♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Film Kritikleri

Kitap Kritikleri

Dizi Kritikleri

Son Yazılar

Judd Apatow etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Judd Apatow etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

ilk Fragman: This is 40

Pazar, Nisan 29, 2012
Yeni Judd Apatow filmi "This is Forty"nin ilk fragmanı yayınlandı. Apatow ekibinin sallantıda hayatları ve evlilikleriyle mücadele eden bir aileyi anlatıyor. Paul Rudd ve Leslie Mann çiftine Jason Segel, Megan Fox, John Lithgow ve Albert Brooks eşlik ediyor. 



Judd Apatow'un “This Is Forty”sine İlk Bakış

Perşembe, Ocak 19, 2012
Judd Apatow’un filmi “This Is Forty”den ilk kare online olarak geldi, “Knocked Up”dan aşina olduğumuz mutlu aile tablosuyla... 

Paul Rudd ve Leslie Mann, “Knocked Up”dan yıllar sonra karşımıza yeni dertlerle başa çıkmaya çalışan  Pete ve Debbie olarak çıkıyorlar.

Pete’in sallantıda olan müzik hayatı ve Debbie’nin kıyafet mağazası arasında bir evliliği konu alan filmde, ikili arasındaki kimyayı düşünecek olursak, Apatow’dan yine iyi bir yapım izleyebileceğiz.

21 Aralık 2012’de gösterime girecek filmin oyuncu kadrosunda Jason Segel, Megan Fox, Albert Brooks ve John Lithgow’da yer alıyor…

Observe and Report / Paul Blart: Mall Cop

Salı, Ocak 05, 2010

İki Filmde Alışveriş Güvenliği…


Amerikan sinemasının komediyi, güldürüyü ne yapıp da diriltebiliriz diye düşündüğü şu günlerde üs üste gelen Judd Apatow filmleri dışında bir yenilik çıkmaz hale gelmişken, elde kalan tek şey ezik edebiyatı olarak görünüyor. Son derece düz hayatlar yaşayan ve bu baştan kaybedilmiş hayatın her alanında tam bir ezik olan kahramanlar birer birer geçiyor beyazperdeden güldürmek amacıyla… Amerikan izleyicisi için kahramanın da sadece salak olması gerekmiyor, absürtlüklerle çevrili bir yaşamı olmalı. Her yönden başarısız ve tutunamamış bu karakterlerin ailelerinin de aynı doğrultuda ezik olması, çoğunlukla anneleriyle yaşayan yetişkin erkek olması da boşuna değil. Özgür ve başına buyruk kadınlara aşık olmaları da en büyük beklenti. Umutsuz aşık formunda her daim her önüne gelenle yatan kadınlara umutsuzca aşık olmaları da kaçınılmaz gerçeklerden. Eninde sonunda kopan bir olay sonrası istediklerine ulaşan bu karakterlerin hali biraz bizim Şaban’ı anımsatsa onun kurnazlığı sonunda her şeyden intikam alma güdüsü ya da denkliği de bulunmuyor.

Ezik karakterleri anlatma konusunda geçen yılın trendi anneleriyle yaşayan yetişkin ama hiçbir şey olamamış işsiz güçsüz aylaklar iken, 2009’un trendi yakın tarihli iki filmde ortaya çıkıyor. Alışveriş Merkezi Polis’lerinin hayatı… Bir tarafta güvenlikten sorumluluk, diğer tarafta kimseden saygı görmeme ve polis gibi olsa da silah taşıyamama ironisi… Üstelik üniforma da giyse yüksek dozda karizmasızlık da cabası. Kuşkusuz anlatılacak konu için aranan ideal meslek… Hele birde kadro tanıdık bir komedyen olursa tadından yenmez ve bolca güldürür hesabı yapılarak önümüze gelen iki film “Observe and Report” ve “Paul Blart: Mall Cop” durumun neredeyse aralarında pişti yaratacak hallerine kadar aynı örnekler. O halde iki filmde alışveriş güvenliğine bir bakalım…

Paul Blart: Mall Cop

Amerika’da 16 Ocak’ta gösterime giren özellikle gişesiyle ön plana çıkan, gücünü de başrol oyuncusu Kevin James’ten alan bir yapım. Ülkesindeki gişe başarısına rağmen film bizde gösterime girmeyerek “Sakar Polis” adı ile ev sinemamıza geldi. Komedi filmlerinin çok sık gösterime girmediğini düşünürsek neden gösterim şansı bulmadığı da ayrı bir muamma.

