♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Eden à l'Ouest : Cennet Diye Bir Yer Yok

Çağlar boyu toplumsal sorunlar listesinde birinciliği elden bırakmayan göç-göçmen sorunlarının işlendiği filmleri ezberlesek de komediye hatta bir yol hikâyesine dönüştüğü filmlere sıkça rastlamıyoruz. Sivri dilli Costa Gavras bu sefer aslında trajediyle sonuçlanacak bir hikâyeyi tesadüflerle ve yardım severliklerle örülü bir yolculuğa dönüştürüyor. Belki de bir yerlerde hala iyilerin var olduğunu da göstermek istiyor. 

Cennet batıda, çünkü doğu cehennem gibi, aslında batının da cennetliği sorgulanmalı ama kötünün iyisi olduğu da inkâr edilecek gibi değil. Yaşadığı yerde imkânları kısıtlanan insan doğal olarak imkânların daha geniş olduğu yere göçer. Elias da öyle yapıyor. Kendi ülkesinde ne gibi sorunlar yaşadığını bilemiyoruz ama daha iyisini istediğini, tüm güçlüklerine karşı yolculuğa gösterdiği dirençten anlayabiliyoruz. Cennet Batıda, göç hikâyesinin, yol hikâyesi ile iç içe geçtiği bir film. Göçmen sorunları biraz ikinci planda çünkü asıl sorunlar final sahnesi sonrasında başlayacak ama bizler sadece başlangıca tanıklık ediyoruz…

Ülkesinde aradığını bulamayan Elias kendine tam bir hedef belirlememişken batıya yani cennete gitmeye karar veriyor ve bir teknede yolculuğuna başlıyor. Bu andan itibaren Elias’ın yeni bir “başlangıç” hikâyesine seyir ortaklığımız da başlıyor. Yakalanma korkusuyla kendini suya atan Elias’ın, ne olursa olsun azminden asla ödün vermeyeceği daha ilk sahnelerden belli…

Soluğu Cennet otelinde alan Elias, yolculuğu öncesinde 1 yıl boyunca dil öğrenmeye çalışmış olsa da daha ilk adımda dil sorunundan muzdarip olmaya başlıyor ve  Elias’ın macerası yol hikâyesine dönüşmeden önce Şarlovari bir karakter ile nerdeyse bir sessiz sinema şölenine dönüşüyor. Şarlovari desek de aslında Elias her haliyle bu yüzyılın sinemasının Şarlo’su gibi adeta. Batı cennetinde elli yıl sürecek, Elias’ın ordan oraya savrulacağı maceralar serisi izlemek keyifli olabilirdi.  

İşsiz, meteliksiz ama umudunu yitirmeyen genç bir adam Elias. O mekândan bu mekâna savrulurken iletişim sorununun üstesinden mimik ve jestleriyle geliyor. Yüz yıl önce ara yazılarla süslenecek bu sahnelerde Gavras, oyuncusu ile iş birliğinde öyle başarılı ki, izleyici olarak Elias’ın her halini, hissini anlamak da zorlanmıyoruz. Şarlo gibi Elias da kötü eylemleri iyilerle aynı potada eritebiliyor. Hırsızlık yaparken aynı zamanda dolandırılabiliyor. Yolculuğunun ilk macerasında hapsolduğu tatil köyünün hem çalışanı hem müşterisi haline gelirken bir gece tesadüfen tanışıp, gösterisinde görev aldığı sihirbaz Lido, Elias için yolculuğunun da hedefi haline geliyor. “Paris’e yolun düşerse beni” gör diyen Lido’nun ardından onunla çalışma hayallerine kapılan Elias artık istikametini de belirlemiş oluyor... Paris! 

Elias, Paris’e sihirbaz Lido’yu bulmaya giderken izleyiciye de sosyal, kültürel, coğrafi bir Avrupa turunda rehberlik ediyor. Yolculuğu boyunca aynı dili konuşamadığı birçok kişiyle iletişiminde adeta iletişim dersi veriyor. Dağ başında, elit tabakadan bir Yunanlı çiftten, Alman nakliyecilere, kırsal Avrupa’nın yaşamından, şehir yaşamına, lüks mekânlara, kayıtsız göçmenlerin köle misali çalıştırıldığı fabrikalardan, festival alanına kadar adım adım Avrupa turuna devam ederken görüyoruz ki ortada bir cennet falan yok. Sadece Elias arkadaşlarından biraz daha şanslı, kötüler kadar (ki kötülerinde kötülüğünün temelinde kötü yaşam koşulları var) iyilerle de karşılaşıyor… 

Bu çok hoş, zaman zaman tebessüm ettiren zaman zaman hüzünlendiren yolculuğun sonunda Elias’ın Paris’e ulaşabilmesini ve sihirbaz Lido’yu bulabilmesini izleyici olarak sevinçle karşılıyoruz ama görünen o ki; hiçbir şey ne Elias için ne de izleyici için umut edildiği gibi sonuçlanmıyor. Elias, sihirbaz Lido’nun öylesine söylediği birkaç kelimelik cümleyi yanlış anladığının farkına varıyor. Paris’e ulaşmış gibi görünse de Elias, asıl maceraya eline tutuşturulan sihirli değnekle o anda başlıyor ve Eiffel kulesine yol alarak gerçekten Paris’e ulaşmanın ilk esas adımını atıyor…



Share this:

Yorum Gönder

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template