♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Yaşanmamışlıklardan İbaret Mübarek Kadınlar

Son dönemde iyice daraldı yaşam alanları... Kürtaj tartışmaları, politikacıların her geçen gün eksik olmayan tuhaf tanımlamalarla süsledikleri açıklamaları, çıtası gittikçe yükselen şiddetle dolu üçüncü sayfa haberleri derken bu haftada “vajina” kelimesinin geçtiği sayfanın erişime kapatılması... Bedenlerine, fikirlerine onlardan önce sahip olmaya çalıştığımız ortamda giderek kanıksanmaya başladı kadın olgusu... Eskiye göre daha az tartışılır oldu... “Çok uzun zamandır kadın konusu pek tartışılmıyor, artık bu sorun yokmuş, aşılmış gibi davranılıyor. Oysa daha hiç konuşmadığımız o kadar çok şey var ki.” diyor Gaye Boralıoğlu, Ekim ayı itibariyle raflarda yerini alan kitabı “Mübarek Kadınlar”ın nasıl oluştuğuna dair soruya cevaben...

Kısaca hatırlatmak gerekirse, 1963 doğumlu Boralıoğlu, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde felsefe okuduktan sonra Sistematik Felsefe ve Mantık master’ı yapmış. Gazeteci, reklam yazarı ve senaryo yazarı olarak çalışmış bir isim... Atıf Yılmaz´ın yönettiği Eylül Fırtınası adlı filmin senaryosuna da imza atmıştı. Öykülerden oluşan ilk kitabı “Hepsi Hikâye” ile 2001 yılında tanıştığımız Boralıoğlu, sonrasında da fotoğraflar üzerinden kurguladığı romanı “Meçhul” ile 2004’de, 2011 Notre Dame de Sion Edebiyat Ödülü Mansiyonu alan romanı “Aksak Ritim” ile 2009’da çıkmıştı okurun karşısına... Geçtiğimiz yılı da “İçimdeki Ses” adlı gençlik romanıyla kapatan yazar, 13 yıl sonra yeniden öyküler karşımızda...

13 öyküden oluşan bir “kadın gürühu” kendi deyimiyle... Kendine has dilini, kadın gözünden anlatarak kotardığı öykülerle, sırlarını veren kadınlarla tanıştırıyor bizi... Bireysel, muzır, toplumsal-siyasi ama yazarın her birine dokunacak kadar yakın olduğunu yoğun şekilde hissettirdiği için içimize dokunan, yer yer çöken, hüzünle dolu öyküler bunlar... Hepsini ince ince işliyor, laf kalabalığına girmeden, arabeskleştirmeden anlatıyor... Yerli yerinde, tadında... Kadın da kadın diye bağıran bir bayraktarlığa da, şovenizme de kalkışmamış... Yarattığı kadınların kalbine kulağını dayamış ve duyduklarını da bire bir aktarıyor adeta... Bu yüzden bir öyküden diğerine geçerken bir es verme ihtiyacı duyuyorsunuz, bu kadar yalın anlatılınca gerçekler bir yutkunma molası gerekiyor arada... Ustalıkla örmüş öykülerini birbirine Boralıoğlu...

Önce bireysel öykülerle başlıyor kitaba... Sessizliğin çığlığı, tavuk didiklemekten ibaret hayat, umumi tuvaletten ibaret dünya derken, “Kâr Etmiyor” ile o muzır dilin, ironiyi zirvesine de ulaştırmış oluyor kitapta... Sonrası daha hüzünlü... Erkeğin anlatıcı olduğu iki öyküde anlatılan Nurhayat muammaların, tahminlerin, bilinmezliklerin kadını... Her mahallede olan kadınlardan, aynı sonu paylaşacak kadar gerçek... Banliyö trenindeki yalnızlığın notalara bürünmesi, orkestra senfoni derken müziği de eklemesiyle “Mi Hatice” kitaptaki en güzel öykülerden biri... Kitabın oluşmasına yol açan öyküymüş aynı zamanda... 

