Yaşadığımız çağın en büyük sorunu mültecilerin konumlandırılması. Savaşlardan kaçan insanların ülkelerini terk etmek zorunda kalmasıyla bilmedikleri bir ülkeye sığınıp her şeye yeniden başlamalarının gerekmesi öyle kolay olmuyor. Ülkemizdeki Suriyeli sorununun gün geçtikçe büyümesi en büyük örneklerden… Dünyada yükselişe geçen faşizm de her şeyin üzerine tuz biber ekiyor. Haliyle mülteci sorununa odaklanan filmlerin de giderek çoğaldığını görüyoruz. Bundan payını alanlar içinde geçmişi anlatanlar da mevcut. 2019 yapımı Amerikan işi “The Red Sea Diving Resort” da bu yolun yolcusu. Meseleyi yaşanmış bir olay üzerinden anlatmakta.
Netlix yapımı olarak izleyiciye sunulan filmin senaryosunu ve yönetmenliğini İsrailli yönetmen Gideon Raff üstlenmiş. Ülkesinin yüz akı olarak bilinen senarist/yönetmenin adını “Homeland” ile ezberlemiştik ama daha yakından tanımanın vaktidir. Sinemaya ilk adımı yazıp yönettiği kısa metrajı “The Babysitter” ile 2003 yılında atan Raff, “27 Miles” dokümanterinin ardından 2007’de “The Killing Floor” ile ilk uzun metraj sınavını da vermişti. Bir yıl sonra yine korku/gerilim “Train”i çekse de vasatı aşamamıştı. Tüm bu başarısız girişimleri unutturan ise 2009 yılında yayımlanmaya başlayan ve iki sezon süren “Hatufim” dizisi oldu. Yaratıcısı olduğu dizinin yankısı o kadar büyük oldu ki Amerikan uyarlaması gündeme geldi ve “Homeland” adını alan uyarlama bu yankıyı ikiye katladı. Aynı konuda dizi üreterek yola devam eden Raff’ın “Dig” ve “Tyrant”a imza atması sürpriz olmadı elbette. Ülkesi için 110 bölümlük soap opera “P.O.W. Bandi Yuddh Ke”yi yazdıktan sonra sıra yeniden sinemaya gelmiş ve Raff yine Yahudilik üzerine bir konuya el atmış. Yaşanmış olaydan yola çıkan filmin oyuncu kadrosunda da gücünü kullanıyor. Chris Evans’ın başını çekerken Greg Kinnear, Ben Kingsley, Michiel Huisman, Alex Hassell, Alessandro Nivola ve Haley Bennett ona eşlik eden isimlerden öne çıkanlar.
1979 yılındayız… Afrika’da yaşanan kaosun tam göbeğinde. Etiyopya’da yaşanan iç savaştan yara alanlara yardım eden bir ikiliyle tanışıyoruz. Ari ve Sammy, Yahudileri kutsal topraklarına Kudüs’e götürmek adına her şeyi yapıyorlar. Lakin sayılarının çokluğu sebebiyle zorlu bir yolculuk gerekiyor. Binlerce insanı Etiyopya’dan Kudüs’e kaçırmak gibi zor bir işi başarmak üzere Ari kolları sıvıyor ve Sudan’dan kaçırmak üzere boş bir oteli gözüne kestiriyor. Resmi olarak kiralanacak oteli hem işletmek hem de operasyonlarla insanları özgürlüklerine kavuşturmak üzere kolları sıvıyor.
Gerçek olaylardan esinlenildiği ibaresiyle başlayan film gayet akıcı ve heyecanlı başlıyor. Benzerlerini gördüğü için alışık olduğu operasyona seyirci de hevesle katılıyor. Lakin sorunlar da böyle başlıyor. Raff’ın yanlış seçimleri ve eksikleri filmin sonunu hazırlıyor. Olayın ilginç ve ilgi çekici olduğuna şüphe yok. Uluslararası bir operasyon başarısı mevcut… İsrail ve Yahudiler için yüz akı olan bir başarı. Tüm zorluklara rağmen kahramanca bir operasyon var ortada. Raff için operasyonu anlatmak çok önemli olmuş ve anlaşılan gözünü kör etmiş. Zira tamamen Ari ve arkadaşları üzerine odaklanarak filmin ana çatısını ve senaryonun dramatik yapısını kurmayı ıskalamış. Her şeyin ortasında yaşanan özgürlük mücadelesi yerine denize nazır bir otelde hem çalışıp hem operasyon yapan ajanı anlatmış. Hiçbir zorlukla karşılaşmadan, ölüm kalım mücadelesine girmeden güllük gülistanlık bir olay yaşıyorlar. Ari ve arkadaşları süper kahramanmış gibi görünüyor. Tüm operasyon çok kolay gerçekleşiyor. Raff sadece otel fikrinin ne kadar çılgınca olduğunun altını çizmekle yetiniyor. Haliyle seyirci için heyecanlanacak, tansiyonu yükseltecek bir an veremiyor. Teoride düşününce her şeyin çok zor olduğunu düşünen seyirci bunların karşılığını hiç göremiyor. Sudan askerinin verdiği tepkilerin de çok şeker olmasıyla afrika kıtasını da gül bahçesi olarak resmediyor Raff. Gerçeklikten uzaklaşmasına sebep olan bu eksiklerle basit bir operasyon öyküsü olarak kalıyor film. Uzun süresine rağmen hiç sıkmamasıysa tek olumlu yanı…
Yaşanan olayı hiç yan yollara sapmadan dümdüz anlatmayı seçen Raff, heyecan ve gerilimden uzak bir özgürlük hikâyesini 129 dakikaya sığdırmış. Arada “hepimiz mülteciyiz” ve “kimseyi geride bırakma” gibi beylik cümleler etmeyi ihmal etmemiş. Dizi olarak çekilse tutabilecek “The Red Sea Diving Resort”, 31 Temmuz itibariyle Netflix’teki filmler çöplüğünde unutulmaya mahkum. Son hamlede adının “Operation Brothers”a dönüşü de adeta bunu doğruluyor.
Yorum Gönder