♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Bloggerlık Don Kişotluktur!

Bugüne dek bir kaç kez blogun kuruluş öyküsünü yazdım, okurun geride neler olduğunu görmesi için tüm detaylarıyla anlatmaya çalıştım ama maalesef bitmek bilmeyen dertler devam ediyor... Geçtiğimiz Kasım ayından bu yana özellikle artış gösteren tuhaf mailler ve yorumlarla ilginç sataşmalara, tuhaf iddialara ve yer yer argoya küfüre maruz kalıyorum nedense... Anlamakta mümkün değil derdim ama insan işte deyip susuyorum... Dolayısıyla bu yazı, (sürekli takipçileri tenzi ederek) genel yorumlara cevap olması ve artık konuyu kapatmak üzere blogda bence gereksiz yer israfı ama el mahkum artık...

Eleştirileri yanıtlamaya geçmeden önce, kısaca kendimden bahsetmem lazım... Zira herkes kendince bir şeyler söyleyip, yorumluyor hemen... Bu kendinden bahsetme olayını da hiç sevmem... Hatta gereksiz bulurum, beni tanıyanların bahsetmesi gönüllerinden geçenleri daha önemlidir benim için de, beni tanımak isteyen için de... 1975 doğumlu bir adam olarak, yazma serüvenim daha ilkokul yıllarında başladı... Ki daha 5. sınıfta okurken ülke genelindeki bir şiir yarışmasında birincilik kazanarak motive de oldum... Yani kaba hesapla 1985 yılından bu yana kalem elimden düşmedi... Kitapta düşmedi haliyle, okuduğum ortaokulun hemen yanında il halk kütüphanesi olunca, en fazla üç kitap alınabilmesinden dert yanan bir okur oldum kısa sürede... Gayet disiplinli ve düzenli bir şekilde 20 yıldan fazla süredir okuyorum... Mesleki olarakta 1995 yılından itibaren grafikerlikle başlayan bir süreçte ilgi alanımın tam içinde yer almanın keyfini yaşadım bolca... 2006’da bırakana dek kendi büromda, kimseye eywallahım olmadan grafikerlik yaptım... Onu da yan dallarla süsledim hep... Şehirdeki yerel gazetelerin dizgi-mizanpajıyla başladım, muhabirlik, köşe yazarlığı derken yazı işleri müdürlüğüne dek yükseldim... Köklerime gazetecilikte ekledim... Özel radyolar ve televizyonların patlamasıyla birlikte orda da yer aldım... Sevdiğim şarkıları çaldığım radyo programı en çok keyif aldığım dönemdir, her boşlukta gittiğim tvlerin yayın masasında da çok vakit harcadım... Yeri geldi yedek eleman oldum o da keyifliydi... Dönem fanzinlerin altın çağı olunca ona da el attım ve iki fanzin çıkararak ülkeye yaydım... Üstelik sadece mektuplaşma ile... Underground müzik gruplarıyla röportajlar yaparak sevgili dostum Semih Şimşek’le çıkardığımız “Rock Fan Zine” ne mutlu ki bugün, dönemin ansiklopedisi olarak kabul edilmekte... Edebiyat parçalayıp, öykü ve şiirlerle donattığımız “Ölüdeniz”de halen dönem dönem istek üzerine çoğalttığım ve okunan bir fanzin... Gelelim sinema ile ilişkiye, o da önce yazdığım gazetelerde haftalık vizyon değerlendirmeleriyle başladı yine o yıllarda... Yerellikten ulusala geçişte, dönemin en önemli sinema sitesi sinemalar com ile oldu... 2007’den 2009’a dek sitenin kritik yükünü sırtladım... Ki siteden kendi sitemizi kurmak üzere ayrıldım ve bir yıllık “sinemaximum” macerasında hem editörlük görevini üstlendim, hem de vizyon kritiklerini sürdürdüm... 2008’de Türkiye’nin ilk online sinema dergisi olmakla övündüğümüz “Sinemalife”a önce aylık sabit köşe yazısıyla dahil oldum, 2011’de dergi kapanırken hem editördüm, hem ayda üç köşem sabitti, hem de bunlara ek olarak vizyon kritikleri, festival izlenimleri, dosya konuları da yazıyordum... Dergi ile sitenin aynı dönemde kapanması sonrasında bir süre şehirdeki “İmece” gazetesinin kültür-sanat sayfası sorumluluğunu yürüttükten sonra oradan da kendi isteğimle ayrılarak yazı serüvenini sadece blogla sınırlayarak devam ettirmekteyim... Gelir anlamında mesleki olarak artık sadece baba mesleği fotoğrafçılık yapıyorum... Sanırım genel bir profil oluşmuştur kafanızda...

