♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Günter Grass’ın Tartışmalar Yaratan Anıları Yeniden Raflarda : Soğanı Soyarken

Nisan ayında kaybettiğimiz usta Günter Grass’ın yayınlandığında tartışmalar yaratan anı kitabı “Soğanı Soyarken” Kırmızı Kedi etiketiyle yeniden raflarda.

Başyapıtı “Teneke Trampet” ile edebiyat dünyasına ölümsüz bir eser bırakan Alman yazar 1999 yılında da Nobel ödülünün sahibi olmuştu. 2006 yılında yayımlanan “Beim Häuten der Zwiebel” ile anılarını kitaplaştıran yazar içtenlikle itiraf ettikleri yüzünden büyük tartışmalara da yol açmıştı. 2008 yılında “Die Box”, 2010’da da “Grimms Wörter” ile üçleme halini alan anılarının ilk cildi “Soğanı Soyarken” adıyla 2008 yılında ülkemizde de yayımlanmış ve Türk yazarlar da tartışmalara görüşleriyle dahil olmuştu. Uzun süredir raflarda olmayan kitap yeni baskısıyla gelmiş... Bu arada Grass’ın uzun süredir yayınevlerince ihmal edildiği bir dönemi de nihayet geride bıraktık. “Teneke Trampet” de nihayet yeniden raflarda yerini aldı ama yetmez. “Kedi ve Fare”, “Kafadan Doğumlar” ve “Yengeç Yürüyüşü”nün de uzun süredir baskısı tükenmiş durumda ve yeniden yayınlanmasını bekliyoruz. Yayınevlerine buradan bir çağrı olsun...

“Soğanı Soyarken”in önemini bilmeyenler için hafızaları da tazeleyeyim... Grass sadece Nazi geçmişiyle sınırlı kalmayan, hayatındaki önemli şeyleri büyük bir açıksözlülükle anlatıyor. Kronolojik bir sıra takip etmeksizin kurmaca-belgesel havasında itiraflarını sıralıyor. SS üyesi olduğu itirafı dolayısıyla başlayan tartışmalar insanları da ikiye bölmüştü. Nobel ödülünün geri alınmasını isteyenlerin karşısında bunun edebiyatla ilgili olmadığını dile getirenler yer almıştı. Yazar da “Yaptığım şey gençlik budalalığı diye önemsiz sayılamaz.” demişti. Bunca tartışmayı yaratan kitaptan bir kaç alıntı yapmadan geçmeyeyim...

Führer'e gözü kapalı inanıyordum
“Hitler Gençliği'nin bir üyesi olarak aslında bir Genç Nazi'ydim. Sonuna kadar inançlıydım. Fanatik değildim, en ön safta yer almıyordum, ama gözümü refleksle bayrağa dikerek, ki o bayrağın bizim için ‘ölümden de öte’ olduğu söyleniyordu, neferlerin arasında yer aldım, uygun adım yürüdüm. Hiçbir kuşku, inancımı zedelemedi, kışkırtıcı şeyler, örneğin propaganda için hazırlanmış broşürlerin gizlice elden ele dolaşması beni aklayamaz.

Savaş başlar başlamaz, Danziger Vorposten gazetesinin sayfalarını dolduran ve bütün Polonyalılar'ı alçak katillere çeviren 'Bromberg'deki Kanlı Pazar'la ilgili korkunç haberler beni dehşete düşürdüğünden beri Almanların yaptığı her şeyi misilleme olarak görüp haklı buluyordum. Eleştirim, yerel partinin kodamanlarına, o süslü sülünlere karşıydı. Her şey paramparça olana kadar benim gözü kapalı inandığım Führer'in aziz adını kötüye kullanıyorlardı.”

Genç SS olmak beni ürkütmedi
“Yeni yürüyüş emrimde, adımı taşıyan acemi erin, nerede eğitim göreceği yazıyordu. Ta uzaklarda, Bohemya ormanlarının bir yerinde, Waffen SS birliklerinin eğitim yerinde, zırhlı piyade eri olarak.
Şu sorulabilir: Şimdi hâlâ, aradan altmış yıldan fazla zaman geçtikten sonra, yazarken bile SS'in bana ürkünç gelmesi gibi, o gün askerlik kayıt bürosunda görülmemesi olanaksız şey beni ürkütmüş müydü?

Ürkü, hatta dehşet olarak okunabilecek hiçbir şey geçirilmemiş soğanın kabuğuna. Waffen SS'i daha ziyade cephedeki bir saldırının önünün alınması, Demjansk'taki gibi bir çemberin yarılması ya da Charkow'un geri alınması gibi durumlarda işe karışan elit birim olarak görmüş olmalıyım. Üniformanın yakasındaki çifte Run harfi bana itici gelmiyordu. Kendini erkek olarak gören bir genç için öncelikle askeri birlik önemli olmuştur.”

