Geçmiş kuşakların kafasındaki Romantik-Komedi kalıpları artık günümüz sinemasında müthiş değişimler yaşıyor. El ele tutuşmalar ve tutku dolu sarılmalar, kavuşma anında yanak yanağa gelmeler, onca sıkıntıdan sonra dudağa konan minicik bir buse ile yaşanan aşklar ise artık mazi olmanın eşiğinde. Yıllarca Romantik komedi filmlerinde seksi bir kız yerine daha efemine, komşu kızı sadeliğinde kadınlarla sıradan erkeklerin arasında geçen diyaloglarla dolu filmler ise artık zamanını doldurmuş durumda.
1989’da Nora Ephron’un senaryosuyla kadın ile erkeğin arkadaş olamayacağı konusunu işleyen “When Harry Met Sally” çıkageldiğinde yeniden dirilen, kalıplarını yeninden değiştirmeye mecbur kalan Romantik Komedi kalıbı, meşhur orgazm taklidi sahnesiyle cinsellik üzerine de bir şeyler söylemeye başlayarak bir kapı aralamıştı. O kapı şimdi ardına kadar açılıyor ve ortaya daha fazla cinsellik ve argo diyalog dolu filmler geliyor ardı arkasına. Komedi’nin boyutunu değiştirme konusunda kafa patlatıp, bolca örnek veren Judd Apatow ve ekibinden çıkan “Forgetting Sarah Marshall” adeta arsızlaşmış kapıyı sonuna kadar açmıştı. Aşk acısı çeken bir adamın hikayesini bolca çıplaklığı ve seksi kullanarak, cinselliği meşrulaştırmak, sıradanlaştırmak günlük hayatın bir parçası olarak göstermek adına her yolu denemişti. Yetişkin komedisi adı verilen bu yeni türe aynı yıl gelen bir diğer örnek ise “My Best Friend’s Girl” oldu. Filmin bir sahnesinde “When Harry Met Sally”den bahsetmesini belirtmekte de fayda var.
Aynı yıla ait iki film, temel noktada aynı konuyu işliyor. Biten bir ilişki ve geride kalan erkeğin yol açtığı, yarattığı durum komedisi… Ama bolca argo ve cinselliği meşrulaştırma adına her şeyi kullanarak yapılan bir durum komedisi. Günlük hayatta doğal karşılanan her şeyle sinemada yüzleşmek ise pek mümkün değil. Herkesin asla olmayacağı kişi, asla inanmayacağı öykü, yaşayamayacağı macerayı görmek istediği beyazperdede, yaparken zevk aldığı ama dışarıdan baktığında bayağı bulduğu şeylerle yüzleşmesi de değişen kalıpların sonucu olarak izleyiciye fatura ediliyor artık. Ne de olsa doğal hayatın her anında düşünülen, yaşanan, arzulanan hatta birçok insan için ön planda olan bir şey cinsellik. Bunun aşkın içinde olması kadar doğal bir şey de düşünülemez düsturu da bu filmlerin kendi minik manifestosu. “Arkadaşımın Aşkı”nı izleme kararı verilmeden önce bu konuda düşünülmesi gerek… Hiçbir ortası olmayan bir filmde seyirciye düşen, ya nefret etmek ya da sevmek…
Senaryosu adını hiç duymadığımız, ilk çalışmasını gerçekleştiren Jordan Cahan’a ait olan filmin kamera arkasında ise bildik bir isim var; Howard Deutch. 1986 yılında çektiği ilk filmi “Pretty in Pink” ile dönem gençliğinin gönüllerini fethetmişti. “Kahvaltı Kulübü” filminin ortalığı salladığı bir döneme damgasını vuran John Hughes’un senaryosunu filme çekme şansı ile başlayan yönetmenlik kariyeri ise Deutch için arkası gelmeyen bir çıkıştan ibaret kaldı. Kült bir filme attığı yönetmenlik imzasından sonra popcorn filmlerin sıradan yönetmenliğine geçmekle kalmadı, “The Whole Ten Yards” ile devam filmlerine dek düştü. Şimdi ise 4 yıl sonra geri dönüyor ama sanki ilk filmindeki dönemi ya da ruhu yakalamış olarak… Değişen gençlik filmlerine verdiği örnekten sonra, değişmekte olan bir türe yeni bir örnek sunuyor ve bunda kısmen de olsa başarılı oluyor bir bakıma…
Filmin şanssızlığı “Forgetting Sarah Marshall”a göre daha muhafazakar kalması temelde… Nisan 2008’de gösterime giren ve tüm kalıpları, uç noktaları zorlayarak kıran bir romantik komediden sadece 5 ay sonra gösterime girmek “Arkadaşımın Aşkı”nın şanssızlığı oluyor. Zira her sinemasever için ürkütücü olan “ben bunu daha önce görmüştüm” hissi yaratabilecek olması da yaşadığı kader oluyor mecburen. Ama ters açıdan bakıldığında bu durum bir parça şansı da beraberinde getiriyor… F.S.Marshall’ı izlemeyenler için geçiş noktası olabilme şansı. Kalıpları yavaş yavaş kırmak isteyen izleyici için diğeriyle karşılaştırıldığında daha hazmedilebilir bir örnek.
