“Mutluluğumun kurbanlarından özür diliyorum. Josie Bliss ve Maria Antonieta’dan, Delia ve Beatriz’den ve Matilde’den de, dizelerimle beslenen illüzyonlar okyanusunda boğulan bütün kadınlardan özür diliyorum. Şairin birleştirdiği kelimelerin yalan, sahte olduğunu, gerçeğin kendisi olmadığını bilmiyorlardı. Hayatımda en aşağılık davrandığım zaman hangisi? Maria Antonieta ve Malva Maria’yı Hollanda’da terk ettiğim zaman mı? Yoksa hâlâ Delia’yle evli olmama rağmen Matilde’den esinlendiğim Kaptanın Dizeleri’ni İtalya’da imzasız olarak yayımladığım zaman mı? Aşığıma, şefkatine ve sarhoş edici vücuduna bir övgü ve Delia’nın sadakatine karşı acımasız bir darbeydi. Bütün Şili şiirlerin bana ait olduğunu ve yaşlı bir kadından esinlenmiş olmayacaklarını tahmin ediyordu”
Şilili gazeteci, akademisyen ve yazar Roberto Ampuero’nun dünya edebiyatının en büyük isimlerinden Pablu Neruda’nın son günleriyle Şili’nin askeri darbeye doğru ilerleyen günleri harmanladığı romanı “El caso Neruda” dilimize kazandırıldı ve “Neruda Vakası” adıyla Kırmızı Kedi etiketiyle raflarda yerini aldı.
Ülkesinde gerçekleşen darbe sonucunda sürgün yaşayan yazar 1993’te ülkesine döndüğünde yayımlanan ilk kitabı “¿Quién mató a Cristián Kustermann?”da yarattığı Şilili özel dedektif Cayetano Brulé’yi okurla tanıştırmış ve ödülle taçlanan kitabın ardından dedektifini altı maceraya daha koşturmuş. Brulé’yi 2013 yılında yayımlanan “Bahía de los misterios” ile yedi kitaplık bir seriye dönüştürmüş durumda. 2008 yılında yayımlanan “El caso Neruda” da serinin altıncı kitabı. Toplam 16 kitabı bulunan yazarın dilimize çevrilmiş ilk romanı olma özelliğini de taşıyor artık.
Hemen belirteyim, Cayetano Brulé serisine ilk kitap yerine altıncı kitaptan başlamanın hiçbir sakıncası yok. Zira “Neruda Vakası” Brulé’nin geçmişi hatırlayarak ilk macerasını anlatıyor. Yeni bir iş için bir cafede bekleyen dedektif, okuduğu gazetede gördüğü bir Pablo Neruda fotoğrafıyla gençliğini hatırlayarak 33 yıl önceye dönüyor. Şili’nin en karışık günlerinde ne yapacağını planlamadan savrulan bir genç olarak tanıyoruz Cayetano Brulé’yi. Küba asıllı bir Floridalı olan, komünizm ve aşk sebebiyle Şili’ye savrulmuş Pancho Villa bıyıklı, sevimli ve içten genç Cayetano Brulé. İdealistliğini koruyan karısının zorlamasıyla gittiği bir partide Pablo Neruda ile tanışır. Kanseri ilerlemiş ve çaresi olmadığı için ölümü kabullenmiş Neruda, genç adamdan geçmişte tanıdığı bir doktoru bulmasını ister. Beklenmedik teklif karşısında şaşıran Brulé’yi yüreklendirmekle kalmaz Georges Simenon kitaplarını da verir. Gerekli motivasyonu alan yollara düşen Brulé soluğu Meksika’da alır ve macera başlar.