Son altı öyküyse toplumsal ve siyasi meselelere geçiş... Kalemi daha bir coşuyor yazarın... Çok daha etkili, direk yürek sızlatan öyküler... “Ali’nin Gözleri” ile kısa ve acısız bir balta darbesi indiriyor Boralıoğlu, peşi sıra gelen “Koparmabeni” ise kitabın en iyi öyküsü... Senarist de olmanın artısıyla, çok iyi bir kurguyla, kısa film tadında müthiş bir öykü... Son dönemde okuduğum en iyi öykü aynı zamanda... 

Yaşanmamışlıklardan ibaret kadınlar olur da, azınlıklardan karakter olmaz mı... İki farklı nesilden, iki öyküyle başrole geçiyor onlar da... “Vitrin”se geziye dair güzelleme... Muhtemelen bir kaç yıl daha konu olacak gezi olaylarına, bağırmadan çağırmadan değinmiş yazar... Vicdanın sesiyle de tamamlanıyor kitap...

13 öyküden oluşan çok iyi bit bütün... Başlardaki ironisi ve daha bildik öykülerle okurunu kitabın içine çok çabuk alan Boralıoğlu, yavaş yavaş dozu yükselterek derinlere dokunuyor... Hüznü çok daha etkili kılıyor böylece... Zaten röportajlarda da “hüznü seviyorum” diyor...

Yaşayamadıklarından ibaret mübarek kadınların öyküsünün en güzel yanı, anlattıklarını olabildiğince az cümleyle, sündürmeden, mesafesini koruyarak kurması... İlk öykülerde arabeskleşebilir, son öykülerde de muhalif tavrını şova dönüştürebilirdi... 

Öykücülüğümüzün, yeni yazarların kitaplarına ağırlık veren yeni yayınevleriyle yükselişe geçtiği dönemde, bir nefes alma fırsatı veriyor kitap... Bir meselesi olmayan, bildik öyküleri anlatan laf kalabalığından oluşan o butik kitapların arasında parlıyor Boralıoğlu, hem yarattığı bütünlükle, hem kendine has üslubuyla, hem de yazdıklarıyla olduğu kadar yazmadıklarıyla da, o mübarek kadınlardan biri...


İki Alıntı:
“Gençliğimde televizyonlarda hep gösterirlerdi, limbo diye bir dans vardı. Yere paralel olarak belli bir yükseltiye konulmuş bir sırığın altından yüzü sırığa bakacak şekilde geçerdi dansçı. Müziğin her kuplesinde o sırık biraz daha aşağı indirilir, dansçı sırtı yere paralel olacak şekilde ters dönmüş örümcek misali kıvrana kıvrana sırığın altından geçerdi. Çok saçma bir danstı. Şimdi bakıyorum da insanların haline, ahlaki değerlerin çıtası aşağı indikçe insanlar da kıvrana kıvrana o çıtanın altından geçmeye çalışıyorlar. Eskiden televizyon, internet falan yokken biraz daha rahatmış hayat. En azından bu rezillerin suratlarını görmüyor, cızırtılı bir radyodan seslerini dinliyordun. Şimdi ise kötülük timsali suratlarıyla tabak gibi her an karşımızdalar. Yüzsüzlük öyle bir şey ki, ilk ortaya çıktığında başını ezmezsen salgın bir hastalık gibi yayılıyor insanlar arasında. Bir de baştakiler, büyükler böyle davranınca, diğer insanlar da şevkle taklide başlıyor. Normal şartlarda infiale neden olması gereken erdemsizlik, ahlaksızlık, üzerinde pek durulmayan, sıradan bir davranış oluveriyor. Haysiyet, nezaket, diğerkâmlık neredeyse tedavülden kalktı.”

“Dünya dardır, içine sığayım istiyorsan kendini su yolu gibi belleyeceksin. Taşların üzerinden, çalıların arasından usul usul akmayı bileceksin. Kayayı seveceksin, ağaca tutunacaksın. Bu dünyada insandan insana ne hayır gelmiş, sen kendi özüne sığınacaksın.”

Mübarek Kadınlar / Gaye Boralıoğlu
İletişim Yayınları 
1. baskı - Ekim 2014
123 sayfa
12,50 TL


Share this:

Yorum Gönder

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template