Savaş dönemlerinde yaşanan insan öykülerinin ardı arkası kesilmiyor… Ne de olsa dünyanın ve insanların hayatlarını etkilemiş ve birçok iz bırakmış… O izleri anlatanlardan biri de Laura Hillenbrand olmuş, 2010 yılında… Louis Zamperini’nin hayatta kalma mücadelesi “Unbroken: A World War II Story of Survival, Resilience, and Redemption” adıyla kitaplaşmış ve büyük bir best seller olarak yılın kitabı etiketiyle konuşulmuştu… 2013 yılında Nadir Faruk Özgören çevirisiyle “Boyun Eğmez” adıyla April Yayınları’nca raflarda yerini alan kitap, aynı ilgiyi gördü… Kaçınılmaz olarak raflardan sonra sinema salonlarında…
Laura Hillenbrand, benzer numarayı 2001 yılında da “Seabiscuit: An American Legend” ile yapmış, o da best seller olmuş ve filme çekilmişti… Amerika’nın zor zamanlarında kahraman olarak sunduğu atın öyküsü 2003’de filme dönüştüğünde 7 dalda Oscar adayı olarak beklenen başarıyı da getirdi… “Unbroken” da aynı formülü birebir olarak uygulamaya çalışıyor… Bu sefer 3 oscar adaylığında kalsa da yarattığı etki aynı… Konu komşusu ve savaşı olmayınca kahramanlık destanlarından yoksun bir ülke sürekli kendine kahraman arıyor… Bulunca da sarılıyor dört elle… Ortada yetenekli ve rekortmen bir atletin ikinci dünya savaşında esir düşmesi olunca sevip sahip çıkmaları da normal… Filme dönüştürülmesi konusunda titiz davranmışlar… Coen kardeşler, Richard LaGravenese ve William Nicholson’dan oluşan dörtlünün kotardığı senaryoyu peliküle aktaran da Angelina Jolie… Teknik alanlarda da önemli isimlerden oluşan künyeyi Jack O'Connell, Domhnall Gleeson, Garrett Hedlund ve Takamasa Ishihara’nın başını çektiği oyuncu kadrosuyla donatmışlar…
Çocukluğunda serseriliğe meyleden, abisinin önerisiyle olimpiyatlarda koşan rekortmen atlete dönüşen Louis Zamperini’nin öyküsü bu… İkinci dünya savaşında iki mürettebatla birlikte bir salda 47 gün boyunca yaşam mücadelesi veren, ardından da Japon Donanması tarafından yakalanarak savaş esirleri kampına gönderilen bir adam… İnsan ruhunun dayanma gücünü konu olan inanılmaz ve ilham veren gerçek bir hikâye…
Hikaye sadece Amerikan tarafından yaklaşıyor her şeye… Müttefikler de düşmanlar da kimin umurunda… Gösterişsiz, tertemiz bir başarı öyküsü… Allayıp pullamadan ve hiç sebep de vermeden anlatılan kahramanlık, kuşkusuz Amerikan izleyicisinin beklediği nabza şerbet gişe işlerinden uzakta… Bu yönden koca bir artısı olduğunu belirtelim… Daha milliyetçi bir filme dönüşebilirdi küçük bir iki dokunuşla… Onun yerine daha dışardan, mesafeli olarak izliyoruz filmi... Herhangi bir yan karakter ya da öykü yok... Varsa yoksa Zamperini... Savaş pilotu olarak gemileri düşünce denizde yaşam mücadelesi vermek, peşi sıra esir kampına düşmek sizi etkilerse buyur ediyorlar...
Amerikan hükümetinin savaş suçlusu ilan ettiği “the bird” lakaplı Mutsuhiro Watanabe tarafından işkenceye maruz kalan ama yılmayan adamın mucize öyküsü olarak lanse ediliyor film... İşkence derken daha çok psikolojik travmalar aslında... Öyle yoğun bir işkence yok... Psikopat japon onbaşı sebepsiz yere takıyor adama, dayak manyağı yapıyor hepsi o... Amerikalılar kendine kahraman ararken bulmuş, tepe tepe kullanıyor... Tek karakter üzerine odaklandığı için etkilenip etkilenmemek tamamen size kalmış... Ben etkilenemiyorum maalesef... Hiroşima’yı haritadan silen o bombayı atmışsın, askerine atılan fiskeden mi etkileneceğim ben yahu...
Müzikleri ve görüntü yönetmenliği ile öne çıkan filmin en önemli eksisi çok ağır temposu... Resmen uyutuyor... Çok iyi açılış yapıp, geçmiş sahneleriyle tempo kazanan film özellikle denizde mahsur kalma bölümlerinde fazlaca tökezliyor ve gereksiz uzuyor... Esir kampına düşüşte de etkisini büyük oranda yitiriyor... 624 sayfalık kitabı filme dönüştürmek her zamanki gibi derinleşememe sorununu doğurmuş... Bu kadar uzun süresine rağmen derinleşemeyen film, kahramanının kurtulduktan sonra intikam peşinde koşmadığının da altını çiziyor... Pilotluğundan esirliğine kahraman, esir kampından kurtulduğunda da aziz o... Amerikan askerinin Japonlarca kendine dayatılan metni okumayıp yeniden kampa dönmesi gibi afili hareketleri uğruna 137 dakikayı çekmek isteyenleri tutmayalım ama “Unbroken”, dayak manyağı olmuş bir Amerikan kahramanı sunuyor eninde sonunda, yersen!
Yorum Gönder