Aşkın ve onurlu muhalefetin, romantizmin ve komünizmin şairi olarak anılır Pablo Neruda. Evet çok büyük şairdir ama kişiliği için aynı şeyi söylemek zor derler. Nazi işgali altındaki Hollanda’da hastalıkla boğuşan kızını terk eden bir adam Neruda. Karısı ve kızını terk etme sebebi de başka bir kadının peşinden giderek evlenmesi. 7 yaşındaki kızının ölümünü başka bir kıtada öğrenecek kadar uzak bir adam. Stalin hayranlığı konusunda da Stalin Barış Ödülü alacak kadar sabıkalı. Neruda'nın arkadaşı olan şair Octavio Paz, "Neruda her geçen gün daha fazla Stanilist olurken ben günden güne ondan daha az etkileniyorum" demesine yol açan bu değişimleri için olsa gerek Jorge Luis Borges de "Çok iyi bir şair olduğunu düşünüyorum. Ama bir insan olarak ona hayranlık duymuyorum. Bence çok alçak bir adam." demiş. Romanda da bunlara paralel bir Neruda portresi var. Sevdiklerini sürekli terk eden bir adam olarak yarattığı karakterine bir de itiraf hazırlamış Ampuero: “Bir Aeneas oldum Cayetano, bir ahlaksız, bir orospu çocuğu. Kaçmak benim sanatım oldu, bunu kendi alacakaranlık saatimde anlıyorum. Kendi mutluluğumu ararken neden olduğum tüm zararları hatırlayarak ölmeye mahkumum. Sadece kendi mutluluğunu arayan kişiden daha duyarsız biri yoktur.” Gelmiş geçmiş en büyük şairlerden birine bunları söyletmek büyük cesaret.
Ampuero romanını beş bölüme ayırmış ve her bölüme Neruda’nın hayatındaki kadınların adını vermiş. Her bölümde o kadınların şairdeki yerlerini öğrenirken, Brulé’nin de ülkeden ülkeye geçerek araştırmasını derinleştirmesini okuyoruz. Karşımızda Şili’nin en karışık dönemi var. Darbeye giden yolu resmeden yazarın kalemi objektif değil. Darbe sonucu ülkesini terk etmiş olan yazar acısını romanla çıkarıyor. Bir tarafı darbe mağdurları olarak gösterirken diğer tarafı da “eskinin solcuları şimdinin zengini oldu” gibi düz bakışla gösteriyor. Bu kadar önemli bir döneme bakarken toplumsal olaylara ve sokağa karşı derinlikli bir bakıştan yoksun olması da romanın en önemli eksiği.
Romanı sevmek için ise bolca sebep var. Ampuero polisiyeyi sürekli taçlandırıyor, yazarlara ve kahramanlara selam çakıyor ve Neruda’nın ağzından türe övgüde de bulunuyor. “Seni şiir cennete götürüyorsa, polisiye roman sana hayatı olduğu gibi gösterir; ellerini kirletir ve güneye giden trenlerin kazan dairelerinde kömürün çalışanlara yaptığı gibi yüzünü karartır.” Edebiyat ve şiiri de aynı şekilde taçlandırıyor elbette. Okuma keyfini yükselten alıntı ve selamlar bunlar. Darbenin ayak seslerinin hissedildiği dönem atmosferini de çelişkileri olsa da hissettirmekte başarılı. Meksika, Küba, Doğu Almanya ve Bolivya ile 70’lerin sol düşünce dünyası ve kültürünü de yansıtıyor. Farklılıklar, tezatlar ve ironik durumlarla da eleştirilerini de getiriyor. Aranan kişinin karakteri de buna paralel olarak eksik parçayı tamamlıyor. Bir dönemi tüm yönleriyle anlatmak için polisiye olayı başarıyla kullanmış Ampuero. İyi bir bulmaca yaratmış ve harika bir final yaparak tüm parçaları birleştirme hazzı yaratıyor.
Şiirle harmanlanmış çok iyi bir polisiye Neruda Vakası. Giderek artan temposu ve gerilimi de yerli yerinde... Okuruna uzun cümlelerle iyi edebiyatın keyfini çıkartan roman, ruhunu şiirden alırken eğlendirmeyi de ihmal etmiyor. Neruda ve Brulé’nin kılık değiştirdiği harika bölüm aynı zamanda romanın özüne dair mesajı da veriyor: “Hayatın kendisi bir kılık değiştirme defilesidir.”
Neruda Vakası / Roberto Ampuero
Özgün Adı: El caso Neruda
Dizisi: Dünya Edebiyatı
Türü: Polisiye Roman
Çeviren: İdil Dündar
Sayfa: 312
Fiyatı: 23 TL
Yorum Gönder