Şarlo, The Tramp'la başlayıp Mösyö Vedoux ile son bulan 33 yıllık yaşamına kaç macera sığdırdı? Eğlenceli, komik, muzip, bazen duygu yüklü bazen hüsranla biten kaç maceraya, güne, dakikaya ortak etti bizi? Onun naif ve güzel yaşamınından bir kaç günlük bir kesit... İstikrarsız ve heyecan dolu yaşamından bir kaç macera...
The Rink (1916)
The Rink (1916)
Şarlo kötü bir garson olabilir, sakarlıklarıyla her yeri dağıtıyor hatta biraz kasıtlıca ortamı terörize ediyor bile olabilir ama elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştığını kim inkâr edebilir? Aslında garsonluk işi, onun için gününü veya en çok haftasını kurtarmaktan fazlasını ifade etmiyor. Nasıl olsa birkaç gün idare edecek kadar harçlık kazanıp sonrasında yeni maceralara yelken açacak. Bu yüzden işten atılma pahasına da olsa müşterisinin üzerindeki yemek lekelerinden ve cekete yapışmış artıklardan adisyon hazırlamak, yer fırçasını, temizlik bezini müşterinin tabağına katmak onun için son derece olağan hamleler haline geliyor. Taklit etme çabasında olduğu elit tabaka insanını kasıtlı görgüsüzlükleriyle aynı zamanda yerle bir etmekten asla çekinmiyor. Bu kabalıkları küçük kinayeler olarak değerlendirmek de mümkün ama aslında Şarlo’nun baştan sona burjuvaziyi ve burjuvazinin sahteciliğini tekmelediği de gün gibi aşikâr. Yanı sıra Şarlo’nun ikilemlerinin yüzeye çıktığı anlar, toplum içinde bir konuma sahip olmanın gerekliliklerine ve yaşam koşullarından kaynaklanan, etiğe aykırı eylemlere dikkat çekiyor. Söz gelimi; lime lime olmuş frak ceketinin yakasını mendille süslemeyi ihmal etmeyecek kadar kurallara uyuyor ama kay kay salonuna girdiğinde veznenin önünden eğilerek geçip, bilet satın alması gerektiğini umursamayacak kadar da kuralsızlaşabiliyor. Fakat Şarlo’nun kurallara uyma ve kuralları çiğneme anları ile nezaket göstereceği ve kabalaşacağı kişiler arasındaki seçiciliği izleyicinin gözünden hiçbir zaman kaçmaz. Böylece yaptığı bu küçük hileler ya da kabalıklar hoşgörü ile karşılanabilir olmaya başlıyor.
The Rink’i hafızalara kazıyan aslında Şarlo’nun paten alanında yaptığı müthiş şovlardır. Şarlo tepsileri devirebilir, müşterileri ve patronunu zıvanadan çıkarabilir ama patenler söz konusu olunca efendi odur. Patenleri ile zarif ve ustaca sergilediği şov karşısında şaşırmamak gerçekten imkânsız... Nesnelerle giriştiği savaşında eline geçirdiği her şeyi ne kadar kendine hizmet ettiriyorsa burada da adeta fizik kanunlarına meydan okuyor ve sınırları zorluyor. Paten alanında beğendiği kızı etkilemek için çabalarken, aynı zamanda rakiplerini ekarte etme başarısını da gösterebiliyor. Minnacık cüssesiyle devasa rakibini birkaç hamleyle alt etmekte hiç zorlanmıyor. Hatta final bölümünde katıldığı partide davetlilerin eğlencesini sabote etmekten, herkesi zıvanadan çıkarmaktan keyif duyduğu bile söylenebilir. Kovalanmaya başlandığını görünce de fütursuzca mekânı terk edip, yeni maceralara doğru anında gözden kayboluyor…
The Pawnshop (1916)
Garsonlukta istikrar gösteremeyen Şarlo, şansını ikinci el eşyalar satan bir dükkânda çalışarak denemek ister. Şarlo’nun en hiperaktif macerası The Pawnshop’dur demek hiç mi hiç abartılı olmayacaktır. Akrobasi yeteneğinin, reflekslerinin ve haşarılığının maksimum düzeyde olduğu The Pawnshop, belki de Şarlo’nun en çok yaramazlık yaptığı macerasıdır…
Şarlo’nun belirgin özelliklerinden biri de nesnelerle olan tuhaf iletişimidir. Kendisinin, nesneleri asıl işlevleri dışında kullanması kadar nesneler de genelde Şarlo’ya kafa tutarlar. İşler hep ters gider, olmadık zamanlarda ayağı bir şeye takılır, sendeler. Olmadık zamanda kafasına süt şişesi düşer… Hep beklemediği anlarda başına ufak tefek kazalar gelir. Hal böyle olunca, Şarlo istemeyerek de olsa bulunduğu ortamlarda her zaman komik ve küçük çaplı bir teröre sebep olur.
