığız, avlanmaya çalışılıyoruz; kendi dilimizi konuşmamıza izin verilmiyor, yeraltında yaşamaya itiliyoruz. Ama kendinizi hazırlayın, çünkü mantıksızlık ortada; bisikletçilerin artan öfkesi ve saldırganlığı kimseyi şaşırtmasın. Bir gün, bisikletçi olmayanlar şişkoluktan arabalarına zar zor binerken, bizler onları bütün gücümüzle geri püskürteceğiz.”
“İnsanların sorunu şu: Bir alanı doldurduktan sonra, artık insan diğerlerini görüyor, alanı değil. Büyük ve ıssız araziler, içlerinde bir ya da birkaç insan barındırıyorsa, büyük ve ıssız olmaktan çıkıyor. Bakışların neye dokunacağını insanlar tanımlıyor. İnsanların bakışları neredeyse her zaman diğerlerinin üzerinde. Böylelikle bu dünyada insanların, insan olmayanlardan daha önemli olduğu yanılsaması yaratılıyor. Irzına geçilmiş bir yanılsama.”
İnsanların kendisine dayatılanların arasındaki sıkışmışlıkta otomatikleşmesini kıyasıya eleştiren Doppler, değişim formülünü de veriyor: Deliler gibi bisiklete binelim, takas yapalım. Süpermarketler, alışveriş katalogları, tvde dönen reklamlar derken kapitalizmin arzu nesnesine dönüştürdüğü her şeyin peşinde koşarken kendini kaybeden insana tokat atan harika bir roman “Doppler”, tüm esprilerinin ve ironisinin altında gerçek bir son uyarı var.
Doppler / Erlend Loe
Edebiyat / Roman
YKY'de İlk Baskı Tarihi: Ocak 2016
Çevirmen: Dilek Başak Carelius
Sayfa Sayısı: 124
Etiket Fiyatı: 11,00 TL
Yorum Gönder