“Everybody Loves Raymond” dizisi ile dikkatleri çektikten sonra, ülkemiz televizyonlarında da gösterilen “The King of Queens” ile beğeni kazanan Kevin James ile aynı dizinin yazarlarından olan yakın arkadaşı Nick Bakay’ın senaryosuna imza attıkları “Paul Blart: Mall Cop”un yönetmen koltuğunda ise adını ilk olarak “Dr. Doolittle 2” ile duyduğumuz Steve Carr oturuyor… Oyuncu kadrosu da tamamen James’in üzerine kurulu ki, onun dışında yıldız isim olmamasına dikkat edilmiş ve dizilerden tanınmış yüzler ile yabancılık çekilmemesi de öngörülmüş.

Yumuşak başlı bir adam olan Paul Blart’ın hayallerini süsleyen eyalet polisi olmanın ilk basamağı olarak bir alışveriş merkezinde güvenlik görevlisi olarak çalışmasını konu alan film, önce Blart’ın ev halini göstererek kaybetmişliğini seriyor önümüze. Annesiyle yaşayan, şu sıralar çok moda olan farklı uyruktan yaptığı evlilikten olan kızıyla yaşayan Blart tam bir kaybeden dul. Üstelik kızı ondan akıllı… Bunlara birde işini yaparken kullandığı “Ginger”ı ekleyince hali iyice harap… Asrın buluşu olarak nitelenen ama sonrasında beklendiği gibi çıkmayan Ginger’ın üzerinde Blart’ın tüm işi mağazayı gezip ona buna sataşmak beklendiği üzere. İncik, boncuk standında çalışan kıza olan umutsuz aşkı da cabası.

Ezik dul Blart, bir yandan polis olma hayallerine adım adım ulaşmak için çalışırken, diğer yandan umutsuz aşkına ulaşma peşinde ilerliyor. Eğitimsiz ve silahsız çakma polis, alıiveriş merkezini soymaya gelen bir çeteyle mücadeleye girişiyor sürpriz olmayacak şekilde. Çetenin rehin aldığı insanların arasında umutsuz aşkı da olunca Blart’ın hem çeteyi durdurmak hem de aşkını kurtarıp gönlünü kazanmaktan başka bir seçeneği de kalmıyor.

Elbette beklendiği gibi herkese en iyi polisin kim olduğunu kanıtlama peşindeki Blart istediğini alıyor belli ki bu tür ezik öykülerini izlemeyi seven izleyici de… Ama geride tatsız tutsuz pek de güldürmeyen bir film kalıyor ki o ayrı…

Observe And Report

“Sakar Polis” ile aynı formülü kullanan “Observe and Report”da Nisan 2009’da gösterime girerek seyircinin ilgi gösterdiği filmlerden. Vizyona girdiği hafta dördüncü sırada yerini alan film, bizde gösterime şansını bulamayıp ev sinemasında karşımıza gelenlerden… “Sahte Polis” adı ile anılan film de öndeki örneğin gibi bizde aynı ilgiyi görmemiş durumda.

2006’da çektiği absürt karate komedisi “The Foot Fist Way” ile dikkatleri çeken Joddy Hill’in yazıp yönettiği film, son zamanlarda yıldızı iyice parlayan ve sıkça karşımıza gelen Seth Rogen’in üzerine kurulu… Ama bu kez kadro daha iyi… Ray Liotta, Anna Faris ve Michael Peña’da filmin Rogen’e uyum sağlayarak katkıda bulunanlardan.

