Kıyamet sonrası sığınağa kapanarak hayatın devam
etmesini birçok filmde gördük. Kaynakların yetip yetmeyeceği, dışarıda neler
olduğuna dair meraklar arasında geçen tek mekan gerilimleri bunca yıldır
işlenmesine rağmen cazibesini yitirmedi henüz. Konuya son örnek 2019 yapımı
Kanada işi “Survival Box” bu kez gençlerin gözünden anlatarak gelmiş.
“Survival Box”, bir ilk film. Senaryoyu Ashlin
Halfnight ile birlikte kotaran William Scoular ilk yönetmenlik denemesine
soyunmuş. İlk senaryosuna 2013 yapımı “Diving Normal” ile imza atan ve üç
ödülle taçlanarak başarılı bir başlangıç yapan Halfnight, iki yıl sonra bu kez
“Astraea” ile aynı başarıyı tekrarlamış ve aynı yıl bir orta mertaj senaryosuna
da imza atarak hız kesmemiş. Netflix yapımı “Bloodline”ın senaryo grubunda yer
alırken ilk yönetmenlik denemesine de imza atmış. Ajandası da şimdiden dolu… İki
uzun bir kısa metrajının çekimlerini tamamlamış ve bir kısa metrajın da post
prodüksiyonunda. İlk filmine imza atan William Scoular için güven veren bir
filmografi olsa gerek. Zira tek tecrübesi 2003 yapımı tv filmi “The Death and
Life of Nancy Eaton”ı kitaptan senaryoya uyarlamak olmuş. Kıyamet sonrasına
odaklanan filmin oyuncu kadrosunda genç isimler yer alıyor. Boris Bilic, Jake
Kenny-Byrne, Paul Syrstad, Michala Brasseur, Tori Khalil, María José Zuniga ve Adam
Moryto başı çeken isimler.
“Yedi arkadaş. Yirmi feet yeraltında. Kaçış yok”
sloganını kullanan film açılışını haberler ile yapıyor. Yakın zamanda dünyaya
korku salan Amerikan başkanı Donald Trump’ın bombalama tehditleriyle donatıyor
başlangıcını. Sonrasında bir partideyiz. Eğlencenin devamı için seçilen yer
zengin ailenin yaptırdığı sığınak oluyor. İçkiye devam edilirken gelen bir
uyarıyla her şey değişiyor. Kapanan kapılar ve radyasyon uyarıları arasında
yedi genç kapana kısılmış olarak kıyamet nöbeti tutmaya başlıyor.
Survival Box, bir kapalı tek mekan gerilimi olma
amacında. Daha önce benzerlerini gördüğümüz konuyu “10 Cloverfield Lane”
tadında işlemeye çalışıyor denebilir. Yedi genç ile durumu şenlendirmeye
çalışıyor. Hikayenin ana çatısını bu yedi kişiyi de net çizgilerle birbirinden hayli
hızlı davranarak ayırarak kuruyor. Biri sorumluluk sahibi, biri astımlı, biri
duygusal, biri de yaşça büyük sorunlu dört erkek ile biri psikolojik sorunlu üç
kızdan oluşan topluluk olasılıkları da seyirci için açmış oluyor. Bu
başlangıcın ardından olayların çıkmasını, çatışmaları ve korkuları
izleyeceğimizi var sayıyoruz. Ne de olsa bir korku/gerilim var karşımızda.
Yaşça büyük olanın ayrılmasıyla geride tamamen gençlerden oluşan altılının
kalması da iyi hamle ve filmin kilit noktası da orası… Tam da bu noktada filmin
tüm eksileri ortaya çıkıyor. Halfnight ve Scoular, dışarıda ne olduğunu bilmeyen
gençlerin içeride güven kaybetmesi riskini bir türlü almayarak hiçbir hamlede
bulunmuyor. Tek hamleleri kızlardan birinin hamile olduğunu açıklamasından
ibaret… Onca yalnızlıkta zaten kıvılcımı görünen bir ilişkinin başlaması da
şaşırtıcı değil. Gençlerin arasında her şeyin güllük gülistanlık ve pespembe
olmasıyla iyice sıkıcılaşıyor ve sadece sonunda ne olacak sorusundan ibaret bir
seyirliğe dönüşüyor. Bulunan silahın bile kimseyi germemesi hayli tuhaf. Arada
rüya sahneleriyle yaratılmaya çalışılanın ne olduğunu da anlamak zor. Tek
çatışmanın “çok sinsi bakıyorsun” ile gelmesi de hayli komik ve iyice tuz biber
oluyor. Tamamen beklendiği gibi ama çok tutuk ilerleyen film, ölümler
sonrasında bağladığı duygusallıkla daha çok ilgilendiğini gösterse de onun da
hakkını veremiyor. “Hepimiz aynı taraftayız” diyor örneğin. Hayır değiliz,
olmamalıyız ki bir şeyler yaşanabilsin, anlatılabilecek bir olay çıksın. Scoular’ın
ilk film için işçiliği vasatı aşıyorsa da kapalı mekanın avantajlarını
kullanamıyor. Sığınağı koca bir villa gibi yansıtıyor. Kapana kısılmışlık
duygusunu bir türlü veremiyor. Oyunculukları da salt tipleme üzerinden
işletiyor. Sinsi bakıyorsun denen kızın bakışları hakikaten öyle, duygusal
karakterlerin de yüzü doğuştan öyle. Mevcudu kullanarak ilerleme çabasında hep
kolay yolu seçmiş Scoular.
Kıyamet sonrası yer altında geçen beş ayı anlatma
çabasındaki Survival Box, hiçbir şey anlatmayan sıkıcı ve temposuz bir
seyirlik. Afişine yazdığı gibi “kaçış yok” ama kötü bir filmden kaçmak mümkün.
85 dakikalık bu kıyameti gördüğünüz yerde başka bir filme sığınabilirsiniz.
Yorum Gönder