Şarlo bu defa bir dükkân sahibinin iki çırağından biridir. Arada sırada tezgâhta, kasada durur ama asıl işi ortalık düzenlemek, temizlik yapmaktır. Ortalığı toparlama, düzenleme görevinin Şarlo’ya verilmesi pek de akıllıca değildir aslında ama neticede Şarlo’yu iyi tanıyan bizleriz. Dükkân sahibi de tanısa görev vermeden önce mutlaka bir defa daha düşünürdü. Şarlo diğer çırakla hiç geçinemez, her fırsatta tekme tokat dövüşürler. Sakarlıkları sebebiyle patronu işten kovsa da o, patronundan son bir şans elde etmeyi başarır. Başarır başarmasına da, sanki derdi işsiz kalmak değildir. Yoksa bildiğimiz Şarlo hem işten atılıp, hem de orada durmaya devam edecek biri asla değildir. Asıl derdi diğer çırakla didişmesini, eğlencesini kaybetmemektir. İşten ve paradan çok mekândaki eğlence ön plandadır onun için. Çünkü görürüz ki patronunu ikna eder etmez ilk işi yine diğer çırağa sataşmak olur. Fakat bir gün durum öyle bir hale gelir ki artık kovulmayı beklemeden ortadan kaybolması gerektiğini anlar. Ama tam o sırada mağazaya gelen hırsızı işinden alıkoyarak günün kahramanı oluverir ve çok sevdiği işinden ayrılmak zorunda kalmamak da ödülü olacaktır.
Tabi bu son derece basit bir hikâye ama Chaplin filmlerinde ön plana çıkan zaten hikâyeler değildir. Şarlo’nun içsel ve toplumsal çatışmaları, ikilemleri Chaplin sinemasında aynı şekilde mevcuttur. Basit hikâyelerden derin sorgulamalara gider, hatta bazen gücünü hikâyesizlikten alır; sorgulamalarını durumların arkasına gizler. Filmleri çoğunlukla drama dönüşebilecek yapıdayken izleyiciye sunumu müthiş derecede eğlencelidir. Chaplin filmografisine ve Şarlo karakterinin hikâyesine çoğunlukla zıtlıklar hâkimdir.
