Ev mühimdir. Kendimizi güvende hissettiğimiz, huzur
bulduğumuz yerdir evimiz. Hayallerimizi süsleyen evi bulup yerleştiğimizde yaşadığımız
mutluluğun tanımı yoktur. İşler ters gider de satmak zorunda kalırsak tam tersi
duygular bekler bizi. Simgeler ve değerler biçtiğimiz evi kaybetmek dünyanın
sonu gibidir adeta… İşte bu “evim güzel evim” diyen iki tarafı bir araya
getiren 2019 yapımı “The Intruder” izleyicisine mistik gerilim vaat ediyor.
Neredeyse ülkemizde “Davetsiz Misafir” adıyla vizyona
girmek üzere olan ama daha sonra tarihi belirsize evrilen filmin senaryosunu David
Loughery kotarırken peliküle aktaran da Deon Taylor. İlk senaryosuna 1984
yılında “Dreamscape” ile imza atan Loughery, “Star Trek V: The Final Frontier”
ile yakaladığı rüzgarı elinden kaçırarak b-türü filmlere yönelmiş ve ancak 1992’de
“Passenger 57” ile kendine gelebilmiş bir isim. Dönemin rüzgarıyla “The Three
Musketeers”, “Money Train” ve “Tom and Huck” gibi roman uyarlamalarına da terfi etmiş
ama 13 yıl boyunca ortalıkta görünmemişti. Siyahilerin ağırlıklı olduğu
filmlerin yükselişiyle 2008’de “Lakeview Terrace” ile dönüş yaparak yeniden
seriye bağlamıştı. “Obsessed”, “Penthouse North” ve “Nurse 3-D” facialarından
sonra verdiği altı yıllık arayı bozduğu film “The Intruder”. Yönetmen Loughery’nin
durumu da pek farklı değil. 2007’de ilk filmi “7eventy 5ive”da yönetmen
koltuğunu Brian Hooks ile paylaşarak ilk adımı atan Loughery, bir yıl sonra tek
başına yönettiği iki filmde “The Hustle” ve “Nite Tales: The Movie” tipik ev sineması
vasatlığından öteye geçememişti. 2009’da da değişen bir şey olmadı. “Up All
Nite” ve “Nite Tales: The Series” kimsenin hatırlamadığı diziler olurken, “Chain
Letter” en azından izleyiciye ulaşmıştı. Korku/gerilim ile komedi arasında
gidip gelen yönetmenin “Supremacy” ve “Meet the Blacks” ile adını nispeten
küçük ölçekli de olsa duyurmasının ardından 2018’de nihayet iki adaylıkla taçlanan
“Traffik” bir üst seviyeye çıkarmış oldu. Yine de yedi filme rağmen bildik
konulara sahip tv’de pazar filmi seviyesinde işler üreten bir isim olarak
kalmış durumda. “The Intruder” ile biraz daha büyük oynama fırsatı yakalamış. 8
milyon dolarlık bütçe ile gişeye çıkma şansı bulmuş. Meagan Good, Michael Ealy
ve Dennis Quaid’in oyuncu kadrosunun başını çektiği filmin tamamlayıcıları da Joseph
Sikora, Alvina August, Erica Cerra, Lili Sepe, Lee Shorten ile Carolyn Anderson.
The Intruder, Scott ve Annie ile tanıştırıyor bizi.
Sürpriz doğum günü ile yaptığı açılıştan sonra hayallerindeki evi bulmalarıyla
mutlu çiftimiz artık aileyi büyütmek üzere adımını atıyor. Koca bir vadi
üzerinde bahçeli muazzam evin sahibi Charlie ile de böylece tanışıyoruz.
Charlie ile fiyatta anlaşarak eve taşınan çiftimiz için hayat yolunda gitmeye
başlar… Bu mutlu tablo evine bağlı olan Charlie’nin bir türlü uzak
duramamasıyla bozulur…
“The Intruder”, korku/gerilim filmlerinin yapması
gereken her şeyi yapıyor. Görüntü yönetmenliğini türün ustalarından Daniel
Pearl üstlenirken müziklere de Geoff Zanelli imza atmış. Onların sayesinde
atmosferin kurulmasıyla yapılması gereken tek şey kalıyor; senaryoyu işletmek.
Teoride kolay gözüken bu durum patikte maalesef mümkün olamıyor. Zira elde yaratıcılıktan
uzak ve çok bildik bir senaryo var. Loughery seyirciyi şaşırtmak ya da germekle
hiç ilgilenmiyor. Seyirci dostu olmak istemiş. Onlara istediğini vermek üzere
kurmuş her şeyi. Yer yer yaptığı basit numaralar ve mantık hatalarının başka
açıklamasını bulmak mümkün değil. Taylor da ucuz numaralarla karanlıkta bir
anda ortaya çıkan, gölgede duran adamdan ibaret sahneler ile sadece ver müziği
göster adamı sekanslarından ibaret kalabilmiş. İzleyicinin daha ilk yarım
saatte film tüm senaryosunu yazabileceği bir basitlik mevcut. Performansların
da vasatlığıyla Dennis Quaid üzerinden akabiliyor yalnızca. Onun da son anlara
doğru saçma seçimlerle karakterinin bayağılaşmasına şahit oluyoruz. Hal böyle
olunca kötünün iyisi tek nokta var. Korkutmuyor, germiyor ama tempoyu
kaybetmeden 102 dakika gibi uzun sayılacak vakti sıkmadan geçirtiyor.
3 Mayıs’ta vizyona giren film daha açılış hafta
sonunda bütçesini karşılayıp hanesine kazancı eklemiş. 36 milyon dolarlık dünya
gişesiyle yapımcılarını memnun etmiş durumda. Temmuz’un son hafta İngiltere ve
İrlanda’da vizyona girerek son hamlesini de yapmış. Bizde akibeti belirsiz ama internet
üzerinde izlenebilir haldeyken artık pas geçilir muhtemelen. Evin içinde
yabancı birinin dolaşması gerilimini bildik numaralarla ilerleten ve akla ilk
gelen çözümle tamamlayan “The Intruder”, türü sevenler için bile davet
edilmeyecek bir misafir…
Yorum Gönder