Gelelim eleştirilere... Okuduğunuz blog, 14 Kasım 2006’dan bu yana yayında... Geride kalan yedi yıl boyunca aynı çizgiyi korumaya özen göstererek, gazetecilik ilkelerini gözeterek yayında... Bağımsızlığına düşkün bir blog olarak, kendi seçimlerinin sonucunu yaşamakta ve yansıtmakta... Lakin geride kalan yedi yılda bir sorun yokken, sosyal medyanın hayatlarımızdaki yerlerinin artmasıyla tuhaf eleştirilerle karşı karşıyayım... Hepsine dair cevap hakkımı tek yazıyla kullanmak istiyorum... “Kpk sekiz yaşında” yazısıyla başlayan süreçte her gün sinir olmaktan artık sıkıldım... Kısa kısa özet geçmeye çalışayım...

Sekiz yaşında diyorsun ama, blogun değerleri düşük...
Defalarca kez izah ettim ama bir türlü anlaşılamadı... Kpk, bugüne dek alexa başta olmak üzere hiç bir istatistiki değeri arttırmak için hileye hurdaya başvurmadı... Backlink almak için hiç çabalamadım, bu uğurda hiç bir siteye yorum bırakmadım, hiç bir siteye konuk yazar olmadım... Bu uğurda hiç çaba sarfetmedim, ilgilenmedim... Dolayısıyla tüm değerler sadece okurun ziyaretiyle oluşan değerler...

E blog 8 yaşında diyorsun, domain yaşı 2...
Yine defalarca kez izah ettim... bodakedi.blogspot.com adresiyle yayına başladım ve yaklaşık iki yıl önce domaine taşındım...

Dört bin küsür yazı var diyorsun ama yorum yüzlerde...
Yazılar bolca yorum alıyor ama, tüm yorumları onaya tabi tutuyorum... Sıradan bir kaç kelimelik yorumları ve link bırakma amaçlı içerikleri yayınlamıyorum... Kaldı ki, hiç bir zaman yorum almayı da önemsemedim, bu uğurda hediye dağıtma işlerine dahil olmadım... 

Kitap tanıtımlarını yayınevlerinden beleş kitap gelsin diye yayınlıyorsun...
Ne yazık ki bloggerlar olarak içimiz fesat nedense... Hiç bir zaman karşılık gözeterek yayın yapmadım, yapmıyorum, yapmayacağım... Kitap konusu da buna dahil... Gerekirse hangi kitapların geldiğini de tek tek listeyebilirim ama, her tanıtımın karşılığında kitap gelmediğini peşinen söyleyeyim... Bazı yayınevleri ve pr sorumlusu dostların kendi insiyatifleriyle yolladıkları haricinde hiç bir şekilde istekte bulunmadım ve bulunmayı da düşünmüyorum... 

Etkinlik sayfası ve twitterda duyuruları onlara katılmak için yapıyorsun...
Hakkımızda bölümünde de yazdığı gibi, etkinliklerin hiç birini bedava bilet amacıyla yapmıyorum... Gelen tüm davetleri de bağımsızlığı korumak adına nezaketle geri çeviriyorum... Bundan sonra da aynı şekilde devam edecek... Blog adına hiç bir yere akredite olmadığım gibi başvuruda bile bulunmadım... Üstüne basa basa tekrar etmek isterim; kpk tam bağımsızlık ilkesiyle, yayın içeriğiyle alakalı hiç bir kurum ve kuruluşa yakın durmadı, durmuyor, durmayacak... Bu sayfalardaki hiç bir yayının karşılığı olmadı, olmayacak... Gerek kitap, gerek cd, gerekse de etkinlik yazıları sadece haberdar etme amaçlı... 

