♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Push / Darbe


Çakma Heroes

Amerikan sineması artık kendine düşman olarak ülke seçmeyi bıraktı. Soğuk savaş döneminde Rusya’ya giden Rocky’ler, Afganistan’da savaşan Rambo’lar geride kaldı artık, tarih oldu. Bu tip ülkeleri kendine düşman olarak seçmeyi bağımsız filmler devralırken, yeni dönem popüler Amerikan sineması düşmanını artık kendi içinden seçiyor. Genelde kapalı kutu olan organizasyonlar ve sürekli o organizasyonla bağları olmuş insanların arasında geçen yeni hikaye dönemi başladı artık. Eskiden organizasyon adına çalışan insanın ondan uzun süre kaçması, muhtemelen hayli uzak bir yerde bulunması ve maceranın zoraki başlaması… Çoğunlukla erkek olan karakterin, her zaman bir kadın tarafından maceranın içine çekilmesi… Madem huzur vermiyorlar, ben şu organizasyonu bir çökerteyim bari dürtüsüyle de ana karakterimizin zaferi… Elbette sonuç mutlu son… Şimdilik yazılmış kodlar bunlar ve belli ki benzerlerini izlemeye devam edeceğiz.

Buna paralel kodlar da var elbette. Kurulmuş organizasyonun genelde adı “şirket” olur. Kökleri illa ki yaşanmış bir olaya dayandırılır. Ya mistik çağlardır, ya Nazilerin deneyleridir, ya da tarihi bilinmeyen bilimsel deneylerdir ilk duraklar… Şirketin her şeyin üzerinde olduğu gerçeği ise ilk sabittir. Başındaki kişiyi görürsek ne ala… Bu formülü kullanan o kadar çok örnek var ki… En basit örnek olarak Prison Break, Lost ve Heroes dizileri verilebilir… İş filmlerle gelince örnekler saymakla bitmez ama bir farkla elbette…

Ortada bir şirket varsa karşıdaki rakip için iki seçenek vardır; Ya her şeyiyle tekdüze ve sıradan bir adam, ya da özel güçlere sahip olan “farklı” kişiler… Farklı kişilerin oluşturduğu karşı bir toplulukta her zaman tercih edilebilir olanlardan… Ne de olsa son yıllarda artan çizgi roman uyarlamalarının da etkisiyle her daim süper kahramanlara ihtiyaç var. Yalnız ve süper güçlere sahip kalbi kırık bir adam ise her daim etkili zaten…

Madem düşmanları ülkelerden seçemiyoruz, o zaman öykümüz uzak diyarlarda geçsin… Hem filmin maliyeti ucuzlar, hem de Uzakdoğu veya Hindistan gibi farklı kültürler devreye girerse can canlı atmosfer olur. Tüm bu kodlara eklenen son adım bu oldu. Bakınız yakın dönem aksiyonları... Tüm bu saydıklarımızı harfi harfine uygulayan bir film “Push”…

Gelelim filmin künyesine; senaryo daha çok televizyona işler yapmış olan bir isme ait. En bilinen senaryosu “Nostradamus” olan David Bourla, aynı zamanda yönetmenlik de yapıyor ki biri dışında hepsi kısa film ve başarısız girişimler. Senaryo konusunda da Bourla’nın henüz yeteneğini göstermiş olduğunu söylemek zor. Görev aldığı en büyük kalibreli işte “Push” zaten… Bourla’nın çıkardığı işin iyi olduğunu söylemek ise çok zor. Verdiğimiz örneklerin hepsinden ortaya karışık yaparak seyirci için çok bilindik bir şey ortaya çıkarmakla her şeye geride başlamış oluyor ve özgün bir şey yaratamamış olarak sınıfta kalıyor…

Kamera arkasında ise İngiliz yönetmen Paul McGuigan var… Kendisini ayrıksı yetişkin filmi “The Acid House”dan hatırlamak mümkün ki, aynı zamanda yönetmenin ilk filmi. İkinci film ise bir suç filmi olmuştu; “Gangster No. 1”. Yönetmenin aradaki tv işi “Little Angels” ve “The Reckoning” ile denediği dramalardan sonra Fransız kültü uyarlaması “Wicker Park”da yakın zamanda uğramıştı ülkemize… McGuigan’ın “The Acid House”dan sonra yeniden sahalara dönüşü, adını hatırlatması ise “Lucky Number Slevin” ile olmuştu. 2006 yılının hit filmlerinden olan “Şanslı Slevin” ile çektiği suç gerilimi ödüllerle de karşılanmıştı. Aradan geçen 3 sene sonra Guigan “Darbe” ile dönüyor…

Normal insanların üstün yeteneklere sahip olduğu ve bu gücün bir takım devlet ajanları tarafından kontrol edildiği bir dünya yönetmen Paul McGuigan’ın merakını uyandırmış ve yönetmen kendini internette “Psişik Güç Deneyleri”nin içeriğini ararken bulmuş. “Bulduğum şeyler inanılmazdı. 1949’da Soğuk Savaş başlamak üzere iken insanlar beyinin gücünü araştırmaya başlamışlar.” diyen McGuigan, araştırmalarında farketmiş ki 2.Dünya Savaşı’nı takip eden yıllarda, bilgi edinmek için psişik güç kullanma Amerika ve Sovyetler Birliği’nde bir yöntem olarak kullanılmaya başlanmış.

Yapımcı Glenn Williamson şöyle diyor; “Düşünsenize, elinizde öyle birileri var ki, size geleceği birebir aktarabiliyor veya başkalarının düşüncelerini manipule edebiliyor. Bu mükemmel bir casusluk ve istihbarat fırsatı...”

Tüm bu heyecanlar ve tanımlamalar sonrasında karşımıza gelen film ise beklenenin aksine tam bir çorba hissi uyandırıyor ilk sahnesinden itibaren. Gerçek olaydan esinlenme etiketi belki etkili olabilirdi ama her şeyin çoktan klişeleşmiş olması dolayısıyla film daha baştan kaybediyor. Kurulmaya çalışılan ana hikaye ve kullanılan süper güçlerin örneklerine daha önce rastlamış olmak da tüm albeniyi götürüyor. Her şeyin Heroes dizisinin 3 sezondur gösterdiklerinin toplaması olduğunu söylemek mümkün. Bir parça da “4400” dizisi bulunabilir aralarda. Yönetmenin arada animeye ve Uzakdoğu filmlerine selam çakması dışında da heyecanlandıran bir sahneye ya da olaya rastlamak da zor. Konu itibariyle her bakımdan klişe olduğunu belirtmek ve Heroes dizisinin çakması olduğunu söylemek yeter de artar…

Konudan kısaca bahsetmek gerekirse, şirketten kaçmış olan Nick bulunur… Nick’in kapısını hemen sonrasında Cassie çalar ve tüm organizasyonu çökertmek için işbirliğine girişirler. Bunun içinde kilit isim herkesin aradığı Kira’yı bulmaktır. Kira ile Nick’in eski sevgili olması hiç sürpriz olmaz ve macera başlar…Bildik bir hikaye anlatmaya çalıştığı için seyircide ben bunu daha önce görmüştüm etkisi yaratan “Darbe” ne yapsa özgün olamamasının da etkisiyle, tüm aksiyonuna ve şaşasına, matıklı çözümler ürettiği bulmacasına rağmen hedeflediği darbe’yi yaratamıyor…

Share this:

Yorum Gönder

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template