İşi Adi herif olmak olan “Tank”in bir randevu sonu ile hızlıca açılıyor film. Kurgu oyunuyla bezeli 10 maddelik adilik sonucu kurban kadın kapıyı yüzüne çarpıp, soluğu ayrıldığı sevgilisini aramakta buluyor. “Öyle berbat bir adamla tanıştım ki senin değerini anladım” sözüyle yeniden başlayan ilişkiden mutlu olan erkek aynı anda ödemeyi yapıyor. Bitmiş ilişkilere ikinci bir şans veren erkek olarak işinde iyi olan adamın, ev arkadaşına yardıma etmesiyle işler sarpa sarıyor. Kadını kullanmakta çekinmeyen film, kötü erkek modeline de sıkı sıkıya bağlı kalıyor. Zira erkeği iyi göstermenin yolu, rol yapan bir kötü erkek… Adi herif olmakta başarılı olan bir erkekle karşılaşan kadının hemen daha az adi olan eski sevgiliye dönmesi de kullanılan diğer kodlardan biri. Muhafazakar olunan noktalardan biri de tam da bu nokta. Kötü veya adi kadın örneği görmemek, sadece bir noktadan ilişkileri göstermek filmin teğet geçtiği noktalardan biri… Oysa F.S.M iki tarafı da yeni ilişkilerinde olabildiğince arsız ve ahlaksız göstermekten çekinmiyordu. Burdaysa sadece erkekler üzerinden sonuca gidiliyor ve kadın karakterler daha muhafazakar bırakılıyor, elbette ana karakter kadın dışında.
Tank’in, ruh eşini bulduğunu düşünen ama açıldığında karşılık bulamayan saf aşık ev arkadaşı Dustin’de klasik komedi kalıpları içindeki karakterlerden birini oynuyor. Ki Jason Biggs’in adeta üzerine yapışan rollerinden bir yenisini oynadığını söylemek de mümkün. Bulduğunu düşündüğü ruh eşi ise yine benzer bir rolle karşımıza gelen Kate Hudson’la vücut bulan Alexis. Alexis’in beklenenin aksine açılmamış goncagül misali birden arsızlaşması ise hayli tuhaf görünmekte. Mış gibi yapan bir adamın hayatına girmesiyle arsızlaşması ise Tank’in beklemediği bir şey olunca işler iyice sarpa sarıyor. Ama film beklendiği gibi zıvanadan çıkmıyor, skeçlerden oluşur gibi ara ara yükselişe geçiyor ve onca kalıp kırma denemesinden sonra hayli klişe bir final yapıyor. Bir ara Tank’in babasını işin içine sokarak “Onun hayatındaki en iyi şey benmiyim” sorusunun peşinde erkekler görmek de cabası…
Tüm her şeyin ancak Mış gibi yapan bir adam sayesinde yaşanması, kadının kendini kötü hissetmesi için striptiz barda yemek yenmesi başta olmak üzere Tank’in yaptığı tüm arsızlıkların gerçekte olamayacağı yargısı ise tüm denemelere tezat oluşturuyor. Tamda bunların karşılığında Alexis’in ağzının bozulması ise değerlendirilmemiş fırsatların başlangıcı. Dustin’in çıkacağı kadına, bebeğini emzirirken onun içtiğinden istiyorum demesinden, mastürbasyon aletleri koleksiyonu olan Ami ve Tank’in düğünde yaptığı oral seks tekliflerine kadar cinsellik dozlu espri ve diyalogların hepsinin şu veya bu şekilde olağandışı durumlarda ortaya çıktığı yargısı, tüm karakterlerin bu anlarda mış gibi yaptığını belirtmesi sebebiyle muhafazakar bir arsız film olarak kalıyor Arkadaşımın Aşkı. Tamda bu yüzden doğallığını kaybetmiş bir fantastik öykü sunuyor izleyicisine, ne kadar inandığı belli olmayan argo ve cinselliği kullanarak… Yine de belli ki arkası gelecek Yetişkin Romantik komedisi filmlerine başlangıç adımı olabileceğini belirtmeli…
Yorum Gönder