Walter F. Parkes ile Laure MacDonald, 2002 yılında “The Ring – Halka” adlı hit korku filmine imza atar. “Ringu” adlı Japon yapımı filmin yeni çevrimi olan “The Ring”, korku/gerilim filmleri alanında yepyeni bir trendin, düşünceleri kışkırtan gerilim filmleri döneminin başladığının sinyalini verir. İki ünlü yapımcı daha sonra 2005 yılında “The Ring Two” adlı devam filmini hayata geçirdikten sonra benzeri proje arayıp durur. Sonunda yapımcı Roy Lee’nin, orijinal Kore filmi “Karanlık Sırlar-A Tale of Two Sisters”ı getirmesi üzerine aradıklarını bulduklarını düşünürler. Ve Davetsiz filmi böylece doğar.
Şu anda Güney Kore sinemasında deha olarak görülen Ji-woon Kim’in 2003 yılında dünyayı salladığı gerilim filmi, temelde kullandığı duygusal atmosferinin sonunda izleyiciyi şok etmiş, dünyada almadık ödül bırakmamıştı. Dönemin popüler Uzakdoğu gerilimlerinden farklı bir yol izleyen film, izleyicisini de sürekli diken üstünde bırakmayı başaran nadir filmlerden biri olarak geçmişti korku sineması tarihine. Beklenmedik süprizi ile alkışları hak eden bir final de cabasıydı…
Yapımcı Walter Parkes, filmle ilgili düşüncesini şu sözlerle dile getiriyor: “Özünde çok ilginç bir öyküsü vardı. Mutlaka yeniden çevrilmeye değer bir yapısı olduğunu gördüm. Bu tarz filmlerin en iyilerini, güçlü ahlaki vurgular taşıyan peri masallarına benzetebiliriz. Örneğin ‘The Omen’e bakalım. Filmin başında Gregory Peck’in oğlu doğum esnasında ölünce başka bir bebeği çalar. Ancak gerçeği karısını söylemez. ‘The Uninvited-Davetsiz’e esin kaynağı olan orijinal Kore filminde de ergenlik çağındaki bir genç kızın ilginç ve klasik öyküsü vardır. Annesinin ölümünün ardından intihara teşebbüs ettiği için 10 ay süreyle akıl hastanesine yatırılan bu kız, evine geri dönüşünde herşeyin değiştiğini, bir zamanlar annesinin bakımını üstlenen hemşirenin artık babasıyla birlikte yaşadığını öğrenir. Burada ahlaki açıdan sınırları aşma söz konusudur. Bildiğimiz gibi ergenlik çağındaki gençlerin isyancı ruhuna paralel olarak son derece güçlü ahlaki kodları vardır. Benim de ergenlik çağında iki çocuğum var. Her ikisinde de aile geleneklerine güçlü bağlılık olduğunu görüyorum. Ailemizin kolektif geçmişi onlar için çok önemli ve ahlak anlayışlarının temelinde de geçmişimiz var. Bir ailenin dağılmaya parçalanmaya başlaması ihtimali karşısında bile ergenlik çağındaki gençlerde gözle görülür değişimler tepkiler başlar.”
Kore filminin hakları satın alınır ve kopyasını yapmamak tercihi ile tercüme safhası başlar. Kültür farkının tercümesi olarak kısaltabilinecek dönem başlar. Ahlaki değerler başta olmak üzere sosyal yapı da tercüme edilir ve değiştirilir. Benzer yeniden çevrimlerin aksine tamamen Amerika’da geçen, Amerikan öyküsü yaratılır.
Kore filminin hakları satın alınır ve kopyasını yapmamak tercihi ile tercüme safhası başlar. Kültür farkının tercümesi olarak kısaltabilinecek dönem başlar. Ahlaki değerler başta olmak üzere sosyal yapı da tercüme edilir ve değiştirilir. Benzer yeniden çevrimlerin aksine tamamen Amerika’da geçen, Amerikan öyküsü yaratılır.
Bu yaratım veya dönüşüm olarak adlandırılabilecek safhada yönetmeni yapımcı ve senaristlerin kafasındaki şablon ise klasik korku filmleri olmuş belli ki. Zaten verdikleri röportajlarda da bunun altını çizmekteler. ‘Shadow of a Doubt’, “Rosemary’s Baby” gibi klasiklerin yapısı, ‘What Lies Beneath’deki her şey iyi güzelde o kadar masum mu sorgusu ile “The Others”, “The Sixth Sense”de yer alana psikolojik gerilim unsurlarından faydalanılmış. Varolan kore filmi de buna zemin hazırlayan ana öyküyü vermiş sadece.
İntihara kalkıştığı için akıl hastanesine yatan Anna’nın artık evine dönmesiyle başlıyor her şey “Davetsiz”de. Eve geldiğinde babasının hasta annesine bakması için getirilen hemşireyle olan ilişkisini kabul etmesinin zorluğu ile öykü de gerilim de kuruluyor. Sonrası bolca geçmişe dönüş, bir türlü hesaplaşamama durumu… Kardeşi Alex’in de kışkırtması ile annesinin yerini alan kişiye duyduğu nefretin sebep olduğu olaylar zinciri… Sonunda beklenen sarsıcı final…
Orijinal filmle arasındaki farklar ise bolca mevcut. Öykü aynı olsa da, hikayenin işlenişinin temel farkları tercümede bazı şeylerin kaybedildiğini haykırıyor adeta. Tabii filmi iki açıdan değerlendirmek gerek. Orjinalini izleyenler ve izlemeyenler için iki ayrı değerlendirme söz konusu olacaksa, iki ayrı kutup olacağı da muhakkak.
“Karanlık Sırlar”ı izlememiş olanları iyi bir gerilim filmi bekliyor demek mümkün. Nedenleri ve konunun işlenişi hayli sığ olsa da hikayenin örnek alınan filmlerin anlatımına benzer şekilde ilerlemesi sebebiyle belli bir düzey yakalanmış durumda. Ama bolca bilindik olaydan beslenmesi bir parça bocalaması sebep olmuyor da değil.
Orijinal filmi izlemiş olanlar ise, hiçbir şey hissetmeden finale kadar gelecek. Ki finalde de her şeyi bildiğinden aynı hissizlikle geçen zamana acıyacak, belki de hatırladığı filmi yeniden izlemeye koyulacak. Orijinal filmin kurduğu psikolojik atmosferden eser olmayan “Davetsiz” ne yazık ki, “Karanlık Sırlar” kadar derinlik kazanamıyor bir türlü… Sürekli yüzeyden ve sığ bir anlatımda kalıyor…İlk filmlerini çeken, reklamcılıktan gelen Guard kardeşlerin her şeye rağmen iyi iş çıkardığını söylemek mümkün. “Talihsiz Serüvenler Dizisi”nin Violet’i olarak tanıdığımız Emily Browning de performansında başarılı, filmi sürükleyebiliyor… Varolan bir klasiği kültür farklılıkları nedeniyle tercüme ederek düzleştiren, sığlaştıran yapım ekibi ise sınıfta kalıyor. Seyirciyi şok edebilecek sürpriz finalde tüm sırlar açığa çıkıyor ama durumu süsleme çabası yüzünden etki de kaybolunca tatmin etmeyen, uyarlandığı filmin fersah fersah gerisinde bir seyirliğe mahkum oluyor…
Yorum Gönder