♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Aşk Tutulması


Filmi kurtaracak bir totem var mı?
Üç kısa film ve bir belgeselden sonra 2006’da ilk uzun metrajı “İki süper film birden” ile hatırı sayılır bir dikkat çeken yönetmen Murat Şeker, 2007’de çektiği “Plajda”dan sonra senede bir film çeken üretken yönetmenler listesine yazdırdı adını… Bu kez ana tema dünyanın her yerinde geçerli olan tek dil: aşk… Ama biraz da futbol ve Fenerbahçe…
Filmin hikayesi yakın çevreden. Şeker, çıkış noktası olarak kendini ve yakın çevresini almasının en büyük sebebini de “Sıcak ve bize dair film yapmak” sözleriyle dile getiriyor. Kardeşi Uğur’un askerlik dönüşü 14 Şubat’ta FB-Az Alkmar Uefa maçını, sevgilisine tercih etmesi yönetmenin içindeki projeyi de ateşlemiş… Futbolla yatıp kalktığımız bir dönemde sıcak ve bize dair film cümlesi de böylece yerini bulmuş oluyor.
Hikayenin temel noktası, önsözü de baştan belli… “Biz aslında şu soruya cevap aradık : Takımına duyduğun aşkı ve sadakati bir kadına gösterebilir misin? Çünkü takım tutkusunda karşılıksız bir aşk var. Diğer tarafta ise karşılıklı bir aşk ilişkisi…” diyerek bu önsözü açıklıyor Şeker. Aynı zamanda başından geçen olayı da anlatıyor;
“Eski sevgilim bir Beşiktaş maçı öncesi ağladı, kıyametleri kopardı. Bir pazarda benimle kal, diye. Hem de tez hazırlıyordu ve yardıma ihtiyacı vardı. Biletimi bir kankaya ilettim ve oturduk çalışmaya. Benim en büyük totemim maçları tribünde, Kadıköy’de seyretmektir. Maç başlayıncaya kadar makuldum. Radyodan dinliyordum. Ve golü yiyince içimdeki canavar hortladı. Tezine de, sana da diyerek evden çıktık. Gittik Balıkpazarı’na maçı TV’den seyrettik. Tabi olmadı. Kıza yaranalım derken totem bozuldu ve maçı 2-0 kaybettik. Onu hiç bir zaman affetmedim. Küçük bir kapris yüzünden yenilmiştik. Zaten maç saati süresince ben çalışamam ki.” Bu derece futbolla içli dışlı olan, hikayesine dahil ettiği kavramlara bağlı bir yönetmenden sinemamızda pek konu edilmemiş bir hikaye anlatmayı deniyor.
Başkarakter Uğur, Fenerbahçe fanatiği elbette… Bestelediği yeni marşı, kankasına telefonda söylerken önüne bakmaması araba kazasına neden oluyor. Çarptığı arabadan inen Pınar’ın güzelliği karşısında şaşkınlıktan dili tutuluyor adeta transa geçiyor… Sonrası ise bir dizi tesadüfle yaşanan karşılaşmalar… Ama bu karşılaşmaların tadını seyircinin kendi başına çıkarmasının da önüne geçiyor. Pınar’ın eski sevgilisinin “Aşk tesadüfleri sever” cümleleriyle başlayan bir dizi özlü söz dolu açıklayıcı mektubu filmin sık tekrarladığı lüzumsuz muhteviyat açıklamalarından…
Tüm hikaye boyunca sıcak olması uğruna, gereksiz bir çok detay ve açıklamaya yer verilmiş. Bu uğurda pek işlenmemiş bir hikaye, bilindik bir formun içine yerleştirilmiş. Bu da beraberinde, temel mantığa uymayan olayları ve sık tekrarları getirmiş. Ki bunlardan biri, Pınar’ın patronu olan “kötü adamımız” zengin adam Burç Aslan… Kötünün soyadının en büyük rakip Galatasaray’ın simgesi olması elbette sürpriz değil. Burç beyin kötülüğü ise hayli sıradan… Sonunda para teklif edecek kadar melodram yaratan bir adama dönüşüyor ki hayli komik duruyor. Filmin güzel laflar etmek uğruna Burç beyin ağzından klişe diyaloglarla zaman kaybı yaratması ise hayal kırıklığına neden oluyor. Adeta perdede göründüğü her sahne klişe ve beylik laflarla süsleniyor.
Eninde sonunda tesadüfler aşkı doğurduğunda filmin en güzel cümleleri geliyor… Uğur’un yıldızlar ve gezegen eşliğindeki ilan-ı aşkı filmin adına yaraşır cümleleriyle en iyi anları oluyor ki, onca klişe ve sıradanlığın arasında en iyi anlar olması sürpriz değil… O anın sonrası ise tam bir eziyet. Bildik şarkı eşliğinde mutluluk klibi geçidi başlıyor...
Uğur’un dilinden düşürmediği ve açıklamakta zorlandığı “totem” kavramı kız isteme sırasında ortaya çıkınca, fazlaca zorlama olarak görünen ayrılık başlıyor. Ki bu ayrılığın sonrasına Pınar’daki mantıksız değişim yine klip eşliğinde verilmekte… Sonrası da hayli bilindik devam ediyor…
Aşk tutulması bir kere gerçekleşmiş, tadını çıkarsak olmaz mı diyecekken, yaşanan melodramın ortasında her şeyin düzelme umudunun da toteme bağlanması hayli komik, hem de saçmanın en koyu haliyle… Bu arada müstakbel kayınbabanın Uğur’a mesaj vermesi, anlamsızlığın ve gereksizliğin doruk noktası… İnandıklarından vazgeçme, hep böyle kal, umudunu kaybetme…Futbolla ilişkilendirilen bir aşk öyküsünün türlü mantıksızlık ve gereksizlik arasında boğulduğu Aşk Tutulması, gereksiz laf kalabalıkları ve sahneleriyle fazla uzun süresiyle seyircide bir tutulma yaratamıyor… Tek tesellisi en azından sıkıcı olmaması ki, ona da şükür…

Share this:

Yorum Gönder

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template