Kazanç meseleleri...
Yayını karşılıklı yaptığım düşüncesiyle en çok kızdığım eleştiri blogdan para kazandığım... Gülüp geçmekle yetindim bir dönem ama olmadı... Bugün bloga girdiğinizde herhangi bir adsense ve onun türevi otomatik reklamı göremiyorsunuz... Onu da temiz blog, güvenli içerik ilkesiyle yapmaktan gururluyum... Üyesi olduğum bumerang platformundan ayda yılda bir gelen advertorial dışında, herhangi bir gelir kazanmadım... O geliri de iki şeye harcadım... Birincisi domain masrafı, ikincisi de bloga bugüne dek destek veren dostlara hediye alıp yollamak...

Festivaller ve oscar başta olmak üzere ödül sezonu meseleleri...
Sürekli vurgulasamda bir kez daha tekrarlayayım... Kpk, hiç bir festivali desteklemiyor, bu konuda yayın yapmıyor, hiç birine katılmıyor daha da önemlisi önemsemiyor... Aynı şekilde oscar konusunu da... Sırf popülerlik kazanmak, daha fazla ziyaretçi toplamak ve yazıların paylaşılması için yazma sahtekarlığını da yapmadı, yapmayacak... Kaldı ki, ülkedeki hiç bir festival blogları önemsemiyorken onların çığırtkanlıklarını yapmaya da gerek yok... Oscar ve benzeri ödüllere de inanmıyor, desteklemiyor... Kültür sanatın hiç bir alanında ödül sistemine inanmayan biri olarak bu konuda yayın yapmayı da gerekli bulmuyorum... Sinema güzel bir şeydir nihayetinde, izler ve kendi notunuzu ödülünüz kendiniz verirsiniz hepsi o... Alınan oscarlar vs. sadece reklamını yapmış olur o kadar...

Template, logo ve adres-isim farkı meseleleri...
Template konusunda bugüne dek o kadar çok laf duydum ki günlerce uzar mesele... Hazır ve profesyonel bir template kullanıyorum... Neredeyse hiç özelleştirmedim, ekleme yapmadım, açılışı hızlandırmak başta olmak üzere hiç bir düzeltmeye de gitmedim... Zaten buna kafayı takan biri de değilim...

Bir grafiker eskisi olarak, logoyu basit tuttum... Hiç bir zaman profesyonel bir şey tasarlamayı düşünmedim, düşünmüyorum... Zaten grafikerliği bıraktığımdan bu yana kendim için bir şey yapmadım, yapmayacak kadar bıktığım için özel bir durum olmazsa böyle geldi böyle gidecek...

Blogun adı ile adresinin farklı olmasının bir karmaşa olduğunu söyleyenler, bunun bir beceriksizlik, plansızlık olduğunu düşünenler mevcut... Defalarca ifade ettim, bu planlı bir seçim... Adresi ve adı bilerek, isteyerek farklı seçtim... Genel geçer kuralların ve kalıbın dışına çıkmak için olduğunu da ifade ettim... 

Yazılardaki dilbilgisi kaygısızlığı ve üç nokta takıntısı...
Yazım yanlışlarıyla ilgili kaygı taşımadığımı, editörlükten gelen dikkatten sıkılarak artık hiç umursamadığımı da defalarca dillendirdim... Hiç bir yazıda düzgün türkçe garantisi vermedim, vermiyorum, vermeyeceğim... Üç nokta takıntısı içinde yapacağım bir şey yok, her cümlenin sonuna üç nokta gelmesi 20 yılı devirdi, benden bağımsız bir mekanizma oldu artık... 

Genel eleştirilerin en büyük kısmı kısaca böyle... Sürekli ifade etmekten artık sıkıldığım şeyler olduğunun altını bir kez daha çizmek isterim... Kpk olarak sekizinci yılda, bağırıp çağırmadan olabildiğince keşfe açık bir şekilde yayın yapmaya devam ediyorum... Karşılık beklentisi mantığına kafa yoranlar için daha net ifade edeyim; bana hiç bir geri dönüşümü olmadı, olmasını da önemsemiyorum... Zira bu kadar çok blog varken hiç biriyle yarış halinde olmadan, kendi doğrularının ve prensiplerinin kaygısında devam ediyor yayın... Başka bloglarla karıştırmadan, genel geçer kurallara takılmadan değerlendirin...

Gördüğünüz üzere, benim için yazmak nefes almak, bloggerlık don kişotluk...


Share this:

Yorum Gönder

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template