The Pawnshop’un unutulmaz anlarından olan Şarlo’nun masa saatini kontrol ettiği sahnelerin en önemli özelliği Şarlo ve nesnelerin münasebetindeki aşırılıktır. Satılmak üzere getirilen saati adeta doktor edasında kontrol eder. Çalışmadığını düşündüğünde konserve açacağı ile açar, o da yetmez içini dışına çıkarır. Hatta parçalara ayrılmış olan saati kulağına götürüp ses gelip gelmediğini kontrol etmeye devam eder. Bu esnada masa üzerindeki parçalar kendiliğinden hareket etmektedir. Aslında Şarlo’ya itiraz etmekte olduklarını veya kafa tuttuklarını düşünmek yanlış olmaz. Ustalıkla söktüğü saati son kez dinler ama hala ses gelmediğini görünce çalışmadığı gerekçesiyle müşteriye iade eder. Üstüne bir de itiraz etmek isteyen müşterinin buna hakkı yokmuş gibi kafasına çekici indirir. Ne kadar da kötücül bir karakter gibidir aslında değil mi? Ama Şarlo gerçekten ve tümden kötülükten uzaktır ve sevenleri bunu bilir. Dolayısıyla bu küçük yaramazlıklar her zaman affedilir olur, çünkü Şarlo’yu bu olayın öncesinde bir dolandırıcı tarafından kandırılırken de görmüşüzdür…
Easy Street (1917)
Şans bu defa Şarlo’dan yana galiba… Dolaştığı semtte polis aranmaktadır ve Şarlo da bu ilana denk gelir. İlk başta çekinir ama göreve alınması da pek zor olmaz. Üzerine giydiği polis kıyafetinin aslında Şarlo mitinin tipik görüntüsünden pek de farkı yoktur. Şarlo'yu birçok defa farklı kostümler içerisinde görebiliriz ama bildiğimiz figür hiç değişmez. Din adamı olarak da, zengin bir beyefendi olarak da veya burada olduğu gibi polis olarak da değişmezlik bakidir. Ufak tefek polis Şarlo'muz bu defa boyundan büyük işlere kalkışır. Ancak her şeyin üstesinden gelmek yine zor olmayacaktır. Zaten yine hiçbir şey umurunda değildir. Günü kurtarmak yeterlidir. Sadece bu defa polistir, tek fark biraz daha havalı bir işi vardır artık. Her ne kadar baston yerine cop taşıyor olsa da copu baston gibi kullanmaya devam edecektir.
İlk görevi bir grup serserinin cirit attığı bir semtte asayişten sorumlu olmaktır. Semtin iri yarı kabadayısının hakkından gelmek de ilk işi olacaktır. Her haliyle tehditkâr olan bu kabadayıyı copla alt etmeye çalışsa da girişimi sonuçsuz kalır ama Şarlo’da çareler tükenmez. Bir sokak lambasının camekânını kabadayının kafasına geçirip gazı açarak sersemletir ve sonunda hakkından gelir. Tipik Şarlo ve anı kurtarma çözümlerinin, nesneleri asıl işlevleri dışında kullanıp durumu kendi lehine çevirme gücünün en ileri seviyesi... Bu başarısıyla bir anda serseri takımının korkulu rüyası haline gelir ve bu özgüvenle sokakta sağa-sola gövde gösterisi yapmaya başlar.
Şarlo’nun ikilemleri polisken bile gün yüzüne çıkabilir. Şarlo iyi ve kötü eylemleri aynı potada eritebilecek kadar ironiktir. Kanıksanmış etiğe aykırı davranışlar göstermek Şarlo için son derece olağan bir durumdur. Öyle ki; fakir bir kıza polislik misyonunu umursamadan, manavdan fütursuzca topladığı (bir anlamda çaldığı) meyve ve sebzeleri hediye edebilecek kadar ileri gidebilir. Fazlasıyla komik görünen bu karelerde görevini kötüye kullanan polis Şarlo, bu eylemiyle izleyicinin dikkatini dahi çekmez çünkü bu noktada izleyicinin odaklandığı sadece küçük adamın özünde barındırdığı iyi niyettir. Şarlo için o andaki tek hedef, aslında kendi gibi yoksul olan kıza yardım etmekten başka bir şey değildir.
Şarlo’nun polislikten ne zaman istifa edeceği bilinmez ama bir sonraki macerasında başka bir meslekte göreceğimiz kesindir…
Velhasıl Şarlo’nun çalışma hayatı hiçbir zaman pek yolunda gitmemiştir ve gitmeyecektir. Ama bu şanssızlık değil, daha çok Şarlo’nun uyumsuzluğu, her zaman sistemin dışında kalması ve aslında her şeyi çok daha duyarlı yaşaması ile ilgilidir.
Yorum Gönder