Alışveriş merkezi güvenliği olarak biri başı olan Ronnie Barnhardt, tıpkı Blart gibi tam bir ezik. Öyle ki kimse onu ciddiye almıyor neredeyse. Üstelik biraz daha arıza bir karakter… Arkadaşlarıyla yatmış ayyaş annesiyle birlikte yaşayan Ronnie, dizilerde gördüğü ciddi polis havalarında işini yapmaya çalışan çift kutuplu bir karakter. O da Blartt gibi incik boncuk standındaki kıza aşık. Tuhaftır aşık olunan kızlar fizik olarak neredeyse aynı. Tek farkları oyuncu farkı olsa gerek. Zira Brandi rolünde Anna Faris alıştığımız oyunculuğunu sergiliyor. Ronnie’nin deli gibi aşık olmasına karşın, Brandi içki içirilip yatağa atılan kız modellerinden.

“Sahte Polis” önceki örnekten bir adım öteye giderek daha ilk sahnesinden alışveriş merkezi çevresinde dolaşıp cinsel organını teşhir eden adamın yakalanmaya mücadelesiyle cinsel esprileri de işin içine sokup, arsız olmaya çalışıyor. Olaya el koyan Ronnie için bulunmaz fırsat. Tacize uğrayan kişi Brandi olunca teşhirciyi yakalamak demek, kızı kapmak demek elbette. Ama öyle olamıyor… Yine bir adım ötesine geçilip mücadele ortamı giriyor devreye. Bir dedektifin olayı devralmasıyla gerçek polis olma özlemi depreşiyor ki sonrası malum.

Ekip arkadaşları olmasa lider konumunda olmayacak olan Ronnie’nin ekip arkadaşı tarafından bir süprize uğraması ise beklenmedik anlardan. Belli bir noktadan sonra hedefi şaşıran film, Ronnie’nin teşhirciyi yakalayıp hem kızı hem de polisliği kapma mücadelesine dönüşüyor… Bu mücadelenin bitişi ise elbette beklenen şekilde…

Bu kez fazladan eklenmiş karakterlerle daha kapsamlı bir komedi izlediğimizi eklemekte fayda var. Biraz belden aşağı vuruyor o ayrı… Bacağı kırık halde çalışan kahveci kızla ilgili diyaloglar ve Ortadoğulu elemana duyulan öfke ile popüler konularla da dalga geçen film, sürekli bir aşağılama eziklerle olabildiğince dalga geçme yarışında sürüyor. Ronnie’nin oyuna geldiği sahnede karanlık bir zenci mahallesinde uyuşturucu satıcılarının arasına düşmesi de cabası…

İki Film, Birer Çakma Polis

Bizde gösterime girmeyip ev sinemasına dahil olan iki film arasındaki benzerlikler ve ortaklıklar sadece konu, zaman ve mekanla sınırlı kalmıyor. İki çakma polis’de bize komik gelmiyor. Bazı yerlerde çok fazla zorlama olan, aynı kelimede ısrar eden esprileriyle sabırları zorlar hale de gelen içi çakma polisin öyküsü okyanusun diğer yanında gördüğü ilgiyi Avrupa’ya çıktığında görmüyor. Aksine sıkıcı ve hiç komik değil cümleleriyle etiketleniyor.

