Bir katilin dokunduğu her şey aleyhinde bir tanığa dönüşür. Teknoloji geliştikçe çözümlenememiş davalar yeniden açılabilir ve kanıtlar tekrar gözden geçirilebilir. Vaktiyle toplumda yara açmış, vahşetiyle korku salmış davaların yeni yöntemlerle çözümlenmesi bu korkunç suçları işleyecek olanlara da uyarı niteliğindedir. Eski dosyaların yeniden açılması deyince akla gelen en meşhur örnek “Cold Case” olmalı. Çok derinlemesine işlemeden işin duygusal boyutunu allayıp pullayan dizi yayında kaldığı süre boyunca kurbanların aileleri için umut olurken, katiller için de çanları çalmıştı. Toplumsal uyarı niteliği taşıyan örneklerin şimdilik sonuncusu Britanya’dan geldi. ITV yapımı mini dizi “The Pembrokeshire Murders” yakın geçmişten bir olayı açığa kavuşturuyor.
11-12-13 Ocak akşamlarında ekrana gelerek yayın macerasını tamamlayan polisiye dizi gerçek bir suç hikayesi. Steve Wilkins ve Jonathan Hill’in 2012 yılında yayımlanan kitapları “The Pembrokeshire Murders: Detecting the Bullseye Killer”dan uyarlanmış. “In Plain Sight” ile hatırladığımız Nick Stevens uyarlamayı kotarırken peliküle uyarlayan isim de Marc Evans. Pek çok dizinin altında imzası bulunan Evans, “My Little Eye” ve “Snow Cake” sinefillerin tanıdığı yönetmenlerden. Dizi bağımlılarıysa “Safe House”, “Trauma” ve “Manhunt” ile hatırlıyor. Luke Evans, Keith Allen, Caroline Berry, Oliver Ryan v Alexandria Riley de oyuncu kadrosunun başını çeken isimler.
“Bu dizi, 2006 – 2011 yılları arasında Pembrokeshire, Galler’de gerçekleşen bir polis soruşturmasından esinlenilmiştir.” cümleleriyle açılışını yapan bir polisiye The Pembrokeshire Murders. Yeni terfi etmiş Dedektif Müfettiş Steve Wilkins’in çözülmemiş iki davayı yeniden açmasını anlatıyor. Macera aramadan, suyunu çıkarmadan, bağırıp çağırmadan, duygu sömürüsüne girişmeden anlatılan safkan İngiliz işlerinden… 1985’te Galler’de, bir erkek ve kız kardeş ile 1989’da bir çiftin cinayete kurban gitmesini araştıran Wilkins, şüphelenilen ismin hırsızlıktan hapishanede yattığını öğrenir. Yakın zamanda şartlı tahliyeyle çıkma ihtimali de olunca kolları sıvar. Kurduğu ekiple araştırdıkça karşılarında bir seri katil olduğunu görürler. Öte yandan zaman ve bütçe de kısıtlıdır. DNA gibi şişkin ücretli testlere neyi göndereceklerini de seçmek zorundadırlar. Acaba yeterli adli kanıt bulacaklar mıdır?
Dramatürjiye önem veren ve konuyu ana hatlarıyla anlatan dizilerden olduğu için polisiye meraklılarına öyle soluk soluğa heyecanlı dakikalar, aksiyon beklemeyin uyarısını yapayım. Bir filmin üçe bölünmüş halini andırıyor daha çok. Etraflıca ve yoğun şekilde anlatıyor. Yer yer vurucu sahneler barındırsa da bütünü koruyor. Alışıldığı üzere öne çıkan bir oyuncu yok. Tam bir takım oyunu bu. Zamanında basını hayli meşgul etmiş olayın ilgi çekmesi kaçınılmaz. Ülkesinde son beş yılın izlenme rekorunu kırarak yapmış açılışını. Öyle de devam etmiş.
Konusunu herkese eşit mesafede işleyen dizi, bir solukta biten akıcılıkta… Ne olacağını da merak ettiriyor. Sorgulama sahnelerinde o odaymış hissini de veriyor. Elbette farklı bir profil ve ilginç detaylara sahip bir olay bu. İyi yazılmış, iyi yönetilmiş, iyi oynanmış yani herkes üstüne düşeni yaptığın için başlayanı bitirmeden rahat bırakmayabilir. Yazının başında da değindiğim meseleyi daha çok önemsiyor dizi. Kanıtların önemine vurgu yapıyor. Finalinde de hatırlattığı gibi: “Kanıtlar asla kaybolmaz. Asla unutmaz. Asla yalan söylemez. Daima onları bulmaya kararlı olanlar tarafından bulunacaktır.”
Yorum Gönder