♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

13 Sins : Altın Kurbağa ile Dans

Sadece bir kağıt parçası olmasına rağmen insanı gönüllü kölesi haline getiren paranın sonu yok. Elde ne kadar varsa asla yetmiyor ve “daha”larla beslenen bu canavar insanı şekilden şekile sokuyor. Dünya ekonomisinin eskisi kadar güçlü olmadığı ve büyük krizlerle birçok insanın borç batağında olduğu da düşünülürse, uğruna yapılmayacak şey de yok. Bir anda telefon çalar ve sineği öldürmeniz karşılığında para teklif edilirse ne yaparsınız? Bu kadar basit bir teklife hayır diyecek kimse yoktur bu kapitalist düzende... Peki ya bu, her aşamasında ödülü katlanan bir yarışma ise neler olur? 2014 yapımı Amerikan işi “13 Sins” bu sorunun izinden giden bir gerilim... “13 Günah” adıyla vizyonda...

“13 Sins” köklerini kült bir filmden almış. 2006 yılının keşifçisini en mutlu eden filmlerinden Tayland yapımı “13 game sayawng”in adını “kaynak materyal” olarak anarak bir yeniden çevrim olmadığının altını çiziyor. Adeta işlenmemiş maden olan bu materyali David Birke ve Daniel Stamm senaryolaştırmış. Ağırlıklı olarak video pazarına senaryolar üreten Birke deyince akla gelen bir film yok. Yönetmen koltuğunda da oturan Stamm ise üçüncü uzun metrajında. 2008’de senaryosunu da yazdığı ilk uzun metrajı “A Necessary Death” ile iyi çıkış yapan yönetmen, iki yıl sonra “The Last Exorcism” sayesinde adını herkese duyurmuştu. Oyuncu kadrosu da Mark Webber, Devon Graye, Rutina Wesley, Tom Bower, Ron Perlman ve Pruitt Taylor Vince gibi tanıdık simalardan oluşuyor. Oyunculuklar gayet iyi. Özellikle Webber’in performansı filmin kusurlarını da bir yere kadar örtüyor.

Çok iyi bir açılış yaparak umut veren ve muzip tonuyla da seyirciye göz kırpan “13 Sins”, hemen sonrası bizi Elliot Brindle ile tanıştırıyor. Hamile nişanlısıyla evlenmek üzere bir sigortacı... Özürlü kardeşi ve babasının sorunlarıyla da ilgilenmek zorunda kalan bir looser... Terfi umuduyla gittiği görüşmede kapı önüne konmasıyla başlayan gün, babasının evden atılma kararıyla iyice kötüye gidiyorken telefonu çalıyor. “Bir çeşit oyun gösterisine seçilme ayrıcalığına ulaştınız. Finansal ihtiyaçları olan adayların oluşturduğu uzun bir listeden büyük bir nakit ödülü için seçildiniz.” diyen bir ses... 13 aşamalık oyunun kuralları gayet basit ve ilk aşama sineği öldürmek. Karşılığı da hesabına anında transfer edilecek bin dolar. Son yarışanın 6.2 milyon dolar kazandığına tav olan Eliiot elbette oyuna katılıyor ve macera başlıyor...

Kült filmin köklerinden gerekli malzemeyi alan Birke ve Stamm adeta sıradanlaştırmak için ellerinden geleni yapmış. Atmosferi iyi kurmalarına ve performanslarla ilgi çekici hale getirdikten sonra yerinde sayan bir film yaratmışlar. Hazırdaki kapitalizm eleştirisine neredeyse hiç dokunmadan basit bir oyun gibi level atlamalarla yavan bir işleyişi tercih etmişler. Paranın insana neler yaptırabileceği üzerine etkili bir eleştiri olacağına sıradan bir kaybeden öyküsüne dönüştürmüşler. Oysa biz orijinal filmi, bu konuda söyledikleri ve komediyi elden bırakmadan ironisiyle coşturmasına tanık olduk da öyle sevmiştik. Bir de üzerine sağlam mide gerektirecek abartılı sahnelerle özgün olmasına da tav olmuştuk. “13 Sins” daha hafif ve daha yüzeysel bir işleyişi tercih ederek kült potansiyelini harcamakta çok başarılı olmuş. Hesapladıkları etkiyi de veremeyen ikili ilerledikçe gerilmemizi sağlamak yerine esnememize uğraşıyor. Giderek tempoyu düşürüyor ve bir sonraki oyunu dair merak duygumuzu da öldürüyor. İkinci yarıda oyunun arka planına odaklanırken çoktan iş işten geçince sözde sürpriz final de hem heba oluyor hem de çok tahmin edilebilir hale geliyor. 

Kült filmden ödünç aldığı materyali daha yarısına gelmeden harcayan “13 Sins”, kaçırılmış fırsatlardan oluşan sıkıcı bir 93 dakika sunuyor... Senaristi ve yönetmenine bir kaç beden büyük film işte tam da böyle oluyor...


Share this:

Yorum Gönder

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template