Amerikan kültürünün tipik “Aşağılayalım, bolca eğlenelim” kültürünün tüm klişelerini uygulayan iki film muhtemelen Amerikan izleyicisine yaşamlarına ayna tuttuğu için izleniyor. Lise yıllarında başlayıp ömür boyu üstte taşınan ezik sıfatını kendisinden başka birinde de olduğunu gören izleyici, kendini tutamıyor… Eh ne yapsın… Kendi haline gülüyor…


Forgetting Sarah Marshall / Aşkzede

Cumartesi, Ağustos 09, 2008
Romantik felaketlerle kırılan kalıplar….
Yeni dönem komedi filmleri artık kalıp değiştirme niyetinde. Diğer kıtalardan daha Amerikanvari görünen, sıradan bir ezik, bir kaybeden onların deyimiyle “Loser” üzerine kurulu bu komediler, alışılagelmiş kalıpları aşma, çoğu zamanda bu kalıpları ezip geçme amacıyla dolu dizgin gidiyor.
Judd Apatow’un başını çektiği yeni komedi anlayışının örneklerini hatırlamak sanırım yeterli olacaktır. Apatow’un sürekli değindiği konuları içeren ilk işi bizde vaktiyle cnbc-e gösterilen “Freaks and Geeks” dizisi oldu. Sadece bir sezon süren dizi sonrası birçok Televizyon işinden sonra Artık kült olan “Anchorman” ile sinemaya attığı sağlam adımını “The 40 Year Old Virgin”, “Fun with Dick and Jane”, “Knocked Up” ve “Superbad” ile sağlamlaştırdı.
Apatow’un bu kalıp dışı komedi filmleri boyunca ekibinde yer alan isimlerde yollarına ayrı devam ediyor gibiyse de, aynı kalıpta ilerlemeye devam ediyorlar. Üç dört koldan üretmeye devam edip, hız kesmiyorlar.
Aşkzede’nin senaryosuna imza atan isim filmde başrol oyuncusu Peter olarak karşımıza çıkan Jason Segel. Segel, böylece ilk senaryosuna imza atmış oluyor. 1998’den bu yana 20’ye yakın projede irili ufaklı roller oynayan oyuncu Apatow’un temellerini attığı ekibe “Knocked Up” ile dahil olmuştu.
Yönetmen konusunda da bir ilk daha yaşanmış durumda. Yönetmen koltuğuna ilk kez oturan bir yönetmen var karşımızda: Nicholas Stoller. Kendisi de “Fun with Dick and Jane” senaryosunu yazarak katılmış ekibe.
Peki bu ekip komedi kalıplarını kırıyor da ne oluyor diye soranlara, hayli ilginç bir cevabı var filmin.
Segel, kalıp yıkma anlamında hayli bonkör davranıyor film boyunca. Cinsellik sahnelerinde ilginç anlar, değişik pozisyonlar yakalamasının haricinde birkaç sahnede çırılçıplak gözükerek olmayacak şeyi gerçekleştiriyor. Herkese hitap edecek bir romantik komediyi bu şekilde dar bir kalıba da hapsetmiş oluyor ama amaç yapılmamış olanı yapmak besbelli... Yetişkin komedisi olarak adlandırılacak bu yeni kalıpta keşfedilmemiş bir şey kalmayacak bu gidişle.
Artık yetişkin komedilerin kemikleşmiş konusu sayılabilecek olay örgüsünü Aşkzede’de de görmek mümkün. Sıradan bir başkarakterimiz vardır, kendisinin sebep olmadığı bir olay sonucu hayatının önemli kırılmalarından birini yaşar ve yolculuğa çıkar, kendini yeni bir maceraya atar. Yeni macerasına hayata küsmüş olarak başlar ama sonunda hayattan yeni bir anlam çıkarmış olur, yeni bir kırılma yaşar.
Film evinden dışarı adım atmayı pek sevmeyen pasif bir parçada asosyal dizi müziklerine besteler yapan Peter ile açılıyor. Peter TV’de sevgilisi oyuncu Sarah Marshall’ı izliyor heyecanla. Sonrası Sarah çıkageliyor ve ayrıldıklarını söylüyor.