Alman halkı savaşı böyle yaşıyor
“Ve sonra ilk ölüleri görüyorum. Wehrmacht üniforması giymiş genç ve yaşlı askerler. Yol kenarındaki çıplak ağaçlarda ve pazaryerlerindeki ıhlamur ağaçlarında asılılar. Göğüslerinde karton levhalarla, 'askeri güce zarar veren korkaklar’ olarak teşhir ediliyor bu asılanlar. Benim yaşımda, üstelik benim gibi saçını soldan ayıran bir genç, rütbesi belli olmayan ve divanıharp kararıyla asılmadan önce rütbesi sökülen yaşlı bir subayın yanında sallanıyor. Tank paletlerinin kulakları sağır eden gürültüsüyle önlerinden geçip gittiğimiz bir sıra ceset.

Sonra yine mülteci kafileleri görüyorum, yolu tıkamışlar: At arabaları da var, yaşlı kadınlarla yeniyetmelerin çektikleri ya da ittikleri aşırı yüklenmiş el arabaları da. Bavulların, iple bağlanmış denklerin üzerinde, bebeklerine sıkı sıkı sarılmış çocuklar oturuyor.”

Bisiklete binmeyi bilmemek hayatımı kurtardı
“Bodrumun pencerelerinden, arada bir kesilen makineli tüfek sesleri ya da tek atışlar duyuluyordu. Raflarda yiyecek hiçbir şey bulamadık. Yine de tam zamanında oradan kaçmış olan ev sahibinin bisiklet tüccarı olduğu anlaşılıyordu, değerli malını bodrumda istifleyip saklamıştı, hepsi de kullanılır durumdaydı.

Başçavuş bir çırpıda karar veren türünden olmalıydı ki "Ya şimdi ya hiç!” der demez, seslenmekten çok fısıldayarak “Haydi herkes birer bisiklet kapsın,” diye ekledi. “Sonra da doğru karşıya…”

Utanarak da olsa itiraz ettim: “Başçavuşum, ne yazık ki bisiklete binmesini bilmiyorum.” Bunu kötü bir şaka olarak değerlendirmiş olmalı adam. Hiç kimse gülmedi. Başçavuş yine ani bir kararla, “Haydi makineli tüfeği kapın ve ateş ederek bizi koruyun,” dedi bana, “sonra gelip sizi alırız…”

Eğitimini almadığım bir silahla pencerede mevzilendim. Beceriksiz asker isteseydi de ateş edemezdi, çünkü o beş altı adam ellerinde bisikletlerle bodrumdan çıkıp sokak kapısından geçer geçmez köy yolunun ortasında makineli tüfekler taradı onları, atışın nereden geldiğini bilmiyordum.“


SOĞANI SOYARKEN
Günter Grass’ın anıları 2006 yılında Almanya’da yayınlandığında ortalık karıştı. Nobel Edebiyat Ödülü sahibi olan yazar, 79 yaşına bastığı yıl yayınlanan anılarının bu ilk bölümünde, gençliğinde Hitler Gençliği’ne üye olduğunu, dolayısıyla Nasyonal Sosyalist partinin de bir ferdi olduğunu ilk kez açıkça yazıya dökmüştü. Oysa amacı sadece hayatının gizli kalmış bir sürecini itiraf etmek değil, dünya çapında ünlenmiş, 20. yy. edebiyatında önemli yer edinmiş, ressamlığı, heykeltıraşlığı, şairliği ve politik duruşuyla da İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanyası’nda önemli bir yere sahip olmuş, “çağına tanık olmuş” bir aydının kişisel ve etkileyici geçmişini okuruyla paylaşmaktı. 

Grass, kitabında bir insanın hayatındaki en heyecanlı dönemi, kişiliğin oluştuğu, tercihlerin yapıldığı önemi anlatıyor. Savaşı ve savaş sonrasını, sanat ve yoksulluk dolu günleri, aşkları, yolculukları ve unutamadığı bir anneyi, soğana benzettiği belleğin sayısız tabakasında yazılı anılarla birlikte ve muhteşem bir anlatımla bütün bir hayatı sunuyor bize. Bu yıl kaybettiğimiz bu önemli ismi tanımamız için en önemli kitaplardan biri Soğanı Soyarken.

Bu yıl Nisan ayında kaybettiğimiz Günter Grass’ı tanımamız için en önemli kitaplardan biri “Soğanı Soyarken”. Savaşı ve savaş sonrasını, sanat ve yoksulluk dolu günleri, aşkları, yolculukları ve unutamadığı bir anneyi, soğana benzettiği belleğin sayısız tabakasında yazılı anılarla birlikte ve muhteşem bir anlatımla bütün bir hayatı sunuyor.

Dizisi : Dünya Edebiyatı 
Türü : Anı
Özgün Adı : Beim Häuten der Zwiebel   
Yazan : Günter Grass
Çeviren : İlknur Özdemir
Sayfa : 348
Fiyatı : 29 TL


Share this:

Yorum Gönder

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template