♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Insidious

Ruh Bedenden Çıkınca

Testere ile işkenceyi başımıza bela eden, türevi bir sürü filmle boğuşmak zorunda bırakan ikiliden uzun süredir düşünülen proje nihayet film olup karşımıza geldi. Testere zamanlarından beri akıllarında olduğunu açıkladıkları proje, yıllar içinde değişiklik kazanmış ve çekme kararı aldıklarında bambaşka bir noktaya, farklı bir konuya evrilmiş…

Leigh Whannel’in senaryosunu yazıp, oynadığı, James Wan’ın da yönettiği Insidious, eski usül korku filmlerinin izinden gitmeye çalışıyor daha çok. Konusunu yavaş yavaş ilerletip, olabileceklerin hesaplamasını izleyiciye verdiği bir ilk yarı sunuyor öncelikle… Bolca işte bu ipucu, şöyle olacak, böyle olacak diyerek tahminlerde bulunmanıza çabalıyor. Bu oyununda da başarılı olduğunu söylemek mümkün…

3 çocuklu aile, yeni eve taşınmalarıyla gayet sıradan bir hayat yaşıyorlar… Ama yavaş yavaş bu sakinliğin ardında birşeylerin anormal olduğu izlenimine kapılmamız gecikmiyor. Yerinden oynayan eşyalar başta olmak üzere türlü numaralarla gariplikler de tescilleniyor. Ve hemen teşhisi koyuyoruz, bir Paranormal Activity meselesi var evde… Zaten filmin yapımcılarından biri de Oren Peli… Onun işin içinde olması da teşhisi güçlendiriyor zaten…

Filmin ikinci yarısı ise tüm bu önyargıları tersyüz etmeye çalışmakla geçiyor. Whannel, astral yolculuk temasıyla beklediğimizin dışında bir yere sürüklüyor bizi: Ruhlar Bölgesi’ne… Bu beklenmedik hareket fikirde ne kadar iyiyse, pelikülde o kadar kötü bir hal alıyor… Zaten filmin tüm korkutma düsturu fazla cırlayan anlık seslerle olunca, karanlığın içinde elinde fenerle yürüyen bir adamın birşeylerle karşılaşıp bizi korkutmasını bekler halde buluyoruz kendimizi ki, bu da pek planlı bir konuma düşürüyor bizi… Haliyle korkmak ve ürkmek zorlaşıyor… 

İkinci yarı boyunca izlediklerimiz, ilk yarı boyunca tohumları atılan korkuyu desteklemektense zedeliyor daha çok… Zaten hikayenin kurulmasından bir anda zıplar gibi sonucuna geçiveriyoruz ki, sanki arada bir şeyler eksik gibi… Tuhaf bir aile dostunun eve davet edilmesi, kadının planlanmış şarlatan görünüşlü oyunuyla, hep bizi oyuna getirme uğraşında bir yandan da Whannel… Sürpriz son beklentisini kucağımıza bırakıp, sürekli üstüne çalışıyorsa da nafile… Girişten, gelişmeye yapılan sıçrayış dolayısıyla sekteye uğrayan senaryo, sonrasında da bir türlü toparlanamıyor… Karikatürize karakteleriyle de yer yer sırıtınca inandırıcılık kayboluyor ki, öykünün dışına atıyor bizi… 

İlk filmlerini çekmek üzere çalışma yaparken Insidious ile Saw arasında kalan ikilinin tercihini Testere’den yana kullanması, yıllar sonra doğru seçim yaptıklarını gösteriyor bize… İyi düşünülmüş ama bolca ıskalanmış, aceleye gelmiş “Ruhlar Bölgesi” finali dışında parlamayan sönük bir fenerden başka bir şey olamıyor… Ne izleyiciyi, nede yapımcıyı aydınlatıyor…


Share this:

Yorum Gönder

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template