Bir süre unutmaya çalışan Peter, ne kadar çabalasa da unutamıyor. Peter’ın bu süreçte sürekli tanıştığı kadınları gece yatağına konuk etmesi, cinselliğin her noktadan adeta fışkırması ayrı bir nokta. Öpüşme sahnesi bile içermeyen romantik komedilerin aksine, Aşkzede cinselliği meşrulaştırmak, sıradanlaştırmak günlük hayatın bir parçası olarak göstermek adına her yolu deniyor. Romantik komedi kalıplarından yetişkin komediye geçişte de önemli yer tutan cinsellik için kendi içinde bir tutarlılık yada çıta çizmeden her yolu da deniyor.
Peter sonunda kararını yeni bir yolculuktan yana kullandığında da yolu Sarah’la birlikte planladıkları Hawai oluyor. Hawai’ye gidip Sarah’ın yanında onu unutmaya çalışmak ne kadar absürd duruyorsa o kadar gidiyor. Aynı otelde yan yana odalarda kalmaya dek uzanan bir absürtlük söz konusu.
Sarah’ın yeni sevgilisi Aldous’un kaba saba biri olması, görünüşünün, aksanının garipliği ile cinsel ilişkilerindeki değişik pozisyonları sebebiyle alışık olmadığımız, farklı bir yeni sevgili portresi çiziyor.
Peter’ın yeni sevgilisi de romantik komedilerde alışıldık bir portre olmuyor elbette. Saf, güzeller güzeli, iç eriten naif bir kız yerine, erkeklerle gönül eğlendirmiş, hafifmeşrep, barın erkekler tuvaletinde göğüslerini gösterdiği fotoğrafı olan bir arıza kız var karşımızda.
Her yönden gariplikler içinde ilerleyen filmde, garip yan karakterler de mevcut. Apatow’un gözdesi “Superbad”in kıvırcık şişmanı Jonah Hill garip garson kontenjanıyla dahil olmuş filme. Balayına gelmiş evli çift de cinselliği sıradan gösterme çabasıyla yaratılmış karakterler. Mutlu bir cinsel ilişki kuramayan çiftin, Aldous’un satranç istasyonunda verdiği taktikler için konmuş olduğu açık.
Bu anlamda kilit sahnelerden biri iki sevgilinin yan yana odalarda sevişmelerinde yaşanıyor. Yan odaya seslerini, inlemelerini duyurma çabası hayli komik bir durum olara ortaya çıkarken, Peter için yenilenme anlamını taşımış da oluyor.
Filme dair açıklamalarında yarı yarıya otobiyografik olduğunu belirten, özellikle ayrılık sahnesinin (çırılçıplak olması dahil) neredeyse birebir yaşandığını söyleyen Jason Segel “Bu film bana yıllar boyunca kimi zaman keyiflendiren, kimi zaman da işkence ederek tüketen duygularımı dile getirme fırsatını verdi. Aşk durduğu yerde durmayan akışkan bir olgudur. Her an her yöne akabilir. Bu filmdeki hiçbir karakterin kötü insan olarak algılanmasını istemem. Sonuçta herkes mutluluğu bulmak için kendi düşünceleri doğrultusunda elinden gelenin en iyisini yapıyor.” Sözleriyle anlatıyor filmin önemini.
Judd Apatow ise “Sonuçta bir ilişki yaşayıp da öyle veya böyle kalbi kırılmayan, kendisini damgalanıp bir köşeye atılmış hissetmeyen insan yok gibidir. Hepimiz bizi bozguna uğratan sevgililerimizden çektiğimiz acıları hissettik. Peter karakteri bu filmde eski sevgilisinin olumsuz etkilerinden kurtulmak için çırpınır. Umuyorum ki, bu filmi izleyecek olan herkes Peter’ın içinde bulunduğu çaresizlikten kurtulmak için sergilediği çabaları gösterecektir.” Sözleriyle anlatıyor beklentilerini.
Pazarlama aşamasında seyirciye “Romantik Felaketler Filmi” olarak sunulan, cinsellik temasında hayli bonkör davranan, romantik komedi kalıplarını kıran Aşkzede Apatow’un attığı adımların takip edilmesi gerektiğini ilan etmiş oluyor…
 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template